- Katılım
- 22 Haz 2008
- Mesajlar
- 5,314
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 36
- Yaş
- 34
İnegöl’de, Hatay – Dörtyol’da ve Erzurum'daki gerilimin büyümemesi için kime ne görev düşüyor?
Nelerin olup bittiğinden daha çok ne yapmalıyız sorusunun öne çıktığı bir gerilim bu.
İki gündür İnegöl’de yaşanan ve 44 kişinin gözaltına alındığı olaylar; Hatay’da üç polisin şehit edilmesinden sonra parti binalarına saldıran kalabalıklar; Erzurum’da görülen KCK davasına katılmak üzere yola koyulan BDP konvoyunun taşlanması…
Kimsenin büyümesini istemediği, büyümesinden kimsenin medet ummaması gereken olaylar bunlar.
Peki bu gerilimin alevlenmemesi, için ne yapmalı? Özellikle basına ve siyasetçilere ne tür görevler düşüyor ve vatandaşlar nasıl davranmalı?
HABERTURK.COM uzmanlara danıştı. İşte onların önerileri.
PROF. METİN HEPER (Siyaset Sosyoloğu)
“Bir arada olmazsak demokrasinin anlamı kalmaz”
Medya: Ne olursa olsun, basın olayları tahrik etmemeli. Zaten Türkiye’de birkaç boyutta bir kutuplaşma var. Elbette basın, ne olup bittiği, meselenin nedenleri üzerinde durmak ve bu konuda yayın yapmak durumunda. Ama bu doğru, bu yanlış dememeli. Bu grupları tahrik edecek yayın yapmamalı. Yabancı ülkelerde bu gibi sorunlarla karşılaşıldığı zaman böyle yayın yapılmıyor. Olayların kapsamını anlatmak lazım ama çatışanları daha da birbirine düşürecek şekilde hareket etmemek lazım.
Siyasetçiler: Siyasetçiler de aynı şekilde davranmalı. Bizde olmuyor ama pek çok ülkede bu gibi durumlarda siyasetçiler gerilime ara veriyor. Ama biz bunu bir türlü beceremiyoruz. Böyle konularda birlikte hareket etmek lazım. Çünkü siyasetçilerin kendi arasındaki bölünme her zaman Türkiye’de halk arasındaki ayrışmayı da körükledi. 1950’den bu yana böyle. Bu bir particilik meselesi değil. Bir memleket melesi, ona göre hareket etmek lazım. Zira bu çeşit sorunlar halledilmezse demokrasinin sürüp gitmesine imkân yok. Demokrasi bir arada yaşamak demek. Bu olmazsa demokrasinin anlamı da kalmaz. İki taraf birbirine düşman gibi bakarsa ikna süreci işlemez. İnsanlar birbirinden bir şey öğrenmeli. Düşman gibi görürseniz onun her söylediğine karşı çıkarsınız. Demokraside insanlar birbirini eleştirir; ama eleştiri olmadığı durumlarda insanlar birbirini suçluyor işte.
Vatandaş: Herşeye rağmen, Türkiye’nin içinden geçtiği bu zor şartlara rağmen halk her zaman sükunetini korudu. Yer yer dinsel veya etnik ayrışmalar oldu ama bunlar büyümedi, yayılmadı. Türkiye’de çok eskiden beri halkın birbirine karşı sevgi, anlayış ve toleransı vardır. O geleneğin hâlâ yardım ettiğini düşünüyorum. Soğukkanlılığı muhafaza etmeli insanlar. Bu olayların daha fazla büyümemesini ümit ediyorum.
ALİ BULAÇ (Sosyolog)
“Oy kaygısıyla hareket edilmemeli”
Medya: Medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına, kanaat önderlerine önemli işler düşüyor. Herkesin Irak'ta Saddam'ın düşüşünden sonraki gelişmeleri iyi değerlendirmesi gerekiyor. Irak’ın tarihinde etnik çatışma yok. Ama son savaş döneminde 1 milyonun üzerinde insan hayatını kaybetti. Bunlar sadece işgalcilerle savaşırken ölmedi. Etnik ve mezhepsel çatışmalarda da birçok insan hayatını kaybetti. Dolayısıyla medya ve kanaat önderleri toplumu uyarmalı, onlara sağduyulu, aklıselim sahibi mesajlar vermeli. Kitleleri galeyana getirecek söylem ve tavırlardan kaçınmalı.
Siyasetçiler: Muhalefet partilerinin özellikle büyük sorumluluğu var. Çünkü bunlar AK Parti’ye muhalefet yapayım derken yarayı kaşıyor ve kanamayı arttırıyor. Bu olay gündelik siyasetin dışında bir meseledir. Oy kaygısıyla, sırf AK Parti’ye muhalefet olsun diye hassasiyetler suistimal edilmemeli. AK Parti başta olmak üzere bütün siyasi partilerin sağduyulu davranması gerektiğine inanıyorum.
Vatandaş: Olayları sorumluluk bilinci içinde takip etmeleri gerekir. Bu olaylar siyasi olaylardır ve Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu aktüel siyasetle ilgilidir. Bunun farkına varmalıdırlar. Bu olaylar etnik çatışmalara bile dönüşebilir. Bu Türkiye için büyük felaket olur. Bundan çok korkuyorum. Kürt meselesi askeri bir mesele olarak başladı, sonra siyasileşti, şimdi de toplumsallaşıyor.
DOÇ. MAZHAR BAĞLI (Sosyolog)
“Medya reytinge kurban etmesin”
Medya: Medyanın genel felsefesinden kaynaklanan bir sorun var. Gibi göstermek, çok abartmak ve her şeyi hiper gerçekliğe dönüştürmek medyanın felsefesi. Medya maalesef bu felsefesini fazla abartıyor ve birçok şeyi reytinge kurban ediyor. Medyanın mesajları insanların doğrudan gönlüne ve duygularına hitap eder. Medyanın doğası gereği bu böyledir. Dolayısıyla medya insanların direkt duygularına seslenirken, etnik ayrımcılığı ve çatışmayı fitilleyecek, insanlarda tahammül sınırını zorlayacak haber ve mesajlardan uzak durmalı.
Siyasetçiler: Hükümet açılım projesini getirdi. Bu yaşananlar açılımın aslında ne denli gerekli olduğunu ortaya koydu. Siyasilerin sorunları çözecek tedbirleri düşünmesi ve tartışması gerekiyor. Ne yazık ki bunu yapmak yerine bu yaşananlardan kendine siyasi rant elde etmeye çalışan siyasiler var. Yaşananları referandum sürecinde hükümetin hanesine eksi olarak yazdırmak isteyen bir mantık var. Bu olaylar hükümete zarar vermez Türkiye'ye zarar verir. Siyasilerimizin bu gerçeği dikkate almasında yarar var. Güçlükonak'ta AK Parti binasına saldıranlarla Dörtyol'da BDP binasını yakanların zemini aynıdır. Bu nedenle siyasi partiler kendi kitlelerini her türlü çatışmadan uzak tutmalı. Bu konuda en dikkat etmesi gereken parti MHP'dir. Şimdiye kadar Sayın Bahçeli kendi kitlesini çok iyi kontrol etti. Bundan böyle de aynı sağduyu ile kitlesini sokaktan ve çatışmalardan uzak tutması gerekiyor.
Vatandaş: Bana kalırsa burada en masum olan vatandaşlardır. Vatandaşlar arasında çok fazla sorun yok. Ben 1999'dan beri Diyarbakır'dayım bunu kendi gözlerimle gördüm.
kaynak
Nelerin olup bittiğinden daha çok ne yapmalıyız sorusunun öne çıktığı bir gerilim bu.
İki gündür İnegöl’de yaşanan ve 44 kişinin gözaltına alındığı olaylar; Hatay’da üç polisin şehit edilmesinden sonra parti binalarına saldıran kalabalıklar; Erzurum’da görülen KCK davasına katılmak üzere yola koyulan BDP konvoyunun taşlanması…
Kimsenin büyümesini istemediği, büyümesinden kimsenin medet ummaması gereken olaylar bunlar.
Peki bu gerilimin alevlenmemesi, için ne yapmalı? Özellikle basına ve siyasetçilere ne tür görevler düşüyor ve vatandaşlar nasıl davranmalı?
HABERTURK.COM uzmanlara danıştı. İşte onların önerileri.
PROF. METİN HEPER (Siyaset Sosyoloğu)
“Bir arada olmazsak demokrasinin anlamı kalmaz”
Medya: Ne olursa olsun, basın olayları tahrik etmemeli. Zaten Türkiye’de birkaç boyutta bir kutuplaşma var. Elbette basın, ne olup bittiği, meselenin nedenleri üzerinde durmak ve bu konuda yayın yapmak durumunda. Ama bu doğru, bu yanlış dememeli. Bu grupları tahrik edecek yayın yapmamalı. Yabancı ülkelerde bu gibi sorunlarla karşılaşıldığı zaman böyle yayın yapılmıyor. Olayların kapsamını anlatmak lazım ama çatışanları daha da birbirine düşürecek şekilde hareket etmemek lazım.
Siyasetçiler: Siyasetçiler de aynı şekilde davranmalı. Bizde olmuyor ama pek çok ülkede bu gibi durumlarda siyasetçiler gerilime ara veriyor. Ama biz bunu bir türlü beceremiyoruz. Böyle konularda birlikte hareket etmek lazım. Çünkü siyasetçilerin kendi arasındaki bölünme her zaman Türkiye’de halk arasındaki ayrışmayı da körükledi. 1950’den bu yana böyle. Bu bir particilik meselesi değil. Bir memleket melesi, ona göre hareket etmek lazım. Zira bu çeşit sorunlar halledilmezse demokrasinin sürüp gitmesine imkân yok. Demokrasi bir arada yaşamak demek. Bu olmazsa demokrasinin anlamı da kalmaz. İki taraf birbirine düşman gibi bakarsa ikna süreci işlemez. İnsanlar birbirinden bir şey öğrenmeli. Düşman gibi görürseniz onun her söylediğine karşı çıkarsınız. Demokraside insanlar birbirini eleştirir; ama eleştiri olmadığı durumlarda insanlar birbirini suçluyor işte.
Vatandaş: Herşeye rağmen, Türkiye’nin içinden geçtiği bu zor şartlara rağmen halk her zaman sükunetini korudu. Yer yer dinsel veya etnik ayrışmalar oldu ama bunlar büyümedi, yayılmadı. Türkiye’de çok eskiden beri halkın birbirine karşı sevgi, anlayış ve toleransı vardır. O geleneğin hâlâ yardım ettiğini düşünüyorum. Soğukkanlılığı muhafaza etmeli insanlar. Bu olayların daha fazla büyümemesini ümit ediyorum.
ALİ BULAÇ (Sosyolog)
“Oy kaygısıyla hareket edilmemeli”
Medya: Medyaya ve sivil toplum kuruluşlarına, kanaat önderlerine önemli işler düşüyor. Herkesin Irak'ta Saddam'ın düşüşünden sonraki gelişmeleri iyi değerlendirmesi gerekiyor. Irak’ın tarihinde etnik çatışma yok. Ama son savaş döneminde 1 milyonun üzerinde insan hayatını kaybetti. Bunlar sadece işgalcilerle savaşırken ölmedi. Etnik ve mezhepsel çatışmalarda da birçok insan hayatını kaybetti. Dolayısıyla medya ve kanaat önderleri toplumu uyarmalı, onlara sağduyulu, aklıselim sahibi mesajlar vermeli. Kitleleri galeyana getirecek söylem ve tavırlardan kaçınmalı.
Siyasetçiler: Muhalefet partilerinin özellikle büyük sorumluluğu var. Çünkü bunlar AK Parti’ye muhalefet yapayım derken yarayı kaşıyor ve kanamayı arttırıyor. Bu olay gündelik siyasetin dışında bir meseledir. Oy kaygısıyla, sırf AK Parti’ye muhalefet olsun diye hassasiyetler suistimal edilmemeli. AK Parti başta olmak üzere bütün siyasi partilerin sağduyulu davranması gerektiğine inanıyorum.
Vatandaş: Olayları sorumluluk bilinci içinde takip etmeleri gerekir. Bu olaylar siyasi olaylardır ve Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu aktüel siyasetle ilgilidir. Bunun farkına varmalıdırlar. Bu olaylar etnik çatışmalara bile dönüşebilir. Bu Türkiye için büyük felaket olur. Bundan çok korkuyorum. Kürt meselesi askeri bir mesele olarak başladı, sonra siyasileşti, şimdi de toplumsallaşıyor.
DOÇ. MAZHAR BAĞLI (Sosyolog)
“Medya reytinge kurban etmesin”
Medya: Medyanın genel felsefesinden kaynaklanan bir sorun var. Gibi göstermek, çok abartmak ve her şeyi hiper gerçekliğe dönüştürmek medyanın felsefesi. Medya maalesef bu felsefesini fazla abartıyor ve birçok şeyi reytinge kurban ediyor. Medyanın mesajları insanların doğrudan gönlüne ve duygularına hitap eder. Medyanın doğası gereği bu böyledir. Dolayısıyla medya insanların direkt duygularına seslenirken, etnik ayrımcılığı ve çatışmayı fitilleyecek, insanlarda tahammül sınırını zorlayacak haber ve mesajlardan uzak durmalı.
Siyasetçiler: Hükümet açılım projesini getirdi. Bu yaşananlar açılımın aslında ne denli gerekli olduğunu ortaya koydu. Siyasilerin sorunları çözecek tedbirleri düşünmesi ve tartışması gerekiyor. Ne yazık ki bunu yapmak yerine bu yaşananlardan kendine siyasi rant elde etmeye çalışan siyasiler var. Yaşananları referandum sürecinde hükümetin hanesine eksi olarak yazdırmak isteyen bir mantık var. Bu olaylar hükümete zarar vermez Türkiye'ye zarar verir. Siyasilerimizin bu gerçeği dikkate almasında yarar var. Güçlükonak'ta AK Parti binasına saldıranlarla Dörtyol'da BDP binasını yakanların zemini aynıdır. Bu nedenle siyasi partiler kendi kitlelerini her türlü çatışmadan uzak tutmalı. Bu konuda en dikkat etmesi gereken parti MHP'dir. Şimdiye kadar Sayın Bahçeli kendi kitlesini çok iyi kontrol etti. Bundan böyle de aynı sağduyu ile kitlesini sokaktan ve çatışmalardan uzak tutması gerekiyor.
Vatandaş: Bana kalırsa burada en masum olan vatandaşlardır. Vatandaşlar arasında çok fazla sorun yok. Ben 1999'dan beri Diyarbakır'dayım bunu kendi gözlerimle gördüm.
kaynak