Nasreddin Hoca Fıkraları{Sürekli Güncellenecek}

Kimin İçi Yanıyor?

Bir bayram günü nasreddin hoca komşusuna ziyarete gidince komşusu her misafire olduğu gibi hocaya da bal ikram ediyor. bir tepsi içinde gelen koca bir petek baldan her gelen misafir bir iki kaşık alır çekilirmiş. komşusu bakar ki hoca kaşığı daldırdıkça daldırıyor. peteğin yarısına gelmiş daha duracağa da benzemiyor. dayanamayıp:
- 'aman hoca fazla yeme yoksa için yanar.' deyince hoca cevabı yapıştırır:
- 'kimin içinin yandığını allah bilir.'
 
Devam üstad
 
Hoşt Beyim Hoşt

Bir gün nasreddin hoca bir köpeğin mescidin kapısına işediğini görmüş. kovmak için öfkeyle hayvanın üstüne gidince köpek de hırlayarak ona gelecek olmuş.
Hoca hemen sesini tatlılaştırarak:
'hoşt beyim hoşt!'demiş.

Evin Sahibiyim

Hoca, bir gece gürültüyle uyanmış. bakmış, bir hırsız eşyaları topluyor. adamdan korkmuş. sesini çıkartmamış. ama peşine de düşmüş. az sonra, durumu fark eden hırsız, kızgınlıkla sormuş:- beni neden takip ediyorsun bakayım? hoca, sakin, pişkin yanıtlamış.- taşıdığın evin sahibiyim de.
 
Konya İle Akşehir Havası

Bir gün,nasrettin hoca,konya'ya gitmiş.
Camide vaaz verirken:
-ey müslümanlar demiş,sizin kentinizin havasıyla bizim akşehir'in havası birdir.
Vaazı dinleyenlerden biri:
-nereden biliyorsun hoca'm?diye sormuş.
Nasrettin hoca:
-akşehir'de ne kadar yıldız varsa,konya' da da o kadar var, yanıtını vermiş.

Ben Uyuyorum

Bir gün nasreddin hoca şehre gelip, bir arkadaşıyla birlikte handa kalmış. gece yarısı arkadaşı sormuş :
-Hocam, uyudunuz mu?
-Buyurun bir şey mi var?
-Biraz borç para isteyeyim demiştim.
Nasreddin hoca derhal horlamaya başlayıp:
-Ben uyuyorum! demiş.
 
Hoca Kaynanasını Nasıl Arar?

Hoca’nın kaynanası çamaşır yıkarken ırmağa düşmüş...
Hoca’nın kaynanası çamaşır yıkarken ırmağa düşmüş, sulara kapılıp yitip gitmiş. Kasaba halkı toplanıp aramaya koyulmuşlar kadıncağızı. Hoca da aramakta, ama herkes gibi ırmağın aktığı yöne değil de geldiği yöne doğru giderek...
Görenlerden biri şaşırmış bu işe ve seslenmiş Hoca’ya :
“Hocam sen ters yöne gidiyorsun!”
Başını adamdan yöne çeviren Hoca şu karşılığı vermiş :
“Sen benim kaynanamı tanımazsın birader. Dünyanın en ters kadınıydı o. Mutlaka cesedi de ters yöne gitmiştir.”

Kapıya Sahip Olmuş

Hoca, çocukken bir sabah annesi, onu yanına çağırmış...
Hoca, çocukken bir sabah annesi, onu yanına çağırmış :
“Oğlum, biz komşularla göl kıyısında çamaşır yıkayacağız. Bugünlerde hırsızlar çoğaldı. Sen burada kal da eve kapıya sahip ol, aman evladım, göreyim seni!” demiş.
Annesi gittikten bir süre sonra komşulardan biri gelerek :
“Annene söyle, akşama size geleceğiz.” demiş.
Küçük Nasreddin, ne etsin de bu haberi annesine ulaştırsın?.. Düşünmüş, taşınmış, sonra kapıyı yerinden söktüğü gibi sırtlanmış ve göl kenarına varmış. Annesi bu hali görünce şaşırakalmış...
“Ne oluyoruz, yaptığın nedir senin?” diye bağırmış.
O da şu cevabı vermiş.
“Sen bana ‘Kapıya sahip ol!’ demedin mi? Ben de oldum işte! Hem senin isteğini yerine getirdim, hem de komşunun!..”
 
Bizim Tekir Nerede?

Hoca’nın canı bir gün etlice bir yahni ister...
Kasaba gidip bir okka et alır, eve gönderir.
Hoca’nın karısı yahniyi pişirirken komşuları çıkagelir. Gözü gönlü tok, eli açık olan kadıncağız komşularına yahni ikram eder. Komşular, yemeğin tamamını yiyip bitirir ve dönerler evlerine.
Bütün gün yahni özlemiyle akşamı zor eden Hoca evine döner. İştahla oturur sofraya. Biraz sonra karısı önüne bir tabak bulgur aşıyla bir kaşık koymaz mı? Hoca hiddetlenerek sorar ne olup bittiğini.
“Efendi,” der karısı, “Eti bizim Tekir yedi.”
Bu sözü duyan Hoca sinirlenerek eline bir sopa alır ve Tekir kediyi aramaya koyulur. Bir süre sonra Tekir görünür, bir deri bir kemik... Yürüyecek gücü yok, iskelet gibi...
Hoca şaşkın : “Hatun, yahnilik eti şu bizim Tekir mi yedi?” diye sorar. Karısı da “Evet Efendim, o hınzır yedi.” diye cevap verir.
Bunun üzerine Hoca alır eline el terazisini ve tartar Tekir kediyi... Tam bir okka çeker Tekir. Bunun üzerine karısına şöyle çıkışır
Hoca :
“Hatun! Şu gördüğün bizim Tekir tam bir okka geldi. Öyleyse, yahnilik et nerede? Şayet et bu ise bizim Tekir nerede?”

İnşallah Benim Hatun!

Bir gece hoca karısı ile konuşurken...
Bir gece hoca karısı ile konuşurken şöyle demiş :
“Yarın hava yağmurlu olursa oduna, açık olursa tarlaya gideceğim.”
Karısı çıkışmış :
“Efendi inşallah de!”
Hoca hiddetlenmiş :
“Niçin inşallah diyeyim hatun? İki işten biri mutlaka olacak, ya o, ya bu!”
Ertesi gün hava yağmurlu olduğu için ormana gitmek üzere sabahleyin erkenden evden çıkmış, biraz gittikten sonra yolda bir sipahiye rast gelmiş. Atın üzerindeki sipahi seslenmiş Hoca ‘ya :
“Bana bak baba! Filan köye nerden gidilir?”
Hoca da ilgisiz bir tavırla cevap vermiş :
“Bilmem!”
Sipahi yoluna devam etmek isteyen Hoca ‘yı bırakmamış ve kamçıyla birkaç defa şiddetle vurduktan sonra bağırmış :
“Seni gidi hain herif seni! Bilmezsin ha! Çabuk düş önüme! Sen beni ta o köye kadar götüreceksin!”
Hoca bu emri yerine getirmezse başına neler geleceğini düşünerek sipahinin önüne düşmüş ve hayli uzakta bulunan köye kadar götürmüş. Fakat vakitte bir hayli geç olduğu için artık ormana gidememiş, doğruca evine gelmiş. Kapıyı çalınca karısı içerden seslenmiş :
“Kim o ?”
Hoca da suçlu suçlu karşılık vermiş :
“İnşallah benim hatun, aç kapıyı!”
 
O Bizden Daha Kirli

Hoca bir gün göl kenarında karısıyla birlikte çamaşır yıkamaya gider.
Tam işe başlayacakları sırada bir karga gelir ve sabunu kaptığı gibi havalanır.
Karısı, “Yetiş efendi sabunu kuş kaptı” dediyse de Hoca kılını bile kıpırdatmaz. “Telaşlanma karıcığım,” der “Baksana simsiyah olmuş zavallı, o bizden daha kirli, varsın temizlensin.”

Kırdıktan Sonra Dövmenin Faydası Yok

Hoca, oğlunun eline bir su testisi vermiş ve “Git şunu doldur da getir, sakın kırma ha ama!” demiş ve suratına da bir tokat indirmiş.
Görenler “Hoca,” demişler “Neden vurdun çocuğa, testiyi kırmadı ki.” Her sözü değerli, her davranışı anlamlı Hoca şöyle konuşmuş bu kez de:
“Kırdıktan sonra, dövsem de yarar sağlamaz ki”
 
Peştemali Hesaba Kattım Zaten



Timur bir gün yanına Hoca'yı da alarak Akşehir’in Meydan Hamamına gider. Soyunup peştemallara sarınıp sıcak bölüme geçerler. Göbek taşında oturup bir yandan sohbet ederken bir taraftan terlerler.
Derken Timur Hoca’ya sorar.
- Hoca sen bir deryasın! Kıymet biçmesini bilirsin. Şu halimle ben kaç para ederim?...
Hoca:
- On akçe der.
Kendisine bu kadar az kıymet biçilmesi Timur'u küplere bindirir.
- Bre gafil sen bana nasıl on akçe ettiğimi söylersin bu parayı sadece peştemal yapar! deyince
Nasreddin Hoca boynunu bükerek;
- Peştemali hesaba kattım zaten! der.

Aklın Varsa Göle Koş

Hoca, bir gün kırlardan topladığı çalı çırpıyı eşeğine yükleyip evine götürürken:
- "Acaba, yaş çırpı da kurusu gibi yanar mı?"
diye düşünüp şeytana uyarak çalı çırpıyı yakmış. Aralarında kuruları da bulunan çalı çırpı hemen alev almış. Eşekte bir korku, bir telaş, huzursuzluktur başlamış tabi. Zavallı eşek can havliyle anıra anıra, çifte ata ata dört nala koşmaya başlamış. Bu durum karşısında hoca da eşeğin arkasından koşmaya başlamış ve olanca gücüyle bağmış:
- "Hey eşek aklın varsa göle koş!"
 
Kusur Çömlekte

Hocanın bir gün subaşıya işi düşer. Adam haraç ve rüşvet yiyen birisidir. Hoca fakir, ne yapsın. Bir çömleğe toprak doldurur ve üstüne bal sıvar. Gitmiş işini görmüş, ilamını almış, memnun. Ertesi gün kapısında bir adam bitmiş:
- "Hoca demiş, subaşı ilamda bir kusur etmiş. Geri istiyor..."
Hoca yutar mı:
- "Kusura bakmasın evlat", demiş. "Kusur ilamda değil çömlekteydi."

On Sene Önce

Hoca'ya yaşını sorarlar, "Kırk" diye yanıtlar, "Tam kırk!" On sene sonra aynı soruyu yine "Kırk" diye yanıtlayınca, "E hocam, on yıl önce de kırk yaşında olduğunu söylemiştin" derler. Hoca da hiç istifini bozmadan, "Evladım, ne bileyim on sene öncesini!" diye yanıtlar.
 
Avlu Karanlık

Nasreddin Hoca kapısının önünde bir şeyler aranıyormuş. Komşusu sormuşı:
- "Hayrola Hoca efendi bir şey mi yitirdin?"
- "Mühürüm düştü de..."
- "Nerede düşürdün? Söyle, biz de bakıverelim."
- İçerde düşürdüm, avluda."
- "Avluda yitirilen şey sokakta aranır mı be Hoca?"
- "Avlu karanlık. Burası daha aydınlık da onun için burada arıyorum!

Cennet

Bir gün padişah Nasreddin Hoca'dan sormuş :
-Hocam ben ölünce cennete mi gideceğim yoksa cehenneme mi, söyle bakayım? demiş.
Hoca padişahtan korkmadan :
-Cehenneme gidersiniz padişahım? demiş.
Padişahın sinirden sakalları titremiş. Bu durumu gören Hoca :
-Kızmayın padişahım ben aslında size cennete gidersiniz diyecektim fakat sizin cellatlarınızın kılıçlarıyla ölen suçsuz kişilerden cennet dolup taşmış. Bu yüzden cennete sığmazsınız diye cehenneme gidersiniz dedim, demiş.
 
Elimi Al

Mahallenin bencil kasabı, göle düşmüş. Başlamış çırpınmaya. Hemen koşup köylüler:
-"Elini ver, elini ver" diye bağırmışlar. Ama adam elini uzatmamış. Tam göz göre göre boğuluyormuş ki Hoca seslenmiş:
- Yahu! o vermeyi bilmez."Elimi al " diye bağırsanıza.
Kuşa Benzedin

Hoca yolda bir leylek bulmuş. Almış onu evine götürmüş. Daha önce hiç leylek görmemiş. Leyleğin uzun gagası ve bacakları çok tuhafına gitmiş. Tutup bir
güzel kesivermiş onları. Sonra da yüksekçe bir yere koymuş. Karşısına geçmiş. Yaptığı işten memnun, seslenmiş:
- Bak şimdi kuşa benzedin.
 
Secdeye Varırsa?

Nasreddin Hoca ile arkadaşları Konya'da bir eve akşam yemeğine davet edilmişler. Ev eski ve ahşap, bastıkça tahtalar gıcırdıyor, hoca laf atmış :
-Evin tahtaları ses veriyor!
Adam ukala ya :
-Bizim ev pek sofudur, ara sıra zikreder!
Hoca laf altında kalır mı :
-Ya aşka gelip secdeye varırsa?

Eşeğe Ters Binmek

Nasreddin Hoca bir gün yabancı bir köyde misafir olur. Cuma günü O'nu kürsüye çıkartırlar. Güzel bir vaaz verir. Herkez pek memnun kalır. Camiden çıkınca Hoca'nın eşeğini getirirler. Köylülerin hepsi ona hizmet etmek için adeta yarışırlar. Hoca eşeğine binerken biraz düşünür. Sonra eşeğin üstüne ters oturur. Herkes hayret eder. Köylülerden biri dayanamayıp sorar :
- Hocam der. Kusura bakma ama eşeğe niçin ters bindiğini sorabilirmiyim?
Hoca tebesüm ederek cevap verir :
- Eğer düz binip önünüze geçseydim siz arkada kalacaktınız. Siz öne geçseydiniz, bu defa ben arkada kalmış olacaktım. Böyle ters binince size arkamı dönmemiş oluyorum. Sebebi bu...
 
Kitaptaki Yanlışlar

Akşehir'e tayin edilen bir kadı halkın silah satmasını yasak etmiş. Küçük bir çakı taşımak bile suç sayılır olmuş. Görevli memurlar sıkı bir takibe ve kontrole başlamışlar. Bir gün Nasreddin Hoca'nın üstünü başını aramışlar. Kuşağın arasından kocaman bir bıçak çıkınca şaşırmışlar:
- Bu da nedir Hoca ? Sen silah taşımanın yasak olduğunu bilmiyormusun ? demişler.
- Evet demiş, biliyorum. Fakat bu silah değildir. Kitaplarda bir takım yanlışlar görünce bunun ucuyla kazıyorum.
- Olur mu Hocam demişler, kocaman bir bıçakla kitaptaki yanlışlar kazınır mı?
- Olur, olur demiş Hoca. Siz bilmiyorsunuz ama bazı kitaplarda o kadar büyük yanlışlar var ki bu bıçak bile küçük kalıyor...

Mum Ateşiyle Pişen Yemek

Bir gün Nasreddin Hoca ve arkadaşları iddiaya tutuşmuşlar. Eğer Hoca karanlık ve soğuk bir gecede, sabaha kadar köy meydanında bekleyebilirse arkadaşları ona güzel bir ziyafet çekecekmiş. Şayet bunu beceremezse o, arkadaşlarına ziyafet çekecek. Kararlaştırılan gün Hoca meydanın ortasında, sabaha kadar tir, tir titreyerek beklemiş. Sonra yanına gelenlere :
- Tamam demiş. İddiayı kazandım.
- Ne oldu ne yaptın demişler.
- Bekledim sabaha kadar demiş.
- Hayır demişler. Sen uzaktaki bir mum ışığı ile ısınmışsın. İddiayı kaybettin! Ziyafetimizi hazırla. Hoca çaresiz kabul etmiş. Ziyafet vakti kocaman bir kazanın altına minicik bir mum koymuş. Güya yemek pişirecek.
- Ne yapıyorsun? demişler. Kıs, kıs gülerek cevap vermiş :
- Bu mum sıcağıyla size yemek pişireceğim arkadaşlar. Uzaktaki bir mum ışığıyla ben nasıl ısındıysam, bu kazandaki yemek de öyle pişecek!...
 
Halep Oradaysa Arşın Burada !

Palavracının biri başına topladığı üç beş cahile karşı övünüp duruyormuş :
- İşte ben güçlü ve maharetli bir adamım. Evet ben Halep'te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir kimseyim!.. Nasreddin Hoca da bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına yaklaşıp :
- Yaa demiş demek sen altmış arşın atlarsın. Haydi atla da görelim. Adam hık mık etmiş.
- Ama demiş ben Halep'te atladım. Hoca kızmış :
- Canım demiş, Halep oradaysa arşın burada.

Göle Yoğurt Çalmak

Kimi insanlar olmayacak hevesler peşinde koşup durur. Nasreddin Hoca böylelerine ders vermek istemiş bir gün. Elinde koca bir bakraç yoğurt mayasıyla gölün kenarına gelmiş. Başlamış kaşık, kaşık dökmeye :
- Ne yapıyorsun Hoca ? demişler.
- Göle yoğurt mayası çalıyorum, demiş kıs, kıs gülerek.
- Olur mu demişler, göl yoğurt mayası tutar mı hiç ? Hoca cevabı yapıştırmış tabii.
- Ya tutarsa...
 
Kedi Nerede?

Hoca' nın canı et yemeği istemiş bir gün. Kasaptan iki kilo et alıp evine götürmüş.
- Akşama güzelce pişir bunları, demiş hanımına. Ne var ki o gün eve hanımı misafirleri gelmiş. Kadıncağız eti pişirip onlara ikram etmiş. Akşamda bir tarhana çorbası çıkarmış. Hoca' nın önüne.
- Et nerde demiş Hoca. Kadın doğruyu söyleyeceğine bir yalan kıvırmış.
- Eti kedi yedi, demiş.
- Getir şu kediyi bakalım demiş Hoca. Sonra teraziyi çıkartıp kediyi tartmış. Bakmışlar ki tam iki kilo geliyor. Hoca hanımına sormuş:
- Peki hanım demiş, kedi bu ise bizim et nerede? Et buysa kedi nereye gitti?

Kırk Akçelik Balta

Nasreddin Hoca evine sık, sık ciğer getirdiği halde bir türlü onları yemek kendisine nasip olmaz. Her seferinde hanımı :
- Kahrolası kedi ciğeri yedi.
- Hınzır hayvan ciğeri yemiş.
- Canı çıkasıca sarman kedi ciğeri aşırmış, diye bahaneler uyduruyormuş.
Bir gün dayanamamış Hoca. Hemen bir kenarda duran baltayı kapıp, mutfak dolabına yerleştirmiş. Hanımı:
- Ne yapıyorsun Hoca demiş, baltanın dolapta işi ne? Hoca cevap vermiş:
- Hanım hanım, sen bizim kediyi hâlâ tanıyamamışsın. Üç akçelik ciğere tenezzül eden hayvan kırk akçelik baltayı bırakır mı sanıyorsun?.
 
Sakız

-kızım çıkar ağzındaki sakızı
-ağzımda sakız yok ki hocam
-geviş getirme o zaman

Raptiye

Temelcik kendini savunuyordu,

-Öğretmenun andalyesune Cemal raptiye koydu.

-Peçi sen niye cezalanduruldun?

-Raptiye batmasun diye sandalyeyi çektum.
 
Geri
Üst