Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Son yıllarda "Atatürkçü Düşünce Sistemi" karşıtlarından yükselen seslerin giderek arttığını görüyoruz.
"Atatürkçülük" ya da "Atatürk ilke ve devrimleri" denilince böylelerinin yüzleri ekşir, öfkelenirler! Görüşlerini açıklamaları için bunlara bazı gazetelerde her zaman yer ayrılır. Bir bölümü zaten bu tür gazetelerde köşe yazarı, önemli bir bölümü de TV kanallarının vazgeçilmez konuşmacılarıdırlar. Temeli, akıl ve bilime dayanan, "Atatürkçü düşünce sistemi" ve "ulusal birlik" gibi söylemler onlar için dogmadır. İçlerinde, "Kemalist ideolojinin yöntemlerinin, kuruluş felsefesi olarak karşı olduğu dinsel referanslı sistemler ile inanılmaz bir benzeşme gösterdiğini, Cumhuriyetin, 1923'ten günümüze, hurafe olarak değerlendirdiği ve karşı çıktığı değerler sisteminin karşısına yeni hurafelerle çıktığını" söyleyebilenler vardır. Peki onların asıl hedefi nedir? Atatürkçü düşünce sistemi karşıtlarının dış uzantılarından olan, Le Monde gazetesi yazarı Marie Jégo , onların henüz dillendiremedikleri asıl hedeflerini, Türkiye'nin ulusal bütünlüğüne dil uzattığı 15 Ekim 2004 tarihli başyazısında, şu cümleleriyle ifade etmişti: "Kemalist dogmanın, özellikle de ulusal birlik dogmasının tozunu almanın artık vakti gelmedi mi?"
Mustafa Kemal 'in başlattığı Anadolu aydınlanmasını kavrayamayan bu kişiler, toplumu geriye ve çatışma ortamına götüren gelişmeler karşısında duyarsız kalırlar. Kendisine yöneltilen dayanaksız suçlamalar nedeniyle aydınlanmacı kişiliği ile tanınan bir rektörün tutuklanmasına, çalışma arkadaşının intiharına yol açan gelişmeler, Danıştay saldırısı, bazı siyasilerin, aydınlanma temelleri ve bilim yuvaları olan üniversitelere yönelttikleri dayanaksız suçlamalar onları pek ilgilendirmez.
AİHM'nin, türbanla ilgili kararı üzerine "ulemaya sorun" denilmesi, "Dindar cumhurbaşkanı istiyoruz" gibi söylemleri duymazlıktan gelirler. Onların tüm sorunu, Atatürkçü düşünce sistemidir. "Benim manevi mirasım bilim ve akıldır" diyen Mustafa Kemal Atatürk ve onun devrimlerine neden saldırırlar? Bunu anlamak zordur.
Atatürk olmasaydı.
Onlara sormak gerekir. Mustafa Kemal olmasaydı bugün Türkiye'nin dünya coğrafyasında alacağı konum ne olurdu? Cumhuriyetin kuruluşu başlı başına bir Atatürk Devrimi'dir. Bu devrim yapılmayıp, kurtarılan Anadolu toprakları yeniden saltanat yönetimine mi yoksa emperyalist güçlere mi bırakılmalıydı? Öğretim Birliği Yasası olmasaydı ülkemizde ulusal birliktelik ve laik eğitim sağlanabilir miydi?
Yazı Devrimi olmasaydı bugün okuryazarlık oranı ne olurdu? Çağdaş hukuk düzenine geçilmeseydi, kadınlara çağdaş haklar verilmeseydi bugün kadınlarımız "birey" olabilir miydi? Laiklik olmasaydı demokrasi olur muydu?Atatürkçü düşünce karşıtları, dünya üniversitelerinin bilimsel yayın performanslarını ölçen ISI (Institute for Scientific Information) raporlarındaki istatistikleri biliyor olmalılar. ISI 2006 verilerine baktıklarında şunu göreceklerdir: Bir yılda üretilen makale sayısı bakımından, Türkiye dünyanın 19. ülkesi. 1.5 milyar nüfuslu Müslüman coğrafyasında nüfus oranımız sadece yüzde 5 olmasına karşın bu ülkelerde üretilen bilimsel yayın sayısının yarıdan fazlası, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu, laik Türkiye Cumhuriyeti'ne ait. Mayıs 2007'de yayımlanan Türk yükseköğretiminin performansını gösteren Bologna Değerlendirme Raporu'na göre, Türkiye, 5 üzerinden 4.17 (Çok iyi performans) ortalama notu ile 48 ülke arasında Almanya ile birlikte 9. sırada. Bu fark nereden kaynaklanmaktadır?
Biraz ciddiyet.
Tüm bu soruların yanıtları elbette çok açık. Soruları yanıtlamakta, Mustafa Kemal'i ve onun ilke ve devrimlerinin önemini anlamakta zorluk çekenlere, aydınlanmayı, "Ata'nın Damal Dağı'na yansıyan siluetine benzetme" ciddiyetsizliği gösterenlere, bir Ortadoğu gezisi önermek gerekir. Niçin mi? Halen milletvekili olan eski bakanlarımızdan biri geçen yıl hac ibadeti için Arabistan'a gider.
Bu ülkedeki yaşam biçimini ve yaşadığı düzensizlikleri görünce, hac dönüşünde defterine şu üç cümleyi not eder (Y. Donat, Sabah, 22 Ocak 2006)
"1- Büyük Atatürk... Senin büyüklüğünü bir kez daha gördüm.
2- Demokrasiden iyi bir rejim yok,
3- Laiklik o kadar önemli bir şey ki."
Prof. Dr. İsa EŞME
Cumhuriyet
"Atatürkçülük" ya da "Atatürk ilke ve devrimleri" denilince böylelerinin yüzleri ekşir, öfkelenirler! Görüşlerini açıklamaları için bunlara bazı gazetelerde her zaman yer ayrılır. Bir bölümü zaten bu tür gazetelerde köşe yazarı, önemli bir bölümü de TV kanallarının vazgeçilmez konuşmacılarıdırlar. Temeli, akıl ve bilime dayanan, "Atatürkçü düşünce sistemi" ve "ulusal birlik" gibi söylemler onlar için dogmadır. İçlerinde, "Kemalist ideolojinin yöntemlerinin, kuruluş felsefesi olarak karşı olduğu dinsel referanslı sistemler ile inanılmaz bir benzeşme gösterdiğini, Cumhuriyetin, 1923'ten günümüze, hurafe olarak değerlendirdiği ve karşı çıktığı değerler sisteminin karşısına yeni hurafelerle çıktığını" söyleyebilenler vardır. Peki onların asıl hedefi nedir? Atatürkçü düşünce sistemi karşıtlarının dış uzantılarından olan, Le Monde gazetesi yazarı Marie Jégo , onların henüz dillendiremedikleri asıl hedeflerini, Türkiye'nin ulusal bütünlüğüne dil uzattığı 15 Ekim 2004 tarihli başyazısında, şu cümleleriyle ifade etmişti: "Kemalist dogmanın, özellikle de ulusal birlik dogmasının tozunu almanın artık vakti gelmedi mi?"
Mustafa Kemal 'in başlattığı Anadolu aydınlanmasını kavrayamayan bu kişiler, toplumu geriye ve çatışma ortamına götüren gelişmeler karşısında duyarsız kalırlar. Kendisine yöneltilen dayanaksız suçlamalar nedeniyle aydınlanmacı kişiliği ile tanınan bir rektörün tutuklanmasına, çalışma arkadaşının intiharına yol açan gelişmeler, Danıştay saldırısı, bazı siyasilerin, aydınlanma temelleri ve bilim yuvaları olan üniversitelere yönelttikleri dayanaksız suçlamalar onları pek ilgilendirmez.
AİHM'nin, türbanla ilgili kararı üzerine "ulemaya sorun" denilmesi, "Dindar cumhurbaşkanı istiyoruz" gibi söylemleri duymazlıktan gelirler. Onların tüm sorunu, Atatürkçü düşünce sistemidir. "Benim manevi mirasım bilim ve akıldır" diyen Mustafa Kemal Atatürk ve onun devrimlerine neden saldırırlar? Bunu anlamak zordur.
Atatürk olmasaydı.
Onlara sormak gerekir. Mustafa Kemal olmasaydı bugün Türkiye'nin dünya coğrafyasında alacağı konum ne olurdu? Cumhuriyetin kuruluşu başlı başına bir Atatürk Devrimi'dir. Bu devrim yapılmayıp, kurtarılan Anadolu toprakları yeniden saltanat yönetimine mi yoksa emperyalist güçlere mi bırakılmalıydı? Öğretim Birliği Yasası olmasaydı ülkemizde ulusal birliktelik ve laik eğitim sağlanabilir miydi?
Yazı Devrimi olmasaydı bugün okuryazarlık oranı ne olurdu? Çağdaş hukuk düzenine geçilmeseydi, kadınlara çağdaş haklar verilmeseydi bugün kadınlarımız "birey" olabilir miydi? Laiklik olmasaydı demokrasi olur muydu?Atatürkçü düşünce karşıtları, dünya üniversitelerinin bilimsel yayın performanslarını ölçen ISI (Institute for Scientific Information) raporlarındaki istatistikleri biliyor olmalılar. ISI 2006 verilerine baktıklarında şunu göreceklerdir: Bir yılda üretilen makale sayısı bakımından, Türkiye dünyanın 19. ülkesi. 1.5 milyar nüfuslu Müslüman coğrafyasında nüfus oranımız sadece yüzde 5 olmasına karşın bu ülkelerde üretilen bilimsel yayın sayısının yarıdan fazlası, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu, laik Türkiye Cumhuriyeti'ne ait. Mayıs 2007'de yayımlanan Türk yükseköğretiminin performansını gösteren Bologna Değerlendirme Raporu'na göre, Türkiye, 5 üzerinden 4.17 (Çok iyi performans) ortalama notu ile 48 ülke arasında Almanya ile birlikte 9. sırada. Bu fark nereden kaynaklanmaktadır?
Biraz ciddiyet.
Tüm bu soruların yanıtları elbette çok açık. Soruları yanıtlamakta, Mustafa Kemal'i ve onun ilke ve devrimlerinin önemini anlamakta zorluk çekenlere, aydınlanmayı, "Ata'nın Damal Dağı'na yansıyan siluetine benzetme" ciddiyetsizliği gösterenlere, bir Ortadoğu gezisi önermek gerekir. Niçin mi? Halen milletvekili olan eski bakanlarımızdan biri geçen yıl hac ibadeti için Arabistan'a gider.
Bu ülkedeki yaşam biçimini ve yaşadığı düzensizlikleri görünce, hac dönüşünde defterine şu üç cümleyi not eder (Y. Donat, Sabah, 22 Ocak 2006)
"1- Büyük Atatürk... Senin büyüklüğünü bir kez daha gördüm.
2- Demokrasiden iyi bir rejim yok,
3- Laiklik o kadar önemli bir şey ki."
Prof. Dr. İsa EŞME
Cumhuriyet