Mustafa Kemal kendi başına mı Samsun’a çıkmıştır ?

0nurr

New member
x5xkorayx5x' Alıntı:
Sana aynen katılıyorum.Bence de Padişahlık gibi bir mnevki kaldırılması doğru değildi.Sözz hakkı olmasa bile yine e topkapı sarayında kalabilirlerdi.
Ben Atarükçüyüm ama Atatürk bence çok yanlış davrandı bu konuda.Vatandaşlıktan çıkarıldı yurtdışında zulum edildi.Fakirlik gördüler

Kaç kişi bilir acaba Vahdattinin Fransa da bir hastane de 1 aydan fazla kalmasını.Nedeni ise parasızlıktı ve bulunan az para ile İrana toprağa verilmiştir.
kullanılmyan birşey niye kaldırılmasın ki...fantaziye bak topkapı sarayında kalabilirlermiş...bizim cumhuriyetimiz var meclisimiz var padişahada ihtiyacımız yok...Atatürk çok yanlış davranmış lütfen güldürme beni eminim atatürk senden daha iyi düşünebiliyordu ve ülkemiz için en iyisini yapdı..yanlış yaptı demen çok komik... o yıllarda cumhuriyet yanlıları kadar karşıtları vardı ve o mevkiden cumhuriyetimizi yıkmak için yararlanabilirlerdi.. bir de başlarına padişah bulsalardı tam olurdu...
vahdettin konusunu tam bilmiyorum ama mantiken bu kadar destek olmuş olsaydı kurtuluşumuza , dış güçlerden kutulduktan sonra bırakıp kaçmazdı..
 

aneksimenes

New member
ArkadaŞlar Bİ Kere Kafadan YanliŞ Yapiyorsunuz -olaylara İdeolojİk YaklaŞiyorsunuz- M. Kemal Samsuna MÜfettİŞ Olarak GÖnderİlmİŞtİr. Ancak Andoluya GeÇtİĞİ Zaman Faalİyetlerİnİn OlacaĞini Tahmİn Edenler OlmuŞtu ÇÜnkÜ Yetkİlerİ Çok GenİŞtİ. Öylekİ Yetkİ Belgesİnİ İmzalamak İÇİn Harbİye Nezaretİne GİttİĞİnde Nazirin MÜhÜrÜnÜ Bellİ Belİrsİz BastiĞi Kaynaklarda Mevcuttur. Damat Ferİt Te Bu Yetkİlerden Tedİrgİn OlmuŞ Ve M. Kemal İle GÖrÜŞmÜŞtÜr. Öte Yandan Vahdettİn E De Vatan Hayİnİ Demek Haksizliktir. Bİ İnsanin Hata YapmiŞ Olmasi Veya Yeteneklerİnİn Kisitli OluŞu Ona Hakaret Etmeyİ Gerektİrmez.
 

Tigin

New member


Vahdettin’in Sığınma Talebi Osmanlıca Belge

Osmanlıca Metnin Transkripsiyonu:



Mabeyin-i Hümayun-u Mülukane
Serkurenalık Dairesi








Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı
General Harington Cenaplarına



İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devlet-i fahimanesine iltica ve bir an evvel mahall-i ahare naklimi talep ederim efendim. 16 Teşrinisani 1922.



Halife-i Müslimin
Mehmed Vahidettin


Zannederim bu belge Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a tek başına çıkıp çıkmadığı konusunu en iyi şekilde açıklayabilir.
 

alish

вυяαq αℓι&#1
İşte Cevap

Mareşal Çakmak'ın sır gibi sakladığı gerçek

Araştırmacı-Yazar Vehbi Vakkasoğlu, TİMAŞ Yayınlarından 1990 yılında neşredilen "Son Bozgun" adlı araştırmasının birinci cildinde, Mareşal Fevzi Çakmak'ın ağzından Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya milli mücadeleyi başlatması için gönderdiğini yazar. Hatta Mareşal'in bu olayı uzun yıllar sır gibi sakladığını söyler. Kitapta yer aldığına göre Çakmak Paşa, eşi Fitnat Hanım'a ´Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki tutumumuz ve davranışlarımız müsait değil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber mezara götürmeğe." Fevzi Paşa'nın Fitnat Hanım'a anlattıkları şöyle yer alır sözkonusu kitapta: "Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti.

"Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu'da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu'da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin."

Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı:

"Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?"
"Haşa Padişahım."
"Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?"
"Haşa Padişahım."
"Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?"
"Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir."
"O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?.."

Hiç düşünmeden cevap verdim:

"Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır."

Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek:

"Paşa, Paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun... Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim."​
 

seheryeri

New member
Kıymetli katılımcılar
Okullarda bandırma vapurunun çaydanlğa benzeyen köhne bir vapur olduğunu öğrendik meğer se o günün osmanlısının elindeki en modern gemi imiş.
Atatütürkün geceleri yol alıp gündüz saklanarak samsuna çıktığını öğrendik meğerse sultanın özel gayreti ile işgal kuvvetlerinden alınan izin ile kendi arkadaşları ile birlike görevli gönderilmiş.
sultan vahdettini hain olarak bildik ve öyle öğrendik kanımca hayır hain değildi demenin eşiğindeyiz gibi.
tarihin bazı doğrularını zamanla öğreneceğiz bu da biz türklerin kaderi olsa gerek. çok merak ediyorum atatürkümüzün vasiyeti neden ve hangi gerekçe ile türk halkından gizleniyor.

konu tarihimiz oldumu aktarılanlara ister istemez kuşku ile yaklaşıyorum. herkese saygılar
 

erkuuut

New member
Vahdettin Okadar şerefsiz Ve Tehlikeliydi Ki Apodan Bile Beterdi En Azindan Aponun Terörist Başi Olduğu Açik Vahdettin Padişahti ülkeyi Satmasi Beklenen En Son Kişiydi Ama Satti Böyle Adamlar Baştaci Yapilir ülkemizde Bizim Adnan Menderes Ve Enver Paşa Gibi Basiretsiz Adamlar Kahraman Ilan Edilir Ama Tarih Tanimaz Onlari Tarih Ulularin Ulusu Tek önder Atatürkü Tanir Ama Hata Yapmiş Herhalde Atatürk Cumhuriyeti Kurmakla Eski Rejime Devam Etseydi Padişah Kendi Olsaydi Bu Halki Kendine Taptirsaydi Yapamazmiydi Vahdettin Gibi Bir şerefsize Tapanlar Ona Elbette Tapacaklardi Ama Atatürk Insana Layik Olan Yönetim şekli Olan Cumhuriyeti Benimsedi Bazilari Memnun Değil Bu Durumdan Insancil Olamadiklari Ve Kafataslari Küçük Olduğu Için.atatürkü Sevmeyen ölsün!
 

Tigin

New member
Kaynak isteyenler için kaynak : NUTUK


Padişah ve Halife olan zat, yaşam ve rahatını kurtarabilecek çareden başka birşey düşünmüyor.
(Nutuk, Cilt 1, s.10)


“ Beni İstanbul’dan sürüp uzaklaştırmak isteyenlerin bana bu geniş yetkiyi nasıl verdiklerine şaşabilirsiniz. Hemen söylemeliyim ki onlar bana bu yetkiyi bilerek ve anlayarak vermediler. Yetkiye ilişkin yönergeyi de ben kendim yazdırdım.”



“ Ulus ve Ordu, Padişah ve Halife’nin hainliğinden haberli olmadığı gibi, o makama ve o makamda oturan kişiye karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla boyun eğmiş durumda. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinden yoksun. ”

“Benim değerlendirme ve düşüncelerimi belgelemek için size sunduğum belgeler okunduktan sonra bütün Türk ulusunu, özellikle Türk aydınlarını vicdansal ve düşünsel bir değerlendirmeye çağırmak isterim. Benim tasarladıklarımı, düşüncelerimi içten olarak aktaran bu yazılar okunduktan sonra kuşku duymam ki, ulusum kendi kendine durumu değerlendirmek ve düşünmek için gerekli belgeleri edinmiş olacaktır.” (Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 10 Nisan 1926) (Atatürk’ün Anıları, Bilgi Yayınevi, sadeleştiren İ. Bozdağ)




MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN 9 UNCU ORDU MÜFETTİŞLİĞİ’NE (SAMSUN’A)
GÖREVLENDİRİLME EMRİ
(Osmanlıca orijinal belge üsttedir)


Siyasi Kısım
Karton No : 34Dosya No : 54/2

Belge No : 342984

OSMANLI ORDU-YU HÜMAYUNU BAŞKUMANDANLIĞI VEKALETİ

Suret

DOKUZUNCU ORDU KITALARI MÜFETTİŞLİĞİNE VERİLECEK TALİMAT SURETİDİR


Dokuzuncu Ordu Birlikleri Müfettişliğine ait görevler yalnız askeri olmayıp ,müfettişliğin kapsadığı bölge dahilinde aynı zamanda mülkidir.

Bu müşterek görevler şunlardır.

Bölgede iç güvenliğin sağlanarak yerleştirilmesi ve bu asayişsizliğin ortaya çıkış sebeplerinin tesbiti

Bölgede,ötede,beride dağınık bir halde varlığından söz edilen silah ve cephanenin bir an evvel toplattırılarak,uygun yerlerde toplanması ve muhafaza altına alınması.

Çeşitli yerlerde birtakım komitelerin bulunduğu,bunların asker toplamakta oldukları ve ordunun resmi olmayan bir şekilde bunları koruduğu ileri sürülüyor.Böyle komiteler mevcut olup,asker topluyor,silah dağıtıyor ve ordu ile de münasebette bulunuyorlarsa,kesinlikle men edilerek,bu çeşit bağımsız komitelerin de kaldırılması.

Bunun için :

İki tümenli olan üçüncü ve dört tümenli olan onbeşinci kolordular,müfettişlik emrine verilmiştir.Bu kolordular,harekat ve güvenlik hususlarını doğrudan doğruya müfettişlikle,günlük işleri,yani özlük işleri,asker ve mühimmat gibi hususlarda ise geçmişte olduğu gibi Harbiye Nezareti ile haberleşeceklerdir.

Tümen veyahut bölge kumandanlığına,yahut özel bir göreve atanacak subayların atanma ve yer değiştirmeleri,Müfettişliğin onayı veya isteği ile olacaktır. Bununla beraber Müfettişliğin lüzum ve yarar görerek diğer hususlarda da verdiği talimatı Kolordu Kumandanlıkları olduğu gibi uygulayacaklardır. Özellikle sağlık konuları çok önemlidir. Bu yoldaki inceleme ve uygulamaların halka da yaygınlaştırılması gerekir.

Müfettişlik bölgesi Trabzon,Sivas ve Van vilayetleriyle Erzincan ve Canik (Samsun)ü bağımsız livalarını içine aldığından Müfettişliğin yukarıda sayılan görevleri yeriner getirebilmesi için vereceği bütün talimatı bu vilayetlerle mutasarrıflıklar doğrudank doğruya yerine getireceklerdir.

Müfettişlik sınırına komşu vilayetler ve bağımsız livalar, ( Diyarbakır, Bitlis, Elazığ,r Ankara, Kastamonu ) vilayetleriyle Kolordu Kumandanlıkları da, Müfettişliğin görevinig yerine getirmesi sırasında doğrudan yapacakları başvuruları dikkate alacaklardır.

Müfettişliğin askeri konularda başvuracağı makam Harbiye Nezareti olmakla beraber,ç diğer konular için ilgili makamlarla haberleşecek ve bu haberleşmeden Harbiyee Nezareti’ne de bilgi verecektir.r

7 Mayıs 1919
Harbiye Nazırı
ŞAKİR



600 yıllık bir hanedanın sonuncu sultanı, İngiltere'ye şu iki satırlık mektupla iltica etmiştir: [ 1 ]

"Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı

General Harringthon Cenablarına

İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir ân evvel İstanbul'dan mahalli âhara naklimi talebederim efendim.

16 Teşrinisani ( Kasım ) 1922

Halifei Müslimin
Mehmet Vahidettin"


Vahdettin, saltanatı zamanında bir gün başkâtibine şöyle der: "Bizim hanedanımıza her türlüsü gelmiştir; sarhoşu gelmiştir, zalimi gelmiştir, delisi gelmiştir, aptalı gelmiştir, dinsizi gelmemiştir." [ 2 ]

Vahidettin'den sonra bu halkaya eklenecek hükmü de tarih verecektir

Kaynak : Sabahattin Selek - Anadolu İhtilâli, 5. Basım, s. 50
[ 1 ] T. Bıyıklıoğlu - Atatürk Anadolu'da, Sayfa 48
[ 2 ] Ali Fuat Türkgeldi - Görüp İşittiklerim, Sayfa 273



Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilişkilerini ele alırken, belgeleri doğru okumak, doğru yorumlamak ve bu doğru bilgilere dayanarak yorum yapmak zorundayız. Oysa, “malum” çevreler bu belgeleri de çarpıtmakta ve düzmece belgelerle de destekleyerek, toplumu yanlış yönlendirmektedirler. Örneğin üzerinde çok durdukları, Atatürk’e Vahdettin’in: “Paşa, Paşa! Ülkeyi sen kurtarabilirsin!” sözüdür. Bu sözü ve bu sözü aktaranın Atatürk olduğunu söyleyerek, “İşte, bu sözden de açıkca görülüyor ki, Atatürk’ü Vahdettin ülkeyi kurtarmak için Samsun’a gönderdi!” yorumunu yapmaktadırlar. Bu yaklaşımda, bir belgenin açıkca nasıl yozlaştırıldığını ve bilinçli olarak nasıl bozulduğunu net biçimde görebilirsiniz.

Gerçekten de bu söz Atatürk’e aittir ve ilk olarak, Atatürk’ün henüz sağlığında dönemin gazetelerinden birisinde yayınlanmış; ardından da pek çok kitapta ve dergide tekrarı yapılmıştır. Uzunca bir söyleşi olan bu metinden, yalnızca bu cümleler alınarak, gerçekler bütünüyle ters-yüz edilmek istenmektedir. Oysa, bu sözün devamı da vardır. Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a hareket etmeden önce, teamül gereği Vahdettin’i ziyarete gitmiş ve bir masanın kenarında oturmuş bir halde Mustafa Kemal Paşa’yı kabul eden Vahdettin, bir kitabın üzerine eliyle bir kaç kez vurarak bu sözleri söylemiştir. Bu belgenin devamında Atatürk; Vahdettin bu sözleri söylediği zaman irkildiğini ve kendisinin Anadolu’da yapmak istediklerinde haberdar olup olmadığından kuşku duyduğunu belirtmektedir. Onun anlattığına göre, bir süre sonra Vahdettin’in bu sözlerini yapmak istediklerini sezdiği ya da bildiği için değil, başka bir anlamda söylemiştir ve Atatürk bu kanıya vardıktan sonra son derece rahatlamıştır. Atatürk’ün yorumu; Vahdettin’in bu sözlerle kendisine, Anadolu’ya gittiği zaman oradaki karışıklıkları önleyerek, İngilizler’in bölgede yeni bir işgal girişimini engelleyebileceği anlamında söylediğidir.

Doğal olarak belgenin yalnızca bir cümlesi alınıp, bütünü alınmayarak Vahdettin’in Atatürk’ü Samsun’a ülkeyi kurtarmak için gönderdiği gibi çarpık ve yanlış bir yorum ortaya çıkmaktadır. Doğal olarak, konu üzerinde pek bilgisi olmayan kişi ya da kesimler de bu yorumu doğruymuş gibi kabul etmektedirler.

Gerçeklerin içinde yaşayan Mustafa Kemal Paşa, hiç de Vahdettin’i kahramanlaştırmak isteyenler gibi düşünmemekte ve ulusal kurtuluş savaşının önündeki en büyük engeli Sultan-Halife ve onun varlığından güç alan onun hükümeti olduğunu Büyük Nutuk’un ilk sayfalarında söylemekte ve Vahdettin’i en ağır sözlerle suçlayarak, O’nun için “Alçak ve hain” deyimlerini kullanmaktadır.

Nitekim olaylar, Mustafa Kemal’in öngörüsünü doğrulamış ve gerçekten de ulusal Kurtuluş Savaşı’nın önündeki en büyük engelin düşmanla işbirliği içine girmekten çekinmeyen Vahdettin olduğu açıkca ortaya çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı süresince, Vahdettin’in ulusal uyanışı boğmak yolunda gösterdiği çaba ve olumsuz tavır, emperyalizme karşı koyan Türk Ulusunu ikinci ve birincisinden belki de daha önemli olan ikinci bir cephe ile karşı karşıya getirmiştir ve bu cephenin adı “İhanet Cephesi’dir”.

Bu noktada, Vahdettin’in Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasındaki olumsuz tavırlarının canlı birer tanığı olan arşiv belgelerini özellikle anımsamak gerekmektedir. Bilindiği gibi Vahdettin daha Ulusal Savaşımın başından buyana, Anadolu’da doğan ulusal iradeyi boğmak için büyük çaba harcamıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın amaçlarını anladıktan sonra ilk iş olarak önce onu İstanbul’a geri çağırmış; ama Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a geri dönmeyince ve yolunda yürümeye devam edince, eski Harput Valisi Ali Galip’i görevlendirerek, Sivas Kongresi’ni dağıtmaya ve Mustafa Kemal’i tutuklatmaya çalışmıştır. Mustafa Kemal’in ve ulusal güçler dikkati ve uyanıklığı karşısında Ali Gelip amacına ulaşamamış ulusal güçlerin takibinden çekinerek, Suriye’ye çekilmiştir. Ali Galip’in bir-kaç girişiminden sonra, sahneye Anzavur konulmuştur. Son derece acımasız, gözü dönmüş bir katil olan ve ulusal direnişe destek veren kişileri ve yöreleri en acımasız biçimde cezalandırmaktan çekinmeyen bu adam; kendine bağlı güçlerle gittiği yerlerde taş üstünde taş bırakmamıştır. Bütün Marmara’da ve İç Ege’de Anzavur’u destekleyen, ona bin bir türlü sözler veren ve diğer iç ayaklanmaları çıkaran Vahdettin’in ta kendisidir. Kuvay-ı İnzibatiye’yi oluşturarak, Yunan Ordusu’nun yanında Anadolu’da ulusal direnişin üzerine süren de Vahdettin’dir. Bu ayaklanmalar çıkartılırken, bol bol dinsel kavramlar fütursuzca kullanılmış; halifeliğin dinsel duygular üzerindeki etkisindan yararlanılmış; Anadolu’nun dört bir yanında çıkan ayaklanmalar, ancak İstiklal Mahkemeleri’nin aldığı sert önlemlerle ve Çerkez Ethem’e bağlı güçlerin yer yer acımasız karşı girişimleriyle önlenebilmiştir

İç ayaklanmalar sırasında, hazırlattığı fetvalarla halkı Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmaya çalışan, bu fetvaları İngiliz uçaklarıyla Anadolu’nun dört bir yanına dağıtmaktan çekinmeyen Vahdettin, Mustafa Kemal’in ve çevresindeki pek çok ulusal kahramanın katlinin dinen vacip olduğuna dayalı imzalı mühürlü fetvayı yayınlamaktan da çekinmemiştir.

Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal’i ve yakın silah arkadaşlarını ölüme mahkum eden idam fermanı, sanırız, O’nun ülkeyi kurtarmak üzere büyük özverilerde bulunan bir vatansever olmadığını, vicdan sahibi kişilerin doğru sonuçlara varmasına yardımcı olacak niteliktedir.



ATATÜRK İLE ARKADAŞLARI HAKKINDA PADİŞAHÇA VERİLEN ÖLÜM FERMANI



Dosya Tasnifi

Harbiye-Divan-ı Harp

DOSYA No : 70

Harbiye Nezareti

Adliye-i Askeriye Dairesi Şubesi

Nüsha : 705


PADİŞAH BUYRUĞU

Mehmet Vahidüddin


“Kuva-yı Milliye adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, Üçüncü Ordu Müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi, Eski yirmi yedinci fırka kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski yirminci kolordu kumandanı Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile Eski Vaşingtın (Washington) elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanımın, ayrıntıları 11 Mayıs 1336 (1920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzere, Mülkiye Ceza Yasası’nın kırk beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi unvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla yasa hükümleri gereğince mallarının haczedilerek, usulüne göre yönetilmesine ilişkin İstanbul bir numaralı sıkıyönetim mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak üzere onaylanmıştır.

Bu Padişah Buyruğu’nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir.

24 Mayıs 1336 (1920)


Sadrazam ve Harbiye Nazırı Vekili

DAMAT FERİT




PADİŞAHIN ÖLÜM FERMANININ ÖZGÜN METNİ

 

alibey43

New member
Mustafa Kemal Anadoluya cıkacak ki bu kişi o zamanlar ordu müfettişi sıfatıyla tamamen devletin resmi bir zatı muhteremi ve bundan Osmanlı padişahının haberi olmayacak ve bunu engellemek için girişimlerde bulunacaklar ama Mustafa Kemal'i yakalayamayacaklar öylemi ?

Bütün bunlar meydana gelecek ama koca Osmanlı Devleti hiçbişey yapamayacak kendi generaline bile söz geciremeyecek. İstanbuldan müttefik donanmasının arasından kocaman vapurla yola çıkacaksın ama kimse sormayacak nereye gidiyosun diye öyle rahat rahat Samsuna vapurla gidilebilecek vaziyette olacaksın ve bundan da Padişahın haberi olmayacak. hahahahaha bu mudur yani :):)

Efendim evet öyle zaten o sıralarda devlet bitmişti güçsüzdü falan filan diyerek ecdadı vatan hainliğiyle suçlayanlar vicdanlarını nerede bıraktılar acaba çok merak ediyorum. İlk okullarda görev yapan sözde Kemalist özde sadece Mustafa Kemalin ismiyle sağda solda şov yapan tarih öğretmenlerinin ürünüsünüz siz.



Mustafa Kemal'in kendisi bizzat beyanında Padişahla görüşüp Anadoluya gitmesinin gerekliliğini Padişahtan işittiğini söylerken 86 yıl evvel uzaydan gelip bu topraklarda yasamaya başladığını sananlar sizin sözünüzün düşündüğünüzün hiçbir anlamı yok.


Kendi tarihinden utananan zavallılar yok mu beni kanser ediyorlar :Q
 

ozhan20

New member
Tabi ya bana osmanlıyı savumayın osmanlıda adam gibi olan kendi ülkesi için bişeyler yapan çok az padişah var hepsi zevki sefa içinde yaşamız cariyeleriyle gönül eylendirmiş Fatih sultan mehmet istanbulu fethederek büyük zafer elde etmiş ben osmanlıda kendi ülkesi için bişey yapan bi kaç padişah var

Vahdettine gelince hainden başba bi lakap ona yakıştırılamaz
 

savran

New member
Birbirinizi,yiyip bitiriyorsunuz,tarihi tarihçilerin kalemlerine bırakın,hilafet gelecek diyede dört gözle bakmayın ve cumhuritenize sahip çıkın,Cumhuriyetin ve vatan bütünlüğünün geleceği tehlikede,içten ve dıştan bölüp,parçalamak istiyorlar.Siz gençler hala ileriyi göremiyormusunuz yazıklar olsun sizlere!
 

realemin

New member
hemde hainin kralıydı bende osmanlının torunuyum bende ecdadımla gurur duyuyorum fakat hiç kimse zemzem suyuyla yıkanmamıştır her milletten her aileden hain çıkabilir herkez aynı cesareti aynı öz güveni gösterecek diye bişey yoktur sadece delikanlı olun şerefliye şerefli haine hain diyin objektif olun yeter
 

ARCHANGEL!

New member
Kurtuluşi Savaşı döneminde So Osmanlı pardişahı vata hainidfir .. Çünkü İşgallere Boyun eğmiştir .. Ancak ondan önceki Bütün padişahlar ;Kahramandır ..
 

ayberk228

New member
Geçmişimizde Osmanlı Devletin'de çook çok başarılı olanlar ve rezilin en dibi olanlar vardır. (Padişahlar,vezirler vs.)
Türkiye Cumhuriyeti'nde de aynı şekide çok çok başarılı olanlar ve rezilden beter olanlar vardır. Yakın tarihimizde son 30 yılda çok başarısız olanlar ve çok kötü olanların yanında başarılı olan liderlerde vardır.
Bu tarihte hep böyledir. Hayatta ki tarihe bakış açımız; Geçmişi inkar etmeden, doğruyla yanlışı ayırt ederek, hainle-vatanseveri ayırt ederek geçmişimizi en iyi bilip geleceğe en iyi ulaştırmaktır.
 

HTML

Üst