Kaynak isteyenler için kaynak : NUTUK
Padişah ve Halife olan zat, yaşam ve rahatını kurtarabilecek çareden başka birşey düşünmüyor.
(Nutuk, Cilt 1, s.10)
“ Beni İstanbul’dan sürüp uzaklaştırmak isteyenlerin bana bu geniş yetkiyi nasıl verdiklerine şaşabilirsiniz. Hemen söylemeliyim ki onlar bana bu yetkiyi bilerek ve anlayarak vermediler. Yetkiye ilişkin yönergeyi de ben kendim yazdırdım.”
“ Ulus ve Ordu, Padişah ve Halife’nin hainliğinden haberli olmadığı gibi, o makama ve o makamda oturan kişiye karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla boyun eğmiş durumda. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinden yoksun. ”
“Benim değerlendirme ve düşüncelerimi belgelemek için size sunduğum belgeler okunduktan sonra bütün Türk ulusunu, özellikle Türk aydınlarını vicdansal ve düşünsel bir değerlendirmeye çağırmak isterim. Benim tasarladıklarımı, düşüncelerimi içten olarak aktaran bu yazılar okunduktan sonra kuşku duymam ki, ulusum kendi kendine durumu değerlendirmek ve düşünmek için gerekli belgeleri edinmiş olacaktır.” (Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 10 Nisan 1926) (Atatürk’ün Anıları, Bilgi Yayınevi, sadeleştiren İ. Bozdağ)
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN 9 UNCU ORDU MÜFETTİŞLİĞİ’NE (SAMSUN’A)
GÖREVLENDİRİLME EMRİ
(Osmanlıca orijinal belge üsttedir)
Siyasi Kısım
Karton No : 34Dosya No : 54/2
Belge No : 342984
OSMANLI ORDU-YU HÜMAYUNU BAŞKUMANDANLIĞI VEKALETİ
Suret
DOKUZUNCU ORDU KITALARI MÜFETTİŞLİĞİNE VERİLECEK TALİMAT SURETİDİR
Dokuzuncu Ordu Birlikleri Müfettişliğine ait görevler yalnız askeri olmayıp ,müfettişliğin kapsadığı bölge dahilinde aynı zamanda mülkidir.
Bu müşterek görevler şunlardır.
Bölgede iç güvenliğin sağlanarak yerleştirilmesi ve bu asayişsizliğin ortaya çıkış sebeplerinin tesbiti
Bölgede,ötede,beride dağınık bir halde varlığından söz edilen silah ve cephanenin bir an evvel toplattırılarak,uygun yerlerde toplanması ve muhafaza altına alınması.
Çeşitli yerlerde birtakım komitelerin bulunduğu,bunların asker toplamakta oldukları ve ordunun resmi olmayan bir şekilde bunları koruduğu ileri sürülüyor.Böyle komiteler mevcut olup,asker topluyor,silah dağıtıyor ve ordu ile de münasebette bulunuyorlarsa,kesinlikle men edilerek,bu çeşit bağımsız komitelerin de kaldırılması.
Bunun için :
İki tümenli olan üçüncü ve dört tümenli olan onbeşinci kolordular,müfettişlik emrine verilmiştir.Bu kolordular,harekat ve güvenlik hususlarını doğrudan doğruya müfettişlikle,günlük işleri,yani özlük işleri,asker ve mühimmat gibi hususlarda ise geçmişte olduğu gibi Harbiye Nezareti ile haberleşeceklerdir.
Tümen veyahut bölge kumandanlığına,yahut özel bir göreve atanacak subayların atanma ve yer değiştirmeleri,Müfettişliğin onayı veya isteği ile olacaktır. Bununla beraber Müfettişliğin lüzum ve yarar görerek diğer hususlarda da verdiği talimatı Kolordu Kumandanlıkları olduğu gibi uygulayacaklardır. Özellikle sağlık konuları çok önemlidir. Bu yoldaki inceleme ve uygulamaların halka da yaygınlaştırılması gerekir.
Müfettişlik bölgesi Trabzon,Sivas ve Van vilayetleriyle Erzincan ve Canik (Samsun)ü bağımsız livalarını içine aldığından Müfettişliğin yukarıda sayılan görevleri yeriner getirebilmesi için vereceği bütün talimatı bu vilayetlerle mutasarrıflıklar doğrudank doğruya yerine getireceklerdir.
Müfettişlik sınırına komşu vilayetler ve bağımsız livalar, ( Diyarbakır, Bitlis, Elazığ,r Ankara, Kastamonu ) vilayetleriyle Kolordu Kumandanlıkları da, Müfettişliğin görevinig yerine getirmesi sırasında doğrudan yapacakları başvuruları dikkate alacaklardır.
Müfettişliğin askeri konularda başvuracağı makam Harbiye Nezareti olmakla beraber,ç diğer konular için ilgili makamlarla haberleşecek ve bu haberleşmeden Harbiyee Nezareti’ne de bilgi verecektir.r
7 Mayıs 1919
Harbiye Nazırı
ŞAKİR
600 yıllık bir hanedanın sonuncu sultanı, İngiltere'ye şu iki satırlık mektupla iltica etmiştir: [ 1 ]
"Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı
General Harringthon Cenablarına
İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devleti fahimesine iltica ve bir ân evvel İstanbul'dan mahalli âhara naklimi talebederim efendim.
16 Teşrinisani ( Kasım ) 1922
Halifei Müslimin
Mehmet Vahidettin"
Vahdettin, saltanatı zamanında bir gün başkâtibine şöyle der: "Bizim hanedanımıza her türlüsü gelmiştir; sarhoşu gelmiştir, zalimi gelmiştir, delisi gelmiştir, aptalı gelmiştir, dinsizi gelmemiştir."
[ 2 ]
Vahidettin'den sonra bu halkaya eklenecek hükmü de tarih verecektir
Kaynak : Sabahattin Selek - Anadolu İhtilâli, 5. Basım, s. 50
[ 1 ] T. Bıyıklıoğlu - Atatürk Anadolu'da, Sayfa 48
[ 2 ] Ali Fuat Türkgeldi - Görüp İşittiklerim, Sayfa 273
Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü ve Mustafa Kemal Atatürk ile ilişkilerini ele alırken, belgeleri doğru okumak, doğru yorumlamak ve bu doğru bilgilere dayanarak yorum yapmak zorundayız. Oysa, “malum” çevreler bu belgeleri de çarpıtmakta ve düzmece belgelerle de destekleyerek, toplumu yanlış yönlendirmektedirler. Örneğin üzerinde çok durdukları, Atatürk’e Vahdettin’in: “Paşa, Paşa! Ülkeyi sen kurtarabilirsin!” sözüdür. Bu sözü ve bu sözü aktaranın Atatürk olduğunu söyleyerek, “İşte, bu sözden de açıkca görülüyor ki, Atatürk’ü Vahdettin ülkeyi kurtarmak için Samsun’a gönderdi!” yorumunu yapmaktadırlar. Bu yaklaşımda, bir belgenin açıkca nasıl yozlaştırıldığını ve bilinçli olarak nasıl bozulduğunu net biçimde görebilirsiniz.
Gerçekten de bu söz Atatürk’e aittir ve ilk olarak, Atatürk’ün henüz sağlığında dönemin gazetelerinden birisinde yayınlanmış; ardından da pek çok kitapta ve dergide tekrarı yapılmıştır. Uzunca bir söyleşi olan bu metinden, yalnızca bu cümleler alınarak, gerçekler bütünüyle ters-yüz edilmek istenmektedir. Oysa, bu sözün devamı da vardır. Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a hareket etmeden önce, teamül gereği Vahdettin’i ziyarete gitmiş ve bir masanın kenarında oturmuş bir halde Mustafa Kemal Paşa’yı kabul eden Vahdettin, bir kitabın üzerine eliyle bir kaç kez vurarak bu sözleri söylemiştir. Bu belgenin devamında Atatürk; Vahdettin bu sözleri söylediği zaman irkildiğini ve kendisinin Anadolu’da yapmak istediklerinde haberdar olup olmadığından kuşku duyduğunu belirtmektedir. Onun anlattığına göre, bir süre sonra Vahdettin’in bu sözlerini yapmak istediklerini sezdiği ya da bildiği için değil, başka bir anlamda söylemiştir ve Atatürk bu kanıya vardıktan sonra son derece rahatlamıştır. Atatürk’ün yorumu; Vahdettin’in bu sözlerle kendisine, Anadolu’ya gittiği zaman oradaki karışıklıkları önleyerek, İngilizler’in bölgede yeni bir işgal girişimini engelleyebileceği anlamında söylediğidir.
Doğal olarak belgenin yalnızca bir cümlesi alınıp, bütünü alınmayarak Vahdettin’in Atatürk’ü Samsun’a ülkeyi kurtarmak için gönderdiği gibi çarpık ve yanlış bir yorum ortaya çıkmaktadır. Doğal olarak, konu üzerinde pek bilgisi olmayan kişi ya da kesimler de bu yorumu doğruymuş gibi kabul etmektedirler.
Gerçeklerin içinde yaşayan Mustafa Kemal Paşa, hiç de Vahdettin’i kahramanlaştırmak isteyenler gibi düşünmemekte ve ulusal kurtuluş savaşının önündeki en büyük engeli Sultan-Halife ve onun varlığından güç alan onun hükümeti olduğunu Büyük Nutuk’un ilk sayfalarında söylemekte ve Vahdettin’i en ağır sözlerle suçlayarak, O’nun için “Alçak ve hain” deyimlerini kullanmaktadır.
Nitekim olaylar, Mustafa Kemal’in öngörüsünü doğrulamış ve gerçekten de ulusal Kurtuluş Savaşı’nın önündeki en büyük engelin düşmanla işbirliği içine girmekten çekinmeyen Vahdettin olduğu açıkca ortaya çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı süresince, Vahdettin’in ulusal uyanışı boğmak yolunda gösterdiği çaba ve olumsuz tavır, emperyalizme karşı koyan Türk Ulusunu ikinci ve birincisinden belki de daha önemli olan ikinci bir cephe ile karşı karşıya getirmiştir ve bu cephenin adı “İhanet Cephesi’dir”.
Bu noktada, Vahdettin’in Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasındaki olumsuz tavırlarının canlı birer tanığı olan arşiv belgelerini özellikle anımsamak gerekmektedir. Bilindiği gibi Vahdettin daha Ulusal Savaşımın başından buyana, Anadolu’da doğan ulusal iradeyi boğmak için büyük çaba harcamıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın amaçlarını anladıktan sonra ilk iş olarak önce onu İstanbul’a geri çağırmış; ama Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a geri dönmeyince ve yolunda yürümeye devam edince, eski Harput Valisi Ali Galip’i görevlendirerek, Sivas Kongresi’ni dağıtmaya ve Mustafa Kemal’i tutuklatmaya çalışmıştır. Mustafa Kemal’in ve ulusal güçler dikkati ve uyanıklığı karşısında Ali Gelip amacına ulaşamamış ulusal güçlerin takibinden çekinerek, Suriye’ye çekilmiştir. Ali Galip’in bir-kaç girişiminden sonra, sahneye Anzavur konulmuştur. Son derece acımasız, gözü dönmüş bir katil olan ve ulusal direnişe destek veren kişileri ve yöreleri en acımasız biçimde cezalandırmaktan çekinmeyen bu adam; kendine bağlı güçlerle gittiği yerlerde taş üstünde taş bırakmamıştır. Bütün Marmara’da ve İç Ege’de Anzavur’u destekleyen, ona bin bir türlü sözler veren ve diğer iç ayaklanmaları çıkaran Vahdettin’in ta kendisidir. Kuvay-ı İnzibatiye’yi oluşturarak, Yunan Ordusu’nun yanında Anadolu’da ulusal direnişin üzerine süren de Vahdettin’dir. Bu ayaklanmalar çıkartılırken, bol bol dinsel kavramlar fütursuzca kullanılmış; halifeliğin dinsel duygular üzerindeki etkisindan yararlanılmış; Anadolu’nun dört bir yanında çıkan ayaklanmalar, ancak İstiklal Mahkemeleri’nin aldığı sert önlemlerle ve Çerkez Ethem’e bağlı güçlerin yer yer acımasız karşı girişimleriyle önlenebilmiştir
İç ayaklanmalar sırasında, hazırlattığı fetvalarla halkı Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmaya çalışan, bu fetvaları İngiliz uçaklarıyla Anadolu’nun dört bir yanına dağıtmaktan çekinmeyen Vahdettin, Mustafa Kemal’in ve çevresindeki pek çok ulusal kahramanın katlinin dinen vacip olduğuna dayalı imzalı mühürlü fetvayı yayınlamaktan da çekinmemiştir.
Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal’i ve yakın silah arkadaşlarını ölüme mahkum eden idam fermanı, sanırız, O’nun ülkeyi kurtarmak üzere büyük özverilerde bulunan bir vatansever olmadığını, vicdan sahibi kişilerin doğru sonuçlara varmasına yardımcı olacak niteliktedir.
ATATÜRK İLE ARKADAŞLARI HAKKINDA PADİŞAHÇA VERİLEN ÖLÜM FERMANI
Dosya Tasnifi
Harbiye-Divan-ı Harp
DOSYA No : 70
Harbiye Nezareti
Adliye-i Askeriye Dairesi Şubesi
Nüsha : 705
PADİŞAH BUYRUĞU
Mehmet Vahidüddin
“Kuva-yı Milliye adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, Üçüncü Ordu Müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi, Eski yirmi yedinci fırka kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski yirminci kolordu kumandanı Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile Eski Vaşingtın (Washington) elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanımın, ayrıntıları 11 Mayıs 1336 (1920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzere, Mülkiye Ceza Yasası’nın kırk beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi unvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla yasa hükümleri gereğince mallarının haczedilerek, usulüne göre yönetilmesine ilişkin İstanbul bir numaralı sıkıyönetim mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak üzere onaylanmıştır.
Bu Padişah Buyruğu’nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir.
24 Mayıs 1336 (1920)
Sadrazam ve Harbiye Nazırı Vekili
DAMAT FERİT
PADİŞAHIN ÖLÜM FERMANININ ÖZGÜN METNİ