- Katılım
- 3 Şub 2006
- Mesajlar
- 6,597
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 118
Peygamber Efendimiz (s.a.s) gerek manevi gerekse maddi hastalıklardan kurtulmak için bizleri tedavi olmaya teşvik etmiştir.
“Ey Allah’ın kulları tedâvi olunuz. Yüce Allah ihtiyarlığın (başka bir rivayette ölümün) dışındaki her hastalığın şifâsını da yaratmıştır.” (Buhârî, Tıb 1; Tirmizî, Tıb 2)
“Allah hiçbir dert göndermemiştir ki, dermanını da göndermesin.” (Müslim, Selâm 69; Buhârî, Tıb 1)
Maruz kalınan bir rahatsızlıktan kurtulmak için iki usul vardır: Tıbbî tedavilere başvurmak veya Kur’an ve sünnette gelen bazı ayet ve duaları okumak. Bunlardan birincisi sebepler planında ilk başvurulması gereken yöntemdir. Çünkü doktora giderek, ilaç kullanarak veya değişik tedavi yöntemleri uygulayarak hastalığın izalesine çalışmak, sebeplere müraacat bakımından hem bir vazifedir hem de fiilî bir duadır. Bu fiilî duayı yerine getirirken aynı zamanda dilimizle de dua etmeli, böylece Allah’a müracaatta kusur etmemeye çalışmalıyız.
İster maddî isterse manevî tedavi olsun, zikrettiğimiz her iki tedavi usulü de hastalığın iyileşmesi adına başvurulan birer sebeptir. Yoksa derdi veren Allah olduğu gibi dermanı ve şifayı veren de Allah’tır. Kur’an’da Hz. İbrahim Aleyhisselamın “Hastalandığımda O’dur bana şifa veren”. (Şuara Suresi, 26/80) sözüyle bu hakikate işaret edilmiştir. Evet, hem hastalığımızda hem de hastalığın iyileşmesi adına müracaat ettiğimiz usullerde, tevhid akidemizi her zaman korumamız gerekir.
Muska takmak dindarlık mıdır?
Elmalılı Hamdi Yazır’ın yaklaşımıyla, muska takarak tedavi olmak, halkın pek çoğunun zannettiği gibi dindarlığın bir gereği ve dinin emrettiği bir şey değildir. Belki bu, bazı hususlar gözetildiği takdirde dinin bir müsaadesidir. Dindarlığın muktezası ise, muskaya değil doğrudan Allah’a sığınmak, dua ile Allah’tan yardım istemek ve sadece O’na tevekkül etmektir.
Nitekim Peygamber Efendimiz bu hakikati ifade etmek için:
"Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden cennete girecektir!" buyurduklarında kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Bunlar kimlerdir?" diye sual edilmiş ve Efendimiz (s.a.s) de: "Onlar, kendilerini dağlatmayanlar, rukyeye başvurmayanlar, teşâüm'e (uğursuzluğa) inanmıyanlar ve Rabblerine tevekkül edenlerdir!" buyurmuşlardır. (Müslim, İman, 371)
Aleyhisselâtü Vesselam Efendimiz başka bir hadislerinde de: “Rukyelerde, temîmelerde (muskalarda), tivelelerde (muhabbet muskası) bir nevi şirk vardır.” (Ebu Dâvud, Tıbb 17) buyurarak tedavi için bu tür yollara başvuran kimselerin karşı karşıya bulunduğu tehlikeye dikkatleri çekmiştir.
“Kim bir şey takınırsa, ona havale edilir.” (Tirmizî, Tıbb 24) hadisi de Efendimiz’in (s.a.s) bu konuda ümmetini ikaz eden ifadelerinden bir diğeridir. Bu hadis-i şerifte anlatılmak istenen husus şudur: Her kim bir menfaati dokunur veya bir zararı uzaklaştırır inanç ve düşüncesiyle bir muska takınır ve bu şeye gönül bağlarsa o kişi taktığı şeye havale edilir. Çünkü bu kişi kendisine fayda verecek yegâne varlığın Allah olduğunu anlayamamış, yanlış kapıyı çalmıştır. Dolayısıyla bu kişi ne taktığı o şeyden bir fayda görebilir ne de Allah’ın yardım ve inayetine mazhar olabilir.
Dinimizin tavsiye ettiği rukye
Aslında dinimizde okuma ile yani dua yoluyla tedavi (rukye) caizdir. Çünkü bu konuda varid olmuş onlarca hadis vardır. “Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz” (İsra Suresi, 17/82) ayetiyle, "Kim Kur'an'la şifa taleb etmezse, Allah ona şifa vermez" hadisinin de bu hususa işaret ettiğini söyleyebiliriz. Yani gerek Kur’an’da yer alan bazı ayetleri gerekse Efendimiz’den rivayet edilen me’sur duaları vesile edinerek Allah’tan derdimize derman vermesini dilemek meşrudur. Sahabe zamanında yaşanan şu olay genellikle okuyarak tedavi olmanın cevazına delil olarak getirilmiştir:
"Biz Allah Resulü’nün gönderdiği askerî bir seferdeydik. Bir yerde konakladık. Yanımıza bir cariye gelip: "Obamızın efendisi Selim'i bir zehirli soktu. Onunla meşgul olacak erkekler de şu anda yoklar. Sizde rukye yapan biri var mı?" dedi. Bunun üzerine bizden rukye hususunda mahâretini bilmediğimiz bir adam kalkıp onunla gitti ve adama okuyuverdi. Adam iyileşti. Kendisine otuz koyun verdiler. Bize sütünden içirdi. Ona: "Yahu sen rukye bilir miydin?" dedik. "Hayır, ben sadece Fatiha okuyarak rukye yaptım" dedi. Biz kendisine "Allah Resulü’ne sormadan bize verdiklerine dokunma!" dedik. Medine'ye gelince, durumu Efendimize anlattık. Efendimiz (s.a.s.), (rukye yapan zatı tasdik etme edasıyla) "Fatiha'nın rukye olduğunu (tedavi maksadıyla okunacağını) sana kim söyledi?” dediler ve “verdikleri koyunları paylaşın, bana da bir hisse ayırın!" buyurdular." (Buhârî, Tıbb 39)
Muska konusunda dikkat edilecek hususlar
Ancak ulema bir başkasına giderek ondan okumasını istemek veya onun verdiği bir muskayı üzerimizde taşımanın meşruluğu üzerinde ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bunu belli şartlar altında caiz görürken, diğer bir gurup âlim, mutlak olarak muskaya karşı çıkmıştır. Bu konuda varid olan hadislere baktığımızda, her iki tarafın da savunduğu görüşü destekleyecek hadisler bulabiliriz. Genel olarak muskanın mahzurlu olduğunu söyleyenler bunun tevhid akidesine ters olduğunu ve her türlü derde derman olacak tek varlığın Allah olduğunu ifade etmişlerdir.
Muskanın caiz olduğunu söyleyen âlimlerimizin genel olarak ileri sürdüğü şarlar şunlardır:
1- Okunan veya yazılan şeyler ayet ve hadislerden olmalıdır.
2- Manası bilinmeyen esrarengiz bir takım isim, harf, resim ve işâretler kullanılmamalıdır.
3- Bizatihi muskanın bir faydasının olmayacağı ve şifayı verenin Allah olduğu kesinlikle unutulmamalıdır. Yani muska, iyileşmemiz için bir vasıta olmaktan çıkarılarak gaye haline getirilmemelidir.
4- Tedavi dışında değişik gayeler için kullanılmamalıdır. Kadını kocasına sevdirmek veya iki kişiyi birbirinden nefret ettirmek gibi.
5- Muska yazdırmak için gittiğimiz kişi, dindar ve müttaki olmalı, yaptığı işi çıkar maksatlı değil Allah rızası için yapmalıdır. Yani bu işin ticaretini yapmamalıdır.
Bu şartlara uyulduğu takdirde, muska takmanın günah olmayacağını söyleyebiliriz. Ancak yine de evlâ olan, muska takmaktan ziyade o muskanın içindeki duaları okumak, duasının makbul olduğuna inandığımız insanlardan dua istemek ve her türlü ihtiyacımızı Allah’tan istemektir.
“Ey Allah’ın kulları tedâvi olunuz. Yüce Allah ihtiyarlığın (başka bir rivayette ölümün) dışındaki her hastalığın şifâsını da yaratmıştır.” (Buhârî, Tıb 1; Tirmizî, Tıb 2)
“Allah hiçbir dert göndermemiştir ki, dermanını da göndermesin.” (Müslim, Selâm 69; Buhârî, Tıb 1)
Maruz kalınan bir rahatsızlıktan kurtulmak için iki usul vardır: Tıbbî tedavilere başvurmak veya Kur’an ve sünnette gelen bazı ayet ve duaları okumak. Bunlardan birincisi sebepler planında ilk başvurulması gereken yöntemdir. Çünkü doktora giderek, ilaç kullanarak veya değişik tedavi yöntemleri uygulayarak hastalığın izalesine çalışmak, sebeplere müraacat bakımından hem bir vazifedir hem de fiilî bir duadır. Bu fiilî duayı yerine getirirken aynı zamanda dilimizle de dua etmeli, böylece Allah’a müracaatta kusur etmemeye çalışmalıyız.
İster maddî isterse manevî tedavi olsun, zikrettiğimiz her iki tedavi usulü de hastalığın iyileşmesi adına başvurulan birer sebeptir. Yoksa derdi veren Allah olduğu gibi dermanı ve şifayı veren de Allah’tır. Kur’an’da Hz. İbrahim Aleyhisselamın “Hastalandığımda O’dur bana şifa veren”. (Şuara Suresi, 26/80) sözüyle bu hakikate işaret edilmiştir. Evet, hem hastalığımızda hem de hastalığın iyileşmesi adına müracaat ettiğimiz usullerde, tevhid akidemizi her zaman korumamız gerekir.
Muska takmak dindarlık mıdır?
Elmalılı Hamdi Yazır’ın yaklaşımıyla, muska takarak tedavi olmak, halkın pek çoğunun zannettiği gibi dindarlığın bir gereği ve dinin emrettiği bir şey değildir. Belki bu, bazı hususlar gözetildiği takdirde dinin bir müsaadesidir. Dindarlığın muktezası ise, muskaya değil doğrudan Allah’a sığınmak, dua ile Allah’tan yardım istemek ve sadece O’na tevekkül etmektir.
Nitekim Peygamber Efendimiz bu hakikati ifade etmek için:
"Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden cennete girecektir!" buyurduklarında kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Bunlar kimlerdir?" diye sual edilmiş ve Efendimiz (s.a.s) de: "Onlar, kendilerini dağlatmayanlar, rukyeye başvurmayanlar, teşâüm'e (uğursuzluğa) inanmıyanlar ve Rabblerine tevekkül edenlerdir!" buyurmuşlardır. (Müslim, İman, 371)
Aleyhisselâtü Vesselam Efendimiz başka bir hadislerinde de: “Rukyelerde, temîmelerde (muskalarda), tivelelerde (muhabbet muskası) bir nevi şirk vardır.” (Ebu Dâvud, Tıbb 17) buyurarak tedavi için bu tür yollara başvuran kimselerin karşı karşıya bulunduğu tehlikeye dikkatleri çekmiştir.
“Kim bir şey takınırsa, ona havale edilir.” (Tirmizî, Tıbb 24) hadisi de Efendimiz’in (s.a.s) bu konuda ümmetini ikaz eden ifadelerinden bir diğeridir. Bu hadis-i şerifte anlatılmak istenen husus şudur: Her kim bir menfaati dokunur veya bir zararı uzaklaştırır inanç ve düşüncesiyle bir muska takınır ve bu şeye gönül bağlarsa o kişi taktığı şeye havale edilir. Çünkü bu kişi kendisine fayda verecek yegâne varlığın Allah olduğunu anlayamamış, yanlış kapıyı çalmıştır. Dolayısıyla bu kişi ne taktığı o şeyden bir fayda görebilir ne de Allah’ın yardım ve inayetine mazhar olabilir.
Dinimizin tavsiye ettiği rukye
Aslında dinimizde okuma ile yani dua yoluyla tedavi (rukye) caizdir. Çünkü bu konuda varid olmuş onlarca hadis vardır. “Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz” (İsra Suresi, 17/82) ayetiyle, "Kim Kur'an'la şifa taleb etmezse, Allah ona şifa vermez" hadisinin de bu hususa işaret ettiğini söyleyebiliriz. Yani gerek Kur’an’da yer alan bazı ayetleri gerekse Efendimiz’den rivayet edilen me’sur duaları vesile edinerek Allah’tan derdimize derman vermesini dilemek meşrudur. Sahabe zamanında yaşanan şu olay genellikle okuyarak tedavi olmanın cevazına delil olarak getirilmiştir:
"Biz Allah Resulü’nün gönderdiği askerî bir seferdeydik. Bir yerde konakladık. Yanımıza bir cariye gelip: "Obamızın efendisi Selim'i bir zehirli soktu. Onunla meşgul olacak erkekler de şu anda yoklar. Sizde rukye yapan biri var mı?" dedi. Bunun üzerine bizden rukye hususunda mahâretini bilmediğimiz bir adam kalkıp onunla gitti ve adama okuyuverdi. Adam iyileşti. Kendisine otuz koyun verdiler. Bize sütünden içirdi. Ona: "Yahu sen rukye bilir miydin?" dedik. "Hayır, ben sadece Fatiha okuyarak rukye yaptım" dedi. Biz kendisine "Allah Resulü’ne sormadan bize verdiklerine dokunma!" dedik. Medine'ye gelince, durumu Efendimize anlattık. Efendimiz (s.a.s.), (rukye yapan zatı tasdik etme edasıyla) "Fatiha'nın rukye olduğunu (tedavi maksadıyla okunacağını) sana kim söyledi?” dediler ve “verdikleri koyunları paylaşın, bana da bir hisse ayırın!" buyurdular." (Buhârî, Tıbb 39)
Muska konusunda dikkat edilecek hususlar
Ancak ulema bir başkasına giderek ondan okumasını istemek veya onun verdiği bir muskayı üzerimizde taşımanın meşruluğu üzerinde ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bunu belli şartlar altında caiz görürken, diğer bir gurup âlim, mutlak olarak muskaya karşı çıkmıştır. Bu konuda varid olan hadislere baktığımızda, her iki tarafın da savunduğu görüşü destekleyecek hadisler bulabiliriz. Genel olarak muskanın mahzurlu olduğunu söyleyenler bunun tevhid akidesine ters olduğunu ve her türlü derde derman olacak tek varlığın Allah olduğunu ifade etmişlerdir.
Muskanın caiz olduğunu söyleyen âlimlerimizin genel olarak ileri sürdüğü şarlar şunlardır:
1- Okunan veya yazılan şeyler ayet ve hadislerden olmalıdır.
2- Manası bilinmeyen esrarengiz bir takım isim, harf, resim ve işâretler kullanılmamalıdır.
3- Bizatihi muskanın bir faydasının olmayacağı ve şifayı verenin Allah olduğu kesinlikle unutulmamalıdır. Yani muska, iyileşmemiz için bir vasıta olmaktan çıkarılarak gaye haline getirilmemelidir.
4- Tedavi dışında değişik gayeler için kullanılmamalıdır. Kadını kocasına sevdirmek veya iki kişiyi birbirinden nefret ettirmek gibi.
5- Muska yazdırmak için gittiğimiz kişi, dindar ve müttaki olmalı, yaptığı işi çıkar maksatlı değil Allah rızası için yapmalıdır. Yani bu işin ticaretini yapmamalıdır.
Bu şartlara uyulduğu takdirde, muska takmanın günah olmayacağını söyleyebiliriz. Ancak yine de evlâ olan, muska takmaktan ziyade o muskanın içindeki duaları okumak, duasının makbul olduğuna inandığımız insanlardan dua istemek ve her türlü ihtiyacımızı Allah’tan istemektir.