- Katılım
- 11 Mar 2008
- Mesajlar
- 20,694
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Muhafazakar kesimin aşk hayatı her zaman çok konuşulan, çok tartışılan bir konu oldu. Muhafazakar erkeklerin ikinci eş almaları ya da sevgili edinmeleri eleştirilirken, bu duruma en sert tepki yine muhafazakar kesiminin kadınlarından geliyor. AK Parti Kadın Kolları Genel Başkan Yardımcısı Ayşe Keşir bugünkü yazısında bu konuyu ele aldı. Keşir evliyken sevgili edinen muhafazakar erkekleri adeta topa tuttu.
"Erkekler değişim ve gelişimi tüm cazibesiyle yaşarken, kadınların, altın günlerinde ve "hanım lokallerinde" çok fazla tekâmül etme şansları yoktu" diyen Ayşe Keşir, muhafazakar erkeklerin "aşk"ın arkasına sığındığını yazmış.
Keşir yazısında erkeklerin sığındıkları bahaneyi şöyle anlatıyor: Ben Aşık oldum. Üstelik Karım beklentilerimin farkında değildi diyerek, utanmadan, karısına iftira ederek, tüm sorumluluğu da onun üzerine atıveriyorlar. Aşk adamı yüceltir, küçültmez. Ama bizim mahallede sözde âşıklar hep yerlerde sürünüyor ne yazık ki
Muhafazakar erkeklerin genelde başı açık, bakımlı kadınlara aşık olduklarını söyleyen Keşir bu durumu bir benzetmeyle ifade etmiş: Eşi başörtülü olan erkeklerin, başı açık, bakımlı(!) sekreterlerine âşık(!) oluvermeleri, ne büyük bir tesadüftür? Nasıl oluyor da, muhafazakâr mahallenin şaşkın Erosu, okunu hep başı açık, bakımlı(!), genç kadınlara atıyor?
Eros bu mahalleye gelince, başörtülü, çarşaflı kadınlara karşı bir çeşit psişik körlük yaşıyor, onları yok sayıyor olacak ki, dindar erkeklerin hayatlarına giren ikinci kadın hep şehirli, başı açık, bakımlı(!) ve genç oluyor.
İŞTE AYŞE KEŞİR'İN SES GETİREN YAZISININ TAMAMI
Kocasıyla başka hayatları yaşayan hemen her kadın, bir gün ağır bir bedel öder.Hayatta 40 yıl geride kaldığında, erkek ve kadınların bazılarını, birbirinden çok farklı yeni bir yol ayrımı bekler. Evi dışında bir hayat kurmamış, kuramamış pek çok kadın için son derece sarsıcı olan bu yol ayrımı, başörtülü kadınlar için, iki kat büyük bir zorluk ve çaresizlik demektir.
Erkekler, 28 Şubat travmasının hız kesmesine rağmen, hayata karşı kariyer planlarını, hedeflerini tek tek uygulamaya devam ettiler. Dış görünüşleri, sosyal çevreleri, arabalarının markaları değişti.
Kendine gittikçe obezleşen bir hayat kuran erkek, karısına geleneksel rolleri dayatmaya devam etti. Kadınlar, çocuk, koca, ev eksenli bir hayata mecbur oldular.
Erkekler değişim ve gelişimi tüm cazibesiyle yaşarken, kadınların, altın günlerinde ve hanım lokallerinde çok fazla tekâmül etme şansları yoktu. Ev ile komşu kapısı arasında kalan kadın ve sorunları, iş ve sosyal yaşamda edindiği tecrübe ve statüyle, hayata karşı özgüveni tavan yapan erkeklerin, hayatında hiçbir zaman yer almadı. Trajik olan ise, erkeğin, karısının, hayatı ve çevresiyle uyum sağlayamadığı, kendini anlayamadığı gibi gerekçelerle bezeli bencillikle, bu yeni durumdan, yine kadını sorumlu tutmaya devam etmesidir.
AŞKIN ŞEREFİNİ BEŞ PARALIK EDENLER
Ben, aşk karşısında eli kolu bağlananlardanım. Aşk bir gönüle düşmeye görsün Hal nedir, nicedir bilirim? Hayatımın son baharına yaklaşsam da, baharımı yakan kavuran aşkın külleri, hala gönül bahçemin zemininde serili
Ben ve aşkım, şanslıydık. Hayatın dikenli, taşlı yoluna birlikte devam ettik. Birlikte büyüdük, birlikte acı çektik Belki hayatla birlikte aşkımızı da eskittik ama geride içimizi yakan, unutulmaz bir acı bırakmadık çok şükür. Anlayacağınız, ben aşkı mazeret olarak tek geçecek kadar iyi tanırım.
Aşk öyle zamansız bir misafirdir ki, kapıya ne zaman, nasıl dayanacağını bilemez insanoğlu Aşk, kadın ve erkek de ayırmaz, çıkagelir. Ama nedense bizim mahallede aşk hep erkeklerin kapısını çalıyor (!).
Şehvet, çapkınlık, hovardalık, aldatmanın adını aşk koymaya kalkan haddini bilmezleri görünce çileden çıkıyorum. Aşkın şerefini haysiyetini beş paralık ettikleri için İkinci bir kadını hayatına sokan erkekler, hep bu masum gerekçeye sığınıyorlar:
Ben Aşık oldum. Üstelik Karım beklentilerimin farkında değildi diyerek, utanmadan, karısına iftira ederek, tüm sorumluluğu da onun üzerine atıveriyorlar. Aşk adamı yüceltir, küçültmez. Ama bizim mahallede sözde âşıklar hep yerlerde sürünüyor ne yazık ki
Eşi başörtülü olan erkeklerin, başı açık, bakımlı(!) sekreterlerine âşık(!) oluvermeleri, ne büyük bir tesadüftür? Nasıl oluyor da, muhafazakâr mahallenin şaşkın Erosu, okunu hep başı açık, bakımlı(!), genç kadınlara atıyor?
Eros bu mahalleye gelince, başörtülü, çarşaflı kadınlara karşı bir çeşit psişik körlük yaşıyor, onları yok sayıyor olacak ki, dindar erkeklerin hayatlarına giren ikinci kadın hep şehirli, başı açık, bakımlı(!) ve genç oluyor.
Kendilerini kandırınca, herkesi kandırdıklarını zannedenler, sonradan görme âşıklıklarıyla geride, ruhu örselenmiş, özgüveni zedelenmiş, acı ve yokluk çeken birkaç çocuk ve bir kadınla birlikte, kocaman bir enkaz bıraktıklarının farkındalar mı?
Kul hakkının hesabına karışamayacağını buyuran Yaradanın huzura, bu kadar büyük bir hakla, nasıl çıkmayı düşünüyorlar? Yoksa hayatlarıyla birlikte inançları da mı değişti?
Muhafazakar mahallenin şaşkın erosu - Milliyet.com.tr
"Erkekler değişim ve gelişimi tüm cazibesiyle yaşarken, kadınların, altın günlerinde ve "hanım lokallerinde" çok fazla tekâmül etme şansları yoktu" diyen Ayşe Keşir, muhafazakar erkeklerin "aşk"ın arkasına sığındığını yazmış.
Keşir yazısında erkeklerin sığındıkları bahaneyi şöyle anlatıyor: Ben Aşık oldum. Üstelik Karım beklentilerimin farkında değildi diyerek, utanmadan, karısına iftira ederek, tüm sorumluluğu da onun üzerine atıveriyorlar. Aşk adamı yüceltir, küçültmez. Ama bizim mahallede sözde âşıklar hep yerlerde sürünüyor ne yazık ki
Muhafazakar erkeklerin genelde başı açık, bakımlı kadınlara aşık olduklarını söyleyen Keşir bu durumu bir benzetmeyle ifade etmiş: Eşi başörtülü olan erkeklerin, başı açık, bakımlı(!) sekreterlerine âşık(!) oluvermeleri, ne büyük bir tesadüftür? Nasıl oluyor da, muhafazakâr mahallenin şaşkın Erosu, okunu hep başı açık, bakımlı(!), genç kadınlara atıyor?
Eros bu mahalleye gelince, başörtülü, çarşaflı kadınlara karşı bir çeşit psişik körlük yaşıyor, onları yok sayıyor olacak ki, dindar erkeklerin hayatlarına giren ikinci kadın hep şehirli, başı açık, bakımlı(!) ve genç oluyor.
İŞTE AYŞE KEŞİR'İN SES GETİREN YAZISININ TAMAMI
Kocasıyla başka hayatları yaşayan hemen her kadın, bir gün ağır bir bedel öder.Hayatta 40 yıl geride kaldığında, erkek ve kadınların bazılarını, birbirinden çok farklı yeni bir yol ayrımı bekler. Evi dışında bir hayat kurmamış, kuramamış pek çok kadın için son derece sarsıcı olan bu yol ayrımı, başörtülü kadınlar için, iki kat büyük bir zorluk ve çaresizlik demektir.
Erkekler, 28 Şubat travmasının hız kesmesine rağmen, hayata karşı kariyer planlarını, hedeflerini tek tek uygulamaya devam ettiler. Dış görünüşleri, sosyal çevreleri, arabalarının markaları değişti.
Kendine gittikçe obezleşen bir hayat kuran erkek, karısına geleneksel rolleri dayatmaya devam etti. Kadınlar, çocuk, koca, ev eksenli bir hayata mecbur oldular.
Erkekler değişim ve gelişimi tüm cazibesiyle yaşarken, kadınların, altın günlerinde ve hanım lokallerinde çok fazla tekâmül etme şansları yoktu. Ev ile komşu kapısı arasında kalan kadın ve sorunları, iş ve sosyal yaşamda edindiği tecrübe ve statüyle, hayata karşı özgüveni tavan yapan erkeklerin, hayatında hiçbir zaman yer almadı. Trajik olan ise, erkeğin, karısının, hayatı ve çevresiyle uyum sağlayamadığı, kendini anlayamadığı gibi gerekçelerle bezeli bencillikle, bu yeni durumdan, yine kadını sorumlu tutmaya devam etmesidir.
AŞKIN ŞEREFİNİ BEŞ PARALIK EDENLER
Ben, aşk karşısında eli kolu bağlananlardanım. Aşk bir gönüle düşmeye görsün Hal nedir, nicedir bilirim? Hayatımın son baharına yaklaşsam da, baharımı yakan kavuran aşkın külleri, hala gönül bahçemin zemininde serili
Ben ve aşkım, şanslıydık. Hayatın dikenli, taşlı yoluna birlikte devam ettik. Birlikte büyüdük, birlikte acı çektik Belki hayatla birlikte aşkımızı da eskittik ama geride içimizi yakan, unutulmaz bir acı bırakmadık çok şükür. Anlayacağınız, ben aşkı mazeret olarak tek geçecek kadar iyi tanırım.
Aşk öyle zamansız bir misafirdir ki, kapıya ne zaman, nasıl dayanacağını bilemez insanoğlu Aşk, kadın ve erkek de ayırmaz, çıkagelir. Ama nedense bizim mahallede aşk hep erkeklerin kapısını çalıyor (!).
Şehvet, çapkınlık, hovardalık, aldatmanın adını aşk koymaya kalkan haddini bilmezleri görünce çileden çıkıyorum. Aşkın şerefini haysiyetini beş paralık ettikleri için İkinci bir kadını hayatına sokan erkekler, hep bu masum gerekçeye sığınıyorlar:
Ben Aşık oldum. Üstelik Karım beklentilerimin farkında değildi diyerek, utanmadan, karısına iftira ederek, tüm sorumluluğu da onun üzerine atıveriyorlar. Aşk adamı yüceltir, küçültmez. Ama bizim mahallede sözde âşıklar hep yerlerde sürünüyor ne yazık ki
Eşi başörtülü olan erkeklerin, başı açık, bakımlı(!) sekreterlerine âşık(!) oluvermeleri, ne büyük bir tesadüftür? Nasıl oluyor da, muhafazakâr mahallenin şaşkın Erosu, okunu hep başı açık, bakımlı(!), genç kadınlara atıyor?
Eros bu mahalleye gelince, başörtülü, çarşaflı kadınlara karşı bir çeşit psişik körlük yaşıyor, onları yok sayıyor olacak ki, dindar erkeklerin hayatlarına giren ikinci kadın hep şehirli, başı açık, bakımlı(!) ve genç oluyor.
Kendilerini kandırınca, herkesi kandırdıklarını zannedenler, sonradan görme âşıklıklarıyla geride, ruhu örselenmiş, özgüveni zedelenmiş, acı ve yokluk çeken birkaç çocuk ve bir kadınla birlikte, kocaman bir enkaz bıraktıklarının farkındalar mı?
Kul hakkının hesabına karışamayacağını buyuran Yaradanın huzura, bu kadar büyük bir hakla, nasıl çıkmayı düşünüyorlar? Yoksa hayatlarıyla birlikte inançları da mı değişti?
Muhafazakar mahallenin şaşkın erosu - Milliyet.com.tr