Lozan`la Türkiye tabuta konuldu

K€LKiTLi;3820201' Alıntı:
:clap:clap:clap

dünyada savaş ta kazanıpta masada toprak kaybedilen tek anlaşma örneği Lozandır

burnumuzun dibindeki On iki adalrı

Misak-ı Milli sınırları içinde ki Batum Musul ve Kerkük ü Lozan da kaybettik

peki biz neyi kazandık Lozanda

bir üstteki mesajımı okuyabilirsen şayet,

böyle düşünenin sadece ülkenin bölünmez bütünlüğünde gözü olan, bazı şeyleri kıskanan, keşke hiç Atatürk olmasaydı diyen şahısların düşünceleri olduğunu fark etmişindir,

haşa sen kesin öyle biri değilsin, sadece okumadan yorum yapmışın....
 
bu günün şartlarında dünü değerlendirirsek bu yanılgıya düşeriz.unutmayın ki lozana gelinceye kadar bu millet 10 yıllardır savaşıyordu yokluk içindeydi canını dişine takarak son bir gayretle kurtuluş savaşını verdi . o günün şartlarında bu bir mucizeydi.bu cumhuriyet adeta yoktan var edildi...elbette daha fazlasını kazanabilseydik iyi olurdu ama dediğim gibi bu kadarı bile kimse beklemiyordu.milli mücadelenin ilk yıllarında kimileri mandacılık kimileri az olsun ama hilafet olsun düşüncesindeydi hatta bazıları artık bitti nu kuvvacılar çılgın toptan memleketin mahvına sebeb olacaklar diyorlardı.
hem hepsi bir yana küllerimizden yeniden doğmuşuz bırakalım milletin kafasını bulandırmayı bu milletin öz güvene ihtiyacı var.bırakın kurtuluş savaşını ve getirilerini kirletmeyelim ....
 
bir üstteki mesajımı okuyabilirsen şayet,

böyle düşünenin sadece ülkenin bölünmez bütünlüğünde gözü olan, bazı şeyleri kıskanan, keşke hiç Atatürk olmasaydı diyen şahısların düşünceleri olduğunu fark etmişindir,

haşa sen kesin öyle biri değilsin, sadece okumadan yorum yapmışın....

Ya kardeşim saçmalamayın

ülkenin bölünmez bütünlüğünde gözümüz varmış.Böyle gözü olan adamın o gözünü önce ben oyatım

Biz neden savaşta kazandığımız halde masada toprak kaybettik diyoruz sen ve senin gibiler ise konuda Hiç Atatürk lafı geçmese bile ısrarla her torumunuza atatürk ü ekleyerek onun sırtından siyaste yapıyorsunuz

ya düşün şu Atatürk ün yakasından
 
bende sana 2 soru sorayım o zaman

Lozan barış antlaşmasını neden kabul ettiler???
neden serv gibi bir antlaşma metnini dayatamadılar???

arkadaşım siz ne kadar beyenmesenizde, lozan bu ülkenin gerçek evlatları için bir kazançtır, yoktan var olma metnidir. savaşarak kazanılmıştır,

o zamanlarda içten bölücü, yobaz, üfürükçülerimiz olmasaydı, belkide soru olarak sorduğun o yerlerde bizim olacaktı şu anda, ama zaten yıllardır bir taraftan düşmanla, bir taraftan düşmandan daha tehlikeli yobazlıkla savaşan ordumuz ege denizini geçipte o adalara sahip çıkabilecek kadar teşkilatlıda değildi ne yazıkki.
bilmem belkide kaçak vahidettinler, damat feritler osmanlının parasını alemlerde yiyeceğine, parasını ödedikleri 2 tane geminin arkasında erkekçe durabilselerdi, o gemileri getirtebilselerdi, o zaman o adalarda bizim olabilirdi.
mesajınızın altına imzamı atarım
 
K€LKiTLi;3820319' Alıntı:
Ya kardeşim saçmalamayın

ülkenin bölünmez bütünlüğünde gözümüz varmış.Böyle gözü olan adamın o gözünü önce ben oyatım

Biz neden savaşta kazandığımız halde masada toprak kaybettik diyoruz sen ve senin gibiler ise konuda Hiç Atatürk lafı geçmese bile ısrarla her torumunuza atatürk ü ekleyerek onun sırtından siyaste yapıyorsunuz

ya düşün şu Atatürk ün yakasından

o zaman niyetini açık açık belirtirmisin?

lozan ı beyeniyormusun beyenmiyormusun?

o zamanın şartlarını biliyormusun bilmiyormusun?

serv kabul edilseydi dahamı iyi olurdu???

Atatürkün yakasında felan değiliz, ama o bizim hem yakamızda, hem kalbimizde, hemde tüm söylemlerimizde,

biz onun izindeyiz, bu yolda ne kadar tümsek kazılsada, ölene kadarda onun izinden gideceğiz...
 
lozanı savunanlara sesleniyorum burdan:

1-) Lozanı değerlendirirken ölçütünüz ne? Sevr mi yoksa son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilen Misak-ı Milli mi?

2-) Musul - Kerkük neden lozanda çözülmedi de sonraya bırakıldı? yoksa halkın tepkisinden mi çekinildi de sonra verildi? Hatta satıldı?

3-) Batum neden verildi?

4-) Egedeki 2000 tane ada nasıl bırakıldı? (Lozan 16. madde)

5-) Lozan eğer bir başarıysa 16. madde ve sonuçları ne anlama geliyor?


beş tane basit soru soruyorum.

konuyu saptırmadan cvp vermenizi bekleyeceğim. içinizde inş. mert birileri çıkar !!!

yok mu sorulara cvp verecek mert bir insan!

ben çıkar diye umut etmiştim ama.. bekleyelim ve görelim....
 
lozanı savunanlara sesleniyorum burdan:

1-) Lozanı değerlendirirken ölçütünüz ne? Sevr mi yoksa son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilen Misak-ı Milli mi?

2-) Musul - Kerkük neden lozanda çözülmedi de sonraya bırakıldı? yoksa halkın tepkisinden mi çekinildi de sonra verildi? Hatta satıldı?

3-) Batum neden verildi?

4-) Egedeki 2000 tane ada nasıl bırakıldı? (Lozan 16. madde)

5-) Lozan eğer bir başarıysa 16. madde ve sonuçları ne anlama geliyor?


beş tane basit soru soruyorum.

konuyu saptırmadan cvp vermenizi bekleyeceğim. içinizde inş. mert birileri çıkar !!!

yok mu sorulara cvp verecek mert bir insan!

ben çıkar diye umut etmiştim ama.. bekleyelim ve görelim....

uff ben bu anı yaşıyor gibiyim,

insan tamam bi yere kadar ama kendi post'unu bile copy paste yaparmı yaa

bir önceki bu mesajının altındaki 2-3 mesajı okuyupta, tekrar bu sorularla geliyorsan, söyleyecek sözüm yok elbet, burası demokrasik bir ülke ve forum,

keşke şeriat ile yönetiliyor olsaydık, o zaman belkide Allahın yasaları cezanızı verirdi.
 
o zaman niyetini açık açık belirtirmisin?

lozan ı beyeniyormusun beyenmiyormusun?

o zamanın şartlarını biliyormusun bilmiyormusun?

serv kabul edilseydi dahamı iyi olurdu???

Atatürkün yakasında felan değiliz, ama o bizim hem yakamızda, hem kalbimizde, hemde tüm söylemlerimizde,

biz onun izindeyiz, bu yolda ne kadar tümsek kazılsada, ölene kadarda onun izinden gideceğiz...

lozan ı beyeniyormusun beyenmiyormusun? sorusuda ne oluyor

beğenmiyorum tabiki

Çünkü savaşı kazanan bir millete lozanda boyun eğdirilmiştir

Ben sana bir soru soracağım

cevabını ver sonra konuşalım

Dünyada destanlar yazarak savaşı kazanıpta masada bukadar çok toprak keybeden başka bir ülke yada bir anlaşma varmıdır?

sadece bir tane örnek ver
ama "efendim o dönemin şartları falan filan" safsatalarını bırakarak

dünyada tek kural vatdır savaşı kazanan herzaman haklıdır ve güçlüdür

neyse soruma cevap alayım
 
lozanı savunanlara sesleniyorum burdan:

1-) Lozanı değerlendirirken ölçütünüz ne? Sevr mi yoksa son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilen Misak-ı Milli mi?

2-) Musul - Kerkük neden lozanda çözülmedi de sonraya bırakıldı? yoksa halkın tepkisinden mi çekinildi de sonra verildi? Hatta satıldı?

3-) Batum neden verildi?

4-) Egedeki 2000 tane ada nasıl bırakıldı? (Lozan 16. madde)

5-) Lozan eğer bir başarıysa 16. madde ve sonuçları ne anlama geliyor?


beş tane basit soru soruyorum.

konuyu saptırmadan cvp vermenizi bekleyeceğim. içinizde inş. mert birileri çıkar !!!

yok mu sorulara cvp verecek mert bir insan!

ben çıkar diye umut etmiştim ama.. bekleyelim ve görelim....


OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN ÇÖKÜŞÜ

Yazar: Joseph PAMİANKOWİSKİ
Yayınevi: Kayıhan Yayınevi

Kitabın yazarı 1909-1918 yılları arasında Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun İstanbul’daki büyükelçilikte askeri ateşe olarak bulunmuştur. O zamanlar Osmanlı’da içten bir çürüme, kokuşma başlamıştı. Bu çürüme her alanda mevcuttu. Bir örnek verecek olursak, bir memur sizden bir dakika izin istedi mi o, beş-on dakikayı bulur, iki dakika izin istedi mi 15-30 dakikayı, 5 dakika izin istemek ise işinizin o gün halledilemeyeceğini gösterirdi. Osmanlılar resmi görev icabı 4 ünvan kullanırlardı: Ağa, efendi, bey, paşa. Devlet hizmetlilerinin en alt kademesinde çalışan bekçi hizmetli, çavuş ya da erbaş gibi genellikle okuma yazma bilmeyen kişilere ağa; 8. derecedeki memur, subay ve kültürlü kimselere efendi; 7. ve 6. Derecedeki memur ve subaylar, yarbay ve albaylara bey; 5. derecedeki sivil ve askeri memura paşa denirdi. Ayrıca paşa oğluna bey, beylerin oğluna okuma yazma bilirse efendi denirdi.
1.BÖLÜM
Balkan harbi sırasında İngiliz ve Fransızların, Almanya’nın dostu Osmanlıların yenilmesini istemeleri, yazara büyük bir savaş çıkacağı kanaati vermiş. Türk ordusunun büyük bir ıslaha gereği vardı. Almanların Türk ordusunu ıslah için bir takım çalışmaları vardı. Fakat Rusya bundan rahatsızdı. Enver Paşa kumandanlığa getirilmişti. Padişahın bu haberi gazetelerden öğrendiği rivayet edilirdi. Enver Paşa Bosnalı bir Müslüman aileden gelir. Kibirli ve tecrübesiz oluşu Osmanlı’nın 1. Dünya savaşındaki mağlubiyetinin sebeplerindendir.
Enver Paşa, göreve gelir gelmez ordudaki bütün yaşlı ve tecrübeli paşaları görevlerinden aldı. Bu olay ordudaki dengeleri alt üst etti. Kendine muhalif olan bütün subayları tasviye etti. Askerlerin maddi durumu kötüydü, maaş alamıyorlardı.
Almanlar Osmanlı’yı kullanarak bir takım emellerine ulaşmak istiyordu. En büyük emeli Afganistan, İran ve Osmanlı’yı kullanıp İngilizlerin elinde bulunan Hindistan’a bir koridor açıp burayı eline geçirmekti.
O tarihlerde Almanya’dan işçiler getirtilip Osmanlı’da çalıştırılmıştı. Savaş sırasında Osmanlı’da faaliyetler gösteren Almanların sayısı 18-20 bin civarında idi. Zengin Mısırlı aileler Boğazı kapmışlardı. Şehrin içi sıcak fakat Karadeniz’den esen rüzgarlar havayı biraz serinletiyordu.
2.BÖLÜM
Dük Franz Ferdinand ve karısı bir Sırp genci tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Avusturya-Macaristan imparatorluğu Sırbistan’a savaş açtı. Rusya Sırbistan’ın yanında yer aldı. Böylece savaş başlamış oldu. Türkiye İngilizler’den kaçan Göben ve Breslav adlı iki Alman gemisini alarak gemilere Yavuz ve Midilli adını verdi. Neden böyle bir şey yapılmış ve İngilizler ve Fransızlara tavır alınmıştı?
Türkiye kapitülasyonların kalkmasını istiyordu. Kapitülasyonlar çok zararlı idi. Bu devletler çok düşük vergi veriyordu. Suç işleyen bu ülkelerin vatandaşları sadece kendi konsolosluklarında yargılanıyorlardı.
Türkiye parasını verdiği, İngilizlere sipariş ettiği Sultan Osman ve Reşadiye adlı iki gemiyi İngilizlerden alamıyordu. İngilizler bu iki gemiye el koydu. Bu olay İstanbul’da İngilizlere karşı büyük infial uyandırdı. Ülkeden uzaklaştırıldı. Bu olaylar üzerine Çanakkale Boğazı’na mayınlar döşendi ve 35 metre derinliğe varan bir ağ boğaza çekilerek, Çanakkale Boğazı 27 Eylül 1914’ te milletler arası ulaşıma kapatıldı. Sebep olarak da Çanakkale Boğazı önünde demirleyen İngiliz donanmasının bir Türk deniz muhribinin tahrip edilmesi gösterildi.
Enver, Talat ve Cemal Paşaların emriyle 28 Ekim günü Almanlar’dan alınan bu iki gemi Yavuz ve Midilli Rusya’nın Sivastopol ve Novorisk limanlarını bombaladılar. Bunun için Osmanlı Almanlarla 30 Milyon pound karşılığı borç aldı. Bu olaydan ne Padişahın ne de Sadrazamın haberi yoktu. Sadrazam bu olaydan dolayı Rusya’dan özür diledi. Rusya bu özürü bütün Alman subayların ülkeden çıkartılması karşılığında kabül edeceğini söyledi. Fakat İngilizler böyle bir şeye karşı çıkarak, İzmir limanına gitmekte olan iki Türk ticaret gemisine saldırıda bulunarak gemilerden birini de zaptettiler. Bunu bahane gösteren Paşalar savaşa karar verdiler.
3.BÖLÜM
Osmanlı, itilaf devletleri vatandaşlarına medeni devletlerde görülmeyen bir dürüstlük içerisinde muamele etti. Türkiye’den ayrılmak isteyenler tren ya da gemi ile memleketlerine gönderiliyor, kalmak isteyenler de kalmakta serbest idiler.
Osmanlı ordusu 1910’dan beri savaş halinde idi. Bu savaşlar 1910 daki Arnavut ve Şam’daki ayaklamalar, 1911 Trablusgarb savaşı ve Yemen ve Arnavutluk’daki isyanlar, 1912 Balkan harbi. Bu savaşlardan en büyük zararı Türk halkı görmüştür.
Savaş tüm şiddeti ile devam ederken itilaf devletleri Çanakkale Boğazı’nı geçmeyi denediler. İlk başta denizden sadece donanma ile geçmek istediler. Fakat gemiler denizdeki akıntı ve tecrübesizlikten dolayı bir türlü hedef tutturamadılar. Buna bir de Osmanlı bataryalarındaki erlerin şahane hedefi bulan atışları eklenince itilaf kuvvetleri boğazı geçmeyi başaramadı (18 Mart 1915) Bunun üzerine itilaf devletleri karada taarruza geçtiler. Fakat bunda da başarılı olamadılar. 9 ay süren savaşlar sonucunda her iki tarafta takribi 250şer bin zayiat verdiler.
Doğuda Ermenilerle, Güneyde İngilizler ve İranlılarla savaşılmıştı. Savaşlar sırasında Ermenileri doğuya İran’a doğru sürdü. Bu sürgün sırasında 250-300 bin civarında Ermeni yolda öldü. Ermenilerin amacı savaşlardan faydalanarak Ermenistan devletini kurmak istiyorlardı.
1915’larda Türkiye’de hayat pahalılığı hakimdi. Gerekli maddeler buğday, kömür, gaz ve petrol dışarıdan ithal ediliyordu. Fiyatlar 4-5 misli birden arttı. 1915-1916 yıllarında Arap halkı da çok sefildi. Bir çok kişi açlık ve soğuktan ölüyorlardı. Anadolu’da durum bundan farklı değildi.
Kuzeyden Erzurum ve Trabzon dahil doğu Anadolu Rusların elindeydi. Halk çok zor durumdaydı. Halk büyük kafileler halinde zor şartlar halinde altında bu yörelerden iç Anadolu’ya göç ediyorlardı. Halkın çoğu açlıktan ve hastalıktan telef oldu.
İngilizlerin kışkırtmasıyla Arabistan’da Osmanlı’ya karşı isyan başladı. Osmanlı güçsüz olduğu için yöre halkının ihtiyaçlarını yukarda da belirttiğim gibi karşılayamıyordu. Bundan yararlanan İngilizler orada Ermenilere para, yiyecek makam vaad ederek onları kendi tarafına çekmeyi başardı.
Güçlenen İngilizler Bağdat’ı aldılar. Buna sinirlenen Almanlar ve Türkiye, Berlin’de buluşarak büyük bir ordu hazırlayıp Bağdat’ın tekrar geri alınmasına karar verdiler. Fakat bu ordu tam anlamıyla hazırlanamadı. O zamanki şartlar gerçekten çok kötüydü. Bunun üzerine hazırlanılması düşünülen ordu, Sine cephesine kaydırıldı. Bu ordu sayıca fazlaydı. Fakat ellerinde yeterli tüfek yoktu. 75-80 bin kişilik orduya 15 bin tüfek düştüğü düşünülürse durumun vehameti daha iyi anlaşılır. Sonuç olarak bu cephede de Türk ordusu Şam’a çekilmek zorunda kaldı. Savaşın en ilginç yanlarında birisi de Osmanlı ordularının başında hep Alman komutanların olması idi.
4.BÖLÜM
Doğuda Bolşevik devrimi sonucunda Rus ordularında bir gevşeme oldu. Bunun üzerine Ruslar barış antlaşması yapmak zorunda kaldı. Brest Litowsk antlaşması imzalandı. Ruslar Doğu Anadolu’dan çekildi. Bunu fırsat bilen Osmanlı Kars, Ardahan ve Batum’u geri aldı. Bu olaya Ermeniler ve Gürcüler karşı çıktı. Bu kargaşa ortamından yararlanmak isteyen Osmanlı Gürcistanı’da almak istedi. Bunun üzerine saldırıya geçti. Fakat Almanlar bu durumdan çok rahatsız oldu. Çünkü Almanların Hindistan’a gitme hayalleri burudan geçiyordu. Almanlar Bakü petrol kuyularını ele geçirmeyi ve Kafkasya’daki bütün hammaddeleri elde etmeyi ve Kafkasya ‘dan İran’a, Ortaasya, Afganistan ve Hindistan’a giden yolu açmayı istiyordu. Almanlar, Eğer Türkiye Gürcistan’a girmekte diretirse ittifakı bozacakları tehdidini bile savurdular. Bu durum üzerine Türkiye bütün Kafkas ülkelerini Türkiye’ye çağırarak bir antlaşma yapmayı önerdi. Fakat Almanlar bir takım gizli planlar yaparak Rusya ve Gürcistan’ın anlaşmasını sağladı. Bu durum Türkiye’nin aleyhine idi. Bunun üzerine Türkiye’de Almanlar’a karşı bir öfke başlardı. Fakat daha sonraları İngilizler’in başlatmış oldukları yeni taaruzlarla bu durum hafifledi. Savaş gittikçe kötüye gidiyordu ve sonunda Türkiye itilaf devletleri ile 30 Ekim 1918’de Mondoros Mütarekesini imzalamak zorunda kaldı. Bu anlaşmaya göre:
1) Çanakkale ve İstanbul boğazları açık tutulacak.
2) Boğazlarda ve İmparatorluğun stratejik önemi olan yerleri itilaf devletleri tarafından işgal edilebilcekti.
3) Türk ordusu derhal terhis edilecek.
4) İran, Suriye, Irak, Kilikya ve bütün Arabistan tahliye edilecek.
5) Bütün Alman ve Avusturya Macaristan tabeası asker ve sivil kişiler Türkiye’yi bir ay içinde terk edeceklerdi.
Bu antlaşmadan sonra Talat Enver ve Cemal Paşalar İstanbul’u terk ederek kaçtılar. İtilaf devletleri İstanbul’u işgal etti. Yazar da İstanbul’u gemi ile terk etmek zorunda kaldı.

Anlayacağını beklemiyorum...Ama bazı arkadaşların anlıyacağından eminim...


http://www.egitim-portali.com/forum/index.php?topic=428.0
 
K€LKiTLi;3820390' Alıntı:

lozan ı beyeniyormusun beyenmiyormusun? sorusuda ne oluyor

beğenmiyorum tabiki

Çünkü savaşı kazanan bir millete lozanda boyun eğdirilmiştir

Ben sana bir soru soracağım

cevabını ver sonra konuşalım

Dünyada destanlar yazarak savaşı kazanıpta masada bukadar çok toprak keybeden başka bir ülke yada bir anlaşma varmıdır?

sadece bir tane örnek ver
ama "efendim o dönemin şartları falan filan" safsatalarını bırakarak

dünyada tek kural vatdır savaşı kazanan herzaman haklıdır ve güçlüdür

neyse soruma cevap alayım

osamanlı çanakkale savaşını kazandı da ne oldu????

al sana cevap
 
bu yazıyı zor buldun galiba bütün tarih ders kitaplarında genişletilmiş şekilde var ramo46 :D

bu yazıyla lozanı nsl ilişkilendiriyorsun? milli mücadele dönemimden bahseden tek cümle bile yok.

kopyala - yapıştır. Allah bilir kendin bile okumamışsındır. :D

soruların cvbını alayım? kemalistcephe sende verebilirsin. tabi verecek cvbın varsa? :D
 
lozanı savunanlara sesleniyorum burdan:

1-) Lozanı değerlendirirken ölçütünüz ne? Sevr mi yoksa son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilen Misak-ı Milli mi?

2-) Musul - Kerkük neden lozanda çözülmedi de sonraya bırakıldı? yoksa halkın tepkisinden mi çekinildi de sonra verildi? Hatta satıldı?

3-) Batum neden verildi?

4-) Egedeki 2000 tane ada nasıl bırakıldı? (Lozan 16. madde)

5-) Lozan eğer bir başarıysa 16. madde ve sonuçları ne anlama geliyor?


beş tane basit soru soruyorum.

konuyu saptırmadan cvp vermenizi bekleyeceğim. içinizde inş. mert birileri çıkar !!!

yok mu sorulara cvp verecek mert bir insan!

ben çıkar diye umut etmiştim ama.. bekleyelim ve görelim....

1.lozanı değerlendirirken ölçütüm ne sevr nede misakı milli.ölçütüm yılladır savaşmaktan tükenmiş bir millet. demiryolları haberleşmesi silahları elinden alınmış urfa maraş antep izmir vs işgal edilmiş bir yandan yunan bir yandan sait ve avanesi bir yandan yoklukla mücadele eden yurtseverler...gönül isterdi ki misakı millinin tamamını hatta fazlasını kurtaralım.ama gerçekçi olmak lazım.biz kurluş savaşında zaten sıfırı tüketmiştik ve iç parçalanma emareleri başlamıştı .bu vatan için canlarını ortaya koyanlar herhalde o zaman içinde bulundukları durumu bizden daha iyi değerlendirmiş mümkün alanın en iyisini yapmışlardır... 2.neden mi sonraya bırakıldı ? bunu SAİD e sormak lazım yada SAİDLERE... 3.kurtuluş savaşında tek müttefiğimiz kimdi biliyormusun rusya. o da sırf boğazlar ingiliz yada ingiliz kuklası bir devletin eline geçmesin diye destek verdi...ya biz buraları zor kurtardık o da olsaydı bu da olsaydı hatta gidip tüm amerikayı da alsaydık ...aslında birinci madde tüm sorularınızın cevabı olarak yeterli 4.adalara hangi gemiyle gitmeyi düşünüyormuş kadir mısıroğlu ben de onu merak ettim... kıbrıs sorununda bile ilk harekat düşünüldüğünde çıkarma gemimiz yoktu .allahaşkına gerçekçi olalım.ada almak için sanırım deniz gücü lazım... 5. kabul lozanın bir çok eksikleri var ama bu işler olsaydı alsaydı verseydi ile olmuyor.bırakın bunlarıda bu gün şu an vatanı satanlarla uğraşalım milletin kafasını karıştırmanın gereği yok. bu milletin öz güveniyle oynamayın.günahıyla sevabıyla bir millet topyekün bir mücadele verdi tüm dünyaya ölmedim yaşıyorum dedi.bir büyük savaş kazandi bunun için varını yoğunu ortaya koydu. bu cumhuriyeti yoktan varettiler . gelin cumhuriyetin altını oymayalım sırt verelim...
 
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin, milletlerarası planda resmen tanındığı antlaşma.

24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lausanne (Lozan) şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, Rusya, Yugoslavya temsilcileri tarafından, Lozan Üniversitesi salonunda imzalandı.

Osmanlı Devleti'ni yıkıp, topraklarının paylaşılması için çıkartılan Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda başlatılan Türk İstiklâl Harbinden sonra, işgalci devletler ile 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Mütarekesi (ateşkesi) imzalanmıştı. İşgalci devletler ile kesin bir antlaşma yapılması için, Türkiye, 4 Ekim 1922 tarihindeki notasıyla, görüşmelerin İzmir’de başlatılmasını istedi. İşgalci devletler, İzmir’de Yunan mezalim ve tahribatını görmezlikten gelmek için, İsviçre’nin Lausanne şehrini tercih etti. Konferansın 13 Kasım 1922’de başlayacağını ilan edip, Türkiye’de iki hükümet olduğu telakkisiyle, görüşmelere katılması için Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi ve İstanbul’daki Osmanlı Sultanı Altıncı Mehmed Hana (Sultan Vahideddin Han) müracaat ettiler. TBMM, bu duruma son vermek için, 1 Kasım 1922 günü çıkarılan iki maddelik bir kanunla, Saltanat ve Osmanlı Hükümetinin, 16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilâf devletlerince resmen işgalinden itibaren kaldırıldığını kabul ve ilan etti. 600 yıldan fazla hükümran olan Osmanlı Hânedânına son verilerek, Lozan Konferansına TBMM hükümeti, tek başına katıldı.

13 Kasım 1922’de başlayacağı ilan edilen konferans, 20 Kasım'da başlatıldı. Lozan Konferansında TBMM’ni, Hâriciye Vekili (Dışişleri Bakanı) ve Edirne Mebusu İsmet Paşa (İnönü) başmurahhaslığında, Sıhhiye Vekili (Sağlık Bakanı) ve Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur, Trabzon Mebusu Hasan Bey (Saka) murahhaslar, yirmi dört müşavir, sekiz kâtip, bir mütercim, gazeteciler ve askerlerden meydana gelen heyetle temsil etti. İngiltere heyetini İstanbul fevkalâde komiseri Sir Horas Rumbolt ve Musul Petrol İşletmesi Şirketinin idare heyeti başkanı Lord Curzon; Fransa adına Şark Fevkalade Komiseri General Pelle; İtalya’yı İstanbul Fevkalade Komiseri Marki Camille Garoni ve Sezar Montanya; Japonya’yı Roma Büyükelçisi Baron Hayaşi, Baron Uçiyai; Yunanistan’ı Elefteryos K. Venizelos ve Demeter Kaklamanos; Romanya’yı Konstantin Dimondy, Konstantin Konseska; Sırp-Hırvat-Sloven Krallığını Dr. Milotin Yuvanoviç; Bulgaristan’ı Bogdan Morfot, Dimitri Stanciof, M.Stambulhu, M.Kinstantoderof; Rusya adına M.Çiçerin, M.Rekefski ve M. Medivani; Portekiz’i M. M. Pereyre; Belçika’yı M. Beletzer ve Amerikan müşahitlerinden M. Caylnd, M. Gru ve Amiral Bristol temsil edip, katıldılar. Konferansa, ev sahibi olarak, İsviçre Cumhurbaşkanı Hab, başkanlık yaptı. 21 Kasım 1922’de, konferansta görüşülecek meseleler için komisyonlar kuruldu. Askerî ve Arazi Komisyonu Başkanlığına Lord Curzon; Azınlıklar ve Yabancılar Komisyonu Başkanlığına Marki Garroni; Malî ve İktisadî Komisyon Başkanlığına Fransa temsilcisi M. Barriere seçildiler.

TBMM’nin Lozan Konferansındaki programı, 28 Ocak 1920 günü, son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin kabul ettiği Misak-ı Millî (Millî And) hükümleriydi. Bu hükümler şunları ihtiva ediyordu: 1) Musul, Kerkük ve Süleymaniye ile, 2) Batı Trakya’nın Anavatan’a katılması; 3) Kapitülasyonların kaldırılması; 4) Azınlıklara üstün haklar verilmemesi; 5) Boğazlar ile İstanbul’un emniyetinin sağlanıp, bütünüyle hakimiyetimizde kalması.

Görüşmeler, ilk hafta dostça geçti. İkinci hafta, devlet borçları, kapitülasyon, Musul vilayeti ve İstanbul’un boşaltılması meselelerinde, anlaşmazlık çıktı. TBMM heyetine, İngiltere Murahhası Lord Curzon ve Yunanistan Murahhası Elefteriyos Venizelos, çok zorluk çıkardılar. 4 Şubat 1923 tarihinde görüşmeler kesilerek, heyetler geri döndüler.

20 Kasım 1922 - 4 Şubat 1923 tarihleri arasında devam eden Birinci Lozan Konferansında, 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında “Esirlerin Değiştirilmesi” hakkında mukavele imzalandı.

Birinci Lozan Konferansında; 1) Edirne’nin İstasyon Mahallesi Karaağaç, Yunanlılara bırakıldı. 2) Karadeniz’den Akdeniz’e kadar Türkiye ile Bulgaristan ve Yunan hudutları, askersiz hâle konuldu. 3) Türkiye-Irak hududunun tespiti, Milletler Cemiyeti kararına bırakıldı. 4) Türkiye’ye verilen İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada ile, Yunanistan’da kalan Limni, Midilli, Nikarkarya, Sakız, Sisam adalarının askersizleşmesi kararı verildi. 5) Rodos ve Oniki Ada’nın İtalya’ya bırakılması kabul edildi. 6) İstanbul ve Çanakkale boğazlarının iki yakasından on beşer kilometre derinliğindeki bölgelerin askersiz olması; Trakya’daki 8000 kişilik Türk jandarma sayısının 5000’e indirilmesi kararlaştırıldı. 7) İstanbul’da 12.000 asker bulunduracak olan Türkiye’nin; Boğazlar Komisyonuna başkanlık etmesi ve boğazlardan geçişin serbest bırakılması kararlaştırıldı. 8) Kapitülasyonların kaldırılmasına karar verildi. 9) Azınlıklara verilen hakları, Türkiye’nin, Milletler Cemiyeti kefaletinde tanıması kararlaştırıldı. 10) Borçlar meselesinde Türkiye’nin, hissesine düşen onbeş milyon altın lirayı, otuz yedi yıl içinde ödemesine karar verildi. 11) Yunanistan’dan hiçbir harp tazminatı istenmemesi, karara bağlandı.

4 Şubat 1923’te kesilen görüşmeler, İngiltere ve Fransa’daki asker ailelerinin tesiriyle meydana gelen umumî efkârın (kamuoyunun) arzusu üzerine, TBMM murahhasları Lozan’a davet edilerek, yeniden başlatıldı. 23 Nisan 1923’te başlayan ve 23 Temmuz’a kadar üç ay süren İkinci Lozan Konferansında; TBMM murahhasları aynı kalmasına rağmen müşavir heyetinde değişmeler oldu. İngiltere ve İtalya başmurahhasları değişip, ABD de, bir murahhas gönderdi.

İkinci Lozan Konferansı; 1) Arazî ve siyasî, 2) Malî ve yabancıların oturma hakları, 3) İktisadî işlere ait olmak üzere, üç komisyon biçiminde çalışarak, maddelerin görüşülmesini sıraya koydu. Uzun müzakereler ve arada yine görüşmelerin kesilmesine yol açan, çetin münakaşalar oldu. İngiltere’nin ısrarıyla, yine bir “Ermenistan kurulması” hususu öne sürülerek; Doğu Anadolu’da veya Suriye hududunda (Adana ile Maraş ve Gaziantep’te) dünyanın çeşitli yerlerine dağılıp yurtsuz kalan Ermeniler için “Yurt” verilmesinde, Fransızlar da talepte bulundu. Türk karasularına yakın ufak ve kayalık Meis Adasının Türkiye’ye ait olduğu ısrar edilmişse de, İtalyanlar, burayı işgallerinde tutmakta diretmişlerdir. Bir de Tuna Irmağı yatağındaki, 5000 Türk-İslâm nüfuslu Adakale, Romanya’nın ısrarı üzerine onlara bırakıldı. TBMM'nin, ısrar edip, murahhaslara talimat verdiği Yunanistan’dan tamirat adı ile harp tazminatı alınması isteği de, şiddetle reddedilerek, “Yoksul Yunanlılar”ın bunu veremeyeceğine karar alınmış, ancak Karaağaç İstasyonu Türkiye’ye geri verilmiştir.

Lozan Antlaşması, Lozan Üniversitesi salonunda, 24 Temmuz 1923’te imzalandı. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika devletleri ve Boğazlara ait mukavelenâme bölümünü Sovyet Rusya murahhası, İstanbul’da imza etmiş, bütün müzakerelere katıldığı hâlde Yugoslavya heyeti, borçlar meselesinde, ülkelerine düşen hisseye itiraz ettiğinden anlaşmayı imzalamamıştır. Lozan Antlaşmasının TBMM’de görüşülüp, kabul edilmesi için partisiz Birinci dönem Mebuslar Meclisi yerine, ikinci dönemde Halk Fırkasının adayları seçilerek, 11 Ağustos'ta tek parti mensubu mebuslar Ankara’da toplanarak, 21 Ağustos’ta antlaşmanın kabulü için çıkarılacak kanun taslağının görüşmeleri başladı. Lozan Antlaşmasının tasdiki için çıkarılacak kanun görüşülürken, mevcut 227 mebustan 213’ü kabul ve 14 mebus red oyu vermiştir. İtirazlarına sebep de, Mersin mebusu, Türklerin Yüreğir boyu hânedânına mensup Niyazi Ramazanoğlu’nun, İskenderun ile Antakya’yı, Halep ile Rakka’nın dışarıda bırakılarak, yüz binlerce Türkmen’in Fransa boyunduruğunda bulundurulmasını tenkit etmesi idi. Bursa mebuslarından Necati Bey de, Boğazlar ve Batı Trakya meselelerinden şikâyetle itirazlarda bulundu. Eski Maarif vekillerinden Vasıf Çınar, Tekirdağ mebusu Faik Öztrak, Şükrü Kaya, Yahya Kemal, Hamdullah Suphi Beyler ve red oyu veren on dört milletvekili; İstanbul’da Rum Patrikhanesi'nin imtiyazlı durumunu, gayrimüslimlere vatandaşlığın da üstünde olan dokunulmaz haklar tanınmasını, Yunanistan’dan hiç tazminat alınmayıp, Türkiye’ye ait Edirne-Karaağaç İstasyon Mahallesiyle yetinilmesini tenkit ediyorlardı. Malatya mebusu İsmet Paşa, 23 Ağustos 1923 günü sabah ve öğleden sonraki iki oturumda, Lozan Antlaşması görüşmelerinde karşılaşılan büyük güçlükleri ve getirdiği iyilikleri anlatan izahlarda bulundu. 23 Ağustos gecesi, geç vakitte yapılan oylamada Lozan Antlaşması, TBMM tarafından ekseriyetle kabul edildi. TBMM, söz konusu antlaşmayı, çıkarılan, 340, 341, 342, 343 numaralı kanunlarla tasdik etti. Bu antlaşma, 19 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girdi.

Yeni Türk Devleti temsilcileri, Lozan’a giderken son Osmanlı Mebuslar Meclisinin aldığı Misak-ı Millî kararlarını kabul ettirmek ve gerçekleştirmekle vazifeliydiler. Ancak, bunlardan hemen hemen hiç biri Türkiye lehine halledilmediği gibi, verilen tavizlerden de gereği gibi faydalanılamadı. Bunlardan önemli olanları:

1. Musul meselesi: İngilizler, Musul’un arazisinden ziyade petrollerine tâlip bulunuyorlardı. Ancak, İnönü’nün, öncelikle toprağa hakim olması gerekirken, petrollerde ısrar etmesi, İngiltere’nin reddine ve meselenin hallinin Milletler Cemiyetine bırakılmasına yol açtı. Milletler Cemiyeti ise, Musul’u Irak’a teslim ederken, Türkiye’ye Musul petrollerinden, yirmi beş sene müddetle ve sadece yüzde on gibi cüz'i bir hisse verdi. Ancak Türkiye, ileriki senelerde bu hisseyi de almaya muvaffak olamadı. Irak ise, başlangıçta petrollerin gelirini İngiltere’ye bırakmakla birlikte, kısa bir süre sonra, bu hakların tamamına el koydu.

2. Batı Trakya ve Ekalliyetler (azınlıklar) Meselesi: Sevr Antlaşması ile, Türkiye toprakları işgal altına alındığında, ilk önce istiklal mücadelesini başlatan ve bir hükümet kurmağa muvaffak olan, Batı Trakya Türklüğü idi. Ancak onların Yunan hakimiyetinden kurtulmak için giriştikleri kanlı mücadele dikkate alınmadan, Batı Trakya, Lozan’da feda edildi. Bu arada İstanbul’da yaşayan Rumlarla Batı Trakya’da yaşayan Türkler dışında, Türkiye’deki bütün Rumlarla Yunanistan’daki bütün Türkler değiştirilecekti. (Bkz. Ahali Mübadelesi) “Ekalliyetlerin himâyesi” bölümünde yer alan bu haklardan, Yunanistan azami ölçüde istifade ederken, Türklerin hiç işine yaramadı. Batı Trakya Türklüğü, unutulmaya ve Yunanlıların insafına terk edildi. Neticede, aradan geçen 70 yıl içerisinde, Batı Trakya’da Türkler, çoğunluktan azınlık durumuna düşürüldüler.

3. Batum Meselesi: Misak-ı Millîye göre, Batum’un geleceği, halkın oyuna müracaatla belirlenecekti. Batum, Birinci Dünya Harbi sonunda imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması'yla da Anavatan’a kavuşmuştu. Ancak, Moskova Antlaşmasıyla cüz'i bir yardım karşılığı Ruslara bırakılan Batum için, Lozan’da en küçük bir girişimde dahi bulunulmadı.

4. Kıbrıs ve 12 Adalar meselesi: Ayastefanos Antlaşması'nın ağır hükümlerini atlatabilmek maksadıyla, İkinci Abdülhamid Han, vaktiyle, geçici olarak Kıbrıs’ın idaresini İngilizlere bırakmıştı. Birinci Dünya Savaşının başlarında İngiltere, Kıbrıs’ı tek taraflı olarak ilhak ettiğini bildirdi. Türkiye’nin tanımadığı bu ilhak kararı, Lozan Konferansına kadar problem olarak kaldı. Lozan Muahedesinin 20 ve 21. maddeleriyle, Türk murahhasları, bu ilhakı kabul ve tasdik ettiler.

Yine Ege Denizindeki, Türkiye’ye yakın 12 adanın İtalyanlara terki de, aynı şekilde meydana geldi. Daha sonra İkinci Dünya Harbinde Almanların işgaline uğrayan bu adalar, Türkiye’ye teklif edilecek, fakat, o zaman Türkiye’nin başında bulunan İnönü tarafından reddedildikten sonra, Yunanlıların hakimiyetine verilecektir.

Neticede, Lozan'ın bir zafer olmadığı ve hezimet olduğu, her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
 
Sancar **Çok güzel açıklamalar Malesef Cumhuriyetin altını oymaya niyet
etmiş kişiler var.Tek Yılız tek vatan altında yaşamaktansa Yıldızı bol milletin
egemenliğinde yaşamayı göze alacak kadar yürekleri nasır bağlamış...

Allaha şükürler olsun ki formda Vatanını Milletini Cumhuriyetini seven insanlar
var...Doğrular insanları sivriltir cesaretini arttırır.Yalan yanlış şeyler ise
insanı köreltir ve ne yapacağını bilemez hale gelir...Onlar bu nedenle
başkalarından icazet alır...
 
sancarı cvplarına yanıttır....

1. cvbın yanıtı - ) o millet bitmiş tükenmiş dediğin millet savaşı kazanmıştı. yani senin ölçütün savaşı kazanmış bir millet. sen bir sürü bahane yazmışsın ; yorgundu vs. Ama onlar savaşı kazandı, doğru mu?
senin ölçütünü tekrar soruyorum: Sevr mi , Misak-ı Milli mi?

2. cvbın yanıtı - ) şeyh said isyanı hangi tarihte başlamış, lozan ne zaman imzanlanmış? kendi tarihini öğren bence.

3. cvbın yanıtı - ) bize yardım ettiler diye verdik diyorsun yani. işte buna :D

4. cvbın yanıtı - ) hiç bir adaya gitmen gerekmiyordu. çünkü o nalet yunanı yenmiştik. isteklerimizi kabul edecekti. 16. maddeye hiç değinmemişsin. Türkiye o adaları gidemediği için değil birileri peşkeş çektiği için kaybetti.

5. cvbın yanıtı - ) birçok eksiği var diyorsun ve bize verilenle yetinelim diyosun :D



lozanı savunanlara sesleniyorum burdan:

1-) Lozanı değerlendirirken ölçütünüz ne? Sevr mi yoksa son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilen Misak-ı Milli mi?

2-) Musul - Kerkük neden lozanda çözülmedi de sonraya bırakıldı? yoksa halkın tepkisinden mi çekinildi de sonra verildi? Hatta satıldı?

3-) Batum neden verildi?

4-) Egedeki 2000 tane ada nasıl bırakıldı? (Lozan 16. madde)

5-) Lozan eğer bir başarıysa 16. madde ve sonuçları ne anlama geliyor?


var mı cvp verecek olan?
 
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin, milletlerarası planda resmen tanındığı antlaşma.

24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lausanne (Lozan) şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, Rusya, Yugoslavya temsilcileri tarafından, Lozan Üniversitesi salonunda imzalandı.

Osmanlı Devleti'ni yıkıp, topraklarının paylaşılması için çıkartılan Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda başlatılan Türk İstiklâl Harbinden sonra, işgalci devletler ile 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Mütarekesi (ateşkesi) imzalanmıştı. İşgalci devletler ile kesin bir antlaşma yapılması için, Türkiye, 4 Ekim 1922 tarihindeki notasıyla, görüşmelerin İzmir’de başlatılmasını istedi. İşgalci devletler, İzmir’de Yunan mezalim ve tahribatını görmezlikten gelmek için, İsviçre’nin Lausanne şehrini tercih etti. Konferansın 13 Kasım 1922’de başlayacağını ilan edip, Türkiye’de iki hükümet olduğu telakkisiyle, görüşmelere katılması için Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi ve İstanbul’daki Osmanlı Sultanı Altıncı Mehmed Hana (Sultan Vahideddin Han) müracaat ettiler. TBMM, bu duruma son vermek için, 1 Kasım 1922 günü çıkarılan iki maddelik bir kanunla, Saltanat ve Osmanlı Hükümetinin, 16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilâf devletlerince resmen işgalinden itibaren kaldırıldığını kabul ve ilan etti. 600 yıldan fazla hükümran olan Osmanlı Hânedânına son verilerek, Lozan Konferansına TBMM hükümeti, tek başına katıldı.

13 Kasım 1922’de başlayacağı ilan edilen konferans, 20 Kasım'da başlatıldı. Lozan Konferansında TBMM’ni, Hâriciye Vekili (Dışişleri Bakanı) ve Edirne Mebusu İsmet Paşa (İnönü) başmurahhaslığında, Sıhhiye Vekili (Sağlık Bakanı) ve Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur, Trabzon Mebusu Hasan Bey (Saka) murahhaslar, yirmi dört müşavir, sekiz kâtip, bir mütercim, gazeteciler ve askerlerden meydana gelen heyetle temsil etti. İngiltere heyetini İstanbul fevkalâde komiseri Sir Horas Rumbolt ve Musul Petrol İşletmesi Şirketinin idare heyeti başkanı Lord Curzon; Fransa adına Şark Fevkalade Komiseri General Pelle; İtalya’yı İstanbul Fevkalade Komiseri Marki Camille Garoni ve Sezar Montanya; Japonya’yı Roma Büyükelçisi Baron Hayaşi, Baron Uçiyai; Yunanistan’ı Elefteryos K. Venizelos ve Demeter Kaklamanos; Romanya’yı Konstantin Dimondy, Konstantin Konseska; Sırp-Hırvat-Sloven Krallığını Dr. Milotin Yuvanoviç; Bulgaristan’ı Bogdan Morfot, Dimitri Stanciof, M.Stambulhu, M.Kinstantoderof; Rusya adına M.Çiçerin, M.Rekefski ve M. Medivani; Portekiz’i M. M. Pereyre; Belçika’yı M. Beletzer ve Amerikan müşahitlerinden M. Caylnd, M. Gru ve Amiral Bristol temsil edip, katıldılar. Konferansa, ev sahibi olarak, İsviçre Cumhurbaşkanı Hab, başkanlık yaptı. 21 Kasım 1922’de, konferansta görüşülecek meseleler için komisyonlar kuruldu. Askerî ve Arazi Komisyonu Başkanlığına Lord Curzon; Azınlıklar ve Yabancılar Komisyonu Başkanlığına Marki Garroni; Malî ve İktisadî Komisyon Başkanlığına Fransa temsilcisi M. Barriere seçildiler.

TBMM’nin Lozan Konferansındaki programı, 28 Ocak 1920 günü, son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin kabul ettiği Misak-ı Millî (Millî And) hükümleriydi. Bu hükümler şunları ihtiva ediyordu: 1) Musul, Kerkük ve Süleymaniye ile, 2) Batı Trakya’nın Anavatan’a katılması; 3) Kapitülasyonların kaldırılması; 4) Azınlıklara üstün haklar verilmemesi; 5) Boğazlar ile İstanbul’un emniyetinin sağlanıp, bütünüyle hakimiyetimizde kalması.

Görüşmeler, ilk hafta dostça geçti. İkinci hafta, devlet borçları, kapitülasyon, Musul vilayeti ve İstanbul’un boşaltılması meselelerinde, anlaşmazlık çıktı. TBMM heyetine, İngiltere Murahhası Lord Curzon ve Yunanistan Murahhası Elefteriyos Venizelos, çok zorluk çıkardılar. 4 Şubat 1923 tarihinde görüşmeler kesilerek, heyetler geri döndüler.

20 Kasım 1922 - 4 Şubat 1923 tarihleri arasında devam eden Birinci Lozan Konferansında, 30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında “Esirlerin Değiştirilmesi” hakkında mukavele imzalandı.

Birinci Lozan Konferansında; 1) Edirne’nin İstasyon Mahallesi Karaağaç, Yunanlılara bırakıldı. 2) Karadeniz’den Akdeniz’e kadar Türkiye ile Bulgaristan ve Yunan hudutları, askersiz hâle konuldu. 3) Türkiye-Irak hududunun tespiti, Milletler Cemiyeti kararına bırakıldı. 4) Türkiye’ye verilen İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada ile, Yunanistan’da kalan Limni, Midilli, Nikarkarya, Sakız, Sisam adalarının askersizleşmesi kararı verildi. 5) Rodos ve Oniki Ada’nın İtalya’ya bırakılması kabul edildi. 6) İstanbul ve Çanakkale boğazlarının iki yakasından on beşer kilometre derinliğindeki bölgelerin askersiz olması; Trakya’daki 8000 kişilik Türk jandarma sayısının 5000’e indirilmesi kararlaştırıldı. 7) İstanbul’da 12.000 asker bulunduracak olan Türkiye’nin; Boğazlar Komisyonuna başkanlık etmesi ve boğazlardan geçişin serbest bırakılması kararlaştırıldı. 8) Kapitülasyonların kaldırılmasına karar verildi. 9) Azınlıklara verilen hakları, Türkiye’nin, Milletler Cemiyeti kefaletinde tanıması kararlaştırıldı. 10) Borçlar meselesinde Türkiye’nin, hissesine düşen onbeş milyon altın lirayı, otuz yedi yıl içinde ödemesine karar verildi. 11) Yunanistan’dan hiçbir harp tazminatı istenmemesi, karara bağlandı.

4 Şubat 1923’te kesilen görüşmeler, İngiltere ve Fransa’daki asker ailelerinin tesiriyle meydana gelen umumî efkârın (kamuoyunun) arzusu üzerine, TBMM murahhasları Lozan’a davet edilerek, yeniden başlatıldı. 23 Nisan 1923’te başlayan ve 23 Temmuz’a kadar üç ay süren İkinci Lozan Konferansında; TBMM murahhasları aynı kalmasına rağmen müşavir heyetinde değişmeler oldu. İngiltere ve İtalya başmurahhasları değişip, ABD de, bir murahhas gönderdi.

İkinci Lozan Konferansı; 1) Arazî ve siyasî, 2) Malî ve yabancıların oturma hakları, 3) İktisadî işlere ait olmak üzere, üç komisyon biçiminde çalışarak, maddelerin görüşülmesini sıraya koydu. Uzun müzakereler ve arada yine görüşmelerin kesilmesine yol açan, çetin münakaşalar oldu. İngiltere’nin ısrarıyla, yine bir “Ermenistan kurulması” hususu öne sürülerek; Doğu Anadolu’da veya Suriye hududunda (Adana ile Maraş ve Gaziantep’te) dünyanın çeşitli yerlerine dağılıp yurtsuz kalan Ermeniler için “Yurt” verilmesinde, Fransızlar da talepte bulundu. Türk karasularına yakın ufak ve kayalık Meis Adasının Türkiye’ye ait olduğu ısrar edilmişse de, İtalyanlar, burayı işgallerinde tutmakta diretmişlerdir. Bir de Tuna Irmağı yatağındaki, 5000 Türk-İslâm nüfuslu Adakale, Romanya’nın ısrarı üzerine onlara bırakıldı. TBMM'nin, ısrar edip, murahhaslara talimat verdiği Yunanistan’dan tamirat adı ile harp tazminatı alınması isteği de, şiddetle reddedilerek, “Yoksul Yunanlılar”ın bunu veremeyeceğine karar alınmış, ancak Karaağaç İstasyonu Türkiye’ye geri verilmiştir.

Lozan Antlaşması, Lozan Üniversitesi salonunda, 24 Temmuz 1923’te imzalandı. Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika devletleri ve Boğazlara ait mukavelenâme bölümünü Sovyet Rusya murahhası, İstanbul’da imza etmiş, bütün müzakerelere katıldığı hâlde Yugoslavya heyeti, borçlar meselesinde, ülkelerine düşen hisseye itiraz ettiğinden anlaşmayı imzalamamıştır. Lozan Antlaşmasının TBMM’de görüşülüp, kabul edilmesi için partisiz Birinci dönem Mebuslar Meclisi yerine, ikinci dönemde Halk Fırkasının adayları seçilerek, 11 Ağustos'ta tek parti mensubu mebuslar Ankara’da toplanarak, 21 Ağustos’ta antlaşmanın kabulü için çıkarılacak kanun taslağının görüşmeleri başladı. Lozan Antlaşmasının tasdiki için çıkarılacak kanun görüşülürken, mevcut 227 mebustan 213’ü kabul ve 14 mebus red oyu vermiştir. İtirazlarına sebep de, Mersin mebusu, Türklerin Yüreğir boyu hânedânına mensup Niyazi Ramazanoğlu’nun, İskenderun ile Antakya’yı, Halep ile Rakka’nın dışarıda bırakılarak, yüz binlerce Türkmen’in Fransa boyunduruğunda bulundurulmasını tenkit etmesi idi. Bursa mebuslarından Necati Bey de, Boğazlar ve Batı Trakya meselelerinden şikâyetle itirazlarda bulundu. Eski Maarif vekillerinden Vasıf Çınar, Tekirdağ mebusu Faik Öztrak, Şükrü Kaya, Yahya Kemal, Hamdullah Suphi Beyler ve red oyu veren on dört milletvekili; İstanbul’da Rum Patrikhanesi'nin imtiyazlı durumunu, gayrimüslimlere vatandaşlığın da üstünde olan dokunulmaz haklar tanınmasını, Yunanistan’dan hiç tazminat alınmayıp, Türkiye’ye ait Edirne-Karaağaç İstasyon Mahallesiyle yetinilmesini tenkit ediyorlardı. Malatya mebusu İsmet Paşa, 23 Ağustos 1923 günü sabah ve öğleden sonraki iki oturumda, Lozan Antlaşması görüşmelerinde karşılaşılan büyük güçlükleri ve getirdiği iyilikleri anlatan izahlarda bulundu. 23 Ağustos gecesi, geç vakitte yapılan oylamada Lozan Antlaşması, TBMM tarafından ekseriyetle kabul edildi. TBMM, söz konusu antlaşmayı, çıkarılan, 340, 341, 342, 343 numaralı kanunlarla tasdik etti. Bu antlaşma, 19 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girdi.

Yeni Türk Devleti temsilcileri, Lozan’a giderken son Osmanlı Mebuslar Meclisinin aldığı Misak-ı Millî kararlarını kabul ettirmek ve gerçekleştirmekle vazifeliydiler. Ancak, bunlardan hemen hemen hiç biri Türkiye lehine halledilmediği gibi, verilen tavizlerden de gereği gibi faydalanılamadı. Bunlardan önemli olanları:

1. Musul meselesi: İngilizler, Musul’un arazisinden ziyade petrollerine tâlip bulunuyorlardı. Ancak, İnönü’nün, öncelikle toprağa hakim olması gerekirken, petrollerde ısrar etmesi, İngiltere’nin reddine ve meselenin hallinin Milletler Cemiyetine bırakılmasına yol açtı. Milletler Cemiyeti ise, Musul’u Irak’a teslim ederken, Türkiye’ye Musul petrollerinden, yirmi beş sene müddetle ve sadece yüzde on gibi cüz'i bir hisse verdi. Ancak Türkiye, ileriki senelerde bu hisseyi de almaya muvaffak olamadı. Irak ise, başlangıçta petrollerin gelirini İngiltere’ye bırakmakla birlikte, kısa bir süre sonra, bu hakların tamamına el koydu.

2. Batı Trakya ve Ekalliyetler (azınlıklar) Meselesi: Sevr Antlaşması ile, Türkiye toprakları işgal altına alındığında, ilk önce istiklal mücadelesini başlatan ve bir hükümet kurmağa muvaffak olan, Batı Trakya Türklüğü idi. Ancak onların Yunan hakimiyetinden kurtulmak için giriştikleri kanlı mücadele dikkate alınmadan, Batı Trakya, Lozan’da feda edildi. Bu arada İstanbul’da yaşayan Rumlarla Batı Trakya’da yaşayan Türkler dışında, Türkiye’deki bütün Rumlarla Yunanistan’daki bütün Türkler değiştirilecekti. (Bkz. Ahali Mübadelesi) “Ekalliyetlerin himâyesi” bölümünde yer alan bu haklardan, Yunanistan azami ölçüde istifade ederken, Türklerin hiç işine yaramadı. Batı Trakya Türklüğü, unutulmaya ve Yunanlıların insafına terk edildi. Neticede, aradan geçen 70 yıl içerisinde, Batı Trakya’da Türkler, çoğunluktan azınlık durumuna düşürüldüler.

3. Batum Meselesi: Misak-ı Millîye göre, Batum’un geleceği, halkın oyuna müracaatla belirlenecekti. Batum, Birinci Dünya Harbi sonunda imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması'yla da Anavatan’a kavuşmuştu. Ancak, Moskova Antlaşmasıyla cüz'i bir yardım karşılığı Ruslara bırakılan Batum için, Lozan’da en küçük bir girişimde dahi bulunulmadı.

4. Kıbrıs ve 12 Adalar meselesi: Ayastefanos Antlaşması'nın ağır hükümlerini atlatabilmek maksadıyla, İkinci Abdülhamid Han, vaktiyle, geçici olarak Kıbrıs’ın idaresini İngilizlere bırakmıştı. Birinci Dünya Savaşının başlarında İngiltere, Kıbrıs’ı tek taraflı olarak ilhak ettiğini bildirdi. Türkiye’nin tanımadığı bu ilhak kararı, Lozan Konferansına kadar problem olarak kaldı. Lozan Muahedesinin 20 ve 21. maddeleriyle, Türk murahhasları, bu ilhakı kabul ve tasdik ettiler.

Yine Ege Denizindeki, Türkiye’ye yakın 12 adanın İtalyanlara terki de, aynı şekilde meydana geldi. Daha sonra İkinci Dünya Harbinde Almanların işgaline uğrayan bu adalar, Türkiye’ye teklif edilecek, fakat, o zaman Türkiye’nin başında bulunan İnönü tarafından reddedildikten sonra, Yunanlıların hakimiyetine verilecektir.

Neticede, Lozan'ın bir zafer olmadığı ve hezimet olduğu, her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.

Üzülerek söylüyorum Hezimetse Osmanlı için bir hezimettir

Türkiye Cumhuriyeti için değil...
 
sancarı cvplarına yanıttır....

1. cvbın yanıtı - ) o millet bitmiş tükenmiş dediğin millet savaşı kazanmıştı. yani senin ölçütün savaşı kazanmış bir millet. sen bir sürü bahane yazmışsın ; yorgundu vs. Ama onlar savaşı kazandı, doğru mu?
senin ölçütünü tekrar soruyorum: Sevr mi , Misak-ı Milli mi?

2. cvbın yanıtı - ) şeyh said isyanı hangi tarihte başlamış, lozan ne zaman imzanlanmış? kendi tarihini öğren bence.

3. cvbın yanıtı - ) bize yardım ettiler diye verdik diyorsun yani. işte buna :D

4. cvbın yanıtı - ) hiç bir adaya gitmen gerekmiyordu. çünkü o nalet yunanı yenmiştik. isteklerimizi kabul edecekti. 16. maddeye hiç değinmemişsin. Türkiye o adaları gidemediği için değil birileri peşkeş çektiği için kaybetti.

5. cvbın yanıtı - ) birçok eksiği var diyorsun ve bize verilenle yetinelim diyosun :D



lozanı savunanlara sesleniyorum burdan:

1-) Lozanı değerlendirirken ölçütünüz ne? Sevr mi yoksa son Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilen Misak-ı Milli mi?

2-) Musul - Kerkük neden lozanda çözülmedi de sonraya bırakıldı? yoksa halkın tepkisinden mi çekinildi de sonra verildi? Hatta satıldı?

3-) Batum neden verildi?

4-) Egedeki 2000 tane ada nasıl bırakıldı? (Lozan 16. madde)

5-) Lozan eğer bir başarıysa 16. madde ve sonuçları ne anlama geliyor?


var mı cvp verecek olan?

vahdettin kaçmasaydı da daha iyisini yapsaydı . kuvayı milliyenin üzerine ordu göndereceğine yunana gönderseydi ben soruyorum :sizin referansınız kim .kim bu işi daha iyi yapardı da siz mustafa kemal ve silah arkadaşlarının aldığı sonocu beğenmiyorsunuz ?
savaşı kazandık ve bağımsız cumhuriyeti kurduk.
içerdeki hainler lozan dan öncede sonrada köstek oldular mecliste bile mandacılar vardı
lozan tekrar ediyorum bencede yeterli değildi misakı milliyi almakla kalmamalı ingiltereye kadar gitmeliydik nasıl olsa modern ordumuz deniz kara ve hava gücümüzle buna kadirdik saltanat da sağolsun elinden gelen desteği verirdi.
açık konuşalım lozanı burada tartışmamızın hiç bir faydası yok. olan olmuş. benim anlamadığım sevri imzalayanlara hiç sataşma yok. yunanla birlik olup milli mücadeleyi bastırmaya çalışanlara gık yok.osmanlıyı çürütüp kendini koruyamaz hale getirenlere bişey yok ama mesele cumhuriyet olunca eleştirecek çok şey var...
 
herkese selam...burda bir kez daha görüldüki;.düşman her zaman topla tüfekle gelmiyor..sorun kafalardaki kirlenmeler...şimdi Lozan yarın Atatürk tartışılacak...geçmişte Türk kimliğine karşı çıkıp;böyle bir kimlik ırkçılık diyenler mangalda kül bırakmıyor..sanki cumhuriyetten önce Osmanlı tam bağımsızmış gibi...
 
herkese selam...burda bir kez daha görüldüki;.düşman her zaman topla tüfekle gelmiyor..sorun kafalardaki kirlenmeler...şimdi Lozan yarın Atatürk tartışılacak...geçmişte Türk kimliğine karşı çıkıp;böyle bir kimlik ırkçılık diyenler mangalda kül bırakmıyor..sanki cumhuriyetten önce Osmanlı tam bağımsızmış gibi...

benim de anlatmak istediğim tam olarak buydu teşekkürler...
 
Geri
Üst