Laiklik Ve Laiklik Anlayişi Nedir?

Mephisto

R€B€L
Katılım
10 Ara 2005
Mesajlar
7,669
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Bir yanda uçan dünya, bir yanda ortaçağda, sen ner
"dine bağlı, din ve devletişlerini bir arada yürütmeye çalışanlara teokratik idareler denir; bu çeşit idareler önünde sonunda çökmeye mahkumdur
.bugün dünyada bu şekilde yönetilen ülkeler dünyanın en geri kalmış ülkeleridir. bunun için laiklik ilkesini anayasamızın en büyük ilkelerinden
biri olarak kabul etmek ve dört elle sarılmak gerekir. türk gençliğini bu ilkenin dışında yetiştirilmeye yeltenecek olanlar, bu devlete bu ulus
a en büyük kötülüğü yapmış olanlardır." M.KEMAL ATATÜRK


LAİKLİK​

Ataturk ilkeleri arasinda devrimcilik, cumhuriyetcilik ve uygarlikcilik ilkeleri ile simsiki iliskili olan laiklik ilkesi, yaygin anlatimiyla din ile dunya, din ile devlet islerinin ayrilmasini ongoren akilci bir yontemdir.
Laiklik, genis anlamiyla cagdaslasmanin dogal bir sonucudur. Din, bireylerin diledigi inanci tasimasidir. Nasil bireyleri belli bir inanca zorlamak insan haklarina aykiri ise, devleti de belli bir inancin buyrugu altina sokmak cagdas devlet anlayisina aykiridir.

Devlet yonetiminin dinsel kural ve kurumlardan ayrilmasi, cagdas Turk toplumunun yuzyillardir bekledigi bir devrim atilimidir. Yalnizca, basimevinin ulkeye girmesine engel olup uc yuz yil geciktiren dinsel otoritenin, Turk ulusunun cagdisi kalisindaki olumsuz etkisi bile, din ile devlet islerinin ayrilmasi icin yeter ve gerek bir kosuldur.

LAİKLİK DİNSİZLİKMİDİR?

Laiklik ilkesi, kimi gerici cevrelerin yorumladiklari gibi, dinsizlik anlaminda dusunulmemelidir. Tersine her yurttasi din ve inancinda ozgur birakan temiz ruhlu halkimizi, ozellikle koylumuzu, kutsal din duygusunu somurerek cikar saglayan guclerin baskisindan kurtaran laiklik ilkesi, toplumdaki mezhep farkliligindan ileri gelen karsitlik ve catismalari da onleyen en etkili ve olumlu bir yontem oldu.

Laiklik, devlet yonetiminde butun yasalarin, kurallarin ve yontemlerin, bilimsel ve teknik bulgularla cagdas uygarligin sagladigi verilere ve dunya gereksinmelerine gore yapilmasi ve uygulanmasi ilkesidir.


BAŞKA Bİ KAYNAKTAN LAİKLİK

En etkili ve önemli ilke kesinlikle bu ilkedir. Aslında bu sözcüğün anlamı din ile siyaseti ve dolayısıyla da din ile kamu yaşamını birbirinden ayırmaktır. Osmanlı Imparatorluğu zamanında siyaset dinin emrine sokulmuştu. Hatta bazan din de siyasetin emrine sokulabiliyordu. Bunun böyle olmasındaki tarihsel neden, Islam dininin kurucusunun hem siyasî ve hem de dinî lider olmasından ve bunun yıllardan beri bir gelenek haline getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır


Akla hemen şu soru gelebilir: „Mustafa Kemal’in kamu yaşamıyla dini birbirinden ayırması kararı nereden kaynaklanmıştır?“ diye. Burada bir din düşmanlığından sözetmek tamamen yanlış olur. Çünkü Laiklik din karşıtı bir ilke değildir. Din, kişinin özel yaşamının bir parçasıdır. Laikliğe göre, insan yaşamında ibadetin dışında her türlü tasarruf, dîne, daha doğrusu kutsal kitaba göre d e ğ i l, Anayasaya, yasalara ve kurallara göre yapılır.



Devlet yaşamında, hukukta, aile yaşamında, kültürde, eğitimde v.s. artık laiklik ilkesi ana temeldir. O’nu bu karara iten amaç dinî değil, siyasîdir. Bunun gerçekleşmesi için de önce siyasetin dinin emrinden kurtarılması zorunluydu. Mustafa Kemal henüz genç bir subayken şu kanaate varmıştı: „Mevzuatını ve hareket tarzını Kuran’dan ve hadisten alan bir devlet, bilimin ve çağdaşlığın gerisinde kalır.“

Bir ülkenin, çağı yakalamış olan ülkelerle boyölçüşebilmesi, onların arasında sürekli olarak sesini duyurabilmesi, o ülke yurttaşlarının aklını kullanmasına ve bilime öncelik vermesine engel teşkil eden kurum ve kuralların ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilirdi. Mustafa Kemal bu gerçeği gözönünde bulundurmuş ve bazı çağdaşlık değerlerini – savaşta düşmanı olmasına karşın – Batılı ülkelerden almıştır.

O, 1924 yılında yaptığı bir konuşmada „Dünya yüzündeki her şey için, maddî ve manevî her şey için, yaşam için ve başarı için en doğru yol gösterici bilimdir, tekniktir“. „Bilimin ve tekniğin dışında yol gösterici aramak, düşüncesizliktir, bilgisizliktir, yanlıştır“, demiştir.



Bilime ve tekniğe öncelik verme konusunda asıl engeli oluşturan Hilafet, Halife‘nin şahsında siyasî ve dinî temsilcilik bulmuştu. Bunu ortadan kaldırma planı, hem yurt içinde ve hem de yurt dışında karşıt güçlerin direnişiyle karşı karşıya kalmıştır.



Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, dış güçlerin bu konudaki planlarının Türkiye’nin içişlerine karışmak olduğunu saptayarak, 1 Kasım 1922‘de Saltanatın kaldırılmasında olduğu gibi, enerjik bir şekilde Hilafet yanlılarına karşı çıkması sonucu, 3 Mart 1924‘te Hilfet’in kaldırılması büyük bir çoğunlukla gerçekleştirilmiştir.

Böylece, Şeyhülislamlık, dinî mahkemeler ve fetva usulü, dervişlik nişanı, medreseler de kaldırılmıştır.



1928 yılında, Anayasa’daki „Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini Islamdır“ maddesi kaldırılmıştır. Böylece din ve mezhep ayrılığını kurumlaştıran yasalara son verilmiş ve önce devlet laikleştirilmiştir. Yani, laik devlet, bundan böyle meşruluğunu ne Tanrı’dan ne de kişiden alacaktır; ancak ve sadece ulusal yönetimden alacaktır; planlanan devrimler birer birer gerçekleştirilecektir: Eşit haklar, uygarlığa giden yolun açılması, eğitim birliğinin sağlanması, tek evlilik v.s.



Özellikle Latin harflerinden oluşan yeni Türk alfabesi üç amaca hizmet edecektir:

1. Yazı ve Konuşma dilinin herkes için aynı olması,
2. Sesli harfler açısından zengin olan Türk diline en uygun yazı çeşidinin seçilmiş olması,
3. Dünyanın büyük bir bölümüyle iletişimin kolayca sağlanabilmesi...
Bu yenilikler olağanüstü bir tempoyla ama sadece okulda değil, okul dışı alanlarda da gerçekleştirildi. Mustafa Kemal’in eğitim ve öğretime verdiği önem o kadar açıktırki, kendisi bizzat yeni harflerle dersler vermiştir.



Türk Dilinin yabancı sözcüklerden arındırılması 1932 yılında kurulan „Türk Dil Kurumu“ ile akademik bir seviyede de desteklendi. Bir yıl önce de „Türk Tarih Kurumu“ gerçekleştirilmişti. Bu kurumlar gerek „kültürel kimlik“ ve gerekse „ulusal kimlik“ bakımından da önemli görevler yapmışlardır, ve Mustafa Kemal’in özel vasiyetnamesinde yer almışlardır.



Laik devlete giden yolda en büyük engellerden birini Şeriat mahkemeleri oluşturmuştur. Bu mahkemelerin kaldırılmasından sonra, Türk Medenî Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu çıkartılarak, devletin temeli Batı Hukuk Sistemine oturtulmuştur.

Bundan böyle, Türkiye Cumhuriyeti’nde bireylerin ilişkisini, yurttaş-devlet ilişkisini düzenleyen hükümlerin yasalaştırılması TBMM’ne, uygulaması da T.C. hükümetine ait olmuştur.



Artık her bakımdan özgürlüğüne kavuşturulan bir toplumun fertlerinin dış görünüşüyle de uygar olması gerekirdi. Bu nedenle Türk toplumu, fes, sarık, çarşaf, peçe gibi dinsel olduğu sanılan baş ve beden giysilerinden de kurtarıldı.



sabit başlıkta böyle bi konuya rastladım ama tekrardan farklı cümlelerle anlatılmasında sakıncası yoktur sanırım

:hhman:​
 
Laiklik ilkesi, kimi gerici cevrelerin yorumladiklari gibi, dinsizlik anlaminda dusunulmemelidir. Tersine her yurttasi din ve inancinda ozgur birakan temiz ruhlu halkimizi, ozellikle koylumuzu, kutsal din duygusunu somurerek cikar saglayan guclerin baskisindan kurtaran laiklik ilkesi, toplumdaki mezhep farkliligindan ileri gelen karsitlik ve catismalari da onleyen en etkili ve olumlu bir yontem oldu.

Laiklik, devlet yonetiminde butun yasalarin, kurallarin ve yontemlerin, bilimsel ve teknik bulgularla cagdas uygarligin sagladigi verilere ve dunya gereksinmelerine gore yapilmasi ve uygulanmasi ilkesidir.


LAİKLİĞİN DİNSİZLİK OLDUGUNA İNANANLARA GÜZEL Bİ CEVAP

ELLERİNE SAĞLIK DOSTUM
 
Doğrusu bana kalırsa En iyi yönetim Kuran adaletiyle yönetimdir...Ancak Atatürk gibi İlerii görüşlü bir insan Cumhuriyet yönemetimim gerekliliğini görmüş ve Türkiye cumhuriyetini kurmuştur. Ve bu düzene göre dinin siyasii çevrelerce sömürülmemesi için Laiklik gibi bir ilkeye ihtiyacın olduğunu sezmiş ve böle bir ortama meyil vermeden bunu uygulamıştır...

Belki bazı arkadaşlar hadii canım sende diyebilir..Ama kusursuz yönetim İslam yönetimidir..Fakat günümüz buna elverişli bir ortam değildir..Çünkü ortalıkda din veya islam sıfatıyla dolaşan o kadar çok şahsiyet veya kurum var kii bunların dinle uzaktan yakından alakası yoktur...Bu tür bir acizliğin tuzağına düşmememiz için Ulu Önder Mustafa KEmal ATATÜRK bize laiklik gibi bir ilke ile yol göstermiş ve bunun gibi bir çok yolu da bize işaret etmiştir...

Şüphesiz Atatürkün Türk milletine katkıları tartışılamaz...Allah ondan razı olsu...

Paylaşım için saol..Laikliği dinsizlik sayanlara veya laik olmak için dinsiz olmak gerekliymiş gibi düşünen ve davrananlara bir nasihat bir belgedir bu yazı...

Eline sağlık...
 
Geri
Üst