Kuslar yeryüzünde yaklasik 10 bin türü bulunan ve birbirinden mucizevi özellikler tasiyan canlilardir. Yasadigimiz her yerde bu canlilarin çok sayida farkli türü ile karsilasmamiz ve bu türlerin her birinde hayranlik uyandiran farkli yönler görmemiz mümkündür. Bu canlilar estetik görünümleri, kusursuz uçus mekanizmalari, göç etme konusundaki uzmanliklari, yuva yapma becerileri veya gösterdikleri fedakarca davranislar ile yaratilis gerçegine delil olan sayisiz özellige sahiptirler. Bir ayette, kuşların sahip oldukları uçma yeteneğinin ancak Allah' ın dilemesiyle olduğu şöyle belirtilmiştir:
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açip kapayarak uçan kuslari görmüyorlar mi? Onlari Rahman (olan Allah')tan baskasi (boslukta) tutmuyor. Süphesiz O, herseyi hakkiyla görendir.
(Mülk Suresi, 19 )
Kuslari inceledigimizde, vücutlarinin tüm özelliklerinin uçus için özel olarak tasarlandigini görürüz.
� Öz kütlenin düsürülmesi ve böylece agirligin azaltilmasi için kemiklerin içi bos olarak yaratilmis ve vücuda hava keseleri yerlestirilmistir. Diskinin kati olmayip yari sivi olmasi vücutta gereksiz su tutulmasini ve böylece agirligin artmasini engeller. Tüyler de hacimlerine karsilik son derece hafif yapilardir.
� Kuslarda hava akcigere ön taraftan girerken arka taraftan disari verilir. Uçus sirasinda çok yüksek miktarda oksijene ihtiyaç duyan kuslara böyle özel bir "tasarim" yapilmistir.
� Kuslarin oksijene çok fazla ihtiyaçlari olur. Örnegin, bir kolibri kusunun oksijen ihtiyaci bir insaninkinin neredeyse 20 katidir. Kuslarin akcigerleri çok farkli bir tasarimla yaratilmistir.
� Kuslarda hava akciger kanali boyunca "tek yönlü" hareket eder. Akcigerlerin giris ve çikis kanallari birbirlerinden farklidir ve hava daimi olarak akciger içinde tek yönlü olarak akar. Böylece kus, havadaki oksijeni kesintisiz olarak alabilir. Böylece kusun yüksek enerji ihtiyaci karsilanmis olur.
Allah tüm canlilar gibi kuslari da kusursuz bir biçimde yaratmistir. Bu gerçek, her detayda kendini belli eder. Kuslarin vücutlari uçustaki muhtemel bir dengesizligi engellemek için özel bir tasarimla var edilmistir. Hayvanin uçus sirasinda öne dogru egiklesmesini engellemek için, kafasi özel olarak hafif kilinmistir: Ortalama bir kusun kafasinin agirligi, vücut agirliginin yalnizca %1' ini olusturur.
Tüylerin aerodinamik yapisi da kuslarin denge sistemindeki önemli bir özelliktir. Özellikle kanat ve kuyruk bölgelerindeki tüyler, kusa çok etkili bir denge sistemi saglar.
Bu özellikler, bir doganin (falcon pereginus) saatte 384 km. hizla avina dalarken, hiçbir sekilde dengesini yitirmemesini saglar.
Bir diğer konu da şudur; herkesin mutlaka bir kez olsun dikkatini çekmistir. Telefon telleri üzerinde dinlenen kuslar hiç zorlanmadan dengede kalabilirler. Ne sürekli yön degistiren rüzgar, ne de rüzgarin etkisiyle sallanan tel bu mükemmel dengeyi bozamaz.
Sirklerde çalisan cambazlari düsündügümüzde kuslarin dengede kalma yeteneklerinin ne kadar üstün oldugu daha da iyi anlasilir. Örnegin, gergin bir çelik halat üstünde yürümeye çalisan bir cambaz, dengesini saglamak üzere, özel malzemeden yapilmis uzun bir sirik kullanmak zorundadir. Bu sirik cambaza bir tür terazi mekanizmasi kazandirir ve düsmeden tel üzerinde kalmasini saglar.
Kuslar ise dengelerini kurmakta herhangi bir alet kullanmazlar ama en iyi cambazdan çok daha yeteneklidirler: Bir telin üzerine havadan süzülerek inis yapabilir ve 1 saniyeden daha az bir sürede dengelerini kurabilirler.
Bu dengeyi iki farkli organ saglar.Organlardan biri, diger omurgalilarda da görülen iç kulak organi. Bu organ daha çok kus havadayken faydali oluyor ve kus kanat çirptigi sirada ters yüz olmasini engelliyor.
Diger organ ise kusun legen bölgesinde bulunuyor. Mükemmel isleyen bu organ omuriligin sol ve sag tarafindaki yarim daire kanallarindan meydana geliyor. Omurilige bagli simetrik kanallarin içi özel bir siviyla dolu.
Bu sistem elektronik bir bilgisayar sistemine benzer sekilde çalisan sinir hücrelerine dayaniyor. Mekanik uyarilmayla uyarilan loplardaki sinir hücreleri sinyali bacak ve beyincige gönderiyor.
Bu organin denge üzerinde oynadigi rolü test eden bilim adami, legen bölgesindeki organlari kusurlu olan kuslarin denge saglayamadiklarini ve yere düstüklerini belirledi.
Kuslardaki bu harikulade denge organlari olmasaydi, hafif bir rüzgar esmesiyle bulunduklari tel üzerinden kolayca düserlerdi. Bu organin en sasirtici yönü ise otomatik çalisarak kusu dengede tutuyor olmasi.
Organdaki tasarim incelendiginde kanallarin özel olarak var edildigi sonra akiskanligi özel ayarlanmis bir siviyla dolduruldugu kolayca anlasilmakta. Elbette böyle bir organ kusun kendi iradesiyle olusamaz. Ayrica suursuz atomlardan meydana gelen kas ve sinir hücreleri kusu dengede tutmayi 'isteyemezler' ve gerekli ayarlamalari 'hesaplayamazlar'.
Akla sahip olmayan bir kusun, uzun kimyasal tahlil ve incelemeler sonucu bunu kesfettigi elbette söylenemez. Bunu ona ancak her seyi kusursuz olarak yaratan ve her seyi bilen Allah ilham etmiştir.
Kus kemiklerinin içi bos olmasina ragmen, iskelet, hayvanin sahip oldugu kuvvete oranla fazlasiyla güçlüdür. Örnegin 18 cm. uzunlugundaki kocabas kusu, bir zeytin çekirdegini kirmak için gagasiyla ona 68,5 kg.lik bir basinç uygulayabilir. Kara canlilarininkinden daha "derli-toplu" bir yapiya sahip olan kus iskeletinde omuz, kalça ve gögüs kemerleri birbirine kaynasmis bir sekilde birlesiktir. Bu tasarim kusa daha saglam bir yapi kazandirmaktadir. Iskeletin bir baska özelligi, basta belirttigimiz gibi diger bütün omurgali canlilarin iskeletinden hafif olmasidir. Örnegin bir güvercinin iskeleti, hayvanin vücut agirliginin toplaminin sadece % 4.4'ünü olusturmaktadir. Bir Fregat kusunun kemiklerinin toplami ise 118 gr gelmektedir ve bu miktar, hayvanin tüylerinin toplam agirligindan daha azdir.
Kara canlilariyla kuslarin solunum sistemleri de birbirlerinden tamamen farkli prensiplerle çalisir. Bunun sebebi kuslarin oksijen ihtiyacinin kara canlilarina göre çok daha fazla olmasidir. Örnegin, bir kolibri kusunun oksijen ihtiyaci bir insaninkinin neredeyse 20 katidir. Dolayisiyla, bir kara canlisinin akcigeri, kusun ihtiyaci olan yeterli oksijeni saglayamaz. Bu nedenle, kuslarin akcigerleri çok farkli bir tasarimla yaratilmistir.
Kara canlilarinin akcigerleri "çift yönlü" bir yapiya sahiptir: Nefes alma sirasinda, hava akcigerdeki dallanmis kanallar boyunca ilerler ve küçük hava keseciklerinde son bulur. Oksijen-karbondioksit alisverisi burada gerçeklestirilir. Ancak daha sonra, kullanilmis olan bu hava, tam ters yönde hareket eder ve geldigi yolu izleyerek akcigerden çikar, ana brons yoluyla da disari atilir.
Kuslarda ise hava akciger kanali boyunca "tek yönlü" hareket eder. Akcigerlerin giris ve çikis kanallari birbirlerinden farklidir ve hava daimi olarak akciger içinde tek yönlü olarak akar. Böylece kus, havadaki oksijeni kesintisiz olarak alabilir. Böylece kusun yüksek enerji ihtiyaci karsilanmis olur. Bu durumu konunun uzmani H.R.Duncker söyle ifade eder:
"Kuslarda ana brons, akciger dokusunu olusturan tüplere ayrilir. Parabronsi diye adlandirilan bu tüpler sonunda tekrar birleserek, havanin akcigerler boyunca tek bir yönde devamli akimini saglayacak sistemi meydana getirirler... Kuslardaki akcigerlerin yapisi ve genel solunum sisteminin çalismasi tümüyle kendine özgüdür. Kuslardaki bu "avien" sistemi baska hiçbir omurgali akcigerinde bulunmaz. Bu sistem bütün kus türlerinde aynıdır.
Bir olaylar zinciri seklinde ortaya çikan her bir süreç, ister biyoloji, ister kimya veya fizik bilimlerini ilgilendirsin, "enerjinin korunumu prensibi"ne uygun olarak gelisir. Bunu özetle "belli bir isin yapilabilmesi için belirlenmis miktarda enerji gereklidir" seklinde de anlatabiliriz.
Enerjinin korunumu prensibinin çarpici bir örnegini, kuslarin uçusunu gözlemlediginizde bulabilirsiniz. Göçmen kuslarin, uçusa baslamadan önce, yolculuklarini tamamlamalarini saglayacak miktarda enerji depolamalari sarttir. Buna karsin, uçmanin bir diger sarti da mümkün oldugunca hafif olabilmektir. Uçabilmek için, bedeli ne olursa olsun fazla kilolardan kaçinilmalidir. Bu arada yakitin da mümkün oldugunca verimli olmasi sarttir. Yani yakit minimum agirlikta tutulurken, verdigi enerjinin maksimum olmasi gereklidir. Bunlarin hepsi kuslar için çözümlenmis olmasi gereken problemlerdir.
Ilk adim en ekonomik uçus hizinin tespit edilmesidir. Eger kus çok yavas uçacak olsa, havada asili kalmasi için çok enerji sarf etmesi gerekecektir. Çok hizli uçacak olsa, bu sefer de meydana gelen hava direncini asmak için çok yakit tüketmesi gerekecektir. Bu durumda yakitin en az tüketilmesi için ideal degerde bir uçus hizinin gerektigini görürüz. Bu arada sunu da hatirlatmak gerekir ki, iskeletlerinin ve kanatlarinin aerodinamik yapilarindaki farklilar nedeniyle her kus için farkli bir ideal hiz geçerlidir.
� Bu enerji sorununu altin yagmur kusu (Pluvialis dominica fulva) üzerinde inceleyelim: Bu kus, kisi geçirmek için her yil Alaska'dan Hawaii'ye göç eder. Durmaksizin yaptigi uçusu sirasinda rotasi üzerinde hiç ada bulunmaz. Dolayisiyla kusun uzun yolculugu sirasinda hiçbir dinlenme imkani yoktur. Varis, baslangiç noktasindan 4000 km uzaktadir ve bu mesafe araliksiz yaklasik 250 bin kanat çirpisini gerektirir. Yolculugun tümü 88 saaten fazla sürer.
Kusun yolculuga baslarken agirligi 200 gramdir. Bunun 70 grami, yolda yakit olarak kullanilacak yaglardan olusur. Ancak kus bilimciler, bir altin yagmur kusunun bir saat uçmak için harcadigi enerjiyi tespit etmis ve kusun 88 saatlik uçus için en az 82 gram yakit harcayacagi sonucuna varmislardir. Yani kusun 12 gramlik bir açigi vardir ve hesaplara göre Hawaii'ye varmadan yüzlerce kilometre önce enerjisinin bitmesi ve denize düsmesi gerekmektedir.
Ama bu hesaba ragmen altin yagmur kuslari hiçbir zaman denize düsmez ve her sene basariyla Hawaii'ye ulasir.
Peki bu canlilarin sirri nedir?
Bu kuslari yaratan Allah, onlara uçuslarini kolaylastiracak ve verimlilestirecek bir yöntem ilham etmistir. Kuslar gelisigüzel bir sekilde degil, sürü halinde uçar. Uçarken de hepsi belirli bir siraya girer ve havada bir "V" sekli olusturur. Bu V sekli, karsilastiklari hava direncini azaltir. Bu uçus düzeni o kadar etkilidir ki, kuslar bu sayede yaklasik % 23'lük bir enerji tasarrufu saglar. Bu sekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yaglari kalmis olur. Bu artan yag ise gereksiz degildir; rüzgarlarin ters yönden esmesi durumunda kullanilacak yedek yakittir.
Bu olaganüstü durum karsisinda su sorulari sormak gerekir:
Uçus için ne kadar yag gerektigini kus nereden bilir?
Bu kadar yagi tam yolculuk öncesi nasil ayarlayabilir?
Uçus mesafesini ve tam olarak ne kadar yakit tüketilecegini nasil hesaplar?
Kus Hawaii'nin Alaska'dan daha iyi kosullarda oldugunu nereden bilir?
Kuslarin bu bilgilere ulasmalari, bunlara uygun hesaplar yapmalari ve bu hesaplara uygun toplu uçuslar gerçeklestirmeleri imkansizdir. Bu ise, yaptiklari islerin gerçekte kuslara "ilham edildigini", bu canlilarin üstün bir güç tarafindan yönlendirildiklerini gösterir. Nitekim Kuran'da "dizi dizi uçan kuslar"a dikkat çekilmekte ve bu canlilarin Allah'in kendilerine ilham ettigi bir bilince sahip olduklari haber verilmektedir:
Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuslar, gerçekten Allah'i tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasini ve tesbihini süphesiz bilmistir. Allah, onlarin islediklerini bilendir. (Nur Suresi, 41)
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açip kapayarak uçan kuslari görmüyorlar mi? Onlari Rahman (olan Allah')tan baskasi (boslukta) tutmuyor. Süphesiz O, her seyi hakkiyla görendir. (Mülk Suresi, 19)
Kuslarin sürüngenlerden evrimlestigini iddia eden evrim teorisi, bu iki ayri canli sinifi arasindaki dev farklari asla açiklayamamaktadir. Kuslar; içi bos hafif kemiklerden olusan iskelet yapilari, kendilerine özgü akciger sistemleri, sicakkanli metabolizmalari gibi özellikleriyle sürüngenlerden çok farklidir. Kuslarla sürüngenlerin arasina asilmaz bir uçurum koyan bir baska özellik ise, tamamen kuslara has bir yapi olan tüylerdir.
Tüyler kuslari bu kadar ilginç kilan estetik unsurlardan en önemlisidir. "Tüy gibi hafif" sözü tüyün o zarif yapisindaki mükemmelligi açiklar niteliktedir.
Temelde protein yapisina sahip olan tüyler keratin adi verilen bir maddeden yapilmistir. Keratin, derinin alt tabakalarindaki yasli hücrelerin besin ve oksijen kaynaklarindan uzaklasarak ölmesi ve yerlerini genç hücrelere terk etmesi sonucu olusan sert ve dayanikli bir maddedir.
Kus tüylerindeki tasarim hiçbir evrimsel süreçle açiklanamayacak kadar komplekstir. Ünlü kus bilimci Alan Feduccia, "tüylerin her özelligi aerodinamik fonksiyona sahiptir. Hafiftirler, kaldirma kuvvetleri vardir ve kolaylikla eski biçimlerine dönebilirler" der. Feduccia, evrim teorisinin çaresizligini ise söyle kabul eder:
Uçmak için böylesine tasarlanmis bir organin, nasil olup da ilk basta baska bir amaca yönelik olarak ortaya çiktigini anlayamiyorum.
Tüylerdeki bu tasarim, evrim teorisini ortaya atan Charles Darwin'i de çok düsündürmüs, hatta tavus kusu tüylerindeki mükemmel estetik kendi ifadesiyle Darwin'i "hasta etmis"ti. Darwin, arkadasi Asa Gray'e yazdigi 3 Nisan 1860 tarihli mektupta "gözü düsünmek çogu zaman beni teorimden soguttu. Ama kendimi zamanla bu probleme alistirdim" dedikten sonra söyle devam ediyordu:
��Simdilerde ise dogadaki bazi belirgin yapilar beni çok fazla rahatsiz ediyor. Örnegin bir tavus kusunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor. �
Eger bir kus tüyünü mikroskop altina alir ve incelersek, karsimiza olaganüstü bir tasarim çikar. Tüylerin ortasinda hepimizin bildigi uzun ve sert bir boru vardir. Bu borunun her iki tarafindan yüzlerce tüy çikar.
Boylari ve yumusakliklari farkli olan bu tüyler kusa aerodinamik özellik kazandirir. Ancak daha da ilginç olani, bu tüylerin herbirinin üzerinde de, "tüycük" denilen ve gözle görülemeyecek kadar küçük olan çok daha küçük tüylerin bulunmasidir. Bu tüycüklerin üzerinde ise "çengel" adi verilen minik kancalar vardir. Bu kancalar sayesinde her tüycük birbirine sanki bir fermuar gibi tutunur. Bu muhtesem yaratilisi daha yakindan görmek için turna kusunun tüylerinin yalnizca birisini ele alalim. Bu tek tüyün üzerinde, tüy borusunun her iki yaninda uzanan 650 tane incecik tüy vardir. Bunlarin her birinde ise 600 adet karsilikli tüycük bulunur. Bu tüycüklerin her biri ise, 390 tane çengelle birbirlerine baglanir. Çengeller bir fermuarin iki tarafi gibi birbirine kenetlenmistir. Birbirine çengellerle kenetlenen tüycükler, o kadar bitisiktir ki, duman üflendigi takdirde bile aralarindan geçemez. Çengeller herhangi bir sekilde birbirinden ayrilirsa, kusun bir silkinmesi veya daha agir hallerde gagasiyla tüylerini düzeltmesi tüylerin eski haline dönmesi için yeterlidir.
� Kuslar hayatlarini devam ettirebilmek için tüylerini daima temiz, bakimli ve her an kullanima hazir tutmak zorundadir. Tüylerin bakimi için kuyruklarinin dibinde bulunan yag keselerini kullanir. Gagalariyla bu yagdan bir miktar alarak, tüylerini temizler ve parlatir. Bu yag, yüzücü kuslarda, suyun içinde veya yagmur altindayken suyun deriye ulasmasina engel olur. Dahasi kuslar tüylerini kabartarak, soguk havalarda vücut isilarinin düsmesini engeller. Sicak havalarda ise tüylerini vücutlarina yapistirarak, vücutlarinin serin kalmasini saglar.
Vücudun çesitli yerlerinde bulunan tüylerin her birinin görevi farklidir. Kusun karnindaki tüyle kanat ve kuyruk tüyleri birbirinden farkli özelliklere sahiptir. Büyük tüylerden meydana gelen kuyruk tüyleri dümen ve fren görevini yerine getirir. Kanat tüyleri ise, kanat çirpma esnasinda açilarak yüzeyi genisletecek ve kaldirma kuvvetini artiracak bir yapidadir. Kusun kanadini asagi dogru çirpmasi sirasinda, tüyler birbirlerine yakin duruma gelerek, aralarindan hava sizmasi engellenir. Kanatlarin yukariya dogru kalkisi esnasinda ise tüyler iyice açilarak aralarindan havanin geçmesine elverisli bir pozisyon alir. Kuslar, uçabilme yeteneklerini koruyabilmek için belirli dönemlerde tüy döker. Yipranmis ya da yirtilmis büyük tüyler, görevlerini tam olarak yerine getiremedikleri için hizla yenilenir.
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açip kapayarak uçan kuslari görmüyorlar mi? Onlari Rahman (olan Allah')tan baskasi (boslukta) tutmuyor. Süphesiz O, herseyi hakkiyla görendir.
(Mülk Suresi, 19 )

Kuslari inceledigimizde, vücutlarinin tüm özelliklerinin uçus için özel olarak tasarlandigini görürüz.
� Öz kütlenin düsürülmesi ve böylece agirligin azaltilmasi için kemiklerin içi bos olarak yaratilmis ve vücuda hava keseleri yerlestirilmistir. Diskinin kati olmayip yari sivi olmasi vücutta gereksiz su tutulmasini ve böylece agirligin artmasini engeller. Tüyler de hacimlerine karsilik son derece hafif yapilardir.
� Kuslarda hava akcigere ön taraftan girerken arka taraftan disari verilir. Uçus sirasinda çok yüksek miktarda oksijene ihtiyaç duyan kuslara böyle özel bir "tasarim" yapilmistir.
� Kuslarin oksijene çok fazla ihtiyaçlari olur. Örnegin, bir kolibri kusunun oksijen ihtiyaci bir insaninkinin neredeyse 20 katidir. Kuslarin akcigerleri çok farkli bir tasarimla yaratilmistir.
� Kuslarda hava akciger kanali boyunca "tek yönlü" hareket eder. Akcigerlerin giris ve çikis kanallari birbirlerinden farklidir ve hava daimi olarak akciger içinde tek yönlü olarak akar. Böylece kus, havadaki oksijeni kesintisiz olarak alabilir. Böylece kusun yüksek enerji ihtiyaci karsilanmis olur.
Denge
Allah tüm canlilar gibi kuslari da kusursuz bir biçimde yaratmistir. Bu gerçek, her detayda kendini belli eder. Kuslarin vücutlari uçustaki muhtemel bir dengesizligi engellemek için özel bir tasarimla var edilmistir. Hayvanin uçus sirasinda öne dogru egiklesmesini engellemek için, kafasi özel olarak hafif kilinmistir: Ortalama bir kusun kafasinin agirligi, vücut agirliginin yalnizca %1' ini olusturur.

Tüylerin aerodinamik yapisi da kuslarin denge sistemindeki önemli bir özelliktir. Özellikle kanat ve kuyruk bölgelerindeki tüyler, kusa çok etkili bir denge sistemi saglar.
Bu özellikler, bir doganin (falcon pereginus) saatte 384 km. hizla avina dalarken, hiçbir sekilde dengesini yitirmemesini saglar.
Bir diğer konu da şudur; herkesin mutlaka bir kez olsun dikkatini çekmistir. Telefon telleri üzerinde dinlenen kuslar hiç zorlanmadan dengede kalabilirler. Ne sürekli yön degistiren rüzgar, ne de rüzgarin etkisiyle sallanan tel bu mükemmel dengeyi bozamaz.
Sirklerde çalisan cambazlari düsündügümüzde kuslarin dengede kalma yeteneklerinin ne kadar üstün oldugu daha da iyi anlasilir. Örnegin, gergin bir çelik halat üstünde yürümeye çalisan bir cambaz, dengesini saglamak üzere, özel malzemeden yapilmis uzun bir sirik kullanmak zorundadir. Bu sirik cambaza bir tür terazi mekanizmasi kazandirir ve düsmeden tel üzerinde kalmasini saglar.
Kuslar ise dengelerini kurmakta herhangi bir alet kullanmazlar ama en iyi cambazdan çok daha yeteneklidirler: Bir telin üzerine havadan süzülerek inis yapabilir ve 1 saniyeden daha az bir sürede dengelerini kurabilirler.
Bu dengeyi iki farkli organ saglar.Organlardan biri, diger omurgalilarda da görülen iç kulak organi. Bu organ daha çok kus havadayken faydali oluyor ve kus kanat çirptigi sirada ters yüz olmasini engelliyor.
Diger organ ise kusun legen bölgesinde bulunuyor. Mükemmel isleyen bu organ omuriligin sol ve sag tarafindaki yarim daire kanallarindan meydana geliyor. Omurilige bagli simetrik kanallarin içi özel bir siviyla dolu.
Bu sistem elektronik bir bilgisayar sistemine benzer sekilde çalisan sinir hücrelerine dayaniyor. Mekanik uyarilmayla uyarilan loplardaki sinir hücreleri sinyali bacak ve beyincige gönderiyor.
Bu organin denge üzerinde oynadigi rolü test eden bilim adami, legen bölgesindeki organlari kusurlu olan kuslarin denge saglayamadiklarini ve yere düstüklerini belirledi.
Kuslardaki bu harikulade denge organlari olmasaydi, hafif bir rüzgar esmesiyle bulunduklari tel üzerinden kolayca düserlerdi. Bu organin en sasirtici yönü ise otomatik çalisarak kusu dengede tutuyor olmasi.
Organdaki tasarim incelendiginde kanallarin özel olarak var edildigi sonra akiskanligi özel ayarlanmis bir siviyla dolduruldugu kolayca anlasilmakta. Elbette böyle bir organ kusun kendi iradesiyle olusamaz. Ayrica suursuz atomlardan meydana gelen kas ve sinir hücreleri kusu dengede tutmayi 'isteyemezler' ve gerekli ayarlamalari 'hesaplayamazlar'.
Akla sahip olmayan bir kusun, uzun kimyasal tahlil ve incelemeler sonucu bunu kesfettigi elbette söylenemez. Bunu ona ancak her seyi kusursuz olarak yaratan ve her seyi bilen Allah ilham etmiştir.
İskelet
Kus kemiklerinin içi bos olmasina ragmen, iskelet, hayvanin sahip oldugu kuvvete oranla fazlasiyla güçlüdür. Örnegin 18 cm. uzunlugundaki kocabas kusu, bir zeytin çekirdegini kirmak için gagasiyla ona 68,5 kg.lik bir basinç uygulayabilir. Kara canlilarininkinden daha "derli-toplu" bir yapiya sahip olan kus iskeletinde omuz, kalça ve gögüs kemerleri birbirine kaynasmis bir sekilde birlesiktir. Bu tasarim kusa daha saglam bir yapi kazandirmaktadir. Iskeletin bir baska özelligi, basta belirttigimiz gibi diger bütün omurgali canlilarin iskeletinden hafif olmasidir. Örnegin bir güvercinin iskeleti, hayvanin vücut agirliginin toplaminin sadece % 4.4'ünü olusturmaktadir. Bir Fregat kusunun kemiklerinin toplami ise 118 gr gelmektedir ve bu miktar, hayvanin tüylerinin toplam agirligindan daha azdir.
Solunum Sistemi
Kara canlilariyla kuslarin solunum sistemleri de birbirlerinden tamamen farkli prensiplerle çalisir. Bunun sebebi kuslarin oksijen ihtiyacinin kara canlilarina göre çok daha fazla olmasidir. Örnegin, bir kolibri kusunun oksijen ihtiyaci bir insaninkinin neredeyse 20 katidir. Dolayisiyla, bir kara canlisinin akcigeri, kusun ihtiyaci olan yeterli oksijeni saglayamaz. Bu nedenle, kuslarin akcigerleri çok farkli bir tasarimla yaratilmistir.
Kara canlilarinin akcigerleri "çift yönlü" bir yapiya sahiptir: Nefes alma sirasinda, hava akcigerdeki dallanmis kanallar boyunca ilerler ve küçük hava keseciklerinde son bulur. Oksijen-karbondioksit alisverisi burada gerçeklestirilir. Ancak daha sonra, kullanilmis olan bu hava, tam ters yönde hareket eder ve geldigi yolu izleyerek akcigerden çikar, ana brons yoluyla da disari atilir.
Kuslarda ise hava akciger kanali boyunca "tek yönlü" hareket eder. Akcigerlerin giris ve çikis kanallari birbirlerinden farklidir ve hava daimi olarak akciger içinde tek yönlü olarak akar. Böylece kus, havadaki oksijeni kesintisiz olarak alabilir. Böylece kusun yüksek enerji ihtiyaci karsilanmis olur. Bu durumu konunun uzmani H.R.Duncker söyle ifade eder:
"Kuslarda ana brons, akciger dokusunu olusturan tüplere ayrilir. Parabronsi diye adlandirilan bu tüpler sonunda tekrar birleserek, havanin akcigerler boyunca tek bir yönde devamli akimini saglayacak sistemi meydana getirirler... Kuslardaki akcigerlerin yapisi ve genel solunum sisteminin çalismasi tümüyle kendine özgüdür. Kuslardaki bu "avien" sistemi baska hiçbir omurgali akcigerinde bulunmaz. Bu sistem bütün kus türlerinde aynıdır.

Güç ve Enerji Problemi
Bir olaylar zinciri seklinde ortaya çikan her bir süreç, ister biyoloji, ister kimya veya fizik bilimlerini ilgilendirsin, "enerjinin korunumu prensibi"ne uygun olarak gelisir. Bunu özetle "belli bir isin yapilabilmesi için belirlenmis miktarda enerji gereklidir" seklinde de anlatabiliriz.
Enerjinin korunumu prensibinin çarpici bir örnegini, kuslarin uçusunu gözlemlediginizde bulabilirsiniz. Göçmen kuslarin, uçusa baslamadan önce, yolculuklarini tamamlamalarini saglayacak miktarda enerji depolamalari sarttir. Buna karsin, uçmanin bir diger sarti da mümkün oldugunca hafif olabilmektir. Uçabilmek için, bedeli ne olursa olsun fazla kilolardan kaçinilmalidir. Bu arada yakitin da mümkün oldugunca verimli olmasi sarttir. Yani yakit minimum agirlikta tutulurken, verdigi enerjinin maksimum olmasi gereklidir. Bunlarin hepsi kuslar için çözümlenmis olmasi gereken problemlerdir.
Ilk adim en ekonomik uçus hizinin tespit edilmesidir. Eger kus çok yavas uçacak olsa, havada asili kalmasi için çok enerji sarf etmesi gerekecektir. Çok hizli uçacak olsa, bu sefer de meydana gelen hava direncini asmak için çok yakit tüketmesi gerekecektir. Bu durumda yakitin en az tüketilmesi için ideal degerde bir uçus hizinin gerektigini görürüz. Bu arada sunu da hatirlatmak gerekir ki, iskeletlerinin ve kanatlarinin aerodinamik yapilarindaki farklilar nedeniyle her kus için farkli bir ideal hiz geçerlidir.
� Bu enerji sorununu altin yagmur kusu (Pluvialis dominica fulva) üzerinde inceleyelim: Bu kus, kisi geçirmek için her yil Alaska'dan Hawaii'ye göç eder. Durmaksizin yaptigi uçusu sirasinda rotasi üzerinde hiç ada bulunmaz. Dolayisiyla kusun uzun yolculugu sirasinda hiçbir dinlenme imkani yoktur. Varis, baslangiç noktasindan 4000 km uzaktadir ve bu mesafe araliksiz yaklasik 250 bin kanat çirpisini gerektirir. Yolculugun tümü 88 saaten fazla sürer.

Kusun yolculuga baslarken agirligi 200 gramdir. Bunun 70 grami, yolda yakit olarak kullanilacak yaglardan olusur. Ancak kus bilimciler, bir altin yagmur kusunun bir saat uçmak için harcadigi enerjiyi tespit etmis ve kusun 88 saatlik uçus için en az 82 gram yakit harcayacagi sonucuna varmislardir. Yani kusun 12 gramlik bir açigi vardir ve hesaplara göre Hawaii'ye varmadan yüzlerce kilometre önce enerjisinin bitmesi ve denize düsmesi gerekmektedir.
Ama bu hesaba ragmen altin yagmur kuslari hiçbir zaman denize düsmez ve her sene basariyla Hawaii'ye ulasir.
Peki bu canlilarin sirri nedir?
Bu kuslari yaratan Allah, onlara uçuslarini kolaylastiracak ve verimlilestirecek bir yöntem ilham etmistir. Kuslar gelisigüzel bir sekilde degil, sürü halinde uçar. Uçarken de hepsi belirli bir siraya girer ve havada bir "V" sekli olusturur. Bu V sekli, karsilastiklari hava direncini azaltir. Bu uçus düzeni o kadar etkilidir ki, kuslar bu sayede yaklasik % 23'lük bir enerji tasarrufu saglar. Bu sekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yaglari kalmis olur. Bu artan yag ise gereksiz degildir; rüzgarlarin ters yönden esmesi durumunda kullanilacak yedek yakittir.
Bu olaganüstü durum karsisinda su sorulari sormak gerekir:
Uçus için ne kadar yag gerektigini kus nereden bilir?
Bu kadar yagi tam yolculuk öncesi nasil ayarlayabilir?
Uçus mesafesini ve tam olarak ne kadar yakit tüketilecegini nasil hesaplar?
Kus Hawaii'nin Alaska'dan daha iyi kosullarda oldugunu nereden bilir?
Kuslarin bu bilgilere ulasmalari, bunlara uygun hesaplar yapmalari ve bu hesaplara uygun toplu uçuslar gerçeklestirmeleri imkansizdir. Bu ise, yaptiklari islerin gerçekte kuslara "ilham edildigini", bu canlilarin üstün bir güç tarafindan yönlendirildiklerini gösterir. Nitekim Kuran'da "dizi dizi uçan kuslar"a dikkat çekilmekte ve bu canlilarin Allah'in kendilerine ilham ettigi bir bilince sahip olduklari haber verilmektedir:
Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuslar, gerçekten Allah'i tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasini ve tesbihini süphesiz bilmistir. Allah, onlarin islediklerini bilendir. (Nur Suresi, 41)
Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açip kapayarak uçan kuslari görmüyorlar mi? Onlari Rahman (olan Allah')tan baskasi (boslukta) tutmuyor. Süphesiz O, her seyi hakkiyla görendir. (Mülk Suresi, 19)
Kuş Tüyleri
Kuslarin sürüngenlerden evrimlestigini iddia eden evrim teorisi, bu iki ayri canli sinifi arasindaki dev farklari asla açiklayamamaktadir. Kuslar; içi bos hafif kemiklerden olusan iskelet yapilari, kendilerine özgü akciger sistemleri, sicakkanli metabolizmalari gibi özellikleriyle sürüngenlerden çok farklidir. Kuslarla sürüngenlerin arasina asilmaz bir uçurum koyan bir baska özellik ise, tamamen kuslara has bir yapi olan tüylerdir.
Tüyler kuslari bu kadar ilginç kilan estetik unsurlardan en önemlisidir. "Tüy gibi hafif" sözü tüyün o zarif yapisindaki mükemmelligi açiklar niteliktedir.
Temelde protein yapisina sahip olan tüyler keratin adi verilen bir maddeden yapilmistir. Keratin, derinin alt tabakalarindaki yasli hücrelerin besin ve oksijen kaynaklarindan uzaklasarak ölmesi ve yerlerini genç hücrelere terk etmesi sonucu olusan sert ve dayanikli bir maddedir.
Kus tüylerindeki tasarim hiçbir evrimsel süreçle açiklanamayacak kadar komplekstir. Ünlü kus bilimci Alan Feduccia, "tüylerin her özelligi aerodinamik fonksiyona sahiptir. Hafiftirler, kaldirma kuvvetleri vardir ve kolaylikla eski biçimlerine dönebilirler" der. Feduccia, evrim teorisinin çaresizligini ise söyle kabul eder:
Uçmak için böylesine tasarlanmis bir organin, nasil olup da ilk basta baska bir amaca yönelik olarak ortaya çiktigini anlayamiyorum.

Tüylerdeki bu tasarim, evrim teorisini ortaya atan Charles Darwin'i de çok düsündürmüs, hatta tavus kusu tüylerindeki mükemmel estetik kendi ifadesiyle Darwin'i "hasta etmis"ti. Darwin, arkadasi Asa Gray'e yazdigi 3 Nisan 1860 tarihli mektupta "gözü düsünmek çogu zaman beni teorimden soguttu. Ama kendimi zamanla bu probleme alistirdim" dedikten sonra söyle devam ediyordu:
��Simdilerde ise dogadaki bazi belirgin yapilar beni çok fazla rahatsiz ediyor. Örnegin bir tavus kusunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor. �
Tüycükler ve Çengeller
Eger bir kus tüyünü mikroskop altina alir ve incelersek, karsimiza olaganüstü bir tasarim çikar. Tüylerin ortasinda hepimizin bildigi uzun ve sert bir boru vardir. Bu borunun her iki tarafindan yüzlerce tüy çikar.
Boylari ve yumusakliklari farkli olan bu tüyler kusa aerodinamik özellik kazandirir. Ancak daha da ilginç olani, bu tüylerin herbirinin üzerinde de, "tüycük" denilen ve gözle görülemeyecek kadar küçük olan çok daha küçük tüylerin bulunmasidir. Bu tüycüklerin üzerinde ise "çengel" adi verilen minik kancalar vardir. Bu kancalar sayesinde her tüycük birbirine sanki bir fermuar gibi tutunur. Bu muhtesem yaratilisi daha yakindan görmek için turna kusunun tüylerinin yalnizca birisini ele alalim. Bu tek tüyün üzerinde, tüy borusunun her iki yaninda uzanan 650 tane incecik tüy vardir. Bunlarin her birinde ise 600 adet karsilikli tüycük bulunur. Bu tüycüklerin her biri ise, 390 tane çengelle birbirlerine baglanir. Çengeller bir fermuarin iki tarafi gibi birbirine kenetlenmistir. Birbirine çengellerle kenetlenen tüycükler, o kadar bitisiktir ki, duman üflendigi takdirde bile aralarindan geçemez. Çengeller herhangi bir sekilde birbirinden ayrilirsa, kusun bir silkinmesi veya daha agir hallerde gagasiyla tüylerini düzeltmesi tüylerin eski haline dönmesi için yeterlidir.
� Kuslar hayatlarini devam ettirebilmek için tüylerini daima temiz, bakimli ve her an kullanima hazir tutmak zorundadir. Tüylerin bakimi için kuyruklarinin dibinde bulunan yag keselerini kullanir. Gagalariyla bu yagdan bir miktar alarak, tüylerini temizler ve parlatir. Bu yag, yüzücü kuslarda, suyun içinde veya yagmur altindayken suyun deriye ulasmasina engel olur. Dahasi kuslar tüylerini kabartarak, soguk havalarda vücut isilarinin düsmesini engeller. Sicak havalarda ise tüylerini vücutlarina yapistirarak, vücutlarinin serin kalmasini saglar.

Tüy Tipleri
Vücudun çesitli yerlerinde bulunan tüylerin her birinin görevi farklidir. Kusun karnindaki tüyle kanat ve kuyruk tüyleri birbirinden farkli özelliklere sahiptir. Büyük tüylerden meydana gelen kuyruk tüyleri dümen ve fren görevini yerine getirir. Kanat tüyleri ise, kanat çirpma esnasinda açilarak yüzeyi genisletecek ve kaldirma kuvvetini artiracak bir yapidadir. Kusun kanadini asagi dogru çirpmasi sirasinda, tüyler birbirlerine yakin duruma gelerek, aralarindan hava sizmasi engellenir. Kanatlarin yukariya dogru kalkisi esnasinda ise tüyler iyice açilarak aralarindan havanin geçmesine elverisli bir pozisyon alir. Kuslar, uçabilme yeteneklerini koruyabilmek için belirli dönemlerde tüy döker. Yipranmis ya da yirtilmis büyük tüyler, görevlerini tam olarak yerine getiremedikleri için hizla yenilenir.