Konyadan Selanike ve MOLLA ünvanı

matra

New member
Bilindiği gibi, Devletimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün doğduğu ve çocukluk yıllarını geçirdiği Selânik'teki babaevi Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması yüzünden vatan toprakları dışında kalmıştır. Lozan müzakereleri esnasında Atatürk'ün Selânik'i ana vatan sınırları içerisine dahil etme arzusu gerçekleştirilememiş ve Atatürk bundan büyük üzüntü duymuştur.

Atatürk 1881 (1297) tarihinde Selânik'te doğmuştur. (Atatürk'ün büyük babası, Çınarlı Mahallesinde ilk mektep hocalığı eden Kırmızı Hafız Ahmet Efendi adında bir zattır. Saçları ve sakalı, kırmızı olduğundan kendisine bu ad verilmiştir. Kırmızı Hafızın oğlu Ali Rıza (Aluş) Efendi Manastır vilayetinin Debreibalâ sancağına bağlı (Kocacık) nahiyesinde dünyaya gelmiştir. Kocacık Yörükleri hakkındaki kayıtlar İstanbul arşivinde bulunan (Defterhane defteri) yani il yazıcı defterlerinde tamamen yazılıdır. Kocacık' taki Yörükler (Tanrıdağ Yörükleri) ve (Karagöz Yörükleri) dir. Bu havalide yine (Aktav) ve (Naldöken) Yörükleri de mevcuttur. Bu Yörüklerin adları ve işleri 950 tarihli ve 82 numaralı defter ile 1051 tarihli (469) numaralı defterde kaydedilmiştir. Bu Türkmenler tamamen Türkçe konuşurlar, tamamen Türklüğün bütün seciye ve ananelerini hâlâ taşımaktadırlar. Bu havalide bu Yörüklere halk (Konyar) adını vermektedir. Bu Yörükler (Murad Hudavendigâr) zamanından Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar devir devir Konya ve Aydın'dan getirilerek buralara yerleştirilmiş Müslüman Oğuzların Türkmen boylarıdır. Rumeli halkı bunlara (Konyar) da demektedir. Fetihnamelerde Konyar' lara (Hudut Gazileri) unvanı verilmektedir. Bunların reislerine (Mîri Yörülân) adı verilmiştir. Atatürk çok kere arkadaşlarına

- 'Benim atalarım Rumeline Anadoludan geçmişlerdir!' derdi. Son zamanlarda Kocacık'tan birçok Türkler Anadolu'ya gelmişlerdir. Hükümet bunların mühim bir kısmını Bilecik ile Bursa arasındaki (Cerrah) köyüne yerleştirmiştir. Kocacık'lılar, dağınık bir arazide yaşadıklarından büyük koyun sürüleri vardı. Bunlar her Yörük Türkmen gibi, bunlar da hayatlarını sürüleriyle temin ederlerdi. Kocacık'lıların birçoğu da okumak için Selânik'e gelmiş, ilmiye sınıfına ve mülkiye memuriyetlerine girmişleridir.

İşte Atatürk'ün babası Kızıl Hafız Ahmet oğlu Ali Rıza Efendi de, babasıyla Kocacık'tan gelerek tahsilini Selânik'te yapmış, muhtelif memuriyetlerde bulunmuştur. Ali Rıza Efendi de kırmızı bıyıklı, iri vücutlu bir adamdı. Atatürk'ün baba soyu bir Türk nahiyesi olan Kocacık'ın Türkmenlerinden gelmektedir. Fakat bu Türkmenler Aydın ve Söke'den Mora'ya, Mora'dan da Koçuğa, oradan da Selânik'e geldikleri muhakkaktır. Atatürk'ün atalarına Birinci Mahmut tarafından Söke havalisinde bir kız tımarı verilmiştir.

Atatürk'ün babasını tanıyan ihtiyarlardan aldığım malûmata göre babasının Kocacıklı olduğu tahakkuk etmiştir. Ali Rıza Efendinin kardeşi, yani Atatürk'ün amcası Salih Bey Selânik'in (Karaca ova) kazasının (Kontiyana) köyüne yerleştirmiştir.

Atatürk'n annesi (Zübeyde Hanım) da Hacısofu ailesinden (Feyzullah) ağanın kızıdır. Feyzullah Ağa bundan yüz otuz yıl önce birkaç aile olarak Vodina kazasının garbında bulunan (Sarıgöl) nahiyesinden gelerek Selânik'e yerleşmişlerdir. Sarıgöllüler de Türkmenler olup, Tesalya'nın fethinden sonra Anadolu'dan bu havaliye getirilerek yerleştirilmişlerdir. Bunlar son zamanlara kadar kılık ve kıyafetlerini ve yaşayış tarzlarını hiç değiştirmemişlerdir. Zübeyde Hanımın annesinin adı (Ayşe) hanımdır. Zübeyde Hanım Selânik'te doğmuştur. Okuma ve yazma bildiği için ona (Zübeyde Molla) derlerdi. Okumuş kadınlara Selânik'te Molla demek âdettir. Zübeyde Hanımın iki erkek kardeşi vardı. Bunlardan (Hasan Ağa), Selânik civarında bir Yörük kazası olan (Lânkaza) da açtığı bir dükkanda aşçılık ediyordu. Diğer erkek kardeşi (Hüseyin Ağa) ise Selânik eşrafından Hacı Süleyman Beyin (Çalı çiftliğinde) subaşılık, yani çiftlik kâhyalığı yapmakta idi. Atatürk'ün ana soyuna ait bir şecereyi merhum Nafıa Vekili Süleyman Sırrı Beyin annesi Zühre Hanım tespit ederek Atatürk'e vermiştir.

Kırmızı Hafızın (Nimeti) Hanım adında bir kız kardeşi vardı. Bunun da oğlu (İsmail Ağa) dır. Kızı Fatma ve diğer kızı da Hatice Hanımdır. Bunun kızı Münire Hanımın da iki oğlu olmuştur. Oğullarından birisi doktor Ektem Vassaf, Amerika'ya gitmiştir. Diğer kardeşi de Vefik Vassaf'tır.

Atatürk'ün atalarının Mora Yenişehirli olup buradan Kocacık'a geldikleri de söylenmektedir. Zübeyde Hanımın babası Feyzullah Ağa da Selânik'e Sarıgöl'den gelmişlerdir.

Bu sıralarda Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, Zübeyde Hanımla Selânik'te evlenmişlerdir. Aralarında yirmi yaş fark bulunmakta idi. Zübeyde gençliğinde çok güzel ve aynı zamanda zeki bir kadındı. Bu evlenme çok mesut geçmiştir.

Büyük kurtarıcının babasının Selânik Evkaf dairesinde hizmeti geçmiş olmasına göre tercümei haline ait bazı malûmatın Selânik Evkaf dairesine ait kaynaklarından elde edilebileceğini dikkate alarak bugün İstanbul' da Nuruosmaniye mahzeninde bulunan Vakıflar dairesine ait defterleri Vakıflar Umum Müdürü Bay Fahrettin Kiper'in delâletleriyle tetkik ettirilmesiyle İstanbul Vakıflar Baş Direktörlüğünün himmetiyle yapılan araştırmalar neticesinde evrak arasında Selânik Evkaf kâtiplerinden Ali Efendiye ait yalnız iki vesikaya tesadüf edilmiştir. Birinci vesikada Kesendire kaymakamlığındaki vakıfların yoklamasını yapmaya memur edilmiş olan Selânik Evkaf kâtiplerinden Ali Efendinin bu muvakkat memuriyeti esnasında Pazargâh nahiyesi vekili Hüseyin Efendinin hesaplarını da görmeye memur edilmiş olduğu yazılıdır. Bu vesikanın tarihi 10 Nisan 1289 (30 Nisan 1873) olduğuna göre merhum Ali Efendinin bu tarihte Evkaf dairesinde kâtip olduğu anlaşılıyor.

İkinci vesika, Dırama sancağı Evkaf muhasebecisi Behçet Beyin memuriyeti zamanına ait zimmet hesaplarını tetkik için Selânik Evkaf kâtiplerinden Ali Efendiye verildiği tespit edilmektedir. Bu vesikanın tarihi 12 birinci teşrin 1292 (25 birinci teşrin 1876) dır. Her iki vesikanın suretlerini ilaveler arasında neşrediyorum. (2-3). Muğla Evkaf Nezareti dosyaları arasında 1296 tarihinden 1311 tarihine kadar vilayetler ve livaların Evkaf dairelerinde istihdam edilmiş olan memurların hüviyetlerini havi olarak Nezarete getirilmiş cetveller vardır. Bu cetveller arasında Selânik Evkaf muhasebeciliğine ait olan cetvelde Sandık Emini Ali Rıza Efendinin adına tesadüf edilmekte ise de bu zatın tayin tarihi, cetvelde Mayıs 1311 olarak kaydedilmiş olmasına, bu tarihte Ebedi Şefin babasının vefat etmiş olduğu muhakkak bulunmasına göre cetvelde adı geçen zatın, Selânik Evkaf kâtipliğinde bulunmuş olan Ali Efendiden başka bir zat olduğu anlaşılıyor. Ancak Selânik Evkaf muhasebeciğine ait olan cetvelde 1296 dan 1311 tarihine kadar Selânik Evkaf dairesinde hizmet etmiş olan memurlar arasında Ali adlı bir zatın adına tesadüf edilmektedir. Bundan, merhum Ali Efendinin 1296 dan önce; belki de Rus muharebesini müteakip Evkaf idaresinden çekildiği anlaşılmaktadır. Memleketimizde memurların sicillerinin tutulmasına ancak hicri 1297 de başlandığı için Ali Efendinin Evkaf dairesinde sicili yoktur.

Atatürk, yukarıya naklettiğimiz hatıralarında pederlerinin Rüsumatta memur olduğunu tespit buyurmuşlardır. Sabık Kütahya saylavı Bay Mehmet Somer'den öğrendiğime göre merhum Ali Efendi Katerinde Papasköprüsü Rüsumat muhafaza memurluğunda bulunmuştur. Ebedi Şefin valideleri Bayan Zübeyde'nin, merhum Ali Efendiden intikal eden ve iki mecidiye tutan maaşını Atatürk'ün İstanbul'da tahsilde bulunması dolayısıyla kendisinin alıp Bayan Zübeyde' ye verdiğini Bay Mehmet Somer ifade etmektedir.

Merhum Ali Efendinin Evkaf dairesinden çekildikten sonra Rüsumata girdiği muhtemeldir. Ali Efendiyi tanıyanların yukarıya naklettiğimiz ifadelerine bakılırsa, kendisinin kereste ticaretinde bulunduğu anlaşılıyor. Ancak merhumun kereste ticareti ile iştigalinin Rüsumat memurluğundan evvel mi, sonra mı meselesini tahkike imkân bulamadım.

Bay İhsan Sungu, derin tetkikakiyle Atatürk'ün pederlerine ait karanlık kısımları bu makaleleriyle aydınlatmış oldular.

Atatürk'ün babası, bütün bunlardan anlaşıldığına göre, genç yaşta memuriyet hayatına girmiş, muhtelif memuriyetlerde bulunmuştur. Onu tanıyan bazı ihtiyarların sönük bir şekilde hafızalarında kaldığına göre, Ali Rıza Efendinin Kırcaali'de, Tikveş'te, Mora Yenişehir'inde memuriyetlerde bulunduğudur. Ali Rıza Efendinin Selânik Evkaf dairesinde ikince katip olduğu da İhsan Beyin tetkikleriyle meydana çıkmıştır. Ali Rıza Efendinin bu memuriyetleri ile beraber, kendisinin bir vatansever olduğu da 1876 da Selânik'te teşekkül eden, Selânik askeri mülkiye taburunda birinci mülâzım olarak gönüllü bir asker olduğudur. Vatanının en buhranlı zamanında, vatan müdafaası için Selânik'te toplanan askerler arasına gönüllü olarak giren mülâzım Ali Rıza Efendi, bu taburlarla İstanbul'a gelerek, millî bir kahraman olarak alkışlanmış, vatan müdafaasına hazırlanmıştı. Kim tahmin edebilirdi ki, onun oğlu da büyük bir asker ve büyük bir kumandan olarak, milletinin kalbinde sonsuz yaşayacaktı?... Demek ki, Atatürk kahramanlık ruhunu, asîl ruhlu vatansever babasından tevarüs etmiştir. Kim bilir Atatürk'ün ataları içinde daha serhad boylarında çarpışmış ne gibi büyük kahramanlar vardır.

Bu kahraman babanın nihayet dört yıl sonra, Selânik' in Islahhane semtinin Ahmet Subaşı mahallesinde, kendisinin yeni yaptırmış olduğu pembe boyalı evinde «Mustafa» adlı bir oğlu oldu. Bu doğan erkek çocuk Büyük Türk Devletinin bânisi ve Büyük Türk Milletinin hâdimi Atatürk'tü. Atatürk, medeniyette garpçı kültürde milliyetçi ve Devlet idaresinde ise müstakil bir Türk siyaseti vardı. O kimseye yapacağı işi sormadı. Bir Türk olarak düşündü. Fikirlerini de kurduğu kongrelere arz ederek, onlardan kararlar alarak, meşveret usulüyle Türk halkının felsefesine, âdet ve örflerine dayanarak tatbik etti ve muvaffak oldu. İşte Atatürk, bir Türk olarak, Türk'ün yüksek menfaatlerini düşündüğü için büyük adamdır. O bir Türktü, bu sebeple bir Türk gibi düşündü ve Türk'ün adıyla bir devlet kurdu, bu yeni devletin efendisi halktı. Onun hakimiyetine dayanarak, halkın bütün menfaatlerini en üstün gördü. Milliyetçi olduğu için Türk tarihine bir kıymet verdi. Türk'ün öz diliyle konuşmasını arzu etti ve her şeyi öz benliğimize doğru idi.) 1

(1): Şapolya (s 1,2,3,4)

ATATÜRK'ÜN SELÂNİK'TEKİ EVİNİN İÇ DURUMU

EVİN BÖLÜMLERİ: Zemin140 m2,1.kat 140 m2, 2.kat cumba ve rumbalardan dolayı 160 m2.

Birinci Kat: (Taşlık kiler ve Hizmetçiler Odası) Sokak kapısından taşlığa girilmektedir. Taşlık malta taşlarından yapılmış olduğu için zemin döşenmiştir. Bahçeye açılan kapının sağına gelen duvara bir gaz lambası ve lavabonun önüne bir ibrik ile leğen konulmuştur. Bundan başka duvarlara, eşyalara dokunulmaması ve sigara içilmemesi için Türkçe ve Yunanca yazılı iki levha monte edilmiştir.

Kiler: Kapının sonuna gelen duvar boyunca zahire sandığı, elek, kalbur, çömlekler, et kütüğü, nacak, balta ve küp konmuştur. Kapın karşısına gelen duvar boyunca ise, tekne, ekmek kabı, tepsi, sini, tava ve kapının duvar boyunca da kazan, bakraçlar ve daha bazı ufak tefek eşyalar yer almaktadır.

Hizmetçi Odası: Odanın zemini üzerinde hasır konmuştur. Kapının tam karşısına isabet eden pencereyi duvar boyunca bir ot minder kaplamaktadır ve üzerinde sarı renkte bir posteki vardır. Kapının soluna isabet eden duvar boyunca 2.30 x 0.80 ebadında bir sedir bulunmaktadır. Sedir ve yastık örtüleri koyu renkte ve çiçekli bir kumaştan yapılmıştır. Kapının sağına gelen duvar kenarına 0.98 x 0.50 metre ebadında bir eşya sandığı ve bunun üzerinde de bir döşek, bir yorgan, bir de boz renkli battaniye katlı olarak konulmuştur. Odanın pencerelerinden birisinin genişliğine bir su testisi ile mavi renkte bir su maşrapası, pencerelerin diğerinin genişliğine ise bir renkli fener konmuştur.

İkinci Kat: (Sofa, Mutfak, Oturma Odası ve Misafir Odası)

Sofa: 4.35 x 3.90 metre genişliğinde Şarköy kilimi ile döşelidir. Kilimin kumaşı zemin üzerine siyah beyaz bej kahverengi, yeşil, kırmızı, gri renklerle testere ucu gibi işlenmiş tırtıllı göbeği vardır. Diğer kısımlarda da stilize şekiller bulunmaktadır. Sofanın sokağa ve bahçeye bakan pencerelerinde önce patiska perdeler, bu perdelerin üzerinde de, al zemin üzerine sarı yapraklı ve yer yer mavi çiçekli ipek kumaştan bir perde vardır. Perdelerin üstü ve yanları kadifeli bir farbela ile çevrelenmiştir. Sedir ve yastıklar, perde renginden örtü kılıflar ile örtülmüştür. Bunların üzerine kenarları dantelli patiska örtüler konmuştur. Sofanın ortasında maun ağacından eski stil, yuvarlak ve orta yükseklikte siyah renkli bir orta masası ve masanın üstünde de Rumeli stili işlemeli kenarları çiçek motifleri ile süslü bir örtü bulunmaktadır. Merdivenlerden çıkılınca karşıya gelen duvarda, iki parçadan ibaret bir dolap mevcuttur. Ajur kaplamadan aynalı ve sarı renkte iki kanatlı, üç çekmeceli ve iki kapaklı olan bu dolap sofanın tavan, döşeme ve kapılarının rengindedir.

Duvar boyunca hezaran sandalyeler dizilmiştir. Tavanın ortasında, çengele asılı, beyaz abajurlu eski stil gösterişli bir gaz lambası asılmıştır.

Mutfak: Eşyalar raflara yerleştirilmiş olup, bakır kalaylı tencere ve tabaklardır.

Oturma ve Yatak Odası: Sofaya açılan ve mutfağa bitişik bulunan Atatürk'ün annesinin oturma ve yatak odası basit bir şekilde döşenmiştir. Yerde 3.30 x 3.35 metrelik kullanılmış, sofanın rengine ve motiflerine benzer bir kilim mevcuttur. Kapıdan girilince sağda sokağa bakan üç pencere önünde Rumeli stili bir sedir, sol taraftaki duvar boyunca ise iki kişilik eski stil pirinçten bir karyola vardır. Karyolanın yatağı üzerinde kırmızı renkte bir örtü mevcuttur. Karyolanın baş ucunda duvara raptedilmiş Kuran-ı Kerim kesesi ile bunun yanında celi sülüs ve müsemma hat (ayet-i kerime) bir levha vardır. Karyolanın baş tarafı ile sedir arasında iki yer minderi, bunların önünde de Selanik mangalı mevcuttur. Karyolanın ayak ucunda ise üzeri mavi renkte kenarları çiçek işlemeli bir örtü ile örtülmüş bir eşya sandığı bulunmaktadır. Odanın pencereleri boyunca patiska perdelerin üzerinden yukarıdan aşağıya yol yol yeşil ve bej renkli, ince yeşil dallı motifli kumaştan perdeler inmektedir.

Sedir örtüleri ile, yastık örtüleri aynı kumaştan yapılmıştır. Patiska perde ile kenarlarının patiska sedir örtülerinin dantelaları saat motiflidir. Kapının sağına gelen duvara hilye-i saâdet (hilye-i şerife ve nebevi sülüs) bir levha ile Atatürk'ün beyzi şekilde bıyıklı bir fotoğrafı çerçeveli konulmuştur.

Misafir Odası: Kapısı sofaya açılan misafir odası, 3 x 2.50 metre ebadında Şarköy kilimi ile döşenmiştir. Kilim kırmızı zemin üzerine yeşil, siyah, beyaz renkli motifleri ihtiva etmektedir. Odanın ortasında kaide üzerine oturtulmuş, kapaklı pirinçten büyük bir mangal vardır. Odanın sağ duvar boyunca, beş çekmeceli, üstü mermer rengi odanın tavanı kapıları ve döşemesi rengine yakın renkte bir konsol mevcuttur. Konsolun üstünde, kenarları yaldızlı eski stil büyük bir ayna bulunmaktadır.

Atatürk Odası: Oda 3.86 x 2.82 metre ebadında Berkofça kilimi ile döşenmiştir. Kilim al zemin üzerine beyaz, yeşil ve siyah çiçek motiflerini ihtiva etmektedir. Odanın, kapıdan girerken sağa tesadüf eden duvar boyunca tavan köşesinden döşemeye inmek üzere 4.40 x 2.15 metre ebadında ağaçtan yapılmış mermer boyalı bir kaide üzerine Atatürk'ün 0.90 boyda tunçtan bir büstü konmuştur.

Büstün solunda üstü mavi çuhalı küçük bir yazı masası ile evi ziyaret edenlerin intibalarını yazmaları için masa üzerine bir defter konulmuştur.

Odanın ortasında kaideli bir Selânik mangalı,

duvarlar boyunca da karşılıklı olmak üzere eski stil hazeran sandalye mevcuttur. Pencerelerin perdeleri iki kısımdır. Birinci kısım uçları dantelli patiska perdeler teşkil etmektedir. Bunların üzerine, beyaz zemin üzerine bej renginde çiçek ve vazo motifli bantları kırmızı atlastan kumaş perdeler konmuştur. Yastık kılıfları ile sedir örtüsü de aynı renkte kumaştan olup, üzerlerine kenarları dantelli patiska kılıflar ve örtüler konulmuştur.

Odanın dekorunu, tavana çengel ile asılı pirinçten beyaz abajurlu bir gaz lambası tamamlamaktadır.

Müze Odası: Kapısı sofaya açılan Atatürk'ün şahsi fotoğraf, vesika ve belgelerini ihtiva eden müzenin görünümü şöyledir:

Ziyaretçilerin dikkatini söz konusu eşyalar üzerine çekmesi için odanın döşemesi tefriş edilmeyerek boş bırakılmış ve pencerelere ise sadece patiska perdeler konmuştur.

Odada dört vitrin ile bir kitap etajeri ve fotoğraflar vardır. Vitrinlerin ihtiva ettiği eşya şu şekilde tasnif edilmiştir.

Birinci Vitrin: Gri renkte takım boy elbisesi, kasket ve spor gömlek,

İkinci Vitrin: Frank takım elbise, siyah beyaz yelek, eldiven, silindir şapka,

Üçüncü Vitrin: Siyah pardesü, röpteşanbır, ayakkabı,

Dördüncü Vitrin: Müşirlik kasketi, kaşkol, kravat, kartvizit kutusu, sigara tablası, iki adet tespih, masa zili, kahve fincanı, baston ve kırbaç.

Aynanın önünde ve yine konsolun üstünde 2 mavi renkli abajurlu renkli karpuz lamba ile bu iki lambanın arasında renkli bir tabak içinde renkli sürahi ve bardak mevcuttur.

Kapının tam karşısına gelen duvar boyunca, Üsküdar çatması, bez üzerine mor renkli kumaşla kaplı bir kanepeyle bu kanepenin, sağında ve solunda, aynı kaliteden kumaşla kaplı iki büyük ve dört küçük koltuk vardır. Yine kanepenin sağında ve solunda olmak üzere eski stil küçük sehpa mevcuttur. Kanepenin sağına gelen iki duvarın bitişiğine bir küçük duvar rafı konmuştur. Rafın üç gözünün her birinde birer vazo vardır. Masaların, sehpaların üzerlerine ve rafların gözlerine Rumeli işi kenarları çiçekli çevreler konmuştur. Tavanın ortasında çengel ile asılı bir tavan lambası odanın dekorunu tamamlamaktadır.

Üçüncü Kat: (Sofa, Atatürk Odası, Müze Odası) Sofa: 3.40 x 3.50 metre ebadında vasıfları ikinci kat sofasına konmuş Şarköy kilimi ile döşenmiştir. Sofanın tam ortasında beyzi şekilde, üstünde Rumeli işi bir yağlık ve bir çiçek saksısı bulunan bir orta masası vardır.

Merdivenden çıkılınca, karşıya gelen duvar boyunca, üstü mermer, kenarları ve ayakları yaldızlı küçük bir duvar konsolu vardır. Konsolun örtüsü Rumeli işlemeli bir yağlıktan ibarettir. Konsolun üzerinde yine kenarları yaldızlı bir ayna bulunmaktadır. Aynanın önünde beyaz abajurlu pirinçten bir petrol lambası bulunmaktadır.

Sofanın gusülhane kapısı önünde ibrik ve leğen vardır. Yine sofanın bahçeden tarafa düşen duvarlarının bir kenarında bir eşya sandığı vardır, kenarlarına da hazeran sandalyeler dizilmiştir.

Sofanın sokağa bakan pencereleri önünde Rumeli stili bir sedir vardır. Sofanın patiska perdeleri üzerine kabartma şarabi renkte ve çiçek motifli kumaştan perdeler ve perdelerin üst kısımlarını kaplayan ve yanlara sarkan aynı renkte saçak, farbelalar konmuştur.

Sedir örtüleri ile yastık kılıfları da aynı renktedir. Bunların üzerlerinde kenarlı dantelalı örtüler bulunmaktadır.

Ayrıca yaptığım araştırmamda Ankara'da Çiftlik'te (Atatürk Orman Çiftliği)nde Ankara Ticaret Odasının girişimiyle ve önderliğinde Nurol İnşaat Kolektif Şirketi tarafından 10 Kasım 1981 tarihinde, Selânik'teki evin tıpatıp aynısını gördüm ve İstanbul Avcılar Belediyesinin girişimiyle de Selânik'teki Atatürk evinin tıpatıp benzerinin yapıldığını işittim.

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. : 1973 yılından önce Selanik'te şiddetli bir depremde Atatürk Evi de diğer binalar gibi büyük hasar görmüştür. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi 1962-63 mezunu aynı fakültede sınıf arkadaşım inşaat Yüksek Mühendisi Ersin ARIOĞLU, Ülkü ARIOĞLU ve hissedarlarının sahibi olduğu dünyada çeşitli inşaat projeleri tüneller ve metro projelerine ve inşaatlarına imza atan ve yapan (Çamlıca da yapı merkezi tarafından) yeniden sağlamlaştırma, onarım ve stabilize çalışmaları büyük bir titizlikle yapılmış (1973 yılında) 150 sene gibi bir zaman çok şiddetli depremlere dayanabileceği tahkik ve tespit edilmiştir
.

KAYNAKÇA

- ŞAPOLYO, Enver Behnan, Kemâl Atatürk ve Milli Mücadele (Konya, İl Halk Kütüphanesi 956/1023 sayılı yıpranmış kitap)

- (Gazi Lisesi ve Maliye Mektebi tarih öğretmeni) 7 Haziran 1943

- ETNOĞRAFYA Müzesi, (Ulus), TBMM 1. (1920-1924) ve 2. si (1924-1963)

- Anıtkabir'de ve Selânik Atatürk evinde tetkiklerim ve broşürleri.

- Ankara Ticaret Odası'nın Ankara Atatürk Çiftlik Evi broşürleri


1860'lı yıllardı...

Selanik'te bir Türk genci, bir Bulgar kızını kaçırdı.

O dönemde, Selanik'te nüfus yoğunluğu Türklerden yanaydı. Türkleri, sayı olarak Bulgarlar, Yahudiler ve Rumlar takip ediyordu.

Bulgar kızın ailesi, Osmanlı'ya müracaat etti...

Selanik'teki Osmanlı idaresi durumu araştırdı. Bulgar kızın, Türk gencine gönül rızası ile kaçtığı tespit edildi. Aileye cevap verildi:

- Kızınız gönlüyle gitmiş. Bizim açımızdan ortada bir mesele yok.

Bulgar kızın ailesi işin peşini bırakmadı. Bu defa da Selanik'teki, Fransız, İngiliz ve İtalyan konsolosluklarına müracaat etti. Konsoloslukların baskısı ile jandarma harekete geçti. Bulgar kız, Türk gencinden alınarak ailesine teslim edildi.

Bunun üzerine, Selanik'te halk isyan etti. Fransız, İngiliz ve İtalyan konsolosları öldürüldü. İsyancıların başında ise, Kızıl Hafız vardı.

Kızıl Hafız, sonra dağlara kaçtı ve orada öldü.

Fransız, İngiliz ve İtalyanlara karşı ilk isyan hareketini başlatan bu Kızıl Hafız kimdi, biliyor musunuz? Mustafa Kemal Atatürk'ün dedesi.

Kızıl Hafız'ı Türk gençliği bilmez.

Bilmez, çünkü öğretilmez!
 

HTML

Üst