- Katılım
- 11 Mar 2008
- Mesajlar
- 20,694
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Şımarma ve şımartılma ihtiyacı hisseden her kadın gibi, "Elbisem yakışmış mı?" diye sordum. Konuyu sadede getirme ihtiyacı hisseden her erkek gibi şöyle bir süzerek, "Sana ne giysen yakışıyor zaten... Hatta hiçbir şey giymesen bile olur." dedi. Sustum, başka da soru sormadım.
Kanada'da bir üniversite hastanesinde, biri Türk, biri Kanadalı, biri de Ermeni üç kadın doğum uzmanı, biri Pakistanlı, biri Sudi Arabistanlı iki kadın doğum asistanı, bir Afganistanlı çocuk uzmanı, iki tane Amerikalı zenci hemşire ve sevgili kocamın katkılarıyla doğum yaptım. Ben sadece doğuracaktım, Birleşmiş Milletler toplantısına ne gerek vardı, hala utanıyorum ya!
Dün işyerime geldi. Birara "İhsaniyeli Fatma kim?" diye sordu. "Bilmiyorum. Kimmiş?" dedim. "Ben de bilmiyorum..." diyerek irsaliyeli faturaya baktı, baktı kaldı? Bozuntuya vermedim, çıkaracak bir yerden bakalım, hala düşünüyor canım annem.
Nişanlımla birlikte, güneşin bizi terketmeye başladığı saatlerde, sahilde ileride sahip olmayı umduğumuz çocuğumuz hakkında planlar kuruyoruz. "26 yaşına geldiğimde destekleyici vitaminler kullanmaya başlayacağım, sigarayı bırakacağım, düzenli besleneceğim, spor yapacağım..." diye saymaya devam ederken ekledim; "Bütün bunların yanı sıra senin de ortalama 6 ay önceden çocuk yapmak için hazırlanman, kendini hazır hissetmen gerek tabi." dedim. Gelen cevap; "Ne yani, ben şimdi seni 5, 6 ay hiç s.kmeyecek miyim?" oldu. Şimdi Tatlıses ile birlikte düşünüyorum; ben nerede yanlış yaptım?
Elektrik faturamın son ödeme günü. Koştura koştura vezneye varıyorum. Elimi cebime atıyorum, para da yok fatura da. Yatıramadan dönüyorum. On, on beş gün sonra tekrar ödemek için gittiğimdeyse faturamın ödenmiş olduğunu söylüyorlar. Hem de son ödeme gününde yani parayı ve faturayı kaybettiğim gün. Bulan her kimse gitmiş ve ödemiş. Vezneden gözlerim dolarak ayrılıyorum. Şu çivisi çıkmış dünyada hala böyle insanlar varmış demek ki...
Sakın aynalı cama sahip bir barın önünden geçerken, camın önünde durup burnunuzda çıkan sivilceyi orta parmağınızla arkadaşlarınıza gülerek göstermeyin.Zira içerden kafası bir dünya ve gayet iri bir müşteri çıkıp kendisine hareket çektiğinizi sanabilir.Tecrübeyle ve tartaklanmayla sabittir.
Angarya saydığım bir işi için arayan bir tanıdıktan "Şu an Ankara’dayım gelmem 2, 3 haftayı bulur." diyerek kurtulmaya çalışırken "Yalan söylüyor, yalan söylüyor, Bakırköy İ.E.T.T. durağında otobüs bekliyor şu an!" diyerek beni rezil etmeni anladım da, esas, "Delikanlı, ver telefonu s.ktiri çekeyim; bak bir daha arıyor mu!" diye koluma sarılman neydi onu anlamadım duraktaki orta yaşlı bey abi.
Kaynımın düğününde, bir karış topuklu ayakkabıyla halay çekerken, yere düşüp elbisemin etek kısmının sırtıma yapışmasıyla; "Aaa tanga giymiş!" diyen sazan, sana sesleniyorum; "Normal çamaşırdı o, arasına kaçtıysa benim suçum ne?"
Geçen sene "Doğumgünümde bana bir sürpriz yap." dedim, abisini, ablasını ve annesini çağırarak bana sürpriz yaptı. Bu sene de doğumgünüm yaklaşıyor, ağzımı açmıyorum. Unuttururum inşallah.
Bundan 5 sene önce yazlıktayız ve yazın en sıcak olduğu günlerinden biri. Saat 03.00 civarı. Herkes balkonda, uyumanın imkanı yok. Sessiz ve gergin bir bekleyiş, herkes bir şey olacak ya da deprem olacak diye bekliyor sanki. Balkonlar içiçe ama herkes sıcaktan bayılmış durumda kimse konuşmuyor. O sırada apartmanlardan birinden bir gaz sesi geliyor. Yaklaşık bir 3 saniye sürüyor. Millet kopuyor ve herkes içeri koşuyor. Gece bitiyor.
Ne mübarek ayın yakınlaşması, ne oruç tutulması gereken 30 koca gunün hesabı, ne de sıcaklar. Tek kafamı kurcalayan 30 gün boyunca nasıl oruç tutuyor numarası yapacak olmam. Allah yardımcım olsun. Amin.
Gurbetten gelen evlatlarına, 1 ay boyunca sevdikleri yemekleri yapmaya uğraşan, sabah akşam mutfaktan çıkmayan annemin,"3 kilo patlıcan alın da, akşama bamya yapayım." cümlesi üzerine, bir süre mutfaktan ayrılıp dinlenmesi gerektiği kanısına vardık.
Denize girmeden ve denizden çıktıktan sonra da ruj sürüp süslenenini de gördükten sonra, kadınları anlamaya çalışmanın gereksiz olduğuna bir kere daha inandım. Pes ettim.
4 yıl önce kardeşimi bir hastahanede sünnet ettiriyoruz. İşlem tamamlandıktan sonra ailece kardeşimin uyanmasını beklerken 10 dakika sonra gözlerini açıyor ve tüm aile ona sünnet olduğunu anlatıyoruz. Korkulu gözlerle baktıktan ve olayın gerçekliğini tarttıktan sonra ilk sorusu bizi gülmekten öldürüyor: ''Kaç metre?''
Kanada'da bir üniversite hastanesinde, biri Türk, biri Kanadalı, biri de Ermeni üç kadın doğum uzmanı, biri Pakistanlı, biri Sudi Arabistanlı iki kadın doğum asistanı, bir Afganistanlı çocuk uzmanı, iki tane Amerikalı zenci hemşire ve sevgili kocamın katkılarıyla doğum yaptım. Ben sadece doğuracaktım, Birleşmiş Milletler toplantısına ne gerek vardı, hala utanıyorum ya!
Dün işyerime geldi. Birara "İhsaniyeli Fatma kim?" diye sordu. "Bilmiyorum. Kimmiş?" dedim. "Ben de bilmiyorum..." diyerek irsaliyeli faturaya baktı, baktı kaldı? Bozuntuya vermedim, çıkaracak bir yerden bakalım, hala düşünüyor canım annem.
Nişanlımla birlikte, güneşin bizi terketmeye başladığı saatlerde, sahilde ileride sahip olmayı umduğumuz çocuğumuz hakkında planlar kuruyoruz. "26 yaşına geldiğimde destekleyici vitaminler kullanmaya başlayacağım, sigarayı bırakacağım, düzenli besleneceğim, spor yapacağım..." diye saymaya devam ederken ekledim; "Bütün bunların yanı sıra senin de ortalama 6 ay önceden çocuk yapmak için hazırlanman, kendini hazır hissetmen gerek tabi." dedim. Gelen cevap; "Ne yani, ben şimdi seni 5, 6 ay hiç s.kmeyecek miyim?" oldu. Şimdi Tatlıses ile birlikte düşünüyorum; ben nerede yanlış yaptım?
Elektrik faturamın son ödeme günü. Koştura koştura vezneye varıyorum. Elimi cebime atıyorum, para da yok fatura da. Yatıramadan dönüyorum. On, on beş gün sonra tekrar ödemek için gittiğimdeyse faturamın ödenmiş olduğunu söylüyorlar. Hem de son ödeme gününde yani parayı ve faturayı kaybettiğim gün. Bulan her kimse gitmiş ve ödemiş. Vezneden gözlerim dolarak ayrılıyorum. Şu çivisi çıkmış dünyada hala böyle insanlar varmış demek ki...
Sakın aynalı cama sahip bir barın önünden geçerken, camın önünde durup burnunuzda çıkan sivilceyi orta parmağınızla arkadaşlarınıza gülerek göstermeyin.Zira içerden kafası bir dünya ve gayet iri bir müşteri çıkıp kendisine hareket çektiğinizi sanabilir.Tecrübeyle ve tartaklanmayla sabittir.
Angarya saydığım bir işi için arayan bir tanıdıktan "Şu an Ankara’dayım gelmem 2, 3 haftayı bulur." diyerek kurtulmaya çalışırken "Yalan söylüyor, yalan söylüyor, Bakırköy İ.E.T.T. durağında otobüs bekliyor şu an!" diyerek beni rezil etmeni anladım da, esas, "Delikanlı, ver telefonu s.ktiri çekeyim; bak bir daha arıyor mu!" diye koluma sarılman neydi onu anlamadım duraktaki orta yaşlı bey abi.
Kaynımın düğününde, bir karış topuklu ayakkabıyla halay çekerken, yere düşüp elbisemin etek kısmının sırtıma yapışmasıyla; "Aaa tanga giymiş!" diyen sazan, sana sesleniyorum; "Normal çamaşırdı o, arasına kaçtıysa benim suçum ne?"
Geçen sene "Doğumgünümde bana bir sürpriz yap." dedim, abisini, ablasını ve annesini çağırarak bana sürpriz yaptı. Bu sene de doğumgünüm yaklaşıyor, ağzımı açmıyorum. Unuttururum inşallah.
Bundan 5 sene önce yazlıktayız ve yazın en sıcak olduğu günlerinden biri. Saat 03.00 civarı. Herkes balkonda, uyumanın imkanı yok. Sessiz ve gergin bir bekleyiş, herkes bir şey olacak ya da deprem olacak diye bekliyor sanki. Balkonlar içiçe ama herkes sıcaktan bayılmış durumda kimse konuşmuyor. O sırada apartmanlardan birinden bir gaz sesi geliyor. Yaklaşık bir 3 saniye sürüyor. Millet kopuyor ve herkes içeri koşuyor. Gece bitiyor.
Ne mübarek ayın yakınlaşması, ne oruç tutulması gereken 30 koca gunün hesabı, ne de sıcaklar. Tek kafamı kurcalayan 30 gün boyunca nasıl oruç tutuyor numarası yapacak olmam. Allah yardımcım olsun. Amin.
Gurbetten gelen evlatlarına, 1 ay boyunca sevdikleri yemekleri yapmaya uğraşan, sabah akşam mutfaktan çıkmayan annemin,"3 kilo patlıcan alın da, akşama bamya yapayım." cümlesi üzerine, bir süre mutfaktan ayrılıp dinlenmesi gerektiği kanısına vardık.
Denize girmeden ve denizden çıktıktan sonra da ruj sürüp süslenenini de gördükten sonra, kadınları anlamaya çalışmanın gereksiz olduğuna bir kere daha inandım. Pes ettim.
4 yıl önce kardeşimi bir hastahanede sünnet ettiriyoruz. İşlem tamamlandıktan sonra ailece kardeşimin uyanmasını beklerken 10 dakika sonra gözlerini açıyor ve tüm aile ona sünnet olduğunu anlatıyoruz. Korkulu gözlerle baktıktan ve olayın gerçekliğini tarttıktan sonra ilk sorusu bizi gülmekten öldürüyor: ''Kaç metre?''