ĦĄЯĄMÍ
" hayal taciri "
- Katılım
- 6 Ara 2006
- Mesajlar
- 3,674
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 44
rollerimizin büyüsüne kapılıp kendimizi, ben´imizi geri plana itiyorsak, rollerimiz olmadan kendimizi tanımlayamıyorsak, rol tutsaklığı içindeyiz demektir. rol tutsaklığı, kişinin rolleriyle övünmesi, kendisine ait rolleri, farkında olmadan kendinden üstün tutmasıdır. rollerimizi kendimizden üstün tuttuğumuz zaman, bir anlamda rollerimizin altında eziliriz, kendimizi bir kenara atmış oluruz.
´´ ben ´´ dediğimiz şeyi oluşturan pek çok rol var. ´´acıkan, yiyen-içen ben ´´ vardır. ´´ konuşan, düşünen, algılayan ben ´´ vardır. bunlar psikolojik rollerimizdir. bir de sosyal rollerimiz vardır, mesleki rollerimiz vardır. evlat, anne , baba, öğrenci, öğretmen, avukat, müdür, ...rollerine bürünürüz.
sosyal/toplumsal rpllerimizi o kadar benimzseriz ki, giderek psikolojik rollerimizi küçümser, hatta unuturuz. doktor, mühendiz, müdür yanımıza çok önem veririz de, ´´yiyen-içen, uyuyan, konuşan, düşünen ben´´i küçük bir şey olarak algılarız. oysa, psikolojik ve sosyal rollerimiz bir bütündür ve psikolojik rollerimiz ´´ küçük şey´´ değildir.
sıcak bir yaz günü buz gibi bir bardak suyu doktor ayşe hanım içmez, ayşe içer. doktor ayşe hanım hastalarına bakar. soğuk bir kış günü, bir bardak salebi müdür bey içmez, ahmet içer.. biz günlük yaşamda salebi ahmet´in değil, müdür ahmet beyin içtiğini düşünüyoruz. hatalıdır bu tavrımız.
bir çinli bilgenin sözü : doğduğun zaman 1´sin, sapsade bir 1
zamanla 1´in sağına sıfırlar eklersin. diplomaların olur, unvanların, rollerin, rozetlerin olur. evler, arabalar alırsın. bunların her biri bir sıfırdır ama 1´n sağına eklendikçe senin değerin artar. şu hale gelirsin :
10000000000...0
bütün bu sıfırların ne zamana kadar değeri vardır? sen hayatta olduğun sürece. sen öldün, 1 gitti
00000000000...0
oldu, sıfırlarınhiçbir anlamı kalmadı. işte ´´1´´ bizim psikolojik rollerimizi, 0´lar ise sosyal rollerimizi sembolize ediyor.
kendini bilmezlik, rol tutsaklığı, varoluşu yaşayamamanın belki de en temek göstergesi. varoluşumuzu yaşayamadığımız zaman sahip olduğumuz toplumsal rolleri giderek öz varlığımızdan üstün tutmaya başlıyoruz. pek çok kişiye ´´müdür bey´´ karısına da ´´müdür bey´in hanımı´´ denir. kişilerin adları çevre için önemli değildir. işin kötüsü, müdür bey de kendisini, giderek yalnızca ´´ müdür bey´´ olarak algılamaya başlar. peki, ya müdürlüğü giderse, işte o zaman felakettir.
varoluşumuzu yaşayamadığımız zaman sahip olduğumuz toplumsal rolleri, giderek öz varlığımızdan üstün tutmaya başlıyoruz.
bazı rütbeler/makamlar/roller bir ayrıkotu gibi yaşam bahçemizi öylesine kaplıyor ki, onlar sökülüp gittiğinde, artık ekilip biçilemeyen bir bahçe, işe yaramayn bir ömür kalıyor elimizde.
kendimiz ile sahip olduklarımız arasında ayrım yapmakta güçlük çekeriz. oysa her insan, sahip olduğu eşyaların, unvanların, rollerin dışında, yiyip-içen, konuşup-düşünen, seyredip-dinleyen bir ´ben´e sahiptir. içimizdeki bu sapsade ben´e sahip çıktığımızda, o güne kadar tatmadığımız bir mutluluğu yakalayabiliriz. belki o zaman Aborjinler, bizim de gerçek insan olduğumuzu söylerler.
her insan, sahip olduğu eşyaların, unvanların, rollerin dışında, yiyip içen, konuşup düşünen, seyredip dinleyen bir ´ben ´ e sahiptir.
Prof. Dr. Üstün Dökmen´in küçük şeyler adlı kitabından alıntıdır.
´´ ben ´´ dediğimiz şeyi oluşturan pek çok rol var. ´´acıkan, yiyen-içen ben ´´ vardır. ´´ konuşan, düşünen, algılayan ben ´´ vardır. bunlar psikolojik rollerimizdir. bir de sosyal rollerimiz vardır, mesleki rollerimiz vardır. evlat, anne , baba, öğrenci, öğretmen, avukat, müdür, ...rollerine bürünürüz.
sosyal/toplumsal rpllerimizi o kadar benimzseriz ki, giderek psikolojik rollerimizi küçümser, hatta unuturuz. doktor, mühendiz, müdür yanımıza çok önem veririz de, ´´yiyen-içen, uyuyan, konuşan, düşünen ben´´i küçük bir şey olarak algılarız. oysa, psikolojik ve sosyal rollerimiz bir bütündür ve psikolojik rollerimiz ´´ küçük şey´´ değildir.
sıcak bir yaz günü buz gibi bir bardak suyu doktor ayşe hanım içmez, ayşe içer. doktor ayşe hanım hastalarına bakar. soğuk bir kış günü, bir bardak salebi müdür bey içmez, ahmet içer.. biz günlük yaşamda salebi ahmet´in değil, müdür ahmet beyin içtiğini düşünüyoruz. hatalıdır bu tavrımız.
bir çinli bilgenin sözü : doğduğun zaman 1´sin, sapsade bir 1
zamanla 1´in sağına sıfırlar eklersin. diplomaların olur, unvanların, rollerin, rozetlerin olur. evler, arabalar alırsın. bunların her biri bir sıfırdır ama 1´n sağına eklendikçe senin değerin artar. şu hale gelirsin :
10000000000...0
bütün bu sıfırların ne zamana kadar değeri vardır? sen hayatta olduğun sürece. sen öldün, 1 gitti
00000000000...0
oldu, sıfırlarınhiçbir anlamı kalmadı. işte ´´1´´ bizim psikolojik rollerimizi, 0´lar ise sosyal rollerimizi sembolize ediyor.
kendini bilmezlik, rol tutsaklığı, varoluşu yaşayamamanın belki de en temek göstergesi. varoluşumuzu yaşayamadığımız zaman sahip olduğumuz toplumsal rolleri giderek öz varlığımızdan üstün tutmaya başlıyoruz. pek çok kişiye ´´müdür bey´´ karısına da ´´müdür bey´in hanımı´´ denir. kişilerin adları çevre için önemli değildir. işin kötüsü, müdür bey de kendisini, giderek yalnızca ´´ müdür bey´´ olarak algılamaya başlar. peki, ya müdürlüğü giderse, işte o zaman felakettir.
varoluşumuzu yaşayamadığımız zaman sahip olduğumuz toplumsal rolleri, giderek öz varlığımızdan üstün tutmaya başlıyoruz.
bazı rütbeler/makamlar/roller bir ayrıkotu gibi yaşam bahçemizi öylesine kaplıyor ki, onlar sökülüp gittiğinde, artık ekilip biçilemeyen bir bahçe, işe yaramayn bir ömür kalıyor elimizde.
kendimiz ile sahip olduklarımız arasında ayrım yapmakta güçlük çekeriz. oysa her insan, sahip olduğu eşyaların, unvanların, rollerin dışında, yiyip-içen, konuşup-düşünen, seyredip-dinleyen bir ´ben´e sahiptir. içimizdeki bu sapsade ben´e sahip çıktığımızda, o güne kadar tatmadığımız bir mutluluğu yakalayabiliriz. belki o zaman Aborjinler, bizim de gerçek insan olduğumuzu söylerler.
her insan, sahip olduğu eşyaların, unvanların, rollerin dışında, yiyip içen, konuşup düşünen, seyredip dinleyen bir ´ben ´ e sahiptir.
Prof. Dr. Üstün Dökmen´in küçük şeyler adlı kitabından alıntıdır.