Kemal Bey düşünüyor. “Dinî bayram”ları n’aapsak?

LOOPUSED

Altın Üye
Katılım
6 Haz 2008
Mesajlar
12,048
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
54
Konum
€z€Ld€n €b€d€
Kemal Bey düşünüyor... “Dinî bayram”ları n’aapsak?


Gündem yoğun... Nereye baksak, “olay” kaynıyor... Hani, çocukken “saklambaç” oynarken; “Sağım-solum, önüm-arkam sobe” derdik ya, şimdi her yanımız “haber” dolu... Birini yazsak, diğeri kalıyor... Onu da yazmaya kalksak, yer yetmiyor... Öyle bir “münbit toprak” üzerinde oturuyoruz ki, olaylar, “yerden mantar biter gibi” bitiyor... Onun için, gelin, bugün bir “potburi” yapalım... Olaydan olaya atlayalım, bakalım “olta”mıza neler takılacak?..
KEMAL BEY DÜŞÜNÜYOR!
Önceki günkü gazetelerinden birinde şöyle bir haber vardı:
“Kılıçdaroğlu 4 gün daha düşünecek?”
Peki, neyi düşünecekmiş Kılıçdaroğlu?..
“Çankaya Köşkü’ndeki 29 Ekim Resepsiyonu’na katılıp, katılmamayı!”
Demiş ki;
“29 Ekim’e daha epey vakit var... Siyasette 4 gün, oldukça uzun bir süredir... Önümüzdeki günlerde gelişecek tabloya, günün koşullarına ve havaya bakıp, ona göre karar vereceğiz.”
Söyleyin Allah aşkına;
“Fikirleri oturmuş” bir adam, bu kadar niye düşünür?.. Sen, bir “lider”sen, açıklarsın görüşünü; peşinden gelen gelir, gelmeyen gelmez!..
“Önümüzdeki günlerde” nasıl bir gelişme bekliyor ki, ona göre “karar” verecek?..
Şuna, “Henüz Önder Sav’la görüşmedik!.. Ona danışmadan karar veremem” dese ya!.. Böyle söyleseydi, daha inandırıcı olurdu!..
Neymiş, “hava”ya bakacakmış!..
Demek ki, “rüzgâra göre” karar verecek!.. Rüzgâr, “karayel” mi esecek, “lodos” mu, yoksa “poyraz” mı?..
Hangisi eserse verecek kararını?..
İyi ama, bunun için “beklemeye” gerek yok ki; açarsın “Meteoroloji Genel Müdürlüğü”ne telefonu, sorarsın; “29 Ekim’de rüzgâr nereden esecek?!?”
Size bir şey söyleyeyim mi;
CHP, “gittikçe geriye gidiyor!”
Eskiden, Bay Kılıçdaroğlu’na bir soru sorduklarında, hiç olmazsa “Arkadaşlar çalışıyor” derdi...
Biz de “ti”ye alırdık;
Bu nasıl “çalışma”dır ki, bir türlü “üretim” yok!.. “Avara kasnak” mıdırlar ki, sürekli boşa dönüyorlar, sürekli boşa çalışıyorlar?..
Meğer, “beterin de beteri var”mış!..
Şu hâle bakın;
CHP’li arkadaşlar, eskiden, hiç olmazsa “çalışıyorlar”dı!..
Yani, bir “düşünce”leri, bir “plân”ları vardı, “onun üzerinde çalışıyorlar”dı!..
Şimdi, “daha geriye” gittiler!..
Soruyorlar Kılıçdaroğlu’na;
“Resepsiyona gidecek misiniz?”
Cevap veriyor:
“Daha 4 gün var, düşünüyorum!”
Bence, Bakırköy’deki “Düşünen Adam” heykelini kaldırıp, yerine “Kılıçdaroğlu’nun heykeli”ni dikmek gerekir!..
“Heykelin kaidesi”ne de yazacaksın;
“Düşünüyorum! O halde yokum!”


ANIL ÇEÇEN’İN KORKUSU!



Yine gazetelerden birinde, “Prof. Anıl Çeçen’in sözleri”ne yer verilmiş... Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Anıl Çeçen demiş ki;
“Kamusal alanda türbana izin çıkarsa, bunun önü alınamaz... Kamusal alana türban girerse; kippa da girer, haç da!”
Ben, bu “korku”yu anlayamıyorum!.. Korkudan kaynaklanan “öcüleştirme”yi de!.. Senin kendine “güven”in yok mu arkadaş?..
Korkun “başörtüsü”nden mi,
“Kippa” veya “haç”tan mı?..
Bırak, onlar da “serbest” olsun!..
Kim “güçlü” ise, sonunda o galip gelir!..
Hem, sormak gerekmez mi;
İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair’in eşi Cherie’nin kızkardeşi, yani “Blair’in baldızı” olan Lauren Booth, 43 yıllık hayatını “kippa”lılar ve “istavroz”lular arasında geçirdi de ne oldu?..
Boynuna “haç” takarken, şimdi başına “örtü” takıyor!..
Çünkü, “Müslüman” oldu!..
Öyle bir “Müslüman” ki;
Artık “domuz eti” yemiyor, “içki” içmiyor... Her gün “Kur’an-ı Kerim” okuduğunu, “5 vakit namaz” kıldığını, “İslâmiyet’in bütün şartları”nı yerine getirmeye çalıştığını söylüyor.
Bu, bir “nasip” meselesi!..
“Başörtüsü”, hiç kimsenin kapısını çalıp da, “ben geldim” demez... Bazen, insan “örtü”ye gider ve onu “başının tacı” yapar!..
Dedik ya, “nasip” meselesi!..
Anıl Çeçen gibiler, “başörtüsü karşıtlığı”nı, milleti, “kippa ve haç”la korkutarak gösterir, Lauren Booth gibi hanımlar da boyunlarındaki “haç”ı koparıp atar ve başını “örtü” ile taçlandırır!..
Nasip meselesi!..
“Vermeyince Mabud,
Neylesin Sultan Mahmud!”

AVRUPA’DA YASAK YOK Kİ!

Madem “başörtüsü”nden açtık meseleyi, devam edelim öyleyse... Efendim; “başörtüsü sorununa çözüm arayışları”nın hızlandığı son günlerde; başını CHP’nin çektiği “istemezük” cephesi, şu argümanlarla çıkıyor karşımıza;
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin türbanı yasaklayan kararları vardır... Madem hukuka saygılıyız, o halde AİHM ve AYM’nin kararlarına uyacağız!”
İşte bu “iddia”lara, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun, gerçekten de “okkalı bir cevap” vermiş!..
Bir gazeteye verdiği “mülâkat”ta, son derece “açık ve net” demiş ki;
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, türbanı yasaklayan bir karar almadı... Eğer böyle bir yasak kararı alsaydı; bu yasak bütün Avrupa’da geçerli olurdu...
Oysa, yasak sadece Türkiye’de var!”
Gerçek de bu değil mi?..
“Avrupa ülkelerinin hiçbir üniversitesinde başörtüsü yasağı yok.”
Bırakın “üniversite”leri; son günlerde tartışma gündemimize giren “ilköğretim” ve “lise”lerin “özel”lerinde bile yasak yok!..
Doğru, “devlet ilkokulları”nda böyle bir yasak var, ama “özel”lerde yasak yok!..
Prof. Özbudun’un söylediklerine dönecek olursak; AİHM, eğer “başörtüsü yasak” demiş olsaydı, bu “bütün Avrupa”da yasak olurdu!..
Öyle ya;
“Kişiye özel yasa” olamayacağı gibi, “Türkiye’ye özel yasa” da olamaz!..


DİNÎ BAYRAM NİYE SERBEST?

Gelelim, “Anayasa Mahkemesi’nin kararı var” şeklindeki söyleme... Bu ülkede, başka bir Anayasa Mahkemesi yoksa, yani “Anayasa Mahkemesi”nin yerini “Babayasa Mahkemesi” almamışsa, benim bildiğim Anayasa Mahkemesi, “1991’de yürürlüğe giren kararı” iptal etmemiştir!..
Nedir yürürlükteki kanun?..
“YÖK Kanunu 17. madde”dir!..
Ne diyor o madde?..
“Kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, yüksek öğretimde kılık kıyafet serbesttir!”
Var mı itirazı olan?..
Peki, bu kanunun “yasak” neresinde?..
Şu hâle bakın;
Kanun “serbest” diyor ama, birileri bu kanunu “amuda kalkarak” okuyor olmalı ki, “serbest” ifadesini “yasak” olarak görüyor!..
Bu da, son derece normaldir!..
İnsan, “göz”leriyle bakması gereken yazıya “oturma organı” ile bakarsa, olacağı budur!..
“Ama, fakat, velâkin” diyorlar;
“Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı daha var... Ona ne diyeceksiniz?”
Neymiş o karar;
“Kamuda dinsel kaynaklı kural olmaz!”
Yok yaa!..
Gerçekten olmaz mı?..
Madem, “Kamusal alanda dinsel kaynaklı kural olmaz”, o halde “dinî bayram”larda niye “tatil” yapıyoruz?..
Öyle değil mi;
“Ramazan Bayramı”nda 3 gün, “Kurban Bayramı”nda 4 gün “tatil” yapmıyor muyuz?..
Hatta, Hükümet, araya giren Perşembe ve Cuma günlerini de “tatil” ilân edip, bayramı “8-9 gün”e çıkarınca havalara zıplamıyor muyuz?..
“Kamusal alan”da görev yapan “laikçi”lerimiz, “uzatılan bayram tatili”ni fırsat bilip, hemen koşmuyorlar mı “tatil beldeleri”ne?..
Şu “yaman çelişki”ye bakın;
“Başörtüsü”ne gelince “kamuda dinsel kaynaklı kural” olmuyor ama “dinsel kaynaklı bayram” olunca, herkes valizini kapıp, “tatil”e koşuyor!..
Demek ki, neymiş;
Bazı “yasak”lar “yasal” olsa bile, “hukuk”ta yeri yoktur!..
“Hukuk”ta da yeri yoktur,
“Kamu vicdanı”nda da!..
“Kamuda dinsel kaynaklı kural olmaz” diyenler, eğer yürekleri yetiyorsa, “Ramazan ve Kurban Bayramı tatilleri”ni de kaldırsınlar!..
Hatta, “bayram”ları da yasaklasınlar!..
Yoksa, başörüsünü de “serbest” bıraksınlar!.. Haa, illâ da bir “Sezer icadı” olan “kamusal alan” kavramını daha da genişletip; “belediye otobüsleri”ni, “hastane”leri, “postane”leri, “tren”leri, “sular idaresi”ni, “vergi daireleri”ni ve hatta “sokak”ları da “kamusal alan” ilân etsinler ki, biz de bilelim hangi “sistem”le yönetildiğimizi!..
“Demokrasi” ile mi,
“Totaliter” bir sistemle mi?..
Çünkü, insanların “kamusal alanda başı açık dolaşmasını” dayatmak, ancak ve ancak “diktatör”lerin yönettiği “totaliter” ülkelerde olur!..
Yazımızı, Pascal’ın bir sözü ile noktalayalım:
“Gücü olmayan adalet, acizdir.
Adaletten yoksun güç ise zalimdir!”
Anlayana; sivrisinek saz!..
Anlamayana, değil “potburi” yapmak,
“Ciltlerce ansiklopedi” yazsan, az!..
Ben, “anlayan”lara anlattım!..
Onlar da “anlamayanlara” anlatsın!..



Hasan Karakaya / Kemal Bey düşünüyor... “Dinî bayram”ları n’aapsak? - En Doğru ve Güncel Haber
 
oturma organından yorum yazmıssın bea bayramları tatil yaptık diye bütün yasalarıda dine göre yapalım kadınları çarsafa kapatıp evde oturtalım tübitak gibi bilimi saptırıp sadece din dersleri verelim. ayrıca seriat tehditi avrupa ülkelerinden sadece türkiyede var fransız devrimi yıllarına bakarsan avrupada da hristiyanlık boyunduruk altına alınıyo devlet için tehdit olan hersey yasaklanabilir elbetteki. oturma organından yazmıssın anca
 
Espri852 kardeşim bilmediğiniz her konuda atıp sonra attıklarınıza kendiniz inanıyorsunuz.
Adam her kelimesinde haklı.Hala uyanamadınız ama bu toprakları 300 yıldır bir avuç azınlık yönetiyor ve harbi harbide azınlık olmayı da çoğunluk olmayıda işlerine geldiği gibi değerlendiriyorlar.Amerika-İngiltere yahudiden ifransa ermniden bıktı Türkiyede ... lerden.(Özellikle yazmadım anladınız siz onu)

Atatürkün yaptıklarına hep sahip çıktılar ya.Bi taraflar sıkıştımı Atatürk kurtar bizi.... al sana makale oku da neymiş 6 ok neymiş Atatürkçü düşünce....


Atatürkçü düşünce, tam bağımsızlık ve Batılılık ilkeleri çerçevesinde karşı-emperyalizm ve altı ok ile belirlenir. Ne yazık ki, Türkiye’deki Atatürkçü duyarlılığa yeterince sahip olmayan yönetimlerin uygulamaları ile, Atatürkçülük önce yalnızca altı oka indirgemiş, daha sonra da bu altı ilkeyi genel anlamından tümüyle saptıracak yorumlara konu yapmıştır.

Oysa, Atatürkçü düşünce, öğeleri birbirinden ayrılamayacak bir bütündür. Tam bağımsızlık bir yana bırakılınca, Çağdaşlaşma ilkesi bir Batı kuyrukçuluğuna dönüşme eğilimi göstermiştir. Daha sonra, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik ilkeleri de birbirlerinden soyutlanarak, tek tek ele alınıp yorumlanınca, durum iyice karışmış ve Kemalist ideoloji tümüyle temel ekseninden kaydırılmıştır. Bunun sonunda da kaçınılmaz yozlaşma ortaya çıkmış, toplumun benimsediği Atatürk ilkeleri ile toplumun benimsemediği Atatürk ilkeleri gibi yapay ve Atatürkçülük saptırıcı ayırımlardan söz edilmeye başlamıştır.

Oysa, Atatürkçülüğün Batılılaşma anlayışı, tümüyle akılcı bir yaklaşma ve siyasal, ekonomik, kültürel bir tam bağımsızlık anlayışına dayalıdır. Altı ok, ancak bu çerçeve içinde bir anlam taşır.


Makaleyi okuduysan ki işine gelmemiştir ...Şimdiki yönetim bunların hangi bir tanesine karşı geliyor bir söylede bilelim...üstte yazdığın yorumu neye göre yptın bi anlayalım...
 
atatürkçülügün ne oldugunu biliyorz dostum ama yinede hatırlattıgın için saol. partinin millet vekilleri cumhuriyetin sonu geldi diye bagırırmaları, adaleti kendinelerine baglamak için anasaya degişimi yapamaları devletin bütün mallarını ( limanlarını fabrikalarını vs ) satmaları işci ve memur kesimi fakirlesirken patronların zenginlesmesi bunları olmadı bu ülkede de ok. ve hangi olayın hangi ilkeye denk gelidginide anlarsın sen.
 
Geri
Üst