- Katılım
- 14 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,720
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Yılmaz ÖZDİL
[email protected]
Kaz mıyız?
KAZ Dağları.
Yazmaya fırsat bulamadım...
Kazıyorlar.
*
Hepimizin, ama öyle ama böyle bir tahsil hayatı var. Diploma aldık çeşitli liselerden, üniversitelerden... Okuduk, memleketimizde ne var, ne yok.
*
Ne biliriz Kaz Dağları hakkında?
Milli park, bol oksijen, orman, dünyada sadece burada yetişen 21 çeşit bitki türü, sızma zeytinyağı, şelaleler, termal oteller, Edremit Körfezi manzarası, falan.
Ukala dümbeleği olanlarımız, Homeros’un İlyada Destanı’ndan bahseder, efendim Zeus’un sevgilisi İda diye bir afet varmış, Zeus’un karısı Hera bu ilişkiden kıllanınca, İda canını kurtarmak için buralara kaçmış, o nedenle, dağın asıl adı, İda Dağı’ymış... Sonra Türkler gelince, yörük kültüründe önemli yeri olan "kaz" nedeniyle, buranın adı Kaz Dağı olmuş. Sadece kaz da yokmuş, porsuk varmış, sincap varmış, hatta istatistiklere göre, 250 tane ayı varmış.
*
Zeus’u da biliyoruz.
Ayıyı da.
Bi tek neyi bilmiyormuşuz?
Burada altın olduğunu!
*
Her sene ona buna ihale vermek için kitapları yenileyen Milli Eğitim Bakanlığı’ndan herhangi biri çıkıp, "Çocuklar, burada altın da var" dedi mi, bugüne kadar?
Demedi.
Enerji Bakanlığı?
Demedi.
Mühendisler, ordinaryüsler?
Demedi.
E bi de bakıyoruz ki, adamın biri, dağı kiralamış, haldır haldır kazıyor, altın için.
*
Aklımız neredeydi?
*
Madeni buluyor, kimsenin haberi yok, sonra o araziyi alabilmek için Ankara’da faaliyete başlıyor, ihaleye çıkarttırıyor, ihaleye çıkarttığı yer "ıssız dağ-taş" kabul edildiği için, komik paralara kiralanıyor... Geçmiş olsun.
Uyuyan sadece devlet de değil.
Bugün Türkiye’de çok önemli bir madeni çıkaran bir şirket, o madenin bulunduğu araziyi, çok önemli bir holdingimizden kiraladı... Araziyi kiralayan holding, kendi arazisinde çok önemli maden bulunduğunu, kiraladıktan, maden açıldıktan sonra fark etti!
*
Yabancı profesörler cirit atıyor ülkemizde... Karadeniz’i çaktırmadan delik deşik ediyorlar. Kimse sormuyor, sen kimsin, ne arıyorsun birader, bi de biz bakalım şuraya, demiyor.
*
Hep en son biz mi öğreneceğiz? Maden bulunan yerler, anca maden açıldıktan sonra mı girecek okul kitaplarımıza? Bu durum, deprem olduktan sonra "orada fay varmış meğer" demeye benzemiyor mu? "Aslında petrol var, kasten çıkarmıyorlar" iddiaları, dayanak kazanmış olmuyor mu?
Gabar da bizim... Kaz Dağı da.
Vatan dediğin, sadece "çakıl taşı" edebiyatı mıdır? Ne zaman vazgeçeceğiz, kaz gibi yolunmaktan?
Bekir COŞKUN
[email protected]
Dağlar...
ANLADIĞIM kadarıyla; Güneydoğu’da askerlerimiz kayalık dağlar için can verirken, batıda kimi işadamları Kaz Dağları’nı yok ediyorlar.
Öyle mi?..
Fidan gibi gençler yurdun bir ucunda bir evleklik kayalık için vuruşuyorlar ve ölüyorlar.
Ama öbür ucunda bir saygısız...
Para için yurdun en güzel dağını deliyor, oyuyor, ormanını kesiyor, kayalarını uçuruyor, altını üstüne getiriyor.
*
Bu yurdun en güzel ve görkemli yanıdır dağları.
Bu ulus dağlara "Selam verdim aldın mı Erciyes!" türküsünü söyleye söyleye, dağlarla selamlaşa selamlaşa geldi buralara.
"Çadırımı kurdum dağ eteğine" diye diye yerleşti, bebeklerini büyüttü dağ eteklerinde.
Başı derde girdiğinde dağlara sığındı.
Ovaya indiğinde asla unutmadı dağı:
"Dağlar dağımdır benim..."
Yüreği her yandığında bir dağı dert ortağı edindi analar:
"Yüce dağa sordum yavrumu..."
O dağlar parçamızdır.
Karları saklayıp koca yurdu susuz bırakmadığı için, insanlar derelerin başından türkülerle teşekkür yolladılar dağlara.
Ve dağlara özlem her zaman vardı:
"Ağrı Dağı’nın eteğinde uçan güvercin olsam..."
*
O dağlar bizimdir.
Ama aç gözlü saygısız durmuyor.
Bir yanda kuru dağlar için çocuklar gidip gelmezken, öte yanda o saygısız, bu ülkenin evrensel üne sahip en değerli dağlarının, Kaz Dağları’nın ağaçlarını kesiyor, ormanını açıyor, kayalarını patlatıyor, içini oyuyor, altını üstüne getiriyor.
Ne yazık ki görevi o dağları korumak olan, ama tüm yağmaların ve yok oluşların altında imzası bulunan bakanların, bürokratların, valilerin, profesörlerin yine bir gizemli(!) desteği ile.
Dağlar yurttur.
Yurt...
Ağaçları, suyu, dereleri, karı, kayaları, kuşları, sincaplarıyla bizimdir o dağlar.
Şimdi kepçelerle, dozerlerle, borularla, testerelerle, dinamitlerle saldırıp elimizden alıyorlar dağları...
Öyle mi?..
[email protected]
Kaz mıyız?
KAZ Dağları.
Yazmaya fırsat bulamadım...
Kazıyorlar.
*
Hepimizin, ama öyle ama böyle bir tahsil hayatı var. Diploma aldık çeşitli liselerden, üniversitelerden... Okuduk, memleketimizde ne var, ne yok.
*
Ne biliriz Kaz Dağları hakkında?
Milli park, bol oksijen, orman, dünyada sadece burada yetişen 21 çeşit bitki türü, sızma zeytinyağı, şelaleler, termal oteller, Edremit Körfezi manzarası, falan.
Ukala dümbeleği olanlarımız, Homeros’un İlyada Destanı’ndan bahseder, efendim Zeus’un sevgilisi İda diye bir afet varmış, Zeus’un karısı Hera bu ilişkiden kıllanınca, İda canını kurtarmak için buralara kaçmış, o nedenle, dağın asıl adı, İda Dağı’ymış... Sonra Türkler gelince, yörük kültüründe önemli yeri olan "kaz" nedeniyle, buranın adı Kaz Dağı olmuş. Sadece kaz da yokmuş, porsuk varmış, sincap varmış, hatta istatistiklere göre, 250 tane ayı varmış.
*
Zeus’u da biliyoruz.
Ayıyı da.
Bi tek neyi bilmiyormuşuz?
Burada altın olduğunu!
*
Her sene ona buna ihale vermek için kitapları yenileyen Milli Eğitim Bakanlığı’ndan herhangi biri çıkıp, "Çocuklar, burada altın da var" dedi mi, bugüne kadar?
Demedi.
Enerji Bakanlığı?
Demedi.
Mühendisler, ordinaryüsler?
Demedi.
E bi de bakıyoruz ki, adamın biri, dağı kiralamış, haldır haldır kazıyor, altın için.
*
Aklımız neredeydi?
*
Madeni buluyor, kimsenin haberi yok, sonra o araziyi alabilmek için Ankara’da faaliyete başlıyor, ihaleye çıkarttırıyor, ihaleye çıkarttığı yer "ıssız dağ-taş" kabul edildiği için, komik paralara kiralanıyor... Geçmiş olsun.
Uyuyan sadece devlet de değil.
Bugün Türkiye’de çok önemli bir madeni çıkaran bir şirket, o madenin bulunduğu araziyi, çok önemli bir holdingimizden kiraladı... Araziyi kiralayan holding, kendi arazisinde çok önemli maden bulunduğunu, kiraladıktan, maden açıldıktan sonra fark etti!
*
Yabancı profesörler cirit atıyor ülkemizde... Karadeniz’i çaktırmadan delik deşik ediyorlar. Kimse sormuyor, sen kimsin, ne arıyorsun birader, bi de biz bakalım şuraya, demiyor.
*
Hep en son biz mi öğreneceğiz? Maden bulunan yerler, anca maden açıldıktan sonra mı girecek okul kitaplarımıza? Bu durum, deprem olduktan sonra "orada fay varmış meğer" demeye benzemiyor mu? "Aslında petrol var, kasten çıkarmıyorlar" iddiaları, dayanak kazanmış olmuyor mu?
Gabar da bizim... Kaz Dağı da.
Vatan dediğin, sadece "çakıl taşı" edebiyatı mıdır? Ne zaman vazgeçeceğiz, kaz gibi yolunmaktan?
Bekir COŞKUN
[email protected]
Dağlar...
ANLADIĞIM kadarıyla; Güneydoğu’da askerlerimiz kayalık dağlar için can verirken, batıda kimi işadamları Kaz Dağları’nı yok ediyorlar.
Öyle mi?..
Fidan gibi gençler yurdun bir ucunda bir evleklik kayalık için vuruşuyorlar ve ölüyorlar.
Ama öbür ucunda bir saygısız...
Para için yurdun en güzel dağını deliyor, oyuyor, ormanını kesiyor, kayalarını uçuruyor, altını üstüne getiriyor.
*
Bu yurdun en güzel ve görkemli yanıdır dağları.
Bu ulus dağlara "Selam verdim aldın mı Erciyes!" türküsünü söyleye söyleye, dağlarla selamlaşa selamlaşa geldi buralara.
"Çadırımı kurdum dağ eteğine" diye diye yerleşti, bebeklerini büyüttü dağ eteklerinde.
Başı derde girdiğinde dağlara sığındı.
Ovaya indiğinde asla unutmadı dağı:
"Dağlar dağımdır benim..."
Yüreği her yandığında bir dağı dert ortağı edindi analar:
"Yüce dağa sordum yavrumu..."
O dağlar parçamızdır.
Karları saklayıp koca yurdu susuz bırakmadığı için, insanlar derelerin başından türkülerle teşekkür yolladılar dağlara.
Ve dağlara özlem her zaman vardı:
"Ağrı Dağı’nın eteğinde uçan güvercin olsam..."
*
O dağlar bizimdir.
Ama aç gözlü saygısız durmuyor.
Bir yanda kuru dağlar için çocuklar gidip gelmezken, öte yanda o saygısız, bu ülkenin evrensel üne sahip en değerli dağlarının, Kaz Dağları’nın ağaçlarını kesiyor, ormanını açıyor, kayalarını patlatıyor, içini oyuyor, altını üstüne getiriyor.
Ne yazık ki görevi o dağları korumak olan, ama tüm yağmaların ve yok oluşların altında imzası bulunan bakanların, bürokratların, valilerin, profesörlerin yine bir gizemli(!) desteği ile.
Dağlar yurttur.
Yurt...
Ağaçları, suyu, dereleri, karı, kayaları, kuşları, sincaplarıyla bizimdir o dağlar.
Şimdi kepçelerle, dozerlerle, borularla, testerelerle, dinamitlerle saldırıp elimizden alıyorlar dağları...
Öyle mi?..