Yazar Mehmet DENİZ
"Adalet"in bir anlamı ve vazgeçilmez bir esası da: "Aynı iddialara aynı davaları açmak; aynı şartlarda, aynı araçlarla ve aynı amaçlarla işlendiği öne sürülen suçlara aynı cezaları uygulamak"tır. Bunun aksi; ayrımcılık ve kayırımcılıktır, çifte standartçılık ve haksızlıktır.
RP Davasının Hakimleri Rahat mıydı?
CHP'nin bir televizyon kanalına 3 milyon dolar verdiğine dair haberler daha önce medyada yer almıştı.
Bu haberlerin çıkış sebebi, Türkiye'nin tasarlanmış bir proje çerçevesinde yeniden 28 Şubat günlerine sürüklenmek hesaplıydı. Söz konusu kanal, milleti kamplaşmaya çağırırken birileri, muhtemelen hükümet kanadından birileri, bu belgeleri basına sızdırmıştı.
Aradan bir yıl geçti. Bugün yeni öğreniyoruz ki, sözü edilen para 4 trilyonmuş ve Maliye Bakanlığı durumu ilgili mercilere aktarmış. Bugüne kadar da hiçbir işlem yapılmamıştı.
Gelinen noktada sözü edilen hesaba Anayasa Mahkemesi'nin bakıp bir karar vereceği anlaşılmaktaydı.
Peki, Refah Partisi'nin şu meşhur trilyon davasıyla ilgili neden yasalara uygun olan bu yol takip edilmedi. RP, bir siyasi parti değil miydi? Neden, RP söz konusu olduğunda Anayasa Mahkemesi değil de Maliye Bakanlığı doğrudan taraf olarak bu parti aleyhine karar alınmıştı? RP davasının hukukçuları şimdi ayağa kalkmalıydı. En azından, o davanın hakimleri verdikleri kararın yasal olmadığını itiraf edip hiç değilse vicdanlarını rahatlatmalıydı.
Ve acaba "Erbakan Milliciydi. Bu nedenle tasfiye edilip AKP'ye geçit verildi" itirafında bulunan Sn. Deniz Baykal: "Bu konuda da Erbakan'a haksızlık edilmiştir" diyebilecek cesaret ve ciddiyeti ortaya koyacak mıydı?
Refah partisinin güya usulsüz harcandığı iddia edilen 800 milyon TL'lik hesabı, Anayasa ve kanunlara göre Anayasa Mahkemesince görülmesi gerekirken, kasıtlı bir kaydırmacayla Maliye Bakanlığına veriliyor ve hiç kimseden tıs çıkmıyordu. Ama CHP'nin bir televizyon kanalına bunun tam beş misli olan 4 trilyon verdiği, yine maliye bakanlığınca saptanıyor, ama bu sefer dava Anayasa Mahkemesine havale ediliyordu.. Evet, doğrusu buydu, ancak Erbakan'a niye kanunlara aykırı bir yol tutuluyordu?
Şimdi Gelelim Kayıp Trilyon Meselesinin Aslına:
Bilindiği gibi Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 yıla yakın devam eden davayı 6 Mart 2002 günü sonuçlandırmıştı. Mahkeme, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Refah Partisi'nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan'a isnat edilen "özel evrakta sahtecilik" suçunu sabit görerek, 2 yıl 4 ay hapis cezası kararı almıştı. Bunun anlamı, eğer Yargıtay kararı onaylarsa, hapis yatmanın dışında, ömür boyu siyaset yasaktı. Ertesi günü gazeteler, "Sahtekârlıkları Sabit, Sahtekârlıktan Mahkum Oldu, Artık Erbakan Yok..." başlıkları ile çıkmışlardı. Hiç kuşku yok ki bu, bugüne kadar vurulan darbelerin en ağırıydı. Elbette hapis cezası ve ömür boyu yasak, çok önemli siyasi sonuçlar doğuracaktı. Bu manşetleri atanlar dahil, herkes biliyordu ki bu karar da diğerleri gibi siyasiydi. Hak ve adaletten uzaktı.
"Partinin usulsüz harcandığı iddia edilen paralarından çok, siyasi hesaplar bu kararın temelini oluşturmaktaydı. Merkez medyanın attığı manşetler, sadece kişisel olarak Erbakan'ın üzerine beton dökmeyi değil, bir siyaset geleneğini de tarihe gömmeyi amaçlıyordu. Evet, parti kapatmalar, siyasi yasaklar, devam eden baskılar bizi etkiliyordu, bunlar haksızlıktı, oyunu kurallarının dışında oynamaktı, bizimle seçim yoluyla baş edemeyenler, mahkemeler yoluyla bizi devre dışı bırakmaya çalışıyorlardı, hatta Anayasa Mahkemesinin görevi, Maliye Bakanlığına aktarılmıştı. Her şeye rağmen bu yapılanlar bir şekilde anlaşılırdı. "Demokrasilerde böyle siyasi mücadele olmaz" diyorduk ama Türkiye'de bunlar olağandı. Ancak bu son yapılan medyanın tavrı anlaşılır gibi değildi. Hakaretin, belden aşağı vurmanın, edepsizliğin ötesinde bir şeydi bu. Varlıklarını bütünüyle sahtekârlıklara borçlu olanlar karşımıza geçmiş bize "sahtekâr" diyorlardı. Üstelikte ellerinde bir mahkeme kararı vardı. Bilindiği gibi daha sonra bu karar Yargıtay tarafından da onanmıştı.
Ancak yeniden görüşülme ve karar düzeltme talebini kabul eden Yargıtay, bu sefer önceki kararı bozmuş ve mahkemeye geri yollamıştı. Ama Siyonist merkezlerin ve Masonik mahfillerin ağır baskısı vardı.
Evet, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Milli Görüş Lideri ve 54. Hükümetin Başbakanı Sayın Necmettin Erbakan ve arkadaşları hakkında vermiş olduğu mahkûmiyet kararı Yargıtay tarafından onandı. Hukuk nosyonu ve vicdan sahibi hukukçular, davanın açılışından kesinleşmesine kadar yanlışlıklarla dolu olan bu karara "hukuk cinayeti" diyeceklerdir. Ben hukukçu değilim, ayrıca Türkiye'de hukukun var olduğuna inanmıyorum. Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesinden hiçbir farkı olmayan bu karar, hukuk cüppesi giydirilmiş bir siyasi infazdır; bu kararla, 28 Şubat "postmodern darbesi" ile siyaset dışına itilen Sayın Erbakan yok edilmeye, milletin hafızasından silinmeye çalışılmaktadır. Ama bu kararı verenler bilsinler ki büyük bir yanlışlık yapmışlardır. Tarihe şöyle bir göz atanlar göreceklerdir ki, Sokrates'ten Menderes'e haksızlığa uğrayan hiçbir hak ve halk dostu unutulmamıştır, ama onları mahkûm edenler bir süre lanetle anıldıktan sonra unutulup gitmişlerdir.
Ömrünü millete hizmetle geçiren Sayın Erbakan hakkında davaların açılması, mahkûmiyet kararlarının verilmesi ilk değildir; bütün bunlara şaşmıyoruz; zorlama ve yanlış davalara, eksik soruşturmalara, delillerin eksik toplanmasına, kararın tahminler ve ihtimaller üzerine kurulmasına alışığız. Hepsini sabırla ve sükûnetle karşıladık. Çünkü Milli Görüş siyaseti buydu, Sayın Erbakan bizden böyle davranmamızı istiyordu.
Bu son karar öncekilerden farklıdır. Görmezden gelmeler, alaylar, tehditler, iftiralar, karalamalar, siyaseten linçler, parti kapatmalar, mahkûmiyetler... Bunların hepsine gülüp geçebiliriz, nitekim öyle yaptık. Her şeyi sabır ve sükûnetle karşılarız, tüm baskılara, haksızlıklara göğüs gereriz. Bize düşmanlık yapabilirler, bizim için her şeyi söyleyebilirler, ama ülkemize ve milletimize bağlılığımıza, dürüstlüğümüze söz söyleyemezler, bize "hain", "hırsız", "sahtekâr" diyemezler, dedirtmeyiz. O nedenle ben bu kararı kabul etmiyorum, hayatları yüz kızartıcı suç işlemekle geçenlerin, bizim için "sahtekâr" manşetleri atmalarına isyan ediyorum.
Kimler Kimin İçin "Sahtekâr" Manşeti Atmaktaydı?
Şimdi soruyoruz ve insaflı bir yanıt bekliyoruz.
Niçin Refah Partisi, niçin Sayın Necmettin Erbakan sürekli hedefti? Türkiye'de kaç siyasi parti var, kaç vakıf, kaç dernek, kaç sendika, oda, birlik vs. var? Bunların kaçı değişik vesilelerle kapatıldı, kaçının hesapları incelendi? Kaçının başkanı, yöneticileri mahkemeye verildi?
O halde niçin Refah Partisi, niçin Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan? Sayın Erbakan ve arkadaşları devlette defalarca ve yıllarca görev aldı, birçoğu bürokraside sorumluluk gerektiren önemli mevkiler işgal etti, bakanlıklar yaptı. Sayın Erbakan bu ülkede üç kez Başbakan Yardımcılığı yaptı, 54. Hükümet'in Başbakanıydı.
Bırakınız mahkemelere gitmeyi, bir kere olsun bir teki için yolsuzluk iddiası söz konusu edilmemişti. 28 Şubat'ın fırtınalı günlerinde bakanlar ve hükümet hakkında defalarca gensoru ve soruşturma önergeleri verilmiştir ama, bunların bir tanesinin bile konusu yolsuzluk değildir. Hiç kimse Sayın Erbakan hakkında, yolsuzluk isnadına girişememiştir. Türlü iftiralar ve çamur atmaların yapıldığı o günlerde kimse böyle bir şeye cesaret edememiştir.
Diğer hükümetlere bakın; kaç yolsuzluk önergesi verildi, kaç yolsuzluk soruşturması açıldı? Yolsuzluk gensoruları ile düşürülen bakanları ve hükümetleri kimse unutmadı. Meclis gündeminde başbakanlar ve bakanlar hakkında yolsuzluk gerekçeleri ile verilen soruşturma önergeleri, dokunulmazlık dosyaları hiç eksilmedi..
Ama, niçin bütün bunlar için değil de, Sayın Erbakan için manşetler atılıyor?
Defalarca Hükümet sorumluluğu alan, devlet bütçesini yönlendiren, ihaleler yapan, milyarlarca dolarlık, katrilyonlarca liralık işlemlerin altına imza koyan, trilyonlarca liralık örtülü ödeneği yöneten insanlar, hiçbir usulsüzlük, yolsuzluk yapmadılar da, kendi partilerinin paralarını çaldılar, sahtecilik yaptılar, öyle mi?
Yani şimdi, hayatları yüz kızartıcı suçlarla kokuşanlar ve bunların suç ortakları insafsızca ve utanmadan "sahtekâr" manşetleri attılar diye, Milli Görüş kadroları sahtekâr mı bilinecekti!? Hayır, herkes hakikat aynasında kendi ayarını seyretmekteydi!
Erbakan'ın ne yaptığını biz biliyoruz, millet de biliyor. Ama bir kere daha tekrarlayalım:
- Erbakan, kısa süren Hükümet döneminde Havuz Sistemi kurarak, milletin kanını emen rantiyenin hortumlarını kesti, yıllarca dönen haram tekerleklerine çomak soktu; onun için Erbakan'a kin kusuyorlar.
- Erbakan rantiyeden kestiğini memura, işçiye, çiftçiye, emekliye, dula, yetime verdi. Erbakan, "bu ülkede aç ve açıkta insan kalmayacak" dedi. Onun için Erbakan'dan nefret edip saldırıyorlar..
- Erbakan, bu millete, tüm çıkar çevrelerinin baskıları ve engellemelerine rağmen bu ülke insanının bu ülkeyi yönetebileceğini gösterdi. Onun için Erbakan'a kızıyorlar.
- Erbakan, bu millete alternatifleri gösterdi, denk bütçeyi, enflasyonu düşürmeyi, borçlanmamayı, faizleri düşürmeyi gösterdi. Onun için Erbakan'a tahammül edemiyorlar.
- Erbakan, borçlanmanın, faizin, rant ekonomisinin sonunun olmadığını söyledi, tüm engellemelere rağmen üretim ekonomisini ayağa kaldırdı, döneminde namuslu sanayiciler, tüccarlar, esnaflar, çiftçiler altın yıllarını yaşadılar. Onun için Erbakan'ı yok etmek istiyorlar.
- Erbakan, yabancılara "hayır" denilebileceğini, onurlu durulabileceğini gösterdi. Onun için Erbakan'ı siyasetin dışına itiyorlar.
- Erbakan, millete hafızasını hatırlattı, gücünü, imkanlarını, coğrafyasının önemini, tarihi mirasını gösterdi. En çok da bundan ürktüler, onun için Erbakan'dan çok korktular.
- Erbakan, "faiz bizi ve bizim gibi sömürülen ülkeleri batırıyor" dedi. Erbakan, sömürgeciliğin yeni adı olan neo-liberalizm ve küreselleşmenin ipliğini pazara çıkardı, emperyalizme ve dünya Siyonizm'ine savaş açtı. Erbakan, D8'i kurdu, tüm geri kalmış ülkelere, İslam coğrafyasına, diktatörlüklere karşı millet seçeneğini gösterdi. Erbakan, bu ülkelerin baskı altında inleyen, sömürülen, aç bırakılmış insanlarına umut oldu, örnek oldu. Onun için Erbakan, dünya patronlarını, siyonistleri, sömürgecileri, diktatörleri ürkütüyor, korkutuyor
Kimler milletin milyarlarca dolarını çaldı, kimler bankaları hortumladı, kimler devletin kasasını, milletin cebini boşalttı? Hangi sözde iş adamı, hangi medya patronları sahte evrak düzenleyerek devlet ihalelerine girdi, bunların suç ortakları hangi siyasetçilerdir, kimler gece yarısı konutlarda kimlerle banka pazarlıkları yaptı? Kimler yüz kızartıcı suçlar işledi, kimler yüz kızartıcı suç işleyenlerin suç ortakları oldu, hangi köşe yazarı patronunun iş takipçisi, ricacısı, tehditçisi, şantajcısı oldu? Kimler hortumcuların devlete olan milyonlarca dolarlık borçlarını erteledi? Bu soruların tamamının cevabı vardır, bu yüz kızartıcı suçların faillerini bu millet tanıyor. Belki mahkeme kararları olmayacak ama tarih bunların tamamını not edecektir.
Şimdi, bütün bunları yapanlar, hayatları yüz kızartıcı suç işlemekle geçenler, milletten çaldıkları ile kurdukları kulelerinde oturacaklar ve milletin davacısı olmuş, bir ömür milletin refahı, özgürlüğü ve onuru için çalışmış Sayın Erbakan ve arkadaşları için "sahtekâr" manşetleri atacaklar, öyle mi?
Hayır, millet bu haksızlığı, bu insafsızlığı, bu çirkin infazı asla kabul etmeyecektir. Milli Görüş kadroları, milletin davası için bir ömür harcamış liderlerine yapılan bu insafsız, bu çirkin ve seviyesiz saldırıyı sahiplerine iade edecektir."[1]
Milli Görüş davasının hakikatini, amaçlarını ve hedefine nedenli yaklaştığını ve Hoca'nın dehasını ve stratejik manevra ve manipülasyonlarını tam ve doğru olarak kavrayamamaktan kaynaklanan ama samimiyetine bağışlanan bir gaflet ve cesaretle...
Ve yine Kur'an'daki nebevi siyaset hikmetleriyle ilgili bilgi eksikliğinden ve feraset fakirliğinden doğan ve Hoca'nın yakın çevresine mecburen aldığı ve katlandığı ve çok kirli niyetlerine rağmen, İslam ve insanlık hatırına onlardan yararlandığı kişileri "Erbakan'ın aynası" sanan yanlış bir bakış açısından ortaya çıkan anlama ve algılama sorunu yüzünden ve biraz da bazı kişi ve mahfillerin doğrudan veya dolaylı şişirme ve yönlendirme girişimlerinin etkisiyle; ve maalesef ümidin, yani iman pilinin zayıflaması nedeniyle:
"Erbakan Hoca'ya, artık aktif siyaseti bırakıp çekilmesi gerektiğini, manevi lider olarak devam etmesini" söyleyenler artık uyanmalıydı.
(Not: 12 Eylül'den sonra "Hocam, arkadaşlarınız, sizin artık resmi ve fiili değil, manevi bir lider olarak hizmetinizi sürdürmenizi istiyor" diyen Oğuzhan Asiltürk'e:
"Onlar aslında Bizim manevi başkan değil, uhrevi başkan olmamızı (Yani diri diri mezara konulmamızı ve bu davanın rayından çıkarılmasını) istiyor..." cevabını vermiş ve elçiliğini yaptığı siyonist ve sabataist şebekenin şeytani niyetlerini deşifre etmişti.)
"Erbakancılığı yaşatmak için Erbakansız siyaset yapmak zorundayız.." gibi, dışı hoş içi boş laflar üretenler, şimdi utanmalıydı!.
Not:Alıntıdır(http://www.millicozum.com/content/view/1293/129/). saygılar.....
"Adalet"in bir anlamı ve vazgeçilmez bir esası da: "Aynı iddialara aynı davaları açmak; aynı şartlarda, aynı araçlarla ve aynı amaçlarla işlendiği öne sürülen suçlara aynı cezaları uygulamak"tır. Bunun aksi; ayrımcılık ve kayırımcılıktır, çifte standartçılık ve haksızlıktır.
RP Davasının Hakimleri Rahat mıydı?
CHP'nin bir televizyon kanalına 3 milyon dolar verdiğine dair haberler daha önce medyada yer almıştı.
Bu haberlerin çıkış sebebi, Türkiye'nin tasarlanmış bir proje çerçevesinde yeniden 28 Şubat günlerine sürüklenmek hesaplıydı. Söz konusu kanal, milleti kamplaşmaya çağırırken birileri, muhtemelen hükümet kanadından birileri, bu belgeleri basına sızdırmıştı.
Aradan bir yıl geçti. Bugün yeni öğreniyoruz ki, sözü edilen para 4 trilyonmuş ve Maliye Bakanlığı durumu ilgili mercilere aktarmış. Bugüne kadar da hiçbir işlem yapılmamıştı.
Gelinen noktada sözü edilen hesaba Anayasa Mahkemesi'nin bakıp bir karar vereceği anlaşılmaktaydı.
Peki, Refah Partisi'nin şu meşhur trilyon davasıyla ilgili neden yasalara uygun olan bu yol takip edilmedi. RP, bir siyasi parti değil miydi? Neden, RP söz konusu olduğunda Anayasa Mahkemesi değil de Maliye Bakanlığı doğrudan taraf olarak bu parti aleyhine karar alınmıştı? RP davasının hukukçuları şimdi ayağa kalkmalıydı. En azından, o davanın hakimleri verdikleri kararın yasal olmadığını itiraf edip hiç değilse vicdanlarını rahatlatmalıydı.
Ve acaba "Erbakan Milliciydi. Bu nedenle tasfiye edilip AKP'ye geçit verildi" itirafında bulunan Sn. Deniz Baykal: "Bu konuda da Erbakan'a haksızlık edilmiştir" diyebilecek cesaret ve ciddiyeti ortaya koyacak mıydı?
Refah partisinin güya usulsüz harcandığı iddia edilen 800 milyon TL'lik hesabı, Anayasa ve kanunlara göre Anayasa Mahkemesince görülmesi gerekirken, kasıtlı bir kaydırmacayla Maliye Bakanlığına veriliyor ve hiç kimseden tıs çıkmıyordu. Ama CHP'nin bir televizyon kanalına bunun tam beş misli olan 4 trilyon verdiği, yine maliye bakanlığınca saptanıyor, ama bu sefer dava Anayasa Mahkemesine havale ediliyordu.. Evet, doğrusu buydu, ancak Erbakan'a niye kanunlara aykırı bir yol tutuluyordu?
Şimdi Gelelim Kayıp Trilyon Meselesinin Aslına:
Bilindiği gibi Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 yıla yakın devam eden davayı 6 Mart 2002 günü sonuçlandırmıştı. Mahkeme, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Refah Partisi'nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan'a isnat edilen "özel evrakta sahtecilik" suçunu sabit görerek, 2 yıl 4 ay hapis cezası kararı almıştı. Bunun anlamı, eğer Yargıtay kararı onaylarsa, hapis yatmanın dışında, ömür boyu siyaset yasaktı. Ertesi günü gazeteler, "Sahtekârlıkları Sabit, Sahtekârlıktan Mahkum Oldu, Artık Erbakan Yok..." başlıkları ile çıkmışlardı. Hiç kuşku yok ki bu, bugüne kadar vurulan darbelerin en ağırıydı. Elbette hapis cezası ve ömür boyu yasak, çok önemli siyasi sonuçlar doğuracaktı. Bu manşetleri atanlar dahil, herkes biliyordu ki bu karar da diğerleri gibi siyasiydi. Hak ve adaletten uzaktı.
"Partinin usulsüz harcandığı iddia edilen paralarından çok, siyasi hesaplar bu kararın temelini oluşturmaktaydı. Merkez medyanın attığı manşetler, sadece kişisel olarak Erbakan'ın üzerine beton dökmeyi değil, bir siyaset geleneğini de tarihe gömmeyi amaçlıyordu. Evet, parti kapatmalar, siyasi yasaklar, devam eden baskılar bizi etkiliyordu, bunlar haksızlıktı, oyunu kurallarının dışında oynamaktı, bizimle seçim yoluyla baş edemeyenler, mahkemeler yoluyla bizi devre dışı bırakmaya çalışıyorlardı, hatta Anayasa Mahkemesinin görevi, Maliye Bakanlığına aktarılmıştı. Her şeye rağmen bu yapılanlar bir şekilde anlaşılırdı. "Demokrasilerde böyle siyasi mücadele olmaz" diyorduk ama Türkiye'de bunlar olağandı. Ancak bu son yapılan medyanın tavrı anlaşılır gibi değildi. Hakaretin, belden aşağı vurmanın, edepsizliğin ötesinde bir şeydi bu. Varlıklarını bütünüyle sahtekârlıklara borçlu olanlar karşımıza geçmiş bize "sahtekâr" diyorlardı. Üstelikte ellerinde bir mahkeme kararı vardı. Bilindiği gibi daha sonra bu karar Yargıtay tarafından da onanmıştı.
Ancak yeniden görüşülme ve karar düzeltme talebini kabul eden Yargıtay, bu sefer önceki kararı bozmuş ve mahkemeye geri yollamıştı. Ama Siyonist merkezlerin ve Masonik mahfillerin ağır baskısı vardı.
Evet, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, Milli Görüş Lideri ve 54. Hükümetin Başbakanı Sayın Necmettin Erbakan ve arkadaşları hakkında vermiş olduğu mahkûmiyet kararı Yargıtay tarafından onandı. Hukuk nosyonu ve vicdan sahibi hukukçular, davanın açılışından kesinleşmesine kadar yanlışlıklarla dolu olan bu karara "hukuk cinayeti" diyeceklerdir. Ben hukukçu değilim, ayrıca Türkiye'de hukukun var olduğuna inanmıyorum. Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesinden hiçbir farkı olmayan bu karar, hukuk cüppesi giydirilmiş bir siyasi infazdır; bu kararla, 28 Şubat "postmodern darbesi" ile siyaset dışına itilen Sayın Erbakan yok edilmeye, milletin hafızasından silinmeye çalışılmaktadır. Ama bu kararı verenler bilsinler ki büyük bir yanlışlık yapmışlardır. Tarihe şöyle bir göz atanlar göreceklerdir ki, Sokrates'ten Menderes'e haksızlığa uğrayan hiçbir hak ve halk dostu unutulmamıştır, ama onları mahkûm edenler bir süre lanetle anıldıktan sonra unutulup gitmişlerdir.
Ömrünü millete hizmetle geçiren Sayın Erbakan hakkında davaların açılması, mahkûmiyet kararlarının verilmesi ilk değildir; bütün bunlara şaşmıyoruz; zorlama ve yanlış davalara, eksik soruşturmalara, delillerin eksik toplanmasına, kararın tahminler ve ihtimaller üzerine kurulmasına alışığız. Hepsini sabırla ve sükûnetle karşıladık. Çünkü Milli Görüş siyaseti buydu, Sayın Erbakan bizden böyle davranmamızı istiyordu.
Bu son karar öncekilerden farklıdır. Görmezden gelmeler, alaylar, tehditler, iftiralar, karalamalar, siyaseten linçler, parti kapatmalar, mahkûmiyetler... Bunların hepsine gülüp geçebiliriz, nitekim öyle yaptık. Her şeyi sabır ve sükûnetle karşılarız, tüm baskılara, haksızlıklara göğüs gereriz. Bize düşmanlık yapabilirler, bizim için her şeyi söyleyebilirler, ama ülkemize ve milletimize bağlılığımıza, dürüstlüğümüze söz söyleyemezler, bize "hain", "hırsız", "sahtekâr" diyemezler, dedirtmeyiz. O nedenle ben bu kararı kabul etmiyorum, hayatları yüz kızartıcı suç işlemekle geçenlerin, bizim için "sahtekâr" manşetleri atmalarına isyan ediyorum.
Kimler Kimin İçin "Sahtekâr" Manşeti Atmaktaydı?
Şimdi soruyoruz ve insaflı bir yanıt bekliyoruz.
Niçin Refah Partisi, niçin Sayın Necmettin Erbakan sürekli hedefti? Türkiye'de kaç siyasi parti var, kaç vakıf, kaç dernek, kaç sendika, oda, birlik vs. var? Bunların kaçı değişik vesilelerle kapatıldı, kaçının hesapları incelendi? Kaçının başkanı, yöneticileri mahkemeye verildi?
O halde niçin Refah Partisi, niçin Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan? Sayın Erbakan ve arkadaşları devlette defalarca ve yıllarca görev aldı, birçoğu bürokraside sorumluluk gerektiren önemli mevkiler işgal etti, bakanlıklar yaptı. Sayın Erbakan bu ülkede üç kez Başbakan Yardımcılığı yaptı, 54. Hükümet'in Başbakanıydı.
Bırakınız mahkemelere gitmeyi, bir kere olsun bir teki için yolsuzluk iddiası söz konusu edilmemişti. 28 Şubat'ın fırtınalı günlerinde bakanlar ve hükümet hakkında defalarca gensoru ve soruşturma önergeleri verilmiştir ama, bunların bir tanesinin bile konusu yolsuzluk değildir. Hiç kimse Sayın Erbakan hakkında, yolsuzluk isnadına girişememiştir. Türlü iftiralar ve çamur atmaların yapıldığı o günlerde kimse böyle bir şeye cesaret edememiştir.
Diğer hükümetlere bakın; kaç yolsuzluk önergesi verildi, kaç yolsuzluk soruşturması açıldı? Yolsuzluk gensoruları ile düşürülen bakanları ve hükümetleri kimse unutmadı. Meclis gündeminde başbakanlar ve bakanlar hakkında yolsuzluk gerekçeleri ile verilen soruşturma önergeleri, dokunulmazlık dosyaları hiç eksilmedi..
Ama, niçin bütün bunlar için değil de, Sayın Erbakan için manşetler atılıyor?
Defalarca Hükümet sorumluluğu alan, devlet bütçesini yönlendiren, ihaleler yapan, milyarlarca dolarlık, katrilyonlarca liralık işlemlerin altına imza koyan, trilyonlarca liralık örtülü ödeneği yöneten insanlar, hiçbir usulsüzlük, yolsuzluk yapmadılar da, kendi partilerinin paralarını çaldılar, sahtecilik yaptılar, öyle mi?
Yani şimdi, hayatları yüz kızartıcı suçlarla kokuşanlar ve bunların suç ortakları insafsızca ve utanmadan "sahtekâr" manşetleri attılar diye, Milli Görüş kadroları sahtekâr mı bilinecekti!? Hayır, herkes hakikat aynasında kendi ayarını seyretmekteydi!
Erbakan'ın ne yaptığını biz biliyoruz, millet de biliyor. Ama bir kere daha tekrarlayalım:
- Erbakan, kısa süren Hükümet döneminde Havuz Sistemi kurarak, milletin kanını emen rantiyenin hortumlarını kesti, yıllarca dönen haram tekerleklerine çomak soktu; onun için Erbakan'a kin kusuyorlar.
- Erbakan rantiyeden kestiğini memura, işçiye, çiftçiye, emekliye, dula, yetime verdi. Erbakan, "bu ülkede aç ve açıkta insan kalmayacak" dedi. Onun için Erbakan'dan nefret edip saldırıyorlar..
- Erbakan, bu millete, tüm çıkar çevrelerinin baskıları ve engellemelerine rağmen bu ülke insanının bu ülkeyi yönetebileceğini gösterdi. Onun için Erbakan'a kızıyorlar.
- Erbakan, bu millete alternatifleri gösterdi, denk bütçeyi, enflasyonu düşürmeyi, borçlanmamayı, faizleri düşürmeyi gösterdi. Onun için Erbakan'a tahammül edemiyorlar.
- Erbakan, borçlanmanın, faizin, rant ekonomisinin sonunun olmadığını söyledi, tüm engellemelere rağmen üretim ekonomisini ayağa kaldırdı, döneminde namuslu sanayiciler, tüccarlar, esnaflar, çiftçiler altın yıllarını yaşadılar. Onun için Erbakan'ı yok etmek istiyorlar.
- Erbakan, yabancılara "hayır" denilebileceğini, onurlu durulabileceğini gösterdi. Onun için Erbakan'ı siyasetin dışına itiyorlar.
- Erbakan, millete hafızasını hatırlattı, gücünü, imkanlarını, coğrafyasının önemini, tarihi mirasını gösterdi. En çok da bundan ürktüler, onun için Erbakan'dan çok korktular.
- Erbakan, "faiz bizi ve bizim gibi sömürülen ülkeleri batırıyor" dedi. Erbakan, sömürgeciliğin yeni adı olan neo-liberalizm ve küreselleşmenin ipliğini pazara çıkardı, emperyalizme ve dünya Siyonizm'ine savaş açtı. Erbakan, D8'i kurdu, tüm geri kalmış ülkelere, İslam coğrafyasına, diktatörlüklere karşı millet seçeneğini gösterdi. Erbakan, bu ülkelerin baskı altında inleyen, sömürülen, aç bırakılmış insanlarına umut oldu, örnek oldu. Onun için Erbakan, dünya patronlarını, siyonistleri, sömürgecileri, diktatörleri ürkütüyor, korkutuyor
Kimler milletin milyarlarca dolarını çaldı, kimler bankaları hortumladı, kimler devletin kasasını, milletin cebini boşalttı? Hangi sözde iş adamı, hangi medya patronları sahte evrak düzenleyerek devlet ihalelerine girdi, bunların suç ortakları hangi siyasetçilerdir, kimler gece yarısı konutlarda kimlerle banka pazarlıkları yaptı? Kimler yüz kızartıcı suçlar işledi, kimler yüz kızartıcı suç işleyenlerin suç ortakları oldu, hangi köşe yazarı patronunun iş takipçisi, ricacısı, tehditçisi, şantajcısı oldu? Kimler hortumcuların devlete olan milyonlarca dolarlık borçlarını erteledi? Bu soruların tamamının cevabı vardır, bu yüz kızartıcı suçların faillerini bu millet tanıyor. Belki mahkeme kararları olmayacak ama tarih bunların tamamını not edecektir.
Şimdi, bütün bunları yapanlar, hayatları yüz kızartıcı suç işlemekle geçenler, milletten çaldıkları ile kurdukları kulelerinde oturacaklar ve milletin davacısı olmuş, bir ömür milletin refahı, özgürlüğü ve onuru için çalışmış Sayın Erbakan ve arkadaşları için "sahtekâr" manşetleri atacaklar, öyle mi?
Hayır, millet bu haksızlığı, bu insafsızlığı, bu çirkin infazı asla kabul etmeyecektir. Milli Görüş kadroları, milletin davası için bir ömür harcamış liderlerine yapılan bu insafsız, bu çirkin ve seviyesiz saldırıyı sahiplerine iade edecektir."[1]
Milli Görüş davasının hakikatini, amaçlarını ve hedefine nedenli yaklaştığını ve Hoca'nın dehasını ve stratejik manevra ve manipülasyonlarını tam ve doğru olarak kavrayamamaktan kaynaklanan ama samimiyetine bağışlanan bir gaflet ve cesaretle...
Ve yine Kur'an'daki nebevi siyaset hikmetleriyle ilgili bilgi eksikliğinden ve feraset fakirliğinden doğan ve Hoca'nın yakın çevresine mecburen aldığı ve katlandığı ve çok kirli niyetlerine rağmen, İslam ve insanlık hatırına onlardan yararlandığı kişileri "Erbakan'ın aynası" sanan yanlış bir bakış açısından ortaya çıkan anlama ve algılama sorunu yüzünden ve biraz da bazı kişi ve mahfillerin doğrudan veya dolaylı şişirme ve yönlendirme girişimlerinin etkisiyle; ve maalesef ümidin, yani iman pilinin zayıflaması nedeniyle:
"Erbakan Hoca'ya, artık aktif siyaseti bırakıp çekilmesi gerektiğini, manevi lider olarak devam etmesini" söyleyenler artık uyanmalıydı.
(Not: 12 Eylül'den sonra "Hocam, arkadaşlarınız, sizin artık resmi ve fiili değil, manevi bir lider olarak hizmetinizi sürdürmenizi istiyor" diyen Oğuzhan Asiltürk'e:
"Onlar aslında Bizim manevi başkan değil, uhrevi başkan olmamızı (Yani diri diri mezara konulmamızı ve bu davanın rayından çıkarılmasını) istiyor..." cevabını vermiş ve elçiliğini yaptığı siyonist ve sabataist şebekenin şeytani niyetlerini deşifre etmişti.)
"Erbakancılığı yaşatmak için Erbakansız siyaset yapmak zorundayız.." gibi, dışı hoş içi boş laflar üretenler, şimdi utanmalıydı!.
Not:Alıntıdır(http://www.millicozum.com/content/view/1293/129/). saygılar.....