BlackWomaN
New member
Mustafa Kemal, kurulacak devletin sekli ile ilgili toplumun her kesiminden insanlarla görüsmeler yaparken sıra, mollalar, seyhler ve din büyüğü geçinen kişilere gelir.
Mustafa Kemal, bunlara haber göndertip, gelecek hafta kendileriyle bu
konuyu görüsecegini ancak konusmalarının bir temeli olarak katılacak olan herkesin
Bakara suresini 288. ayetine kadar okumalarını rica eder. Toplantı günü gelip çattıgında, Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve sorar:
"Arkadaslar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288'e kadar
okumanızı rica etmistim.
"Kimler okudu Bakara'yi 288'e kadar?"
Salondaki bütün eller istisnasiz olarak bu ricayi yerine getirdiklerini
belirtmek için havaya kalkar.
Bunun üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:"Beyler, iste kuracagımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması: Bakara yalnızca 286 ayettir."!*
Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede
birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden
biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli
o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt
köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu
düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin
neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla,
sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
- "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."
- "Neyin simgesi" diye sordu çocuk.
- "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik
ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe
ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.
Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye
düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
- "Peki" dedi. "Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
- "Hangisi mi evlat?
Ben, hangisini daha iyi beslersem!"
Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki
ucuna astığı testilerle dereden su taşırmış evine.. Bu testilerden
birinin yan kısmında çatlak varmış... Diğeri ise hiç kusursuz ve
çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu
suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve..Ama her zaman boynunda taşıdığı
testilerden çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki
sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su
kalırmış...Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat zavallı
çatlak olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece
yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. İki yılın
sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak
testi,ırmak kenarında adama şöyle demiş:
"Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene
kadar akıp gidiyor.." Adam gülümseyerek dönmüş testiye; "Göremedin
mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu.Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok.Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlaklığını biliyordum..Senin tarafına çiçek tohumları ektim.. Ve hergün o yolda ben su taşırken,sen onları suladın.. 2 senedir o güzel çiçekleritoplayıp,masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim"diye cevap vermiş.
Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin kendine has
kusurları vardır.Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı
ilginç yapan,mükafatlandıran, renklendiren..Etrafımızdaki her kişiyi,oldukları gibi kabullenin.. Onlardadaki
kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görün...
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Acı" diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: "Tadı nasıl?" "Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak. "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam, "Hayır" diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış
"Caresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim.
Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile
oluşturamaz. Sonra birden, yüzbirinci vuruşta taş ikiye ayriliverir. işte o
zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir."
-Jacob RIIS -
Birgün ormancının biri dalları nehrin üzerine sarkan ağacın dallarını keserken baltasını suya düşürür.Aman tanrım diye bağırdığında bir peri belirir ve ne diye bağırıyorsun der.Ormancı baltasını suya düşürdüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için o baltaya ihtiyacı olduğunu söyler.Peri suya dalar ve elinde bir altın balta ile tekrar belirir.Baltan bu muydu diye sorar.Ormancı hayır diye cevaplar.Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde gümüş bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar.Baltan bu muydu?Ormancı yine hayır diye cevaplar.Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar.Baltan bu muydu?Ormancı evet der.Ormancının dürüstlüğü perinin çok hoşuna gider ve baltaların üçünü de kendisine verir.Ormancı mutlu bir şekilde evine döner.Bir zaman sonra ormancı eşiyle birlikte nehir boyunca yürürken karısı suya düşer.Ormancı aman tanrım diye bağırır.Peri yine belirir ve ne diye bağırıyorsun der.Ormancı karım suya düştü der.Peri suya dalar ve sarışın manken gibi bir kadın ile birlikte geri döner.Senin karın bu mu diye sorar.Ormancı evet der.Peri sinirlenmiştir.Yalan söylüyorsun,gerçek bu değil der.Ormancı özür dilerim peri, ortada bir yanlış anlaşılma söz konusu.Eğer Jennifer Lopez için hayır deseydim bu sefer esmer bir afet ile geri dönecektin,ona da hayır deseydim karımla dönecek ve her üçünü de bana verecektin.Ben fakir bir adamım ve üç karımın sorumluluğunu taşıyabilecek durumda değilim..Sarışına'a evet dememin sebebi budur...
Yer İngiltere. Birkaç yüzyıl öncesi... Adamın biri cinayetten hapse girer. Bir avukat bulunur adama. İlk görüşmelerinde avukat "Merak etme seni kurtaracağım" der. Adam da avukata güvenir ve mahkemeye çıkar.
Karar: İdam.
Adam avukata kızar, köpürür. "Hani beni kurtaracaktın?" der. Avukat da "Sen merak etme. Bu daha bir şey değil. Temyiz var. Seni kurtaracağım" der. Dava temyize gider.
Karar: İdam.
Adam yine avukata döner ve sorar. "Hani temyizde beni kurtaracaktın?" Avukat gayet sakindir. "Dur daha, bu karar Avam Kamarası'nda oylanacak. Seni kurtaracağım." Dava Avam Kamarası'na gider.
Karar: İdam.
Daha sonra Lordlar Kamarası ve Kraliçe'nin onayları vardır sırasıyla. Bu süreçte olanlar malum. Kraliçenin de onaylaması ile darağacı kurulur. Adamı sandalyeye çıkarırlar. Avukatla göz göze gelen adamın tüm öfkesi bakışlarına yansımıştır. Avukat ise hala son derece sakindir. Gözleriyle işaret ederek merak etmemesini, onu kurtaracağını anlatmaktadır adama.
Adamın ise artik umudu kalmamıştır. Cellat gelir, sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynunda iple sallanmaya baslar. O sırada avukat kalabalığı yararak darağacına doğru koşmaya başlar, merakla ne yapacağını anlamaya çalışan cellattı bir hamlede geçer, ipi keserek adamı kurtarır. Tabii ortalık ayağa kalkar, bu sefer hem idam mahkumu adam, hem de avukat yakalanır.
Avukata bunu neden yaptığı sorulunca cevabı şöyle olur: "Bu adam idam mahkumuydu. Siz de onu idam ettiniz. Adamın ölüp ölmemesi sizi ilgilendirmez, kanunda "idam edilir" yazıyor, "idam edilerek öldürülür" yazmıyor. İdam gerçekleşmiştir.
Bunun üzerine kimse adamı tekrar asmaya cesaret edemiyor, adam belki de haklıdır diye. Olay karar için yeniden Kraliçe'nin önüne geliyor. Kraliçe, zekasından dolayı avukatın iddiasını doğru buluyor ve adamı affediyor. Bu olaydan sonra, ilgili kanun maddesi değiştirilerek "idam edilerek öldürülür" şeklinde yeniden düzenleniyor.
Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam bir çok arkadaşım var demektir...
Faturalarımı zorlukla da olsa ödeyebiliyorsam, bir isim var demektir.
Pantolonum biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorum demektir...
Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir...
Park ettiğim yerden is yerime kadar yolu uzun buluyorsam, iyi
yürüyebiliyorum demektir...
Metro beklerken yanımdaki adam anahtarlarıyla oynuyor ve bu sesten o rahatsız olmuyorsa, ben iyi duyuyorum demektir...
Camları silmem, musluğu onarmam gerekiyorsa, bir evim var demektir.
Doğalgaz faturam yüklü geliyorsa, ısınıyorum demektir...
Yığınla ütülenecek ve yıkanacak çamaşırım varsa, yığınla giyeceğim var demektir.
Çalar saatimin sesiyle, sabahın köründe uyanıyorsam, yasıyorum demektir...
Aksamları kendimi yorgun hissedebiliyorsam ve bacaklarım ağrıyorsa, o gün ben üretici olmuşum demektir...
Ev telefonum sık sık çalıyorsa, beni seven insanlar var demektir...
Ve tüm bunların ayrımını yapabiliyorsam, ben MUTLUYUM demektir.
YA SIZ......?????
Kucuk bir erkek cocuk annesine sordu "Nicin agliyorsun?". cunki ben kadinim"diye cevapladi annesi. Anlamadim!" dedi cocuk. Annesi cocugu kucaklayip "Ve hic bir zaman anlayamayacaksin!" dedi.
Babasina Baba, annem nicin agliyor?" diye sordu.Babanin cevabi "Butun kadinlar sebebsiz aglayabilen yapidadir" diye oldu.
Kucuk oglan buyudu, yetiskin adam oldu, hala kadinlarin nicin agladiklarini kesfedemedi.
Nihayet oldukten sonra cennete gittiginde Allah'a sordu. Allahim!" dedi.
Kadinlar nicin bu kadar kolay aglayabiliyorlar?" Allah dediki...
Ben kadinlari ozel yarattim!... Tum yasamin agirligini tasiyabilecek kuvvette olmasina ragmen baskalarina teselli verecek kadar yumusak omuzlar,Dogumun acisina oldugu kadar dogurduklari evlatlarinin nankorlugune dayanabilecek ic kuvvetini verdim. Baskalarinin kuvvetinin kalmadiginda devam edecek azmi, ailesinin hastaliginda yorgunluga papuc biraktirmayacak kudreti verdim. Her turlu sart altinda, ve hatta annelerini cok kotu incitselerde, cocuklarini sevmek duygusalligini verdim. Bu duygusallik her yastaki cocuklarinin yaralarini sarmalarina, sorunlarini dinleyip paylasmalarina yardim ediyor. Kocalarini tum kusurlariyla sevmek kuvvetini verdim. Erkegin kaburgasindan onlari erkegin kalbini korumalari icin yarattim. Onlara iyi bir kocanin esini asla incitmeyecegini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranislarda bulunacagini anlayacak duyarli bir zeka verdim. Tek zayiflik olarak kadinlara birer goz yasi verdim.
Tamamen kendilerinin sahip olduklari, ihtiyaclari oldugunda kullanmak uzere.. İnsanlik icin bir gozyasi..." diye cevapladi. Kadini guzel yapan sey ne saci,ne vucudu, ne kendini ne sekilde tasidigidir.Kadini esas guzel yapan sevgisini paylasabilmesi, fedakarligi, sorumlulugu,anlayisi, sadece bilgiye degil ayni zamanda kalbe de yonelik aklidir.
Emeğe Saygı
Mustafa Kemal, bunlara haber göndertip, gelecek hafta kendileriyle bu
konuyu görüsecegini ancak konusmalarının bir temeli olarak katılacak olan herkesin
Bakara suresini 288. ayetine kadar okumalarını rica eder. Toplantı günü gelip çattıgında, Mustafa Kemal kürsüye çıkar ve sorar:
"Arkadaslar, buraya gelmeden önce hepinizden Bakara suresini 288'e kadar
okumanızı rica etmistim.
"Kimler okudu Bakara'yi 288'e kadar?"
Salondaki bütün eller istisnasiz olarak bu ricayi yerine getirdiklerini
belirtmek için havaya kalkar.
Bunun üzerine Mustafa Kemal sözlerine devam eder:"Beyler, iste kuracagımız devletin neden din temeline dayanamayacağının açıklaması: Bakara yalnızca 286 ayettir."!*
Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede
birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden
biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli
o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.
Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt
köpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu
düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin
neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla,
sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
- "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."
- "Neyin simgesi" diye sordu çocuk.
- "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik
ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe
ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.
Çocuk, sözün burasında; 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye
düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
- "Peki" dedi. "Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
- "Hangisi mi evlat?
Ben, hangisini daha iyi beslersem!"
Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki
ucuna astığı testilerle dereden su taşırmış evine.. Bu testilerden
birinin yan kısmında çatlak varmış... Diğeri ise hiç kusursuz ve
çatlaksızmış; ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu
suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve..Ama her zaman boynunda taşıdığı
testilerden çatlak olanı eve yarım; diğeri dolu olarak varırmış iki
sene her gün bu şekilde geçmiş. Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su
kalırmış...Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat zavallı
çatlak olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece
yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş. İki yılın
sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak
testi,ırmak kenarında adama şöyle demiş:
"Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene
kadar akıp gidiyor.." Adam gülümseyerek dönmüş testiye; "Göremedin
mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu.Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok.Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlaklığını biliyordum..Senin tarafına çiçek tohumları ektim.. Ve hergün o yolda ben su taşırken,sen onları suladın.. 2 senedir o güzel çiçekleritoplayıp,masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim"diye cevap vermiş.
Aslında hepimiz birer çatlak testiyiz Her birimizin kendine has
kusurları vardır.Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı
ilginç yapan,mükafatlandıran, renklendiren..Etrafımızdaki her kişiyi,oldukları gibi kabullenin.. Onlardadaki
kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görün...
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı. "Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Acı" diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu: "Tadı nasıl?" "Ferahlatıcı" diye cevap verdi genç çırak. "Tuzun tadını aldın mı?" diye sordu yaşlı adam, "Hayır" diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi: "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış
"Caresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim.
Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile
oluşturamaz. Sonra birden, yüzbirinci vuruşta taş ikiye ayriliverir. işte o
zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir."
-Jacob RIIS -
Birgün ormancının biri dalları nehrin üzerine sarkan ağacın dallarını keserken baltasını suya düşürür.Aman tanrım diye bağırdığında bir peri belirir ve ne diye bağırıyorsun der.Ormancı baltasını suya düşürdüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için o baltaya ihtiyacı olduğunu söyler.Peri suya dalar ve elinde bir altın balta ile tekrar belirir.Baltan bu muydu diye sorar.Ormancı hayır diye cevaplar.Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde gümüş bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar.Baltan bu muydu?Ormancı yine hayır diye cevaplar.Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar.Baltan bu muydu?Ormancı evet der.Ormancının dürüstlüğü perinin çok hoşuna gider ve baltaların üçünü de kendisine verir.Ormancı mutlu bir şekilde evine döner.Bir zaman sonra ormancı eşiyle birlikte nehir boyunca yürürken karısı suya düşer.Ormancı aman tanrım diye bağırır.Peri yine belirir ve ne diye bağırıyorsun der.Ormancı karım suya düştü der.Peri suya dalar ve sarışın manken gibi bir kadın ile birlikte geri döner.Senin karın bu mu diye sorar.Ormancı evet der.Peri sinirlenmiştir.Yalan söylüyorsun,gerçek bu değil der.Ormancı özür dilerim peri, ortada bir yanlış anlaşılma söz konusu.Eğer Jennifer Lopez için hayır deseydim bu sefer esmer bir afet ile geri dönecektin,ona da hayır deseydim karımla dönecek ve her üçünü de bana verecektin.Ben fakir bir adamım ve üç karımın sorumluluğunu taşıyabilecek durumda değilim..Sarışına'a evet dememin sebebi budur...
Yer İngiltere. Birkaç yüzyıl öncesi... Adamın biri cinayetten hapse girer. Bir avukat bulunur adama. İlk görüşmelerinde avukat "Merak etme seni kurtaracağım" der. Adam da avukata güvenir ve mahkemeye çıkar.
Karar: İdam.
Adam avukata kızar, köpürür. "Hani beni kurtaracaktın?" der. Avukat da "Sen merak etme. Bu daha bir şey değil. Temyiz var. Seni kurtaracağım" der. Dava temyize gider.
Karar: İdam.
Adam yine avukata döner ve sorar. "Hani temyizde beni kurtaracaktın?" Avukat gayet sakindir. "Dur daha, bu karar Avam Kamarası'nda oylanacak. Seni kurtaracağım." Dava Avam Kamarası'na gider.
Karar: İdam.
Daha sonra Lordlar Kamarası ve Kraliçe'nin onayları vardır sırasıyla. Bu süreçte olanlar malum. Kraliçenin de onaylaması ile darağacı kurulur. Adamı sandalyeye çıkarırlar. Avukatla göz göze gelen adamın tüm öfkesi bakışlarına yansımıştır. Avukat ise hala son derece sakindir. Gözleriyle işaret ederek merak etmemesini, onu kurtaracağını anlatmaktadır adama.
Adamın ise artik umudu kalmamıştır. Cellat gelir, sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynunda iple sallanmaya baslar. O sırada avukat kalabalığı yararak darağacına doğru koşmaya başlar, merakla ne yapacağını anlamaya çalışan cellattı bir hamlede geçer, ipi keserek adamı kurtarır. Tabii ortalık ayağa kalkar, bu sefer hem idam mahkumu adam, hem de avukat yakalanır.
Avukata bunu neden yaptığı sorulunca cevabı şöyle olur: "Bu adam idam mahkumuydu. Siz de onu idam ettiniz. Adamın ölüp ölmemesi sizi ilgilendirmez, kanunda "idam edilir" yazıyor, "idam edilerek öldürülür" yazmıyor. İdam gerçekleşmiştir.
Bunun üzerine kimse adamı tekrar asmaya cesaret edemiyor, adam belki de haklıdır diye. Olay karar için yeniden Kraliçe'nin önüne geliyor. Kraliçe, zekasından dolayı avukatın iddiasını doğru buluyor ve adamı affediyor. Bu olaydan sonra, ilgili kanun maddesi değiştirilerek "idam edilerek öldürülür" şeklinde yeniden düzenleniyor.
Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam bir çok arkadaşım var demektir...
Faturalarımı zorlukla da olsa ödeyebiliyorsam, bir isim var demektir.
Pantolonum biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorum demektir...
Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir...
Park ettiğim yerden is yerime kadar yolu uzun buluyorsam, iyi
yürüyebiliyorum demektir...
Metro beklerken yanımdaki adam anahtarlarıyla oynuyor ve bu sesten o rahatsız olmuyorsa, ben iyi duyuyorum demektir...
Camları silmem, musluğu onarmam gerekiyorsa, bir evim var demektir.
Doğalgaz faturam yüklü geliyorsa, ısınıyorum demektir...
Yığınla ütülenecek ve yıkanacak çamaşırım varsa, yığınla giyeceğim var demektir.
Çalar saatimin sesiyle, sabahın köründe uyanıyorsam, yasıyorum demektir...
Aksamları kendimi yorgun hissedebiliyorsam ve bacaklarım ağrıyorsa, o gün ben üretici olmuşum demektir...
Ev telefonum sık sık çalıyorsa, beni seven insanlar var demektir...
Ve tüm bunların ayrımını yapabiliyorsam, ben MUTLUYUM demektir.
YA SIZ......?????
Kucuk bir erkek cocuk annesine sordu "Nicin agliyorsun?". cunki ben kadinim"diye cevapladi annesi. Anlamadim!" dedi cocuk. Annesi cocugu kucaklayip "Ve hic bir zaman anlayamayacaksin!" dedi.
Babasina Baba, annem nicin agliyor?" diye sordu.Babanin cevabi "Butun kadinlar sebebsiz aglayabilen yapidadir" diye oldu.
Kucuk oglan buyudu, yetiskin adam oldu, hala kadinlarin nicin agladiklarini kesfedemedi.
Nihayet oldukten sonra cennete gittiginde Allah'a sordu. Allahim!" dedi.
Kadinlar nicin bu kadar kolay aglayabiliyorlar?" Allah dediki...
Ben kadinlari ozel yarattim!... Tum yasamin agirligini tasiyabilecek kuvvette olmasina ragmen baskalarina teselli verecek kadar yumusak omuzlar,Dogumun acisina oldugu kadar dogurduklari evlatlarinin nankorlugune dayanabilecek ic kuvvetini verdim. Baskalarinin kuvvetinin kalmadiginda devam edecek azmi, ailesinin hastaliginda yorgunluga papuc biraktirmayacak kudreti verdim. Her turlu sart altinda, ve hatta annelerini cok kotu incitselerde, cocuklarini sevmek duygusalligini verdim. Bu duygusallik her yastaki cocuklarinin yaralarini sarmalarina, sorunlarini dinleyip paylasmalarina yardim ediyor. Kocalarini tum kusurlariyla sevmek kuvvetini verdim. Erkegin kaburgasindan onlari erkegin kalbini korumalari icin yarattim. Onlara iyi bir kocanin esini asla incitmeyecegini fakat bazen destek ve kuvvetini deneyecek davranislarda bulunacagini anlayacak duyarli bir zeka verdim. Tek zayiflik olarak kadinlara birer goz yasi verdim.
Tamamen kendilerinin sahip olduklari, ihtiyaclari oldugunda kullanmak uzere.. İnsanlik icin bir gozyasi..." diye cevapladi. Kadini guzel yapan sey ne saci,ne vucudu, ne kendini ne sekilde tasidigidir.Kadini esas guzel yapan sevgisini paylasabilmesi, fedakarligi, sorumlulugu,anlayisi, sadece bilgiye degil ayni zamanda kalbe de yonelik aklidir.
Emeğe Saygı