Kamçı Ve Bilet Parası...

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Atatürk'e bir Konya Milletvekilini şikâyete gelirler.
Milletvekilinin Mevlânâ sülalesinden geldiğini söylerler.
Atatürk, gelenlere şunları söyler:

"...
Bu zat Mevlana sülâlesinden diyorsunuz.
Mevlevi tarikatında şu mertebeye çıkmıştır diyorsunuz.
Mevlânâ'nın ıslâh edemediği bir zatı Mustafa Kemal nasıl ıslah etsin ?
... " ( Cemal Kutay anıları )
……….
Atatürk gece üçte Latife Hanım’ı uyandırır ve atlı tramvayla gezileceğini söyler.
Mahiyetindekilerle birlikte atlı tramvaya binilir.
İhtiyar sürücüye sorar:
" - Kamçıyı vurmadan atı süremez misin ? "
" - Yürümez " der ihtiyar.
" - Ver kamçıyı" der, dizginleri alır ve bir müddet kamçısız idare eder. Sonra da:
" - Ben de idare ettim ama kamçılı idare etmedim " der.
Sonra Latife Hanıma dönerek:
" - Sen de bilet kes ama paraları cebe atma " der.

Latife Hanım bu sözlerin anlamını ilerleyen günlerde sorar ?
Atatürk yanıt verir:
" ... Ben bu olanları bir delilik diye yapmadım. Kamçılı idarenin yapılmamasını, yanımdakilerden birine anlatmak için yaptım. Ve menfaat peşinde koşmuş bir tanesine de sen bilet paralarını cebine atma diye bir ders verdim. Bunu söylemektense böylesi daha etkili oluyor..." (Latife Hanımın Niyazi Ahmet Banoğlu'na anlattıklarından)

Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti.
Bunlardan birisi, muzaffer generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti.
Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir işaret görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.

- Binbaşı mısınız ?
- Hayır.
- Albay mı ?
- Hayır.
- Korgeneral mi ?
- Hayır.
- Peki nesiniz ?
- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım!
Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!.. (Kaynak: General Sherril - Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935.)
……….
İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım.
Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:

“ - Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi ? ”
“ - Evet ”, dedi. Ben yine sordum:
“- Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin ? ”
“ - Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.”


“ - Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun ? ”
“ - Hayır.”
“ - O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin ? ”
“- Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik. ”
O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
“ - Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür... ” dedim.

Adam benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu.
Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı. (Kaynak: Yahya Galip Kargı, Yücel Dergisi, 1948)
……….
1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı.
Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
“ - Depremden çok zarar gördün mü, baba ? ” diye sordu.
Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu:
“ - Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin ? ”
İhtiyar, Kürt şivesiyle:
“ - Valle Padişah bilir ! ” dedi.


Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle:
“ - Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı ? Söyle bakalım zararın ne ? ”
İhtiyar tekrar etti:
“ - Padişah bilir !.. .”
Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
“ - Siz daha devrimi yaymamışsınız ! ” dedi.
Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
" - Köylere genelge yolladık Paşam ”, dedi. Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:


“ - Oğlum ”, dedi, “ Genelgeyle devrim olamaz !... " (Ahmet Hidayet Reel)

Mehmet BÜLENT
 
Geri
Üst