Annemin çalıştığı kurumda biri vardı İsmail, yaklaşık iki yıldır görmüyordum. Tesadüf iki gün önce karşılaştık. Görünce şaşırdım yüzüne bir renk gelmiş sanki gençleşmiş gibiydi. Ben kısaca hikayesini anlatayım.
Bisikletle gazete dağıtımı işine girmişti. İşin ilk günü heyecanlı bir şekilde başladı, bir kaç gazete dağıttıktan sonra diğer sokağa geçecekti ama serseri bir şoför ona izin vermedi vurdu ve kaçtı. Gözlerini açtığında altı ay geçmişti evet altı ay koskoca altı ay hayatından silinmişti yoktu. Kalkıp yürümeyi denedi ama gördü ki bazı şeyler eskisi gibi değil. Yürüyebiliyordu ama çok zorlanıyor eskiden olduğu gibi normal yürüyemiyordu. Hayatı kararmıştı ama yine de pes etmedi.
Evlilik yaşı gelmişti ama düşündü, kim ister ki benim gibi düzgün yürüyemeyen engelli biriyle evlenmek. Çok geçmeden birini tanıdı, o doğuştan şanssız olanlardandı. Anne ve babası yok çocuk esirgeme kurumunda büyümüş biriydi. İsmail düşündü bir an, onunda derin yaraları vardı kendine eşit gördü biraz. Sonunda cesaretini toplayıp karar verdi konuşmaya. İçinde binbir çelişkiler ve fırtınalarla başladı konuşmaya. Umudu yok gibiydi ama yılmıyor yine konuşuyordu. Evet olmuştu, kabul etmişti. İsmail o an unuttu ne var ne yoksa hayatta ona tokat atan ne varsa. Hem o sıralar güzel bir işe de girmişti.
Evlendiler, herşey çok güzel gidiyordu. Sonra evin neşesi geldi. Bir kızları olmuştu. Artık İsmail'den mutlusu yoktu. Hayat ona bir engel koymuştu ama o inat etti ve aştı tüm hepsini. Devletin belki engelli vatandaşlarına yaptığı tek iyilik olan vergiden muaflık sayesinde güzel maaş alıyordu. Bebeği için hiçbirşeyden kaçınmadı.
İsmail için herşey çok güzel gidiyordu ama bir terslik vardı. Başta anlayamadı ne olduğunu. Herşey güzeldi ne ters gidebilirdi ki. Sevdiğinin yüzünü asık gördü bir kaç kez. Sordu neden diye geçiştirici cevaplar aldı. İsmail'in içini deşen bir kurt vardı anlamalıydı ne olduğunu. Kardeşi gibi gördüğü birine açtı derdini. Arkadaşı ona dert etme İsmail kadınlar böyledir ara sıra olur böyle şeyler dedi. Rahatlamıştı biraz ama yine de ikna olmamıştı. Ve çok geçmeden tartışmalar, bağırışmalar başladı. Sebepsiz yere başlayan kavgalar. Sonunda dudaklarından döküldü Ayşe'nin dilinden kelimeler. Evet sorun İsmail'in engelli olması idi. O kadar çok şey söyledi ki İsmail'İn cevap verecek takati yoktu. İnatçısın dese bundan sonra dikkat ederim derdi, kötüsün dese bundan sonra iyi olmaya çalışacağım derdi ama o engellisin deyince İsmail cevap veremiyordu. Artık geriye tek çare gelmişti yolları ayırmak.
İsmail kızıyla tek başına kalmıştı. Neyse ki annesi vardı. Belli bir süre annesinde kaldı. Yaralarını sarmaya çalışıyor mücadelesine devam ediyordu ama aklına hep SEN ENGELLİSİN cümlesi geliyor, hala cevap veremiyordu o sese. O an anladı ki engeli koyan hayat değil engeli koyanın insanlar olduğunu. Evet dibe vurmuştu artık savaşı da bırakmış teslim olmuştu ona engeli koyan insanlığa.
Pazar günüydü, kahvaltı etmek istemedi yavaşça uyuyan kızını öptü sarıldı tüm kokusunu çekti içine. Ben bir hava alıp geleyim dedi annesine. Hava kapalıydı tıpkı İsmail'in iç dünyasını anlatan bir renkti. Kararını vermişti. Bıkmıştı engellerle mücadele etmekten. Ve yanına aldığı ilaçlarla şehrin dışına çıktı. Bir derenin kenarına geldi. Önce izledi biraz. Önüne aldığı herşeyi sürükleyip götüren engel tanımayan dereye baktı ve şu sular kadar olamadım. Tüm ilaçları yutmaya başladı. Uzandı derenin kenarına ve bekledi ölümü. İşte kader orada devreye girdi. O gün tesadüfen oradan geçen babam evet benim babam onu gördü. Hemen indi arabadan ve ilaç kutularını gördü. Kızdı önce "Naptın be İsmail" dedi. Hemen kucakladı onu en yakın hastaneye götürdü. Kurtarmışlardı İsmail'i.
İsmail çok pişman olmuştu. Kızı geldi aklına bunu kızına nasıl yapmıştı. Zaten annesi yoktu birde babasız kalacaktı kızı. Binlerce kez teşekkür etti onu kurtarana. Hadi bakalım sıfırdan bir daha başlıyorum dedi kendine. Gitti kızını öptü sarıldı ona sımsıkı özür diledi ağladı.
Bir gün dernekte bir kız gördü, konuşmaya başladılar ve arkadaş oldular. Oda engelliydi, ismail ondan biraz şanslıydı. Zor da olsa yürüyebiliyordu ama o tekerlekli sandalyeye mahkumdu. Zaman aralarındaki arkadaşlığı aşka dönüştürdü. Önce ailesine anlattı. Ailesi olur mu oğlum sen engelli o engelli nasıl olacak yapamazsın dediler. Sonra arkadaşlarına açıldı onlarda pek farklı cevaplar vermedi. Onlar bilemezdi ki engelli olmak nedir, normal biriyle evlendiğinde başına gelebilecekleri. İsmail bu sefer kimseyi dinlemedi ve evlendiler. Evet zordu ama zor olan sadece fiziki engellerdi. Gönülleri arasında hiçbir engel yoktu ve mutluydular. Öyle mutluydular ki sanki engelsiz olduğunu düşünen bir çok insana ders verir gibiydiler. Önemli olanın kalbinizde ki engeli kaldırmak diyorlardı gözleriyle insanlara.
Anlattıklarım sevdiğim bir abim olan İsmail abinin hikayesiydi. İlk kez böyle bir yazı yazdım. Anlatım ve yazımda hata varsa affola. Kalbimizdeki engelleri kaldırmak dileğiyle =)
Bisikletle gazete dağıtımı işine girmişti. İşin ilk günü heyecanlı bir şekilde başladı, bir kaç gazete dağıttıktan sonra diğer sokağa geçecekti ama serseri bir şoför ona izin vermedi vurdu ve kaçtı. Gözlerini açtığında altı ay geçmişti evet altı ay koskoca altı ay hayatından silinmişti yoktu. Kalkıp yürümeyi denedi ama gördü ki bazı şeyler eskisi gibi değil. Yürüyebiliyordu ama çok zorlanıyor eskiden olduğu gibi normal yürüyemiyordu. Hayatı kararmıştı ama yine de pes etmedi.
Evlilik yaşı gelmişti ama düşündü, kim ister ki benim gibi düzgün yürüyemeyen engelli biriyle evlenmek. Çok geçmeden birini tanıdı, o doğuştan şanssız olanlardandı. Anne ve babası yok çocuk esirgeme kurumunda büyümüş biriydi. İsmail düşündü bir an, onunda derin yaraları vardı kendine eşit gördü biraz. Sonunda cesaretini toplayıp karar verdi konuşmaya. İçinde binbir çelişkiler ve fırtınalarla başladı konuşmaya. Umudu yok gibiydi ama yılmıyor yine konuşuyordu. Evet olmuştu, kabul etmişti. İsmail o an unuttu ne var ne yoksa hayatta ona tokat atan ne varsa. Hem o sıralar güzel bir işe de girmişti.
Evlendiler, herşey çok güzel gidiyordu. Sonra evin neşesi geldi. Bir kızları olmuştu. Artık İsmail'den mutlusu yoktu. Hayat ona bir engel koymuştu ama o inat etti ve aştı tüm hepsini. Devletin belki engelli vatandaşlarına yaptığı tek iyilik olan vergiden muaflık sayesinde güzel maaş alıyordu. Bebeği için hiçbirşeyden kaçınmadı.
İsmail için herşey çok güzel gidiyordu ama bir terslik vardı. Başta anlayamadı ne olduğunu. Herşey güzeldi ne ters gidebilirdi ki. Sevdiğinin yüzünü asık gördü bir kaç kez. Sordu neden diye geçiştirici cevaplar aldı. İsmail'in içini deşen bir kurt vardı anlamalıydı ne olduğunu. Kardeşi gibi gördüğü birine açtı derdini. Arkadaşı ona dert etme İsmail kadınlar böyledir ara sıra olur böyle şeyler dedi. Rahatlamıştı biraz ama yine de ikna olmamıştı. Ve çok geçmeden tartışmalar, bağırışmalar başladı. Sebepsiz yere başlayan kavgalar. Sonunda dudaklarından döküldü Ayşe'nin dilinden kelimeler. Evet sorun İsmail'in engelli olması idi. O kadar çok şey söyledi ki İsmail'İn cevap verecek takati yoktu. İnatçısın dese bundan sonra dikkat ederim derdi, kötüsün dese bundan sonra iyi olmaya çalışacağım derdi ama o engellisin deyince İsmail cevap veremiyordu. Artık geriye tek çare gelmişti yolları ayırmak.
İsmail kızıyla tek başına kalmıştı. Neyse ki annesi vardı. Belli bir süre annesinde kaldı. Yaralarını sarmaya çalışıyor mücadelesine devam ediyordu ama aklına hep SEN ENGELLİSİN cümlesi geliyor, hala cevap veremiyordu o sese. O an anladı ki engeli koyan hayat değil engeli koyanın insanlar olduğunu. Evet dibe vurmuştu artık savaşı da bırakmış teslim olmuştu ona engeli koyan insanlığa.
Pazar günüydü, kahvaltı etmek istemedi yavaşça uyuyan kızını öptü sarıldı tüm kokusunu çekti içine. Ben bir hava alıp geleyim dedi annesine. Hava kapalıydı tıpkı İsmail'in iç dünyasını anlatan bir renkti. Kararını vermişti. Bıkmıştı engellerle mücadele etmekten. Ve yanına aldığı ilaçlarla şehrin dışına çıktı. Bir derenin kenarına geldi. Önce izledi biraz. Önüne aldığı herşeyi sürükleyip götüren engel tanımayan dereye baktı ve şu sular kadar olamadım. Tüm ilaçları yutmaya başladı. Uzandı derenin kenarına ve bekledi ölümü. İşte kader orada devreye girdi. O gün tesadüfen oradan geçen babam evet benim babam onu gördü. Hemen indi arabadan ve ilaç kutularını gördü. Kızdı önce "Naptın be İsmail" dedi. Hemen kucakladı onu en yakın hastaneye götürdü. Kurtarmışlardı İsmail'i.
İsmail çok pişman olmuştu. Kızı geldi aklına bunu kızına nasıl yapmıştı. Zaten annesi yoktu birde babasız kalacaktı kızı. Binlerce kez teşekkür etti onu kurtarana. Hadi bakalım sıfırdan bir daha başlıyorum dedi kendine. Gitti kızını öptü sarıldı ona sımsıkı özür diledi ağladı.
Bir gün dernekte bir kız gördü, konuşmaya başladılar ve arkadaş oldular. Oda engelliydi, ismail ondan biraz şanslıydı. Zor da olsa yürüyebiliyordu ama o tekerlekli sandalyeye mahkumdu. Zaman aralarındaki arkadaşlığı aşka dönüştürdü. Önce ailesine anlattı. Ailesi olur mu oğlum sen engelli o engelli nasıl olacak yapamazsın dediler. Sonra arkadaşlarına açıldı onlarda pek farklı cevaplar vermedi. Onlar bilemezdi ki engelli olmak nedir, normal biriyle evlendiğinde başına gelebilecekleri. İsmail bu sefer kimseyi dinlemedi ve evlendiler. Evet zordu ama zor olan sadece fiziki engellerdi. Gönülleri arasında hiçbir engel yoktu ve mutluydular. Öyle mutluydular ki sanki engelsiz olduğunu düşünen bir çok insana ders verir gibiydiler. Önemli olanın kalbinizde ki engeli kaldırmak diyorlardı gözleriyle insanlara.
Anlattıklarım sevdiğim bir abim olan İsmail abinin hikayesiydi. İlk kez böyle bir yazı yazdım. Anlatım ve yazımda hata varsa affola. Kalbimizdeki engelleri kaldırmak dileğiyle =)