'Kainatı yaratmadan önce Allah ne yapıyordu?

DayWalkerr

ABDUSSABUR
Altın Üye
Katılım
3 Ocak 2006
Mesajlar
7,025
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
Allah Bilir...

cosmos-1.jpg



tezhip-line-1.gif

Allah zamandan münezzeh olduğundan onun hakkında, “kainat yaratılmadan önce” diye belirtilen bir zaman söz konusu değildir. Allah’ın böyle bir zaman dilimi içinde faaliyet göstermesi de düşünülemez.

Zaman ancak yaratıklar için söz konusudur, zaman içinde iş görenler ancak yaratıklardır. Ancak soruyu şöyle sormak mümkün olabilir: “Ezelde Allah vardı, onunla beraber hiçbir şey yoktu. O hâlde ezelde Allah ne yapıyordu?” Bu soruya kısaca, “Kendi cemal ve kemalini bizzat kendisi müşahede ediyordu.” şeklinde cevap verilir. Gaybı ancak Allah bilir.

Bu sorunun temelinde zaman ve ezel kavramlarının, yanlış anlaşılması ve karıştırılması söz konusudur. İnsan, zaman ve mekâna kayıtlı olarak yaşadığı için her hadise ve hakikati zaman ölçüsüne göre değerlendirmekte, kayıtlı kendi içerisinde yaşadığı zamanı, evveli olmayan bir süreçle (ezel) karıştırmaktadır. İşte yukarıdaki soru, böyle bir yanlış değerlendirmenin sonucudur.

Zaman, varlıkların bir tertip ile ve birbiri ardınca yaratılması ile ortaya çıkan soyut bir kavramdır. Bütün varlıkların yaratılması, değişip başkalaşmaları, yok olup son bulmaları, hep zaman nehir içinde gerçekleşir. Allah’ın, sonsuz kuvvet ve kudretiyle yokluk âleminden varlık sahasına çıkarılan bütün varlıklar, zaman nehrinde hiç durmadan akarlar. Geçmiş zaman, gelecek zaman ve şimdiki zaman kavramları nispidirler, birbirlerine göre bu isimleri alırlar. Bu gün dünün yarınıydı, yarının ise dünü olacak.

Ezel kavramına gelince o, zaten, zaman itibariyle bir sonsuzluk demek değildir. Zaman, devir, asır, yıl, ay, gün, saat, saniye, an gibi dilimlere bölünebildiği hâlde, ezel için böyle bir taksim söz konusu değildir. Aynı zamanda ezel, bir başlangıç noktası olarak da düşünülemez.

“Allah vardı, başka hiçbir şey yoktu.” (Hadis-i şerif). Zaman ise, mahlukatın yaratılması ile başladı. Şu hâlde zaman kavramı, geçmişe doğru ne kadar uzatılırsa uzatılsın, Allah’ın ezeliyeti ile karşılaştırılamaz .

Ancak soruyu şöyle sormak mümkün olabilir: “Ezelde Allah vardı, onunla beraber hiçbir şey yoktu. O hâlde ezelde Allah ne yapıyordu?” Hemen şunu ifade etmek gerekir ki; Allah ezelde bir şey yapmaya -haşa- mecbur olmadığı gibi, bir şey yapmaması da onun için bir eksiklik değildir. Zira o, mahlukatı yaratmasa da sonsuz kemâldedir. Mevcudatı yaratmasıyla kemalinde bir artma, yaratmamasıyla bir eksilme söz konusu değildir.

Bu açıklamadan sonra, soruyu iki şık içerisinde cevaplayalım: Allah, ezelde kendi cemal ve kemalini bizzat kendi müşahede ediyordu. Allah’ı kemaliyle bilmek yine ona mahsustur. Zira, Miraç hadisesi ile Allah’ı bizzat müşahede eden Efendimiz (asm.), “Seni gerektiği gibi bilemedim.” demiştir.

Allah, ezelde, isim ve sıfatlarının tecelli yeri olacak varlıkların mahiyet ve hakikatlerini, hüviyetlerini, plân ve programlarını, manevî miktar ve suretlerini ezelî ilminde takdir ve müşahede etmekteydi. Allah, lütuf ve keremi, rahmet ve merhametiyle, ilmi dairesindeki mahiyet ve hakikatlere, harici vücut giydirmeyi istedi. Ve ‘ol’ emrini verip mahlukatı yarattı. Bu yaratma fiili, mahlukat için, bir ihsan, bir lütuf ve bir ikram idi.

Allah’ın hem kendi kemal ve cemalini seyretmesinde, hem de varlıkların manevî plân ve programlarını yapmasında, onları ezelî ilminde takdir etmesinde bir zaman ve müddet söz konusu değildir. Yani bunlar bir zaman silsilesi içerisinde düşünülemez. Ezeldeki bu müşahede, bu tanzim ve takdir, insan aklının anladığı anlamda bir takdir ve tanzim değildir. Allah’ın zatı mahlukatın zatlarına, fiilleri mahlukatın işlerine benzemediği gibi İlâhî takdiri de insanın anladığı manada bir programlama değildir.


Mehmet Kırkıncı
 
eLine sağLık faydaLı bi konu oLmuş ama yaratık yerine varLık kavramı kuLLanıLsa daha bi hoş oLcakmış bence gerçi sen orijinaLLiğine bağLı kaLmışsındır hakLı oLarak ;)
 
Güzell bi paylaşım...Eline sağlık...Allah razı olsun...
 
Allah razı olsun kardeşim ezeli düşünmek insanın kârı değildir çünkü insan yaratılmıştır ve buna aklı ermez ve bize ne emredilmişse onunla yetinelim diyorum
 
saolasın aklımdaki bi çok soruya yanıt oldu bu konu teşekkür ederim...
 
Dogru ile gercek arasindaki fark nedir? Insanoglu tarih boyunca buldugu dogrulari gercek sanmistir.. bunu bir ornekle aciklarsak
1)saatte 80km hizla giden penceresiz bir trende oturan kisi kendini hareketsiz zanneder (ornegin su anda bu yaziyi okurken hareketsiz oldugunuzu dusunuyosunuz ama aslinda dunya ile gunes etrafinda, gunesle samanyolu etrafinda donmektesiniz..vb)
2) trene disaridan bakan bir kisi onu bir yonde saatte 80 km hizla giderken gorur.
3) tam tren yoluna paralel ama ters yondeki bir yolda 100 km hizla giden bir kisi treni ters istikamete 180 km hizla giderken gorur.
4) tam tren yoluna paralel bir yolda trenle ayni yonde 50 km hizla giden bir kisi onu sanki 30 km hizla gidiyomus gibi gorur..

Yukaridakilerin hepsi dogrudur Ama gercek nedir?

anlasilacagi uzere aslinda ayni olgular bakis acisina gore farkli dogrular uretebilmektedir. ZAMAN,MADDE,YOL VB ...bu kavramlar cok yakin tarihimize kadar bilimin temellerini olusturmus ve evrenin calisma mekanizmasini aciklayan gercekler kabul edilmislerdir. Newtonun kurdugu bu evren modeli yuzyillar boyunca insanligi etkilemis ve insanligin evreni yorumlama/ anlama surecindeki bakis acisini (PARADIGMALARINI-farkinda olmadigimiz gozluklerimizI)belirlemislerdir. Bu bakis acisi ve ogreti nedeniyledir ki insanlar sorularini bu sartlanmislik uzerine sorarlar..evrenden once ne vardi..uzayin disinda ne var..vb aslinda tum bu muhakeme anlayisimiz bizden once atilmis bazi bilimsel tespitlere dayanmaktadir ve bizi sartlandirarak bu tur sorular sormamiza neden olurlar. Newton un kurdugu deterministik yaklasimdan (trene disaridan bakan bir adam diyelim) bizi einstein kurtarmistir(arabadaki adam diyelim).. einstein a gore zaman tek yonlu akmaz..kisiye gore degisir ..madde isik hizinda farklilik gosterir vb. bu yeni bakis acisi bizim "farkindalik" ozelligimizi hatirlatmis "Out of Box" dusunmemizi olanakli kilmistir.

Ozetlemek gerekirse ayni olaya farkli bakis acilari (ki hepsi dogrudur) olabilir. Ama insan Gercegin pesinden kosmalidir..peki insani gercege ne ulastirir? ben de cok kafa patlattim ama asagidaki soz bana cikis yolunu gosterdi.. kime ait oldugunu bilmiyorum...

Dinde aklin yani sahsi
görüslerin yeri yoktur.
Akla göre din olmaz.
Akla göre din olsa,
insan sayisi kadar din olur.
Her birimin, kozasinin
boyutlarina göre
“dogrulari” vardir,
“yanlislari” vardir!
Oysa, “SINIRSIZ”in
indinde dogru TEK’tir
ve DOGRU’dan baska
hiçbir sey yoktur!
Esas “yanlis” ise,
DOGRU’dan baska
hiçbir sey olmadigini
görememendir.
 
Yaniii????...Açık anlatsaydın keşke..Fazla kapalı olmamış mı bu?;)....

 
Allah razı olsun kardeş. ben düşünmüştüm bu konuyu açmayı ama sen benden cok önce davranmıssın.
 
yazıyı daha iyi anlamak için...


münezzeh: 1 . Temiz, arı.
2 . Uzak.

müşahede: 1 . Görme.
2 . Gözlem.

nispi: 1 . Birbirine göre (olan), önceki duruma göre:
2 . felsefe Göreceli:


mevcudat: 1 . Var olan şeyler, varlıklar.
2 . Yaratıklar.


tecelli: 1 . Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma
2 . din b. (***) Tanrı'nın insanlarda ve doğada görünmesi.
3 . Alın yazısı, kader:
 
DeSaNTRaLiZaSYoN' Alıntı:
yazıyı daha iyi anlamak için...


münezzeh: 1 . Temiz, arı.
2 . Uzak.

müşahede: 1 . Görme.
2 . Gözlem.

nispi: 1 . Birbirine göre (olan), önceki duruma göre:
2 . felsefe Göreceli:


mevcudat: 1 . Var olan şeyler, varlıklar.
2 . Yaratıklar.


tecelli: 1 . Belirme, görünme, ortaya çıkma, zuhur etme, meydana çıkma
2 . din b. (***) Tanrı'nın insanlarda ve doğada görünmesi.
3 . Alın yazısı, kader:


saol des...Bunları bilmeyen çok mudur acaba?...Ben pek yoktur diye böle verdim ama...Neyse...
 
Geri
Üst