Dünden bugüne
Arzuladığınız topraklara kavuşacaksınız merak etmeyin. Eliniz, yüzünüz toprağa bulanacak. Hatta gözünüzden, burnunuzdan içeri kadar girecekler, nefes borunuza
kadar toprak dolacak inşallah. O. çocukları, daha düne kadar yeryüzünde bi karış toprağı olmayan itler gibi titreye titreye yaşıyordunuz. Daha da öncesinde tarihler
boyunca hep başka devletlerin kanatlarında yaşadınız. Ama her seferinde bulunduğunuz yeri karıştırmadan rahat etmediniz. Hatta katledilip kovulduğunuzda insani
vasıfları gereği Osmanlı size kucak açtı da yokolmaktan kurtuldunuz. Her ne kadar bugünlerde, acaba size sahip çıkmakla doğru mu yaptılar diye sorgulamadan
edemiyorsam da, bi an silkinip kendime geldiğimde evet maalesef evet, ne yazık ki evet, yine de doğru yapmışlar diyorum. İnsan olmanın gereğini yapmışlar.
Allah' a gerçek manada iman etmiş olmanın gereğini yaptılar. Bugün 1948' den sonra İngilizler sayesinde gelip çöreklendiğiniz Filistin' de, önünde sallana sallana
ibadet edebildiğiniz duvarı bile Mimar Sinan' a borçlusunuz. Halbuki siz insani mahkemeyle yargılanmaya kalksanız, şu haliniz itibarı ile, her biriniz kazıklara oturtulacak pisliklersiniz.
Ama gelin görün ki her kim için olursa olsun son söz yine insanı yaradana ait. Yok olmaktan kurtuldunuz, ayağınız biraz yere bastı, sizi getirip oraya birileri
yerleştirdi, ama sizin ruhunuz or...pu. İki dakka yerinizde insan gibi duramıyorsunuz. Bir zamanlar sizi yokolmaktan kurtaranların soylarını, şimdi teşekkürlerinizi
arzedercesine katlediyorsunuz. Sizinki nasıl bir inanç? Sizler ne aşağılık pislik insanlarsınız. İbadet ettiğinizi söylediğiniz mekanlara, sırtınızda makineli tüfekle
gidip, iki dakka birşeyler mırıldanıp, hemen katliama koşuyorsunuz. Ya merak ediyorum? Sırtında silahla, o duvarın önünde ne şekilde dua ediyorsun sen? Ne
diyorsun kendi tanrına? "Ulu yehova, bugün daha fazla çocuk katledebilmem için bana yardım et" mi diyorsun? Ya da...Yok yok, ben daha fazla yazmaya
dayanamayacağım, yoksa içimden ana avrat küfretmek geliyor. Son olarak ilave bir resim ve kısa bir anekdot. Allah'ın (CC) sabır ve zaferi, ona gerçek manada
iman edenlerin üzerine olsun.
(son bi kontrol etmek amaçlı yazımı şöyle bir taradığımda istemeden(?) bikaç yerde edebimi bozmuşum, özellikle bayan üyelerimizden ve sonrasında diğer
arkadaşlardan özür dilerim. Silmeyi de düşündüm, ama akışı çok bozuldu yazının, vazgeçtim)
Kudüs’ e atanan bir Amerikalı gazeteci, Ağlama Duvarının önünden gelip geçerken, bir mûsevinin her gün duvarın önünde diz çöküp dua ettiğini fark etmiş.
Haftalarca ayni manzarayı görünce dayanamamış ve sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş.
Adamdan izin aldıktan sonra teybini açmış ve konuşmaya başlamış:
- “isminiz..?”
- “David. Polonya Yahudisiyim. 65 yaşındayım. Smalla da bir manav dükkanım var. Evliyim, iki çocuğum Tel Aviv de bir çiçek serasında çalışıyorlar…”
- “Sizi her gün burada, Ağlama Duvarında, dua ederken görüyorum.”
- “Evet, her sabah dükkanımı açmadan önce buraya gelir, dünya barışı ve ulusların kardeşliği için dua ederim… öğle tatilinde yine gelir; bu kez yeryüzündeki
acıların ortadan kalkmas ve bütün insanların refaha kavuşması için dilekte bulunurum…
Akşam da eve dönmeden önce yine uğrar; bu kez iyi ve dürüst insanların esenliği için dua ederim…
Cumartesi günlerimin tamamını da burada geçiririm, aynı şeyler için dua ederek…”
- ” Çok güzel…. Ne kadardır sürüyor bu?”
- ” İsrail kurulup da buraya göç ettiğimden bu yana… Yani 40 yıldan fazla oldu…”
Gazeteci etkilenmiştir. Duygulu bir ses tonuyla sorar:
- ” 40 yıldır burada dua ediyorsunuz… Bunca yıl sonra nasıl bir duygu var içinizde? Nasıl hissediyorsunuz?…”
Yaşlı Mûsevi; ümitsiz, bıkkın ve üzgün bir ifadeyle duvara bakar ve kırgın bir ifadeyle cevap verir:
- ” Bilmiyorum. Sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir duygu var içimde…”