TraFoo
Banned
- Katılım
- 3 Ağu 2009
- Mesajlar
- 2,032
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Kırım'ı Pazarlayanlar
Tum toplumlarda, vatani ve ulusu için canini feda etmeye hazir
vatanseverlerle, en kücük çikar karsiligi vatanini ve ulusunu satmaya hazir
isbirlikçiler mutlaka vardir. Ozgur ve bagimsiz, devlet kurumlari guclu olan
toplumlarda bu isbirlikçilerin sayisi son derece düsük iken, yabanci bir
devletin hegemonyasi altinda yasayan toplumlarda ise aramadiginiz olcude
fazladir. Konumuz, Ukrayna’nin hegemonyasi, Ruslarin tehdidi ve sefalet
siniri altinda yasayan Kirim Türklerinin icindeki isbirlikçiler degil;
aksine, özgür ve bagimsiz Türkiye’de ya da Batida yasayan ve Kirim Türk
Toplumu ile ilgisini sadece kisisel çikarlari düzeyinde sürdüren; bir baska
ifadeyle Kirim’i yabanci istihbarat servislerine, kimi tarikat ve
cemaatlere pazarlayan diyaspora isbirlikcileridir.
Bu makale, yüzyillardir esaretin acisi altinda perisan edilmis Kirim Türk
halkinin üzerinden çikar saglayanlarin profilini ortaya çikarmak amaciyla
kaleme alinmistir. Hedef isimler ve diger detaylar ise ihanetin devamliligi
halinde bir sonraki makaleye konu olacaktir:
I. YABANCI ISTIHBARAT ORGUTLERININ SERVIS ELEMANLARI
Bu kategorideki servis elemanlarinin çogunlugu, CIA tarafindan finanse
edilip yönetilen “Radio Liberty” kökenlidir. Burada on egitimden geçtikten
sonra “Hoover Enstitüsü” gibi CIA merkezlerinde uzmanlasan ve özellikle
Kirim kokenli olanlar, çalismalarini profesyonel iliskiler içinde sürdürmeye
halen devam etmektedirler. Bu grupta yer alan kimi akademisyenlerin
yanisira, Türkiye’de devlet memuru statüsünde olmasina karsin doldurduklari
haftalik program bantlari ile Radio Liberty’deki görevlerini sürdürenler,
ayni zamanda Kirim için örgütlü düzeyde faaliyet gösteren Kirim
Derneklerinde de aktif rol üstlenmekten geri kalmamaktadirlar (1).
Kendilerini ABD ‘ye Kirim Türk Halkinin resmi temsilcisi olarak göstermeye
calisanlarin yanisira, Almanya’da da “Federal Anayasa’yi Koruma Teskilâti
(BfV)” ve “Dis Istihbarat Servisi (BND)” ile koordineli olarak, bu ülkenin
“arka bahcesi” ya da “hayat alani” içinde yer alan Kirim’a ve de
diasporadaki Kirim Türklerine yönelik faaliyetlerde kullanilan kendisi ya da
esi Kirim kökenli olanlari da gözardi etmemek gerekmektedir.
Bu arada, son yillarda Türkiye’ye yönelik olarak devreye giren dis
istihbarat orgütlerinin en aktifleri arasinda, özellikle Ukrayna Güvenlik
Servisi SBU (SLUJBA BEZAPASNASTI UKRAINE) dikkatleri çekmektedir. Bilindigi
üzere, Kirim, Kirim Türk halkinin 18 Mayis 1944’de topyekun sürgününden ve
milyonlarca Kirim Türkünün ölümünden birinci derecede sorumlu Stalin
tarafindan, 19 Subat 1954 tarihli bir kararnameyle Ukrayna Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti’ne hibe edilmistir. Bu kararda, Kirim’in binlerce yillik öz
sahiplerinin rizasi bulunmamaktadir. Sovyetler Birligi’nin dagilmasindan
sonra Kirim, yine Ukrayna’nin siyasal sinirlari içinde ama özel bir statüde
yer almistir. Kirim Türk halkina karsi halihazirda acimasiz, ayrimci bir
politika izleyen mevcut Rus yönetimine karsi kâgit üzerinde sinirli egemen
Ukrayna Devleti ile resmi iliskilerin belirlenmesi, hiç süphesiz Kirim Türk
halkinin kendi seçilmis organlarinin (basta Milli Tatar Meclisi olmak üzere)
görev ve sorumluluk alani içindedir. Bu sorumlulugu kisisel çikar hesaplari
içinde suistimal edenler, halkinin haklarini yeterince savunamayanlar,
Ukrayna Devleti’ne kosulsuz boyun egenler, hiç süphesiz tarih ve toplum
önünde hesap vereceklerdir. Ancak bu makalenin konusu, Kirim’daki
isbirlikçiler olmadigindan, Ukrayna Dis Istihbarat Örgütü ile Türkiye’de
birebir iliski içinde kendi halkini ve Türk Devleti’ni pazarlayanlari ortaya
koymak acil bir gereklilik olmustur.
Ukrayna, Sovyetler Birligi’nin dagilmasindan sonra, Türkiye ile ortak
çikarlari kesisen iki stratejik dost ve müttefik ülkeden biridir (digeri
Gürcistan). Özellikle, Moldova’da seçimlerin eski komünistlerce kazanilmasi
ile baslayip, öteden beri devam eden Beyaz Rusya-Rusya Federasyonu flörtü
ile gelisen geriye dönüs süreci, hem Ukrayna’yi ve hem de Türkiye dahil tüm
bölge ülkelerini yakindan ilgilendirmektedir. Türkiye ve Ukrayna’nin
bölgesel çikarlari ortak olup, bu stratejik ortakliga dayali iyi
iliskilerden en çok faydalanacak ülke ise egemenligini yeniden kaybetme
riski altindaki Ukrayna’dir. Türkiye, Ukrayna’nin toprak bütünlügüne ve
egemenlik haklarina kosulsuz saygi gösterirken, bu iki ülkede yasayan Türk
kökenli soydaslarini bir tehdit unsuru olarak degil de bir dostluk unsuru
olarak gördügünü defalarca deklare etmistir. Ayni duyarliligi acaba Ukrayna
göstermekte midir? Rus Istihbarat Örgütü SVR’nin (Sluzhba Vinesnoy Razvedki)
Ukrayna’nin özgürlük ve bagimsizligina yönelik kitlesel provokasyonlari
giderek siddetlendirdigi bir dönemde, gerek Kirim’daki Türk Toplumu ve
gerekse Türkiye’ye yönelik besinci kol faaliyetleri açisindan bakildiginda,
Ukrayna Devleti, hata üstüne hata yapmaya devam etmektedir (2).
Türkiye’de mevcut yasalar ve teamüller çerçevesinde diplomatik bir misyonun
muhatabi sadece Disisleri Bakanligi’dir. CIA, BND, MI6, Savama, Muhaberat,
SVR, SBU gibi istihbarat örgütlerinin diplomat kimligi ardindaki espiyonaj
faaliyetlerinin muhatabi ise dogrudan Milli Istihbarat Teskilâti’dir. Hiç
kimsenin ya da tüzel kisilige sahip hiçbir dernegin, bir ülkenin diplomatik
temsilcilikleri ya da istihbaratçilari ile dogrudan iliski kurmasi ve
sürdürmesi, yürürlükteki mevzuat uyarinca mümkün degildir. Olursa ne olur?
Er geç konu ile ilgili birimler harekete geçer ve sonuçta vatana ihanet
kapsaminda suçlamalar gündeme gelir ve de konu delillendirilerek yargiya
havale edilir. Diger taraftan, dagilan Sovyetler Birligi’nin ünlü istihbarat
örgütü eski KGB içinde yer alan Ukrayna kökenli deneyimli istihbaratcilar,
simdilerde Ukrayna Istihbarat Örgütü SBU’da görev yapmaktadirlar. Iste bu
diplomat kimligi tasiyan istihbaratçilar, Türkiye’deki Kirim kökenliler
arasinda tabiri caizse at kosturmaktadirlar (3). Dernek ziyaretleri, tepres
davetleri, vize kolayliklari ile baslayan bu carpik-yasadisi iliski
sürecinde, Türkiye’de egitim gören Kirimli ögrenciler üzerinde tam bir
tahakküme dayali baski düzeni kurulmustur. Ögrenciler bu istihbaratcilar
tarafindan sorgulanmakta, tehdit edilmekte, direnenlerin pasaportlari iptal
edilmekte ve kimi Kirim kökenli Türk vatandaslari marifetiyle de sürekli
kontrol altinda tutulmalari saglanmaktadir. Kendilerini MIT’in üstünde gören
sözkonusu Türk vatandaslari, MIT içinde iliski kurduklari alt düzeydeki
yetkisiz-yetersiz kimi görevlileri de “idare ederek” ikili oynamayi
sürdürmektedirler.
II. SERIATCI BOLUCULER – FETHULLAHCI MURITLER – YABANCI MiSYONERLER
Kirim Derneklerini kaydi hayat sartiyla yönetme megolomonisi icine girmis,
ancak ileri yasinda Kirimli oldugunu hatirlayabilmis ve simdilerde de
kendilerini dayanaksiz bicimde Kirim diasporasinin lideri olarak lanse
etmeye calisan birileri her zaman mevcut olmustur ve olacaktir da. Kirim
Derneklerini emeklilik makami olarak görüp simsiki sarilanlarin disinda,
bir grup isbirlikci daha dikkat çekmektedir: Seriat özlemcisi
fethullahcilar, isikcilar, süleymancilar, naksiler, kadiriler, nurcular,
Suudi kökenli vahhabiler, Iran’dan gelen sii molllalar ve digerleri...
Özellikle, Fethullahcilar okullari vasitasiyla, vahhabiler ise kisi basina
7-8 bin dolar para verip hacca karsiliksiz götürmek suretiyle mürit
edinmede, diger seriatci yapilanmalara göre belirgin bir üstünlük saglamis
durumdalar. Diyebilirsiniz ki, yaklasik 70 yil boyunca ateist propagandaya
maruz kalmis Kirim Türklerine dinini, diyanetini farkli bicimlerde de olsa
ögretmenin ne sakincasi var?!. Islamiyetin özünde tek kitap Kur’an-i Kerim
var; buna karsilik mezhep, tarikat, ruhban, seyh, mürit, hatta din adami
tanimi bile yok. Bu tür yapay ayriliklar (eski deyimle tefrikalar),
sapkinliklar ve de sapikliklar, Hz. Muhammed’in vefatindan sonra ortaya
çikmis olgular. Sadece dinimizi özünden uzaklastirmakla kalmiyorlar, bu dine
inananlari, milletleri de paramparça ve birbirine düsman ediyorlar. Bu
cümleden, Türkiye’de yasayan Kirim Türklerinin Türkiye’ye karsi da
sorumluluk ve yükümlülükleri de bulunmaktadir. Örnegin, irtica ile
mücadelede, Türkiye’nin iç ve dis en büyük tehdit odagi olan
fethullahçilarin yarattigi tehlikeye ilk defa Kirim Dergisi’nde dikkat
cekilmistir (4). Türkiye’de devleti elegeçirme stratejisinde önemli
kazanimlari olan ve mesafe alan fethullahçi yapilanmaya karsi, basta Milli
Güvenlik Kurulu olmak üzere devletin asli kurum ve kuruluslari, ancak Kirim
Dergisi’nin tarihi uyarisindan sonra ciddi önlemler almaya baslamislardir.
Genel Kurmay Baskani Orgeneral Sayin Hüseyin Kivrikoglu’nun, MIT Müstesari
Sayin Senkal Atasagun’un açiklamalari ile baslayan sürecte, sözkonusu
yapilanma ve hocaefendisi hakkinda Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde dava
açilmis olup, sürmektedir. Kirim Türklerinin yetistirdigi en büyük Türkçü,
aydinlanmaci önder olan Gaspirali Ismail Bey, nasil ki tüm hayati boyunca
Carlik Rusyasi Hükûmetleri ile isbirligi yaparak halkini ortaçag karanligina
mahkum etmek isteyen softa ve yobaz kadimcilere karsi mücadele vermisse, O’
nun torunlarinin da bu mücadelede geri kalmamalari gerekmektedir. Ama
maalesef, Kirim Dergisi’nin o tarihlerdeki tarihi uyarisina, Ankara,
Eskisehir ve Bursa’daki Kirim Türk Derneklerine sizmis
fethullahci-seriatci-isbirlikcilerden kimileri, fax yolu ile imza toplayarak
protesto girisiminde bulunmuslardir. Bu isbirlikçiler, Fethullah Gülen’in
ABD’ne siginmasindan sonra bile aramizda seriatci kadrolasmaya devamdan
vazgecmis degillerdir. Hatirlanacaktir, bu isbirlikcilerden bazilari,
vahhabiler tarafindan parasal cikar karsiligi elde edilen 110 Kirim Türkünün
Suudi sponsorlugunda uçakla Hacca götürülmesini, örnek bir girisim ve
gelisim olarak takdim etmislerdir. Bugün Kirim’a sürgünden dönmeyi
basarabilen –tabiri caizse- bir avuç Kirim Türkü, onca yokluga, iskenceye,
baskiya, kisitlamaya, asagilanmaya ragmen adeta yasam mücadelesi verirken,
siyasal parcalanmisligi yetmezmis gibi, dinsel parcalanmisliga maruz
kalmanin agir ihanet bedelini de ödemektedirler. Iste kücük mü kücük bir
örnek: Gectigimiz yil sonunda, Kirim’daki Türklerin bir kismi Ramazan
Bayramini Suudi Arabistan’in, bir kismi da Türkiye’nin öngördügü iki farkli
günde kutlamak zorunda birakilmislardir. Dini bayram gününde bile
anlasamayan bir milletin mensuplari, diger konularin hangisinde
anlasacaklardir ki?!. Bunun neresi din ve vicdan özgürlügü?!. Ve nerede
olmasi gereken ulusal bütünlük?!.
Kirim’a dönmeyi basarabilmis yarim milyon civarinda Kirim Türkü, mevcut
hükumetin ayrimci ekonomik politikalarina muhatap olup açlik sinirinin
altinda yasamaya mahkûm edilirken, temel hak ve özgürlüklerine, siyasal
katilim haklarina sinirlamalara maruz birakilirken, mafyanin karsisinda
kendini savunacak bir otorite bulamazken, kendilerini paramparçc ederek,
ulusal kimligi ve bilinci ortadan kaldiracak unsurlar arasinda,
seriatçilarin yanisira, yabanci misyonerler de yer almistir: Evangalistler,
Baptistler, Mooncular, Adventistler, Yehova Sahitleri, Bahailer ve hatta
Mormonlar. Bunlar yetmiyormus gibi, uzakdogu kökenli Krisnalar, Rus ve
Ukrayna kökenlilerin yanisira, Kirim Türkleri arasinda da faaliyet
göstermektedir. Yabanci misyonerler arasinda sayisal üstünlügü elde
bulunduranlarin basinda ABD’liler, Almanlar, Ingilizler ve Güney Koreliler
gelmekte, bunlari diger Avrupa ülkelerinden gelen misyonerler izlemektedir.
Kisaca, büyük bir çogunlugu yoksulluk sinirinin altinda yasayan Kirim
Türklerinin maruz kaldiklari ulusal bütünlüge ve kimlige yönelik bir baska
tehlike!.. Ama Kirim Türklerinin sirtindan rant elde eden isbirlikcilerin
umurlarinda bile degil!..
III. ETNIK BÖLÜCÜLER
Aralarinda emperyalist cizgide yüzyillik bir cikar savasi sürdüren Rusya ve
Batili ülkeler arasinda, bir tek konuda birliktelik, uyum sözkonusudur:
Rusya’daki uluslari orijinal adlariyla kabul ederken, sadece Türkleri
kapsamdisi birakarak, üst kültür kimligi yerine alt kültür kimliklerini ya
da müslüman sifatini kullanmak!.. Bir baska ifadeyle, geçen yüzyildan
günümüze kadar dünyada sayisiz degisikligin ve degisimin (savaslarin,
rejimlerin, siyasal sinirlarin, ekonomik sistemlerin, paktlarin vb.)
gerçeklesmesine karsin, gerek Rusya ve gerek Batili Devletler için hiç
degismeyen adeta tek “tabu”dur Türk sifatini kullanmamak.
Eski Sovyet döneminde dogup, “beyin yikama” düzeyinde komünist egitimi alan
Kirim Türklerinin, kendilerini Türklerden ayri bir Tatar ulusu olarak
tanimlamalarini mazur görebilirsiniz. Keza, Kirim’da ve Kirim disinda
(diyaspora) yasayan egitimsiz Kirim kökenlilerin kulaktan dolma bilgilerle
ve asagilanmaya tepki olarak Tatar olmakla gurur duymalarini da
anlayabilirsiniz. Kirim Türkü ya da Kirim Tatari, birbirinden bagimsiz
söylemler degil, hic süphesiz. Kendini Kirim Türkü ya da Kirim Tatari olarak
kabul edenler, kendi halkinin kurtulusu, bagimsizligi, özgürlügü ve
mutlulugu dogrultusunda calistiklari taktirde bir bütündürler. Bu baglamda
tatarcilik yapan herkesi –önce vatansever olmak sartiyla- bir sekilde
anlayis ve saygiyla da degerlendirebilirsiniz. Ama ya yeterince bilgi sahibi
olup da Kirim içinde ve disinda Türklük olgusunu reddederek, hatta düsman
görerek tatarciligi bir bölücülük politikasi biciminde sürdürenlere ne
demeli?!. Iste kisa bir döneme ait gördüklerimiz ve saptamalarimiz (samimi
vatansever tatarcilar haric):
· Diyasporadaki Kirim Türklerinin egitimli kesiminde yer alip da tarih
bilimindeki Kipcak realitesini reddederek soyumuzu, Sovyet tarihcilerinin
sözcülügünü ve propagandistligini üstlenerek Kimmerlere dayandirmaya calisan
Türk düsmani amatör tarihciler ve dernekciler;
· Radio Liberty gibi dogrudan CIA tarafindan finanse edilen ve yönetilen
kurum ve kuruluslarda spiker, programci olarak maasa baglanmis; görevi
sadece CIA tarafindan saptanmis ABD resmi söylemlerine ve çikarlarina
aracilik etmek olan küçük elemanlar; ayrica, diyasporada ama özellikle
Türkiye’de kurban parasi toplayarak adeta sifirdan gayrimenkul zengini
olanlar ve hatta hizini alamayip kendileri disinda Kirim’a kurban parasi
göndermeye kalkan varidatli yasli kadinlari emniyete ihbar edenler;
· Kirim davasini babasinin ve de torunlarinin davasi olarak görenler; daha
da öteye giderek ileride Kirim Hani olmak hayal ve hevesi ile oglunun
göbekbagini Hansaray’da törenle gömdürenler ve bu surette ilgili kaynaklara
mesaj gönderenler; Fethullahcilara danismanlik, isikcilarla isbirligi
yaptiklari icin Gaspirali Ismail Beye, Devlet Giray gibi Kirim Tarihinin
önde gelen isimlerine ve hatta Kirim Halkina en agir bicimde saldiran,
iftira ve hakaret eden seriatcilara karsi hiç tepki vermeyenler; nedense
ortak olarak hep cikarci ve Tatarci söylem sahipleridir.
Bugün, Kirim'da ve Kirim disinda, yerli hain ve isbirlikcilerin bölücü
çizgideki Tatarci söylemleri, sadece salt Tatarcilikta kalsa neyse,
kacinilmaz bicimde yeni bölücülükleri, bir baska ifadeyle yeni emperyalist
oyunlari gündeme tasimistir. Nasil mi?!.
Bugün, Kirim ve Kirim disinda, sözkonusu hain ve isbirlikcilerin,
“parcala-böl-yönet” ilkesi cercevesinde kullanilmalariyla, artik
“tatarciligin” da modasi gecmistir. Simdilerde moda, Kirim Türk Halkinin
“Nogay” ve “Tat” olarak iki düsman gruba bölünmesidir. Kücücük Kirim’in
sahil kesimlerinde yasayan sarisin ve renkli gözlü olanlara “siz Tatar
degilsiniz, siz Cenevizlilerin torunlari Tatsiniz, Avrupalisiniz”
denilirken, Kirim’in ic kesimlerinde yasayan daha belirgin cekik gözlü
olanlara da “siz Tatar degilsiniz, uygarliktan nasibini almayan barbar
Nogaysiniz” denilmektedir. Bu düsmanlik, son yillarda Türkiye’deki Kirim
kökenliler arasina da tasinmaya calisilmaktadir. Bu ayrilik fitilini
ateslemeye calisanlarin iliskide olduklari servislere baktiginizda, CIA, SVR
ve SBU gibi istihbarat örgütlerini görebilirsiniz.
Ya BND (Bundesnachrichtendienst)? Yani Almanya?!. Türkiye’de 47 ayri etnik
halkin varligindan sözederek, Truva, Hattusas ve Zeugma’daki buluntulari
bilimdisi biçimde yorumlayarak Anadolu’nun bir Aryen yurdu oldugunu iddia
edecek kadar ileri gidip fasistlesen Almanya, acaba Kirim Türk Halki
üzerine oynanan emperyalist oyunlara seyirci mi kalmaktadir? Tabii ki
hayir!.. Tubingen Universitesi ile ortak yürütülen calismalar, Alman Dis
Istihbarat Servisi BND’nin bu yoldaki stratejilerinin esasini olusturmustur.
Buna göre, 19. yüzyilda birkaçbin Alman asilli ailenin yasadigi Kirim’in,
yaklasik 30 Alman ailenin yasadigi Gence dolayisiyla tüm Azerbaycan ve
Kafkasya’nin yanisira, yüzbine yakin Alman ailenin yasadigi Volga boylari,
Pangermenizmin öngördügü “Büyük Almanya” sinirlari icine alinmistir. II.
Dünya Savasi’nda Rusya’yi isgal eden Alman Ordularinin isgal güzergahlarina
bakildiginda, öngörünün “Büyük Almanya’ya ulasmak oldugunu" rahatlikla
görebilirsiniz. Simdilerde, yoksullukla mücadele eden kimi insanlarimizi
para dagitarak, paraya zaafi olan bazi genclerin Almanya’da egitimini
üstlenerek, önemli cikarlar karsiligi proje hazirlatarak, su mesaji vermeye
ve taraftar toplamaya çalismaktadirlar: “19. Yüzyilda Kirim'in nüfusunun
yaridan fazlasi Almandi, ancak bunlarin tamamina yakini Tatarlasti. Simdi
asliniza dönmenin vakti geldi de geçiyor; Almanya sizi kucaklamaya hazirdir”
.. Türedi Alman gotlari iste bu gercekdisi söylem çerçevesinde boy göstermeye
baslamislardir. Yarin, Bulgar Istihbarat Servisi çikip da, “burada vaktiyle
Bulgarlar yasamisti, buharlasip yok olmadilar ya, Tatarlastilar. Simdi
sizler Bulgarliginizi kabul edip asliniza dönün” propagandasiyla biraz para
dagitsalar, görünen o ki, mutlaka birkaç ihtiyac sahibi isbirlikci
bulabilirler. Yazik, çok yazik!..
Bir toplumu gercekten ulus yapan en önemli etmen bilinçtir. Ulus bilincinin
olmadigi, üst kültür kimliginin gelismedigi toplumlarda, mutlaka ve mutlaka
alt kültür kimligi gelisir ve “halklar” söylemiyle baslayip fasizm ölcüsünde
yerel boyculuklara dönüsür. Kirim Türkleri bugün bu tehlike ile karsi
karsiyadirlar. Türk Dünyasinin en büyük aydinlanmacilarindan Gaspirali
Ismail Beyin ve dava arkadaslarinin tüm ugrasi, Carlik Rusyasi’nin
“böl-parcala-yönet” politikasina karsi Türklük bilincinin uyanmasini
saglamakti. Rus Devleti için “beyaz” ya da “kizil” rejimin degistiremedigi
tek politika budur. Iste bu politika meyvelerini verdigi için, 1944 Yili
topyekûn sürgününde Kirimli sürgünler, en az Ruslar kadar bazi Özbek
Türklerinin de düsmanligi ile karsilasmislar, büyük acilar cekerek büyük
kayiplar vermislerdir. Ayni acilari Ahiska (Mesket) Türkleri hala cekmeye
devam etmektedirler. Türklük bilinci dumura ugratilmis Özbek ile Türklük
bilinci dumura ugratilmis Kirim Tatarcisi arasinda ne fark bulunmaktadir?!.
Tatarcilik yaparak Kirim’da ya da Kirim disinda yasayan Kirim kökenlileri
bir arada tutmanin pratikte mümkün olmadigi, tatcilarla, nogaycilarla,
gotcularla ortada degil mi? Niye hala ders alinmiyor ve hatada israr
ediliyor?
Bugün yasiyoruz ve görüyoruz, ayni senaryolar Türkiye’de de oynanmaktadir.
Almanya’ya göre, Türkiye’de 47 halk, Ingiltere’ye göre ise 56 halk
yasamaktadir. Turkiye'de sadece Turkler yasamamaktadir (!). 2.400.000’den
fazla Türk vatandasinin yasadigi Almanya’da, Türkiye’nin bir tek ilkokul
açmasina, ya da türkçe, tarih, din dersleri vermesine izin verilmezken, tüm
AB ülkeleri ve ABD, içlerindeki Fransa örnegini hiç dikkate almaksizin, önce
kürtçe egitim dili olsun, kürtçe TV kurulsun dayatmasinda
bulunabilmektedirler. Daha sonra sira diger halklara (!) gelecektir, ta ki
Türkiye Cumhuriyeti etnik ve mezhepsel bir çatisma ile Yugoslavya örneginde
oldugu gibi parçalanincaya kadar bu dayatmalar sürecektir. Kürtcüler,
pontuscular, lazcilar, gürcücüler, cerkezciler, çeçenciler, arnavutcular,
bosnakcilar, pomakcilar ve daha pek coklari arasina maalesef icimizdeki
Kirim kökenli bölücü isbirlikciler de dahil olmuslardir. Gerçekten yazik!..
Türkiye’nin bu tuzaklara düsmesini önleyebilecek Türk Silahli Kuvvetleri ve
Cumhuriyet aydinlari gibi güc kaynaklari hala bulunmaktadir. Ya Kirim’in?!.
IV. ATATURK-GASPIRALI ISMAIL BEY VE TÜRKLÜK BILINCI
Iste, Gaspirali Ismail Bey ve Atatürk, bu tehlikeyi çoktan görmüs ve karsi
strateji gelistirmis iki önderdir. Atatürk’ün öngördügü, irkciligi,
seriatciligi ve hayalciligi reddeden Türk ulusculugu anlayisi ile Gaspirali
Ismail Beyin öngördügü irkciligi, seriatciligi ve hayalciligi reddeden Türk
ulusculugu anlayisi birebir örtüsmektedir. Çünkü, her ikisi de, aklin,
mantigin ve bilimin gösterdigi yolda ilerlemislerdir. Atatürk, sahip oldugu
Türklük bilinci ile, Milli Mücadele’nin en karanlik ve acili döneminde,
yokluklar icinde, Kirim’da 100.000’i askin soydasinin acliktan öldügünü
ögrenir ögrenmez harekete gecmis ve son derece anlamli destek göstermistir.
Bu destek, hem de bir Sovyet belgesinde yer almis ve günümüz harflerine
çevrilerek Kirim Dergisinde yayinlanmistir (5). Atatürk, “onlar Tatar bana
ne” dememistir. Üstelik, daha sonra da Kirim Milli Merkezi’ne büyük önem
vererek desteklemistir. Bugün Türkiye’de inanilmaz rantlar karsiligi Kirim'i
pazarlayan isbirlikcilere-piyonlara baktiginizda, Atatürk’ten nefret
ettiklerini; Gaspirali Ismail Beyi, Cafer Seydahmet Kirimer’i, Dr. Edige
Kirimal’i yok saydiklarini; buna karsilik Fethullah Gülen’i, Said Kürdi’yi,
Hüseyin Hilmi Isik'i, Enver Ören’i, Süleyman Hilmi Tunahan’i, Mehmet Zait
Kotku’yu önplana çikardiklarini görürsünüz. Bunlar siradan, basit tesadüfler
degildir.
Daha düne kadar Gaspirali Ismail Beye saldiranlara –sirf seriatci olduklari
gerekcesiyle- tepki vermeyen yerli isbirlikcilerden kimileri, 2001 yilinin
Gaspirali Ismail Beyin dogumunun 150. Yildönümü olmasi nedeniyle, sanki
hidayete ermiscesine etkinlik yarisina girmislerdir. Isin ilginc yönü,
Gaspirali Ismail Beyi tanimayan, davasini bilmeyen, ilkelerine ve
söylemlerine inanmayan, hatta tam tersi ihanet sürecinde yer alan bu yerli
isbirlikcilerden, bir baska ifadeyle Kirim pazarlamaciligi sayesinde çikar
elde edenlerden kimileri için bu büyük Türk önderi, anlasilan salt “ünlü bir
Kirim Tatari” oldugu icin anilmaya degerdir. Yoksa fikirleri ve idealleri
için degil...
Iste Gaspirali Ismail Beyin Türkculugune iliskin bazi önemli bilgiler!..
Esas sorun, bilgi sahibi olmadan nasil fikir sahibi olunulur ve de Gaspirali
anilir?!.
“Bu sapkinligin, cehaletin ve ihanetin tarihsel kökenine gelince, Çarlik
döneminde Rus devletinin en büyük korkusu, “inorodets” yani yabanci irkdan
olan azinliklar arasinda milliyet bilincinin uyanmasiydi. Rus devletinin
Türk azinliga yönelik politikalari zaman içinde evrim geçirmisti. Konu,
1552’de Kazan Hanligi’nin yikilmasiyla baslayip Orta Asya’nin isgali ile
gelisen bu yayilmacilik sürecinde irdelendiginde, sözkonusu evrimin ilk
asamasinin, kitlesel imhalara ve zorla din degistirmeye dayandigi görülür.
Çariçe II. Katerina döneminde, sürekli baski altinda devlete karsi kin ve
nefret duyan bir toplulugun olasi ayaklanmalar açisindan uygun ve hazir
bir potansiyel olusturdugu farkedilmis ve kazanilmis tecrübelerin isiginda
ikinci asamaya geçilmisti. Buna göre, Türklerin dinsel gereksinimlerini
karsilamak üzere, Idil-Ural ve Iç Rusya için Orenburg’da bir Dini Merkez,
Kirim’da bir Müftülük, Kafkasya’da ise sünni müslümanlar için bir Müftülük,
sii müslümanlar için de bir Seyhülislâmlik tesis olunmustu. “Böl-Yönet”
ilkesini bu sekilde dinsel alanda uygulayan Rus devleti, sözkonusu
makamlarin basina da, kolaylikla kontrol edip yönlendirebilecekleri en
güvenilir kisileri atamisti. Bu kisilerin dini bilip bilmemeleri o kadar
önemli degildi; bunun içinde inisiyatif kullanamayacak cahiller tercih
edilmekteydi. Rus devleti her firsatta bu dini merkezlere müdahale
edebilmekteydi. Örnegin, Orta Asya’da faaliyet gösteren misyonerlerin talebi
üzerine, bu bölge, Orenburg’daki Dini Merkezin (Ufa Müftülügü) yönetsel
dairesinden çikarilmisti. Böylece, kontrol altindaki “dinsel kimlik”, Rus
devleti için artik dogrudan bir tehdit olusturmuyordu. Rus devletinin, bu
ikinci asamadaki azinlik politikasini olusturanlar ve yönlendirenler,
panslavist yöneticilerle misyonerlerdi. Hedefleri de “Türk kimligi”ni
yoketmekti. Zira, Tacikler. Çeçenler, Osetinler, Inguslar gibi nüfus
açisindan önemli bir oran teskil etmeyen müslüman topluluklarin disinda,
azinligin ezici çogunlugunu Türkler olusturmaktaydi. Ruslar, iste bu
nedenle “Türk” adini kullanmak yerine onlarin “boy” adlarini kullanmayi
yegliyorlardi. Örnegin, Kirim Türklerine de, Idil-Ural Türklerine de, Nogay
Türklerine de ve hatta ve hatta Azeri Türklerine de “TATAR” demekteydiler.
Oysa, gerçek “Tatar”lar, bir Mogol boyu idi ve bunu Rus sarkiyatçilari
(dogubilimcileri) ve misyonerleri pekâlâ bilmekteydiler. Nikolay Ivanoviç
Ilminski gibi misyonerlerin ortak amaci, her boyun kullandigi siveyi
isleyerek yapay gramer olusturmak; kisaca her siveden bagimsiz bir dil
yaratmakti. Böylece her boy, ayri bir millete dönüsecekti. Boy
milliyetçiligi, Rus devletini korkutmuyordu, aksine, Türk topluluklari
arasinda ayriliklara, düsmanliklara yolaçacagindan islerine geliyordu.
Ruslar bu akil ve bilim disi bölücülükte öylesine ileri gitmislerdi ki, 1917
yilina gelindiginde, toplam nüfusu 873 kisi olan “Kumandinsi”leri bile resmi
istatistiklerinde ayri millet olarak gösteriyorlardi. Kaldi ki, boy
milliyetçiliginin Rus düsmanligina yolaçmasi da önemli degildi; zira,
birligini, dayanismasini kaybetmis büyük bir kitle içinde küçük bir parçanin
ne kadar zarari olabilirdi ki?.. Önemli olan asil tehdit kaynagini, büyük
Türk kitlesini -henüz milliyet bilinci olusmadan- parçalayarak etkisiz hale
getirmek idi. Böylece, “Tatarcilik”, “Kirgizcilik”, “Kazakçilik” gibi sapkin
boy milliyetçiliklerinin yolu açilmis oldu...
Bilerek ya da bilmeyerek “boy milliyetçiligi” yapan, dolayisiyla “Türk
kimligi”ni reddedenler, Çarlik Rusyasi döneminde baslica üç farkli grupta
kümelenmisti:
1. Rus propagandasinin etkisi altinda kalan cahil ve yari-cahil kesim,
samimi olarak, örnegin “Tatar”olmakla, “Tatar milletine mensup olmakla”
gurur duyuyorlardi. Dinsel bagnazligin farkli bir türevi, bu yapay
milliyetçilik için de sözkonusuydu. Okumaya, arastirmaya ve gelismeye
nispeten kapali olduklarindan, bu kesime dogruyu anlatmak hayli zordu.
Genelde milliyet kimligi yerine “dinsel kimlik” kullanan eskilik yanlisi
kadimciler de bu grubun içinde sayilirlardi.
2. Türklük bilincine sahip olup da, sosyalist örgütlere sirf azinligin
sorunlarinin radikal biçimde savunuculugunu yaptiklari için destek veren
aydinlarla (A. Hadi Maksudi, Hasan Sabri Ayvaz v.d.), gerçekten sosyalist
fikirlere inanan, Sosyal Demokratlar, Sosyal Ihtilâlciler (Es-Er’ler) gibi
sol örgütlere mensup olan radikal görüse sahip Türk gençleri ikinci grupta
yeralmaktaydi.Özellikle bu gençler sosyalist terminolojiden
etkilendiklerinden “halklara özgürlük” gibi temel slogan ve söylemlerde,
genel nitelikte milliyetçilik, -burjuva milliyetçiligi- anlaminda kabul
edilerek reddedilmekte; ancak ezilen halklarin milliyetçiligi tesvik
edilmekteydi. Hiç süphesiz bu gruptakilerin neredeyse tümü, halkinin en
temel hak ve özgürlüklerini tanimayan ve sadece sömüren Çarlik rejimine
karsi aktif mücadele için hayatlarini tehlikeye atan vatanseverlerdi.
Bunlardan biri olan, Kirim’daki “Genç Tatar Hareketi”nin ünlü lideri
Abdürresid Mehdi için Gaspirali Ismail Bey, büyük bir saygi ile, “yolumuz
bir, taktikamiz ayri” demekteydi. Nitekim, Sovyet rejimi döneminde bunlarin
büyük bir bölümü öldürülerek tasfiye edilmislerdi (Sultan Galiyev, Veli
Ibrahim v.d.). Bir bölümü ise daha önce Türklük bilincine sahip olarak eski
ideolojilerinden vazgeçmislerdi (Ayaz Ishaki, Nasip Yusufbeyli v.d.).
Halkina ihanet ederek yeni rejimle sonuna kadar isbirligi yapanlarin orani
ise son derece düsüktü...
3. Bazi entelektüellerin olusturdugu bir diger grubun içinde Rus
okullarindan mezun olup, tamamiyle Rus kültürünü benimseyen Türk gençleri
oldugu gibi; bu okullardan birer müfrit Rus düsmani olarak yetisen gençler
de vardi. Rus kültürünü benimseyenler, “boy”larin ayri birer millet oldugunu
tartismasiz kabul ederken; digerleri, bu ivme kazanmis bölünme sürecinin
durdurulamayacagini, “Türk kimligi”nin geçerli olmasi için önce “ortak bir
edebiyat dili” olmasi gerektigini ve bunun da olmadigini önesürerek “boy
kimligi”ni önplana çikariyorlardi. Bunlarin görüsüne göre, “ortak bir
edebiyat dili” yoksa, herkes basinin çaresine bakmali ve kendi “edebiyat
dili”ni yaratmaliydi. Bu yol, hem daha zahmetsiz, hem daha kestirmeydi; hem
halkçi ve hem de milliyetçi özellikleri tasimaktaydi. “Türk kimligi”ni
savunmanin, “ortak bir edebiyat dili” olusturmanin halktan ve de Rus
yöneticilerinden görecegi tepkiler dikkate alindiginda, büyük riskleri
sözkonusuydu. Oysa, kendi lehçesinde (dilinde) eser verildiginde, öncü
olarak tarihe geçmek son derece cazip ve kesinlikle de risksizdi. Bunlarin
disinda, sirf yerel edebiyati gelistirmek, halkini uyandirmak ugruna kendi
lehçelerinde anit eserler meydana getirmis yazar ve sairlerin sayisi ise hiç
de az degildi (Tukay, Abay, Çolpan, Çobanzâde v.d.).
Gaspirali Ismail Bey, “Tercüman”da yazdigi belki yüzlerce yazida, farkli
gerekçelerle de olsa “Türk kimligi”ni kabul etmeyenleri, her halükarda Rus
cikarlarina hizmet ettikleri gerekcesiyle uyarmaktaydi. “Rusya Müslümanlari
III. Kongresi”nde, Rusya’nin hemen her yerinden gelen delegelere hitaben,
“Bizler umumen Türkler, aslimiz birdir, neslimiz birdir. Zamanlar, mekânlar
ihtilâfiyle sivemizde, âdâtimizda (adetlerimizde) ihtilâf peyda oldu;
gittikçe tefavüt (farklilik) artdi. Birimiz digerimizin lisanini anlamamak
derecesine geldik.... Mekteb-Medrese Komisyonu hazir etmis dukladda (rapor)
ibtidai mekteb derslerine dört sene tayin olunmusdur. Üç senesi sade mahalli
lisan ile olsa, dördüncü sene de umumi bir lisanla yazilmis kitab tedris
olunsa, tedricen lisan birlesür idi” diyen Gaspirali, azinligin
kurtulusunun önce “ortak bir edebi dil” etrafinda birlesmekten geçtigini
vurguluyordu. Kongreden bu dogrultuda karar çikaran Gaspirali Ismail Bey,
öngördügü dilde birligin, sade Istanbul Türkçesinde saglanacagini da
gizlemiyordu. Ancak, bunun için Türkçeye arapça, farsça ve diger yabanci
dillerden girmis kelime, deyim ve kurallarin çikarilmasini; buna ek olarak
da farkli lehçelerdeki uygun yerel kelimelerin kullanilmasini sart
kosmaktaydi. Gazetesindeki “Tercüman” baslik yazisinin altinda kullandigi
“Dilde, Fikirde, Isde Birlik” sloganina uygun olarak Gaspirali, ancak bu üç
alanda birligin saglanmasindan sonradir ki Türk Dünyasinin özgürlük ve
çagdasliga kavusacagina inaniyordu. Istanbul’un en büyük gazetelerinden
“Ikdam”da (27 Haziran 1914, No. 6245) yayinlanan söylesisinde, Rusya
Türklerinde Türklük bilincinin olusmasinin siyasal sinir tanimazligini su
cümlelerle ifade ediyordu: “Eger Türkler (Osmanli Türkleri) lisanlarini
biraz daha sadelestirmis, kiraet ve imlâyi (okuma ve yazmayi) teshil edecek
(kolaylastiracak) surette huruf-u savtiyeyi (sesli harfleri) istimal etmege
(kullanmaya) baslamis olsalardi, bes alti seneye kadar Rusya müslümanlarile
lisanlari suret-i kat’iyede birlesmis olurdu. Bundan husule gelecek
faydalari izaha hacet yoktur sanirim”.
Rusya Türklerinde “Türk kimligi”nin önplana çikmasi, dolayisiyla Türklük
bilincinin olusmasi dogrultusunda yazdigi yazilarin birinde (“Yine Lisan
Bahsi”, Tercüman, 21 Kasim 1905, No. 95), Gaspirali, sapkin boy
milliyetçiligi güdenlere -günümüz için de aynen geçerli- su bilgileri
vermekteydi:
“Hürmetli ‘NUR’ gazetesinin 11. Nüshasinda (A.A.) imzasi ile nesrolunmus
‘TATAR TILI’ makalesini okuduk. Cenab-i muharrir (sayin yazar) diyor:
‘Biz Tatarmiz, Arab ya ki Türk tügülmüz (degiliz). Sulayuk (söyle oldukta)
tilimiz özümüzge ayrim (baska) bir tildir”.
Makalenin bu bes satirlarini gördükten sonra ilerisini okumaya hacet yoktur.
Demek oluyor ki, Hankirmanli bir Türk olan Ataullah Efendi özünü bir Tatar
zannediyor. Öyle mi? Bu cok büyük bir hatadir. Eger olmus geçmis zaman
olsaydi, bu itikad-i batilayi (batil inanis) yazan, ya ki yazdiran ‘cebir
efendi’dir (zorlama efendi) zannederdik. Herseyin dogrusunu, tamamini
yazmaya müsaade edilmis bir zamanda efkâr-i umumiyeyi (kamuoyunu) böyle
karistirmak ve edebiyat-i milliye meydanina böyle tefrika (ayrilikçilik)
düsürmek yalniz ‘Nur’ refikimizin (arkadasimizin) malûmatsizligina yüklemek
lazim geliyor.
Rica ediyoruz ki ayip buyurmasinlar. Cemaat ve millet islerinde hatir,
gönül, dostluk bakilmaz. Isin dogrusu söylenir.
Mukaddemce (evvelce) Tiflis’de cikmis refikimiz ‘Sark-i Rus’, elifba
tebdili (alfabe degisikligi) meselesini ortaya atmis idi. Hazirda ‘Nur’ til
meselesi çikardi. Fikir ve til ve amel (is) birligine yumruk uruldu. Lâkin
ziyansizdir. Her halde ‘tevhid’ (birlestirme) gibi vücud-u aziz mükerremin
(aziz ve muhterem varligin) müdafaasina çalismak borcumuzdur. Çalisiriz.
BIZ ARAB DEGILIZ, AMMA TATAR DA DEGILIZ EFENDIM. ÇÜNKI ‘TATAR MILLETI'
BIZLERDEN BAMBASKA BIR MILLETDIR. Tatarlar Kitay’a (Cin) tabi ve Mogolistan’
in bir kösesinde dolanan bedevi (göçebe) ve mecusi, putperest bir kavimdir.
Tilleri bizim tile hiç osamaz (benzemez). Rusya’da bunlardan bir nefer
bulunmaz. Elinizde tarih kitaplari olsa gerektir. ‘Babürname’, ‘Sibân-i Name
’, ‘Secere-i Türki’ hatta merhum Mercani’nin ‘Tarih-i Bulgar’i gibi, atalar
eserlerine müracaat buyrun. Eger bunlar elde yoksa, Rus tilinde yazilmis
‘Istorya’ ve ‘Etnografya’ kitaplari Petersburg’da yüzlep (yüzlerce)
bulunurlar. Bunlara müracaat buyrun. Her ilim ve fenden icmalen
(özetleyerek) haber veren seksen cilt Brockhaus lûgat-i umumisine müracaat
edelim. Bu lûgat-i ilmiyenin 47. cildinin, 189. ve 344. betlerine
(sayfalarina) bakin ne demis:
Türk tilini siveleri ile tekellüm eden (konusan) halklar, taifeler (boylar)
Asya’nin bir çok yerlerinde, Avrupa’nin simal (kuzey) ve cenub-i sarkisinde
(güneydogu) ve kismen Afrika’nin simal-i sarkinda ikâmet ederler. Bahr-i
Muhit-i Müncemitten (Buz Denizi) ta Iran ortalarina kadar, ta Rusya
ortalarindan Kitay’in Göbenlon daglarina cayramis (yayilmis) bir millettir
ki Rusya’da Hankirmanlilar, Makedonya’da Osmanlilar bu millete mensupturlar.
Til lisan itibariyle Sibirya’nin Yakutlari, Sibirya Türkleri, Baraba, Kazak,
Kirgiz, Karakalpak, Baskirt, Nogay, Kazanli, Kirimli, Kumuk, Uygur, Özbek,
Tarance, Sart, Azerbaycan ve Osmanli namlari ile maruf taifeler, orumlar hep
TÜRK TILI ILE SÖYLESIRLER. HEP TÜRKLERDIR.
BIZ TATARMIZ DEGEN KISILER RÜCU KILMALI (sözünü geri almali), BU FIKIRDEN
KAYTMALI (geri dönmeli).
Gelelim ‘TATAR TILINE’, yazdiginiz Tatarca ise, gazetenizin yine su 11’nci
nüshasinda, Perm vilâyeti Osa üyezdi (sehri), Biçom Karyesinin (köyü) imami
Abdurrahman Efendinin, Uralsk beldesinden Zarif Elhari Efendinin, Orenburg
vilâyeti Bozuluk sehri imami Ali Asgar Efendi cenaplari tarafindan gelmis ve
derc edilmis (yayinlanmis) mektuplarin tili nasil tildir? Ata, ana tili yani
Türkçe degil midir? Sizin kullandiginiz til hiç ‘tatarca’ degil, lâkin uram
ve izvoscik arabaci sivesidir.
Sehabettin-i Mercani’den Kayyum Nasiri’den baslap, 25, 30 seneden beri
elenmis ve bir derece hallolunmus milli ve umumi lisan-i edebiden niçün
oluyor da haberiniz yoktur? Bu gaflet hiç caiz görülemez. Hic olmazsa
aldiginiz özünüzden menkul. Dokuzyüz mektuptan yediyüzellisi lisan-i edep
ile yazilmis olduklarindan ibret ve meslek almak gerek”.
“Mühim Zaman Bu Zaman” baslikli makalesinde (“Tercüman”, 15 Mart 1905, No.
20) ise Gaspirali, “Rusya Müslümanlari” tâbirinden ne anlasilmasi
gerektigini söyle acikliyordu: “Rusya Müslümanlari... diyoruz. Bunlar
kimlerdir? Nereden ‘kaydan’ gelmisler? Hazirda cokluk ve kopluk (fazlalik)
itibariyle Rusya Devleti’nin birinci ahalisi Rus preslevni halk oldugu
halde, ikinci halk ehl-i Islâmdir. Rusya’nin Avrupa ve Asya vilayetlerinde
onsekiz milyon müslüman mevcuttur. Bunlarin onalti milyonu cins, süyek
(kemik), dil, tekellüm (konusma), âdet ve tarih itibariyle EVLAD-I TÜRKTÜR.
Ve onalti milyon halk, Kirgiz, Tatar, Türkmen, Azerbaycan, Kirimli,
Sirvanli, Kazanli vesair namlar ile maruf (taninmis) ise de, cümlesinin asli
Dest-i Kipcaklidir (Kipcak Bozkirindandir)”.
Gaspirali Ismail Bey, 1905’in en serbest dönemlerinde bile inanç ve
düsüncelerinden ödün vermemis, taskinlik ya da fevrilik olarak
nitelendirilebilecek hiçbir ölçüsüz girisimde bulunmamisti. Ideolojik
çekismelerde ise asla taraf olmamisti. Sünni-Sii ihtilafina, kongreler
döneminde son verilmesine öncülük yaparken; sosyal, kültürel ve politik
yasamdaki kadin-erkek ayrimciligina da son vermisti. Kisaca, birlikten
yanaydi, bütünlestiriciydi. Bütün bu çabalarin sonuçlarini az ya da cok
hayatta iken görebilmenin bahtiyarligina erismisti. Sadece kücük bir ornek:
I. Duma seçimlerinde, Orenburg vilâyetinin milletvekilliklerinin tümünü
Türkler kazanmisti. Oysa, Türkler, vilâyetin toplam 2.000.000’u asan
nüfusunun ancak ¼’ünü olusturmaktaydi. Ruslarin okur-yazar oraninin
düsüklügünün yanisira oylarin çok sayida partiye dagilmis olmasi, bu
yenilgiyi kaçinilmaz kilmisti. Buna karsilik, bölgedeki Türkler arasindaki
yaklasik % 60’lik okur-yazarlik orani, Perm ve Orenburg gibi vilayetlerdeki
Türkler için % 100’e yaklasmaktaydi. Üstelik, birlik içinde hareket edip tek
listeyi desteklediklerinden dolayi da seçimin mutlak galibi olan taraf
olmuslardi. Kaldi ki, son derecede adaletsiz olan bu seçim sistemine göre,
kadinlar ve ögrenciler oy kullanamamislardi. Bütün Rusya’daki Türklerin 36
milletvekili cikardigi bu seçim sonuclarindan panige kapilan Car, yaklasik
2.5 aylik bir yasama süresinden sonra I. Duma’yi feshetmisti (27 Nisan-9
Temmuz 1906). Daha sonra yapilan genel seçimler sonucu, Türkler II. Duma’ya
39 milletvekili göndermislerdi (Yusuf Akçura ve Fatih Kerimi gibi ITTIFAK
liderlerinin seçilmesi resmen engellenmisti). Car, yine yaklasik 2.5 aylik
bir yasama döneminden (20 Subat-3 Haziran 1907) sonra II. Duma’yi da
dagitirken, bu defa seçim kanunlarinda yapilan degisikliklerle III. Duma
secimlerine izin vermisti. Bu degisiklikler, baslica olarak Türk azinligini
hedef almisti. Örnegin, Türkistan ve Kazak Türkleri, seçme-seçilme
haklarindan tamamiyle mahrum birakilmislardi. Kisitlamalarin giderek
artmasi sonucunda da III. Duma’ya 10, IV. Duma’ya da sadece 6 Türk
milletvekili girebilmisti.
Türk azinliga yönelik her türlü baski, bu asamadan sonra politik bilinc
düzeyinin yükselmesine yolaçiyordu. Bir de Rus devletine karsi kin ve
nefrete... 1905 Öncesinde hiç politik hak ve özgürlük bilmeyen bir Türk
azinligi ile 1907’lerden sonra kazandigi politik hak ve özgürlükleri zorla
elinden alinan bir Türk azinligin arasinda çok büyük farklar bulunmaktaydi.
Nitekim, Basbakan Stolipin tarafindan Yüksek Din Surasi Baskani Lukyanov’a
gönderilen 1910 tarihli bir genelgede su uyarida bulunuluyordu:
“Hristiyan milletinin Müslüman Dünyasi ile olan çatismasi dini olmayip
siyasi, kültürel ve devlet niteliginde bir savastir. Panislâmizmin son
zamanlarda sagladigi basari bu yüzdendir. Bu basari bizim Rusya’da büyük
önemi haizdir. Bir takim milletleri kapsayan Rusya müslümanliginin, önemsiz
bazi istisnalarla, cesitli lehcelerle olsa da, genellikle bir dilde konusan
TÜRK IRKINA mensup oldugu hususu göz önünden uzak tutulmamalidir”.
Görüldügü üzere, resmi istatistiklerinde ve iliskilerinde “Türk” tabirini
kullanmaktan israrla kacinan Rus yöneticileri, gercegi bu denli açik ve net
ifade edebiliyorlardi. Bir kere daha anlasilmisti ki, “Türk kimligi”ni
reddedip “boy kimligi”ni kabullenenler, Rus hükûmetinin “böl-yönet”
taktigine bilerek ya da bilmeyerek alet olmaktaydilar” (6).
Gaspirali Ismail Bey, sadece Kirim’i ya da Carlik Rusya’sini degil, tüm Türk
Dünyasinda Türklük bilincini uyandirma kavgasini resmen 10 Nisan 1883’de
baslatmis ve son nefesini verdigi 11 Eylül 1914’e kadar azimle
sürdürmüstür. Garip bir celiskidir ki, dünyada hersey daha iyiye ve güzele
gelisip degisirken, teknoloji ilerlerken, Kirim Türkleri, içindeki
isbirlikci-pazarlamacilar yüzünden bir yüzyil öncesinin sorunlarina,
karanligina, kisaca esarete götürülmeye calisiliyor. Kisaca, tarihi
bilmeyenler tarihten ders almasini da bilmiyorlar...
DEGERLENDIRME:
1. Gaspirali Ismail Beyi, Abdürresid Mehdi’yi, Hasan Sabri Ayvaz’i, Celebi
Cihan’i, Cafer Seydahmet’i, Veli Ibrahim’i bilmeden, tanimadan ve de
anlamadan, ceditcilik hareketinin asamalarini ozumsemeden, Carlik ve
Komünist rejimdeki soykirimlari ortaya koymadan Kirim Tarihini, sadece ve
sadece Rus ya da Batili kaynaklardan yazmak mümkün degildir. Sovyet
ideolojisiyle beyni yikanmis, sadece güdümlü Sovyet literatürü ile Kirim
Tarihini yazmaya kalkan bir Tatar ile bir Rus tarihci arasinda hiçbir fark
bulunmamaktadir.
2. Türkiye’ye düsman, ümmetci, tatci, gotçu ya da nogayci, yabanci servis
elemani, kurban rantcisi, Türkçeyi bildigi “yabanci diller arasinda
gösteren”, Türk dili ve grameri ve de Tarihi, kisaca Türkoloji biliminin
dallari hakkinda hiçbir sey bilmeden tatarcilik yapmaya kalkisan, kendi
kendini diyasporanin lideri ve kaydi hayat sartiyla NGO yöneticisi ilan eden
tüm kisiler, önce teshir edilmeli sonra da bu topluluktan dislanmalidir.
3. ABD’nde yasayan Kirim Türk Toplumu ile CIA dogrultusunda faaliyet
gösteren yerli isbirlikciler arasinda hiçbir iliski bulunmamaktadir. Fikret
Yurter, Inci Bowman, Mübeyyin Batu Altan, Seyit Ahmet Kirimca, Hilmi Ilker,
Yunus Ezgin gibi aydinlara sahip olan ABD’deki Kirim Türk Toplumu, Kirim’in
yanisira, dogal afetlerde de Türkiye’ye genis çapli yardim kampanyalari
düzenlemektedirler. Agirlikli olarak New York’da yasayan ve yeterli
örgütlülüge sahip Kirim Türkleri, anavatanlari Kirim’a oldugu kadar, Türkiye
’ye de baglidirlar. Kaldi ki, tipik bir örnek olmak üzere, soguk savas
döneminde CIA tarafindan finanse edilen ve merkezi Münih’de bulunan
“Sovyetler Birligi’ni Arastirma Enstitüsü”nde görev yapan Kirim davasinin
önderlerinden, Kirim Milli Merkezi üyesi ve “Dergi”nin sorumlu yayincisi Dr.
Edige Kirimal, yazdigi tüm makalelerinde ve doktora tezinde, CIA
söylemlerine ve jargonuna aldiris etmemis, bu cümleden “Tatar” sözcügünü
asla kullanmamistir. Kirimal’a göre, siyasal ve etnik kimligin ifadesi
olarak sadece “Kirim Türkleri” tanimi geçerlidir. CIA’nin bir yan
kurulusunda çalisirken bile Türkcülük yapan Dr. Edige Kirimal ornegini
dikkate aldiginizda, günümüzde bu servis tarafindan maasa baglanan, halkini
satmaya hazir kucuk isbirlikciler sadece tiksintiye neden olmaktadir.
4. Kirim’daki Türk Toplumu, bugün dis yardimin her türlüsüne ihtiyac
duymaktadir. Diyasporadaki potansiyeli iyi degerlendirecek bir lidere sahip
olmayan Kirim’daki Türk Toplumu, diyaspora namina Kirim pazarlamacilari ile
muhatap olmak zorunda kalmaktadir. Bir baska ifadeyle, hain haini,
isbirlikci isbirlikciyi bulmaktadir. Kirim’da düsük bir yasam kalitesi ve
mahrumiyet içinde yasayan Kirim Türkleri, diyasporadaki yardim
organizasyonsuzlugunun bedelini ödemeye devam etmektedirler. Tüm bu olgu ve
gelismeler karsisinda, 1910’lardan bu yana Kirim davasina hizmet veren Kirim
Milli Merkezi’nin de ataletten ve asiri tedbirlilikten siyrilarak bu hain ve
isbirlikci kesime karsi üzerine düsen tarihsel sorumluluklari yerine
getirmesinin zamani gelmistir, gecmektedir.
5. Türkiye’de Kirim davasina sahip çikma adina Kirim Milli Merkezi’ni ve
“Emelimiz KIRIM” Dergisi’ni yok sayan kimi cevreler, her türlü bozgunculuga
da yeltenmektedirler. Bu cümleden, kimileri, uhdemde bulunan ve Sefika
Gaspirali tarafindan vasiyeti üzere sahsima intikal ettirilen GASPIRALI
ARSIVI'nin, gercekte tarafimdan calindigini igrenc ve düzeysiz bir dedikodu
agzi ile yurticinde ve yurtdisinda, kisaca bulunduklari her türlü mekanda
iddia ve iftiraya tevessül etmektedirler. Bilindigi üzere, GASPIRALI ARSIVI’
nden ilk defa cikarilan bilgi ve belgelerle pespese iki kitap yazarak
yayinladim. Halihazirda, Gaspirali Ismail Beyin kapsamli biyografisi üzerine
çalisirken, bir yandan da “Emelimiz KIRIM” Dergisi’nde yakin tarihimiz
acisindan büyük önem tasiyan hiç yayinlanmamis belgeleri yayinlamaya devam
etmekteyim. GASPIRALI ARSIVI, Kirim Türk Tarihinin en zengin ve nadir
hazinesidir; Kirim Milli Merkezi’ne aittir, sahsimin ya da cocuklarimin
serveti degildir. Bu itibarla,
(...................................................) gibi sahislarin bu
yoldaki isnatlarina karsi en agir tazminat ve ceza davasi acacagimi acikca
deklare ediyorum, taniklarim mevcuttur. Bu toplumda, Gaspirali Ismail Beyin
ve Atatürk’ün izinden giden, ilke, devrim ve eserlerine sahip cikan,
isbirlikci-pazarlamaci-piyonlarla mücadele eden ve Kirim Türk Tarihi üzerine
hayatini hasreden sahsima ve dava arkadaslarima camur atmaya kalkanlara
verecegim cevap, yasal yollardan ve en agirindan olacaktir. Bu böyle
bilinmelidir...
6. Kirim Türk Toplumunu Kirim’da pazarlayanlar, mafya kullanarak soyanlar,
uluslararasi oynayanlar ise ayri bir yazi konusudur... Emin olmaliyiz ki,
yakin bir gelecekte Kirim Türklerinin yakin tarihi yazilirken, vatanini ve
halkini gelecegiyle birlikte satanlar, lâyik olduklari yeri alacaklardir.
DIPNOTLAR
:
1. Müteakip sayilarda sözkonusu görevlilere ait bilgiler, belgeleri ile
birlikte yayinlanacaktir.
2. Kirim, her ne kadar Ukrayna sinirlari içinde yer aliyorsa da, tipki
Tiraspol ve Bender’de oldugu gibi, fiili bir Rus hegemonyasi mevcuttur. Bu
olusumun Ukrayna lehine bozulmamasi için Rusya Dis Istihbarat Servisi SVR ve
Iç Istihbarat Servisi FSB tüm olanaklarini kullanmaktadir. Diplomat kökenli
deneyimli istihbaratci Sergey Lebedev yönetimindeki SVR’nin, Kirim’daki Türk
Toplumuna yönelik olumsuz faaliyetleri ve isbirlikcileri, ayri bir yazi
icinde degerlendirilecektir.
3. Türkiye’nin gösterdigi yardim, destek ve anlayisa ragmen, Ukrayna
Istihbarat Servisi SBU, hala Sovyet dönemi mantigi icinde Türkiye’yi hasim
görme görüntüsü vermektedir. Türkiye’de diplomat kimligi ile gelip de
rahatsiz edecek düzeyde espiyonaj faaliyeti sürdürmeye devam eden Ukraynali
istihbaratcilardan Ilya Karaman, Vitali, Adrian Topal, Rüstemof, Valentin
Demcuk gibi isimler, ülkelerine geri dönmüslerdir. Istihbaratciliginin
yanisira Tarihci kimligiyle de taninan Nikolai Duruska, bu misyonu alenen
sürdürmeye devam etmektedir. Kirimli Türk ögrencileri üzerine büyük baski
uygulayan bu desifre olmus istihbaratçi ile ilgili olarak Ukrayna
Büyükelçisi’nin dikkatinin çekilmesi gereklidir.Dr. Necip Hablemitoglu,
“Fethullahci Ihaneti (1)”, Kirim Dergisi, 6: 24, Temmuz-Eylül 1998.
4. Dr. Necip Hablemitoglu, “Fethullahçi Ihaneti (1)”, Kirim Dergisi, 6: 24,
Temmuz-Eylül 1998.
5. Dr. Necip Hablemitoglu, “Kirim’da Açlik Yillari I ve II”, Kirim Dergisi,
7: 26 ve 27, Ocak- Haziran 1999.
6. Genis bilgi için bkz. Doç.Dr. Sengül Hablemitoglu-Dr. Necip Hablemitoglu,
Sefika Gaspirali ve Rusya’da Türk Kadin Hareketi, (1998: Ankara, Kirim
Dergisi Yayini); Carlik Rusyasi’nda Türk Kongreleri, (1997: Ankara, Kirim
Dergisi Yayini). Ayrica, halen uhdemde bulunan GASPIRALI ARSIVI, yerli ve
yabanci tüm arastirmacilarin istifadesine acik bulunmaktadir.
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi - Kırım'ı Pazarlayanlar - Dr. Necip HABLEMİTOĞLU
Dr. Necip HABLEMİTOĞLU