Kılık Kıyafet devrimi????

T

Banned
Katılım
8 May 2006
Mesajlar
3,665
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
Kılık kıyafet devrimi nedir ve ne için yapılmıştır gerekli bir devrimmiydi bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz

Son günlerdeki olayların başlangıç nktası diyebileceğimiz Kılık kıyafet devrimiyle alakalı fikirlerini ona buna laf atmadan belirtebilme yeteneğine sahip arkadaşlar buyursun biraz fikir alışverişi yapalım
 
konu taşınmıştır..
 
Tartışılmasından korkulan konular iç ediliyor galiba; neyse bu konuların masaya yatırılacağı zamanda gelecek. Gardlop devriminin nelere malolduğunu cümle alem anlayacak.
 
Konu niye taşındı acaba günümüz siyasi gündemiyle bi alaka kurulamadığındanmı ??


acaba kılık kıyafet devirminin siyaset ve politika bölümünde mi tartışılması yoksa türk tarihi adlı bölümde mi tartışılması daha uygundur..?

bence türk tarihi kısmında tartışılması çok daha uygundur..
o sebeple konuyu taşıdım..
 
Yok son dönem siyaseti bu konu üzerine yoğunlaştı farkındaysanız Siyaset bölümüne açmamdaki sebeb bu Ya neyse bölüm farkı yok nede olsa burdan devam ederiz
 
yalnız atladığınız bir şey var..
üniversitelerdeki türban yasağının kılık kıyafet devrimi ile pek alakası olduğunu sanmıyorum..

her ne kadar benzer görüntüler çiziyorsa bile kılık kıyafet kanununun yapılması zorunlu idi ve de yapıldı bu kanunda türban yasağının temelini oluşturacak tek bir satır bile yoktur..



''KILIK KIYAFET KANUNU

Kanun No : 2596

Madde 1- Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin (din görevlilerinin) mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır. Hükümet her din ve mezhepten münasip göreceği yalnız bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsadeler verebilir. Bu müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya başka bir ruhaniye verilmesi caizdir.

Madde 2- Türkiye’de kanuna tevfikan teşekkül etmiş ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüp gibi heyetler ve mektepler mahsus kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname ve talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alamet ve levazım taşıyabilirler.

Madde 3- Türkiye’de bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alametlerini ve levazımını taşımaları yasaktır.

Madde 4- Ecnebi teşekkül mensuplarının kendi kıyafet, alamet ve levazımları ile Türkiye’yi ziyaret etmeleri, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunacak mercilerin müsadesine bağlıdır.

Madde 5- Türkiye Devleti nezdinde memur bulunanların kıyafetleri beynelmilel mer’i adetlere tabidir.

Madde 6- Bu kanunun tatbik suretini gösterir bir nizamname yapılır.

Madde 7- Birinci maddenin hükümleri, bu kanunun neşri tarihinden altı ay sonra ve diğer maddelerin hükümleri bu kanunun neşri tarihinden itibaren mer’idir.( geçerlidir.)

Madde 8- Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur. ''






fakat günümüzde geçerli olan türban yasağı ise

''Yuksekogretim kurumlarinda ilk turban yasagi Yuksekogretim Kurulu'nun 20.12.1982 tarihli genelgesi ile getirilirken Danistay 8. Dairesi genelgenin iptali davasini reddetmisti.

Yuksek Ogretim Kurumlari Ogrenci Disiplin Yonetmeligi'nin 7'nci maddesine 1987 yilinda (h) bendi eklenerek kapali mekanlarda turban yasaklanmisti. Yonetmeligin bu hukmunun iptali icin acilan dava da Danistay karariyla reddedilmisti. Ancak yonetmeligin bu hukmu Yuksekogretim Kurulu tarafindan 1989 yilinda yonetmelik metninden cikarilmisti. 10.12.1988 tarih ve 20032 sayili Resmi Gazete'de yayimlanarak yururluge giren, 3511 sayili kanun ile 2547 sayili kanuna eklenen ek 16. madde ile ''Yuksekogretim kurumlarinda, dershane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarinda cagdas kiyafet ve gorunumde bulunmak zorunludur. Dini inanc sebebiyle boyun ve saclarin ortu veya turbanla kapatilmasi serbesttir'' hukmu getirilmisti. Bu hukum Anayasa Mahkemesi tarafindan anayasa ve devrim yasalarina aykiri bulunarak iptal edilmisti.

1990 yilinda 3670 sayili kanunla 2547 sayili kanuna ek 17. madde eklenmis, ''Yururlukteki kanunlara aykiri olmamak kosulu ile yuksekogretim kurumlarinda kilik kiyafet serbesttir'' hukmu getirilmisti. Anayasa Mahkemesi bu hukmu iptal etmemis, ancak gerekcesinde turbanin yururlukteki kanunlara gore takilamayacagini belirtmisti. ''



türban yasağı bahanesi ile Atatürk devrimlerine saldırılması çok yanlış bir davranıştır onu belirtmek isterim..
maalesef düştüğünüz bu cehalet içinden bir an önce kurtulmanızı temenni ederim..
 
Saldırmak falan daha hiç kimse fikrini belirtmeden Nasıl bi mantıkla kurulmuş cümlelerdir
Özellikle Görvi ortamı yumuşatmak olan bi kişi bu cümleyi nasıl kurabiliyor Anlamak mümkün değil
 
Saldırmak falan daha hiç kimse fikrini belirtmeden Nasıl bi mantıkla kurulmuş cümlelerdir
Özellikle Görvi ortamı yumuşatmak olan bi kişi bu cümleyi nasıl kurabiliyor Anlamak mümkün değil


sözüm sana değil zaten neden üstüne alındın anlamadım ama bu devrime gardırop devrimi diyen bir zihniyete görevim ne olursa olsun gereken cevabı veririm..!
 
atatürk devrimlerinden herhangi birisinin gereksiz oldugunu dusunen varsa , basbakanın deyımıyle cekip gitsin!!!
 
Bu devrimin amacı hakkına bilgisi olanlar madem gardorap devrimi diyenler cehaletinden bu şekil konuşuyor Açıklama yapsınlar nedir sebebleri bu devrimin
Birileride çek git demeye başlamış torpido Bi çekgit başka konuları karıştır burda başta belirttiğim üzere fikir alışverişi yapmak amacımız senin gibi ona buna sataşmak değil
 
ŞAPKA, KILIK VE KIYAFET DEVRİMİ



Osmanlı İmparatorluğunda belli ve birleşik bir kıyafet yoktu. Memurların, din adamlarının kendilerine göre kıyafetleri bulunuyordu. Halkın ise türlü biçimde kıyafetleri vardı. Mahmut II. devrinde memurlarla askerlerde kıyafet birliğini sağlamak maksadıyla değişiklik yapıldı. Memurlar için setre ve pantalon kabul edildiği gibi yine memurlar ve askerlere kavuk yerine fes giydirildi. O zaman şeyhülislam başta olmak üzere bütün ulema fes giymenin şer'an caiz olmadığını ileri sürerek karşı koymuşlardı. Halkın her sınıfı istediğini başına giymekte özgürdü. İlmiye sınıfı sarıklı fes, tarikattan olanlar türlü biçimde külahlar, halktan bazı kimseler de fes kalpak, keçe külah kullanıyorlardı.

1903 yılında Abdülhamit II. süvari ve topçu askerlerine kalpak giydirmek istediği vakit, ulema bu defa da kalpak giyilmesine karşı geldi. Esasında ne fesin, ne de diğer kıyafet unsurlarının din ve milliyetle hiç bir ilgisi yoktu. Ulema yenilikten korktuğu için dini çıkarlarını alet ederek karşı geliyordu.

Cumhuriyet devrinde Atatürk, Batı medeniyetinin bir bütün olarak alınmasına taraftar olduğundan medeni kıyafetin kabulünü zaruri buluyordu. 24 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya giden Atatürk elinde bir panama şapka ile otomobilden indi ve halkı selamladı. Kastamonu ve İnebolu'da söylediği nutuklarda kıyafetimizin değiştirilmesi gereğinden şöyle bahsetmiştir:

"Biz her noktai nazardan medeni olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır."

"Mllite vazıh olarak bilmelidir ki; medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki ona bigane kalanları yakar, mahveder. İçinde bulunduğumuz medeni ailede layık olduğumuz mevkii bulacak ve onu muhafaza ve i'la edeceğiz. Refah, saadet ve insanlık bundadır."

Atatürk'ün Kastamonu gezisinden Ankara'ya dönüşünde kendisini karşılamağa gelen halkın çoğu şapkalıydı. Ertesi gün Atatürk'ün başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu bir kararla şapka giyilmesini bütün memurlar için zorunlu kıldı. Büyük Millet Meclisi 25 Kasım 1925'de şapkanın bütün milletçe giyilmesi meselesini görüştü ve Şapka Kanununu kabul etti. Şapkanın kabulü ile Türk ulusunu medeni uluslardan ayıran şekle ait özelliklerden en önemlisi kaldırılmış oldu.

Din adamlarının kıyafeti: Osmanlı İmparatorluğunda medrese ulemasının özel bir kıyafeti vardı. Ulema siyah cübbe ve şalvar giyer, başına beyaz sarık sarardı. Sarıklı din adamlarının halk üzerinde oldukça kuvvetli manevi bir etkisi vardı. Zamanla dini vazifeleri olmayan bazı kimseler de sarığın bu nüfuzundan istifade etmeği düşündüler ve sarık sarmağa başladılar. Bu kimseler sarığın gölgesine sığınarak ve dini türlü maksatlarına alet ederek halkı soymağa başladılar. Atatürk bu noktaya değinerek demiştir ki:

"..Millete hatırlatmak isterim ki, laubaliliğe müsaade etmek asla caiz değildir. Herhalde salahiyet sahibi olmayan bu gibi kimselerin muvazzaf olan zevat ile aynı kisveyi taşımalarındaki mahzuru hükümetin nazarı dikkatine koyacağım."
İslam halkını aydınlatmak ve doğru yola sevk etmek için birçok tarikatlar kurulmuştu. Bu tarikatların şeyhleri, dervişleri ve müritleri vardı. Bunlar tekkelerde oturur, ayin yapar, zikrederlerdi. Tekke adamları hiç bir iş yapmazlar, halktan sağladıkları gelir ile geçinirlerdi. Bunlar bazen nüfuzlarından istifade ederek halkı hükümete karşı ayaklanmaya teşvik ederlerdi. Nitekim Şeyh Sait ayaklanması, hükümetin çalışmalarını çıkarlarına zararlı bulan Şeyh Sait ve müritlerinin tarikat nüfuzlarını siyasete alet ederek çıkardıkları bir ayaklanmadır.

Atatürk, bu parazit ve gerici zümrenin kaldırılması gereğini nutuklarından şöyle belirtmiştir:

"Biz medeniyetin ilim ve fenninden kuvvet alıyoruz, ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımıyoruz. Tekkelerin gayesi halkı meczup ve aptal yapmaktır. Halbuki, halk, meczup ve aptal olmamağa karar vermiştir."

Nedenleri...
Cok iyi yapmıs ve yerinde bi karar dıyebılıyorum
 
Şapka inkılabından sonra Ankara Valisi Yahya Galip Bey'in İsmet İnönü'ye
gelerek:Şapkanın ortasına bir ay-yıldız koyalım ki, diğer milletlerden farkımız belli
olur demesi üzerine İnönü'nün: Canım biz bu inkılapları farkımız olmasın diye
yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun! diye çıkıştığını biliyor muydunuz?(Apuhan, Recep Şükrü; Batının Darağacında İsyan, Timaş, İst?1989 s. 53)

İskilipli Atıf Hoca'nın İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırken savcının, dini
kıyafetlerden bez parçası" diye bahsetmesi üzerine Atıf Hoca'nın hiddetli bir
şekilde duvarda asılı olan bayrağı gösterip :İşte o da bez, hadi indirip yırtsana" diye haykırdığını biliyor muydunuz?(İsmail, Hekimoğlu; Derdimi Seviyorum, cilt 2, Timaş, İst?1988, s. 16)

Falih Rıfkı Atay'ın ifadeleri içinde: "Müslümanlar, Hristiyanların iyisine
'makul kefere', kötüsüne 'gavur', beterine şapkalı gavur' "denildiği bir
dönemde, 25 Kasım 1925 tarihinde şapka inkilabının yapıldığını ve bu inkılaba
karşı geldikleri için 57 kişinin idam edildiğini,..


.İngiliz araştırmacı yazar Paneth'in, "Turkey at the Gross roads "ın
(Türkiye Yol Ayrımında) , , isimli kitabında o günler ile alakalı olarak:


"Avrupa şapka imalatçıları altın günler yaşadılar. Gemiler dolusu fötr
panama, kasket,ne varsa İstanbul'a gönderildi. İtalyan Borsalino kardeşlerin şapka
yüklü gemisi İstanbul limanında idi zaten. Şapkanın gündeme gelmesi ile birlikte,
geminin yükü alelacele gümrükten geçirildi. Borsalino kardeşler bu işten büyük
kar elde ettiler... İstanbul'da erkeklerin kafalarında kağıt şapkalar hatta kadın ..
şapkaları bile vardı,.," diye yazdığını...


Şapka almakta zorluk çeken memurlara hükümetin taksitle borç para verdiğini ve bu
ilk devrim hareketini, yine devrimlerin savunucularından biri olan Halide Edip
Adıvar'ın:


"Şapka kanunu, devrimlerin en beyhude ve en sathisidir, Bu kanuna sokaktaki
adamın karşı çıkması, onu yapanlardan daha batılı bir davranıştır" diye
tepki gösterdiğini, ,

(Atay, Falih Rıfkı; Çankaya, İst?1980, s.430 ve Güneş gazetesi pazar eki, 2 Eylül 1990)
 
Geri
Üst