K
Kutay Alp
Guest
Küstah ve zavallı darbeciler
15'inci yıl münasebetiyle açılan ve arkası kesilmeyen 28 Şubat dosyası sadece bir hesaplaşma temennisini değil aynı zamanda bir daha o günlere dönmeme arzusunu da şiddetli bir şekilde ortaya koyuyor.
İtiraflar, suçlamalar, bilgeler, belgeler bir dönemin hikayesini anlatırken aynı zamanda o dönemin aktörlerini de toplum vicdanında yargılıyor.
Zor, acımasız ve insafsız bir dönemdi. Silahlı kuvvetler liderliğinde, yargının, siyasetin, medyanın, iş dünyasının ve sadece adı sivil STKların ittifakıyla dindarları hedef alan darbenin yılları...
28 Şubatçılar asker ve sivil aktörleriyle tarihin en küstah darbecileri ve hem de bugün görüldüğü gibi en zavallılarıdır. Akılları ve zekaları bir darbe yapmaya kadirdi ama içinde yaşadıkları toplumu anlamaktan acizdiler. Brifinglerinden yürüttükleri tanklara kadar, yargıçlarından attıkları manşetlere kadar 28 Şubatın bütün sembolleri acizliğin ifadesidir.
Hüküm sürdükleri yılların Türkiyesi de böyleydi zaten. Laiklik-irtica ekseninde korkuyla, baskıyla, şantajla yönetilebilen bir ülkeydi. Meşruiyet, asker-sivil bürokrasisinin ve onun sistemdeki elitlerinin elindeydi.
Cumhuriyetin temel değerleri bir azınlık zümrenin huzur içinde yaşamasının garantisiydi; anayasa da kanunlar da teamüller de sadece ve sadece o değerlere hizmet ediyordu. Dünya değiştiğinde, ülke değiştiğinde, toplumun talepleri artık dogmalarla sınırlandırılamaz hale geldiğinde ise ellerindeki sınırsız güç her defasında ortaya çıkan çelişkileri kendi lehlerine yorumlama imkanı sağlıyordu.
Nitekim, 1995 seçiminde toplum değişme alameti gösterip sandıktan alışkanlıkların dışında bir hükümet seçeneği çıktığında en acımasız yorumu yapmaktan geri kalmadılar. Partileri kapatıp siyasetçileri yasakladıktan sonra, başörtüsünden Cuma namazına kadar dindarlığın bütün görünürlüğüyle mücadele ettiler.
Binlerce insanın hayatını karartıp ülkeye telafisi zor seneler kaybettirdiler.
Nasıl yaptıklarını, darbeyi nasıl tatbik ettiklerini yaşayarak görmüştük, şimdi bilmediğimiz öyküler de ortaya çıkıyor.
Yargıdan önce toplum 28 Şubat kadrolarını tasfiye etmiştir.
O kudretli subayların, azametli işadamlarının ve en nihayet medya adamlarının bugünkü halleri ibret vericidir.
Beraberinde daha önemli bir şey de oldu.
Hem 28 Şubatı hem de aslında bütün Cumhuriyet dönemini kuşatan meşruiyetin zinciri kırılmıştır. Artık o kavramlar, o değerler hükümsüzdür.
Dün tek temel değer laiklikti bugün demokrasidir.
Dün, dindarlık irticaydı bugün ülkenin ortak değeridir.
Dün, başörtüsü gericilik sembolüydü bugün en temel haktır.
Dün, rejimin bütün unsurları tabuydu bugün şeffaflık şarttır.
Dün, orduya sadakat şerefti bugün hukuka sadakat...
Dünün sarsılmaz gibi görünen bütün kavramları, tıpkı o kavramlar üzerinden iktidar kuranlar gibi yıkılıp gitti. Bir iktidar geleneği sahipleriyle, kavramlarıyla, ilişkileriyle, ittifaklarıyla devrini tamamladı.
Tarih acımasızdır, haksızlıkları ve zulmü kimsenin yanına bırakmaz. 28 Şubat, bu değişmez kuralın en dramatik örneklerinden birisidir çünkü her şey daha herkes hayattayken yaşandı. İnsanlar zulmü ve yenilgiyi, kibri ve endişeyi aynı gözlerle görebildiler. Milyonlarca insan, tarihin hem nesnesi hem aktörü oldu. Hem de dolayısıyla olup biteni çoğu kez bir aracıya ihtiyaç duymadan gözlemledi.
Oysa, darbe suçunu işleyenler bütün yaşananların en erken 1000 yıl sonra ortaya çıkacağını hesaplamışlardı. Rahat ve geleceklerinden emindiler.
Şimdi ortadaki bağırtılara bakıp, bu hesapsız hallerin hem kendilerini hem de medyadaki destekçilerini yaktığını görünce neler hissediyorlar acaba?
Mustafa KARAALİOĞLU / STAR