Kürdistan’ı tanı Ermenistan’la anlaş...

BağHan

Banned
Katılım
24 Nis 2009
Mesajlar
116
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Bir TÜRK bin TÜRKİYELİYE Bedeldir!
hillary-gul.jpg

Hillary’nin Gül ile görüşmesinde söylediği bir söz de gerçeği ortaya koyuyor: “Lütfen İran’a gittiğinizde ABD’nin hassasiyetlerini aktarın.” Hillary’nin ardından yurtdışına çıkan Gül’ün ziyaret programı da görevi üstlendiğini gösteriyor: Önce İran, Mart sonunda da Kuzey Irak...

Hillary direktifleri verdi:

Kürdistan’ı tanı
Ermenistan’la anlaş...


Sünger Bop, BOP haritası için Türkiye’de

Obama ile birlikte ABD’nin artık değiştiğini söyleniyor. Halbuki Obama’nın başkanlığının ilk iki ayı bile pek bir şeyin değişmediğinin göstergesi. Örneğin Obama, ilk iş Rusya’ya gitti ve İran operasyonu için anlaşmaya çalıştı. Hillary de bakan olur olmaz soluğu Ortadoğu’da aldı ve İsrail’e destek çıktı: “İsrail’in tepesine inen füzelere sessiz kalmasını kimse beklemesin.” İran’a gözdağı vermekten de geri durmadı: “İran Filistin’in içişlerine karışmaya bir son versin. Diyalog çağrılarımıza yanıt vereceklerini sanmıyoruz. İran teröre mali destek veriyor.”

Anlayacağınız ABD’nin Ortadoğu politikasında değişen bir şey yok: İsrail’e tam destek, ezilenlere gözdağı...

Hillary, ezilenlere gözdağı turunda Türkiye’ye uğramayı da ihmal etmedi... Aman Allah’ım... Türkiye’de bütün Amerikancılarda bir sevinç, bir sevinç... Hillary’ye bir yağlama, bir iltifat, bir güzelleme...

Yağcılığı o kadar abarttılar ki, Amerikalıların bile “en kötü giyinen bayan” seçtiği Hillary şıklık timsali yapıldı. Halbuki ünlü bir modacı şöyle diyor: “Hillary’yi o sarı ceketi içinde ne zaman görsem aklıma Sünger Bop geliyor.” Bakıyoruz fotoğraflara, gerçekten de o sarı ceketini giymiş...

Ama bizim Amerikancılar bambaşka bir alemde: Hillary’nin “güzelliği” mi dersiniz, sempatikliği mi, nezaketi mi... Sanki gelen Angelina Jolie...

Halbuki gelen ABD’nin Dışişleri Bakanı... Yani şu Türk milletinin %90’ının nefret ettiği ABD’nin. Kıbrıs’tan Kuzey Irak’a, Ermenistan’dan Yunanistan’a bütün dış politika sorunlarımızda karşımızda yer alan, PKK’yı destekleyen ABD’nin Dışişleri Bakanı. Halen Afganistan’dan Irak’a işgallerine devam eden, İran’a, Chavez’e, Kuzey Kore’ye gözdağı veren ABD’nin...

“Sünger Bop” alt tarafı bir çizgi film kahramanı. Kimseye bir zararı yok. Ama Hillary’nin Türkiye’ye BOP haritasını dayatmaya geldiği unutuluyor... Öyleyse Amerikancıların yaydığı rüya aleminden çıkalım ve “Sünger Bop” çizgi filminden sıyrılıp “BOP haritası” korku filmiyle yüzleşelim.

ABD Irak’tan çekilmek için Türk limanlarına mı muhtaç?

Hillary’nin bir demeci çok tartışıldı:

“Demokrasi, laik bir anayasa, dini özgürlüğe ve inanca saygı ve serbest piyasa ve küresel sorumluluk algısına birlikte bağlıyız.”

Laiklik ve demokrasi söylemlerini bir kenara bırakalım. Son kısmı dikkatle inceleyelim: “Serbest piyasaya birlikte bağımlıyız.” Yani Türkiye’nin emperyalist-kapitalist sistem içindeki konumundan gayet memnun. Memnun olur tabii... Bugün Türk rakısını bile Amerikan şirketi üretiyor. Bankalar, sigorta şirketleri, iletişim sektörü... Hepsi yabancı sermayenin kontrolünde...

Devam edelim... “Küresel sorumluluk algısı.” ABD ne yapmıştı o “küresel sorumluluk algısı”yla? Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etmişti. Hedefte İran’ın olduğunu herkes biliyor. “Küresel sorumluluk algısı”nı “emperyalist saldırganlık” olarak anlayın siz... ABD’nin Türkiye’den beklentisi her tür saldırganlığında Türkiye’yi yanında görmek.

Peki ya Türkiye ABD’nin yanında yer almazsa? O zaman ABD, “küresel sorumluluk algısı”nı paylaştığı diğer müttefikleriyle birlikte tepemize iner.

Hillary’nin bu sözlerini bir tehdit olarak algılamayalım. ABD’yi müttefik gören anlayış zaten iktidarda. Alternatifleri de pek farklı değil. AKP Amerikancı da, muhalefetteki CHP’si, MHP’si değil mi?

Türkiye’nin bütün Amerikancıları çoktan hizaya girmiş durumda. Hillary’ye düşen, Amerikancılara ne yapacaklarını dikte etmek.

Peki Hillary neden geldi? Amerikancılar diyor ki: “ABD’nin Irak’tan çekilmek için Türkiye’yi kullanma taleplerini iletmek için geldi.”

Hatta Ali Babacan şöyle demiş: “Eğer işimize gelmezse kusura bakmayın deriz.” AKP’liler akılları sıra kuyruğu dik tutmaya çalışıyor. Halbuki ABD, Irak’tan çekilmek için Türkiye’yi kullanmak zorunda değil. Basra Körfezi’nden de gayet rahat askerlerini çekebilir. Olayın aslı şu: ABD’nin Irak’tan çekilme takvimi açıklanınca AKP’liler, efendilerine kendilerini beğendirme yarışına girdiler. Malum, 1 Mart tezkeresi çıkmadığı için ABD’den okkalı bir fırça yemişlerdi. AKP böylece 2003’te yapamadığını 2009’da yapabilmiş olacak... Obama’nın başkanlığı, bu açıdan AKP için de bir “değişim”i müjdeliyor.

Ancak Amerikan askerinin Türkiye’den geçecek olmasının Türkiye’ye büyük bir faturası olacak.

ABD’nin hangi limanları istediğini bir hatırlayalım. Trabzon, Samsun, Mersin... Direkt Akdeniz’den gemilerini götürmek varken, Trabzon’a kadar niye çıkar ki ABD demeyin.

Trabzon’dan Mersin’e bir çizgi çizin. Şöyle bir bakın haritaya. Tanıdık geldi mi? Buyurun size Sevr haritası! Buyurun size BOP haritası... Artık Trabzon’la Mersin’in doğusunun ne kadarının Ermenistan, ne kadarının Kürdistan olacağına emperyalistler karar verir.

Bu dediklerimizi paranoyaklık olarak niteleyecekler çıkacak tabii ki. Ancak ABD’nin yarın öbür gün hemen Kürdistan’ı ve büyük Ermenistan’ı ilan edeceğini söylemiyoruz. Bu bir süreç meselesi. Bunlar tabii ki ABD askerini Irak’tan çekerken, birkaç ay içinde olacak şey değil. Esas mesele şu: ABD, bu geri çekilmeyle birlikte Trabzon ve Mersin limanlarında stratejik mevziler elde etmiş olacak. Ve bu mevzilerini zaman içerisinde birer askeri limana dönüştürecek. Bugün Irak’tan çekilmek için kullanılan bu limanlar yarın İran’a asker sokulurken kullanılacak. Öbür gün Suriye’ye... Yani geçici olarak planlanan bu ABD limanları, kalıcı hale dönüşecek. Yarın da Kürdistan ve Büyük Ermenistan’ın sınır karakolları olacak...

Anlayacağınız bugün tezkere, yarın Mersin ve Trabzon’da ABD limanları, öbür gün ise BOP haritası... Gördünüz mü Sünger Bop’un Türkiye’ye hediyesini...

Hillary’nin direktifleri

Tehlike yalnızca limanlarımızın ABD askerlerine açılmasıyla sınırlı değil. Yarın, o limanlardan gelerek İran ve Suriye’ye geçecek Amerikan askerinin asıl hedefini unutmamak gerekiyor. İran’da bugün savaşı erkenden başlatan Kürt örgütü PJAK, ABD’nin gerçek amacını ortaya çıkarıyor: Büyük Kürdistan... ABD, İran’a saldırarak yalnızca Amerikan karşıtı bir rejimi indirmiş olmayacak. Daha da önemlisi, Kuzey Irak’ta kurduğu Kürt Devletine İran’ın kuzeyini de eklemiş olacak. Sonra bu yeni Büyük Kürdistan’a Suriye’nin de kuzeyi eklenecek. İnanmayan BOP haritasındaki Büyük Kürdistan’ın sınırlarına bir baksın.

Sonra sırada Türkiye olacak.

Üstelik, Türkiye için tek tehlike Kürdistan değil. Hatırlanırsa, Azerbaycan ve Türkiye’den toprak alarak genişleyecek bir Büyük Ermenistan da BOP haritasında yer alıyordu... Ve, Hillary’nin ziyaretinde bu konu da gündeme geldi.

Bu durum Hillary’nin ziyaretinin sonunda ABD ile Türkiye’nin uzlaştığı noktalarda ortada. Basına şöyle yansıdı:

“İki ülkenin stratejik ilişkilerindeki hedefler belli oldu:

-Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalizasyonuna ABD’nin desteği

-Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorunların çözümü

-Kıbrıs çözümünün sorununa destek olunması

-Afganistan’a Türkiye’nin desteği

-PKK’ya karşı operasyonlarda ABD-Türkiye işbirliğinin devamı”

Tabii bunlar, basına yansıyanlar. Gizli anlaşma ve konuşmaları bilemeyiz. Ancak bu haliyle bile her şey ortada. Türkiye Kıbrıs’ta Amerikan planına teslim olacak, Afganistan’da ABD’nin jandarmalığını kabul edecek, PKK’yla mücadelesinde ABD’nin dediklerinin dışına çıkmayacak...

Ve Ermeni meselesi: Türkiye Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirecek, yani Karabağ’daki işgali görmezden gelip ambargoyu kaldıracak. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki sorunların çözümünü sağlayacak. Yani, Ermenistan’ın işgal ettiği topraklardan çıkmasını sorunların çözümünün tek şartı olduğunu söyleyen Azerbaycan’ı ikna edecek. Anlayacağınız Türkiye, Büyük Ermenistan’ın kuruluşu sürecinde ABD’nin yanında yer alacak.

Ancak Ermenistan-Azerbaycan sorununun halledilmesi ABD açısından yalnızca Büyük Ermenistan’ın ilan edilmesi anlamına gelmiyor. Bu, İran’a yapılacak operasyon öncesi bölgede Amerikancı bir ittifakın da ilk aşaması olacak. Azerbaycan ABD’nin Ermenistan’a verdiği destek nedeniyle Amerikan kutbunun dışında yer alıyor. Ve İran’a yönelik bir Amerikan operasyonunda ülkesinin kullanılmasını istemiyor. Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin ABD önderliğinde normalleşmesi aynı zamanda Azerbaycan’ın Amerikan kutbuna dahil edilmesi anlamına geliyor. Böylece İran’a operasyonda da Azerbaycan bir kuzey cephesi olarak kullanılabilecek.

“Azerbaycan ABD’nin Ermenistan’ı desteklediğini bile bile Amerikan kutbunda nasıl yer alır” diye sormayın. Aynı şey Türkiye için de geçerli değil mi? Türkiye ve Azerbaycan BOP haritasında küçülen iki ülke. Bu iki ülkeden toprak alıp büyüyen ülkeler ise Ermenistan ve Kürdistan...

Türkiye ile Azerbaycan’dan bu haritanın taşeronu olması isteniyor.

ABD’nin gözünde Türkiye’nin değeri mi arttı

Hillary’nin gelmesiyle birlikte Türkiye’nin Amerikancıları sevinç çığlıkları atmaya başladı: “Türkiye’nin ABD’nin gözünde değeri arttı.” Neymiş efendim, bugüne kadar ABD dışişleri bakanları seçilince önce Türk dışişleri bakanı ABD’ye ziyarete gidermiş. İlk kez bir ABD dışişleri bakanı Türk meslektaşından önce Türkiye’ye geliyormuş. Obama’nın da Nisan ayı içerisinde Türkiye’yi ziyaret edeceği açıklanınca, sevinç çığlıkları arttı.

Televizyonlar yine Türkiye’nin ABD için ne kadar önemli olduğu masallarını okuyan stratejisyenlerle doldu. Hatta kimi gazeteler Obama dönemiyle birlikte Türkiye ile ABD arasında “derin ittifak” olacağından bahsetti.

Halbuki, ABD’nin stratejisi açısından Türkiye’nin konumunda hiçbir değişiklik yok. Çünkü ABD’nin Ortadoğu ve Kafkaslar’daki temel stratejisi aynı: İsrail’i koru, Kürdistan’ı kur, Ermenistan’ı büyüt. Başkanlar değişir, ABD’nin bu üç stratejik doğrusu değişmez. 100 yıldır böyle. Sevr haritasında da, BOP haritasında da aynı senaryonun olduğunu unutmamak gerekiyor.

Obama ile birlikte ABD’nin “değişim” geçirdiğini sananlar, BOP’tah vazgeçtiğini düşünenler, Hillary’nin Ortadoğu gezisini, İran’a yönelik tehditlerini, İsrail’e arka çıkmasını, Obama’nın “Ermeni soykırımı tanıyacağız” diye diye başkanlık seçimini kazandığını unutmasınlar. ABD açısından değişen bir şey yok.

Peki Hillary seçilir seçilmez niye Türkiye’ye geldi? Ve Obama niye bu kadar erken Türkiye’ye geliyor? Bunun yanıtı Gül’ün İran’a giderken verdiği bir demeçte gizli: “Yakında Kürt sorunuyla ilgili güzel gelişmeler olacak.”

Hillary’nin ziyareti sırasında yayınlanan haberlerin satır aralarında bir başka önemli gerçeği fark ediyoruz. Türkiye ile Ermenistan heyetleri arasında son iki aydır gizli görüşmeler yapılıyormuş. Bu konuda da önemli açılımlar bekleniyormuş...

Hillary’nin Gül ile görüşmesinde söylediği bir söz de gerçeği ortaya koyuyor: “Lütfen İran’a gittiğinizde ABD’nin hassasiyetlerini aktarın.”

Hillary’nin ardından yurtdışına çıkan Gül’ün ziyaret programı da görevi üstlendiğini gösteriyor: Önce İran, Mart sonunda da Kuzey Irak...

Tüm bunların altına şunu da ekleyelim: Önümüzdeki günlerde DTP’li Ahmet Türk’ün çağrısıyla bütün Kürt örgütleri (PKK dahil) Kuzey Irak’ta bir toplantı düzenleyecek. Toplantı, Kuzey Irak’taki Kürt devletinin kurulması sürecinin önemli bir halkası.

Görüldüğü üzere Hillary ile Gül’ün son dönem çalışmaları ortak bir çemberde ilerliyor. Hillary, Filistin’e yaptığı ziyarette bile İran’ı eleştirmiş ve Mısır’da Gazze için yapılan uluslararası toplantının sonuç bildirgesine İran’ı sokuşturmayı başarmıştı: “İran Hamas ve Hizbullah’ı destekleyerek Filistin’in içişlerine karışmayı bırakmalı.”

Kimse ABD’nin İran’a saldırmaktan vazgeçtiğini düşünmesin. Bakın, Hillary’nin kafasında Filistin’deyken bile İran var. Hillary’nin Ortadoğu gezisinin asıl amacının Filistin meselesi değil, İran saldırısına hazırlık olduğu da böylece ortaya çıkıyor. Zaten gezi hakkında soru soran gazetecilere de şu yanıtı vermişti Hillary: “Bütün Arap liderlerin İran’la ilgili şikayetlerini dinledim.” Türkçesi şu: “Bütün Arap liderlerden İran saldırısı için destek aldım.”

Tüm bu olguları alt alta yazınca, Obama ve Hillary’nin bir anda artan Türkiye ilgisinin nedenleri ortaya çıkıyor. ABD, İran’a saldırı ve Kürt devletinin kurulması için zemin yoklamaya devam ediyor. Ve Türkiye’den beklentisi de tüm bu süreçte ABD’nin taşeronu olmaya devam etmek.

ABD’ye yalvaran yalvarana: Ben daha iyi köle olurum...


Türkiye’de Amerikancı koro o kadar geniş ki... Birbirleriyle mücadele içinde olan bu Amerikan piyonlarının tek derdi efendilerine kendilerini beğendirebilmek. Hepsi de Hillary’nin ziyaretini bu anlamda kullanmaya çalıştı.

AKP’liler ve Fethullahçılar, daha ABD talep bile etmeden Irak’tan geri çekilmenin Türkiye üzerinden yapılması gerektiğinin propagandasına başladılar bile. Yani diyorlar ki ABD’ye, “Buyurun Türkiye sizin, tepe tepe kullanın. Bunu size ancak AKP sağlar.”

Hillary’nin Türkiye’ye gelişini ve Obama’nın Nisanda gelecek oluşunu ise AKP’nin bir zaferi gibi sunuyorlar.

Ancak başka hesabı olanlar da var. Doğan medyası da, AKP’yi ABD’ye şikayet ediyor. Sanıyorlar ki ABD?onları kurtaracak. Bu yüzden, Hillary’nin “insan hakları”ndan ve “basın özgürlüğü”nden bahsetmesinin çok üzerinde durdular. Hillary’nin Türkiye için “Ilımlı İslam” teriminin kullanmamasını, Anıtkabir’i ziyaret etmesini ve Müjde Ar’ların NTV’deki programına katılmasını “ABD laik Türkiye’nin yanında” mesajı olarak yorumladılar. Halbuki Hillary’nin böyle bir mesaj verme gibi bir kaygısı yoktu. İktidardakilerle görüştü, direktiflerini verdi ve 17 saat sonra gitti. Hiçbir muhalifle görüşmedi.

Aydın Doğan medyasının çizgisini abartan ise Cumhuriyet oldu. Hillary karşısında selam duran Amerikancı koroya katılmakta tereddüt etmeyen Cumhuriyet, Obama ile birlikte ABD’nin yeni bir döneme girdiğini, bu yeni dönemde AKP’den vazgeçmesi gerektiğini, Hillary’nin son ziyaretinde yaşananların bunun müjdecisi olduğunu yazdı. Cumhuriyet imzalı, muhtemelen İlhan Selçuk’un kaleme aldığı yazıda şunlar dendi:

“Bush yönetiminin Türkiye’ye ‘Ilımlı İslam Devleti’ öngörüsüyle yaklaşımı ülkemizi büyük bir hesaplaşmaya doğru sürüklemiş, Müslüman coğrafyasında tek olan laik Atatürk Cumhuriyeti için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Bu sonuç ne ABD, ne AB, ne de Ortadoğu için olumlu sayılabilir; dünya ve insanlık için 1923 Atatürk Cumhuriyeti’nin korunması bir temel barış ve istikrar sorunudur. Amerikan Dışişleri Bakanı’nın, zorunlu olmadığı ve programda bulunmadığı halde, Anıtkabir’i ziyareti bu gerçeğin bir ölçüde algılandığını yansıtıyora memnuniyet vericidir. Bush yönetiminin Türkiye’de yarattığı istikrarsızlık ve gerilim politikasından vazgeçmesi, Obama yönetimi için bir kazanç olacaktır.”

Sanki ABD dünya barışı ve istikrarının koruyucusu da, bunun için Türkiye’de AKP iktidarını devirip laik bir rejim kuracak!

ABD’den laiklik gelse ne yazar? Ha Şeriatçı Amerikancı Türkiye, ha laik Amerikancı Türkiye... Sonuç olarak Amerikancı Türkiye... Yani, BOP haritasındaki küçülmüş, büyük Ermenistan’la Kürdistan’ı kabullenmiş Türkiye...

Hillary’nin son ziyareti gösterdi ki, Türkiye’deki bütün Amerikancılar, iktidarıyla, muhalefetiyle, ABD’nin her tür planında taşeronluk yapmaya çoktan gönüllü. PKK da Obama seçilir seçilmez “Biz bugüne kadar hiçbir Amerikan hedefine saldırmadık. ABD ile dostuz.” açıklaması yapmıştı. Anlayacağınız Türkiye’de bütün Amerikancılar selam çakmış görev bekliyor. Öyleyse ABD açısından bir sorun yok...

Bu millet ABD’den nefret etmeye devam ediyor hâlâ

Çok mu karamsar bir tablo çizdik? Bunlar acı gerçekler... Ama umudumuzu kaybetmiyoruz. Neden mi?

BBC’nin son anketine göre Türk milletinin %73’ü ABD’yi sevmiyormuş. Amerikalıların yaptığı başka bir ankete göre ise %77’si... Bunlar hâlâ dünyada en yüksek oranlar... Anlayacağınız Türk milleti ABD’den nefret etmeye devam ediyor.

Türk milletinin %90’ı Atatürk’ü sever ama iktidar Atatürkçü değildir.

Türk milletinin %80’i ABD’yi sevmez ama iktidar Amerikancıdır.

Ne çelişki ama... Bu çelişkiyi düzeltmek de biz Atatürkçülere düşüyor.
http://www.turksolu.org/228/erdem228.htm
 
Geri
Üst