kuzay
Pesimist
- Katılım
- 2 Nis 2007
- Mesajlar
- 28,387
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Yeterince tankınız, askeriniz hatta uçaklarınızı kaldıracak benzininiz yoksa nasıl savaşırsınız? “Hayalgücü” ile mi?
İkinci Dünya Savaşı’nda Japonlar öyle yaptılar!
Iwo Jima alınmalıydı. Hem de ne pahasına olursa olsun! Küçük bir havalimanı, iki balıkçı köyü ve adanın ucundaki tek tepesiyle Iwo Jima, korunaksızdı. Amerikan uçakları adanın üzerinde saatlerce uçmuş ve birkaç yüz kişilik Japon müfrezesinin dışında kimseyi görmemişti. Bu adayı fethetmek, neredeyse keyifli bir yaz yürüyüşüne benzeyecekti.
Amerikalılar haklıydılar. Adada neredeyse kimse yoktu. Japonya’yı bombalayacak ağır bombardıman uçaklarının havalanacağı bu küçük volkanik ada, derin bir sessizliğe gömülmüş gibiydi…
Amerikalılar, 1945 yazına gelindiğinde sessizliğin anlamını artık biliyorlardı. Guadalcanal ve Filipinler’deki savaşlarda inanılmayacak şeyler görmüşlerdi. Ama bu seferki iş kolay olacağa benziyordu, 12 kilometrekarelik bir adada kaç Japon saklanabilirdi ki?
Çıkartmayı yönetecek Amiral Spruance’ın kesin emri vardı: Amerikalı denizciler adaya çıktığında, bir tekinin bile burnu kanamayacaktı! Hava Kuvvetleri tam 10 hafta boyunca, Heybeliada büyüklüğündeki bu adayı elindeki her şeyle bombaladı! Çıkartma günü, Amerikalılar adada çok zayıf bir dirençle karşılaşacaklarına emindiler…
Fukakku taktiği
Adadaki Japon birliklerinin kumandanı Tadamaçi Kuribiyaşi, bu “keyifli yaz yürüyüşü”nü Amerikalılar için tam bir cehenneme çevirdi. Bombardımandan bir ay önce adaya gizlice yerleşen Japon birlikleri ölümüne çalışmış ve bir ayda bu küçücük adanın altında karınca yuvasını andıran tüneller kazmışlardı.
Adanın altında kazılan tünellerde, 25.000 Japon askeri Amerikalıların gelmesini beklemişler; ağır bombardıman sırasında ise, Amerikalıları kandırmak için sadece birkaç hava bataryası cevap vermişti. Bu cılız direniş susturulduğunda, Amerikalılar artık emindi. Adada birkaç yüz Japon askeri ya var ya yoktu!
Iwo Jima sahilleri bir çıkarma gemisi ve tank mezarlığına dönmüştü.
Metrekare başına düşen bomba miktarı ürkütücü bir rakamdı: 13 ton!
19 Şubat 1945 günü Amerikalılar Iwo Jima sahiline ayak bastığında, 27 bin Japon askeri bir anda üzerlerine çullandı. Binlerce Amerikan askeri sadece ilk üç dakika içinde öldü. Donanmanın top salvosu, Hava Kuvvetleri’nin avcı uçakları bile denizcileri kurtaramamıştı. 25 kilometre uzunluğundaki tüneller zincirine bağlı 1.500 yeraltı koruganından bir anda çıkan Japonlar, yarım saatlik “Bansai” saldırısından sonra, tanklarıyla birlikte tekrar ortadan kaybolmuşlardı! Amerikalılar, Iwo Jima’da ilk kez “hayalet bir ordu” ile savaşıyorlardı!
Amerikan Hava Kuvvetleri Iwo Jima’yı bombaladıkça Japonlar tünellere çekildiler.
Resimde görülen minyatür Japon tankı, tünellere kolayca girebilmesi için tasarlanmıştı.
Beşinci günün sonuna gelindiğinde, Amerikalılar sahilden içeriye doğru sadece 450 metre ilerleyebilmişlerdi. Daha fazla ilerlediklerinde, Japonlar bu sefer arkalarından çıkıyordu! Çıkartmayı yapanlar, adanın etrafını çeviren yüzlerce gemiye ve bire üçlük sayı üstünlüğüne rağmen, adada kuşatılmışlardı.
Tadamaçi Kuribiyaşi, eğitimini Amerika ve Kanada’da almış, akıllı bir askerdi. Denizde, havada ve karada üstün Amerikalılar karşısında, savaşı yeraltına indirmişti! Kuribiyaşi’nin “fukakku”, yani canlı esir vermeme taktiği Amerikalı denizcilere korku salmıştı. Adaya çıkan 76 bin “Marines”, 35 gün süren savaşın ancak 20. gününde bir Japon askerini canlı ele geçirmeyi başarabilmişlerdi!
Iwo Jima, arkalarında muazzam bir hava ve donanma desteği olan 76.000 Amerikan askerine karşı, kısıtlı cephane ile savaşan 25 bin Japon askerinin verdiği bir kahramanlık hikâyesiydi. 200 kadarı dışında 25 bin Japon askerinin tümünün öldüğü bu savaşta, Japonlar adaya çıkan her üç Amerikan askerinden birini öldürdüler. Amerikan ordusunun Iwo Jima’da verdiği 23.000 ölü, Pasifik’te o güne kadar verilen en büyük kayıptı…
Avustralya’nın dibindeki fethedilemeyen ada
Japonlar Rabaul’daki küçük Avustralya garnizonunu, 23 Ocak 1942’de yendiler. Bu orta büyüklükteki ada, imparatorluk ordusunun Avustralya kıtasını fethetmek için hazırlandığı “büyük işgal hareketi”nin sıçrama tahtası olacaktı!
Rabaul gerçek bir kaleye dönüştürüldü ve Papua Yeni Gine, Solomon Adaları ve Avustralya’yı işgal etmek için bir levazım üssü yapıldı. Kokoda Trail, Milne Körfezi, Bougainville, Guadalcanal ve Mercan Denizi Savaşı’na, katılan Japon orduları hep Rabaul’dan yola çıktılar.
Rabaul’un süngertaşı tepelerine 500 kilometre uzunluğunda bir tüneller zinciri oyuldu. Bu tünellerden 15’i hastane amaçlı kullanılırken, 4 kilometre uzunluğundaki bir tünel de 2.500 yatak kapasiteli bir hastane olarak inşa edilmişti! Tüneller Singapur’da yakalanan Amerikalı savaş tutsaklarına ve yöre halkına kazdırılmıştı. Bu zorlu çalışma sırasında birçok tutsak öldü.
“Rabaul Kalesi” 5 uçak pistine, bir balona, bir de denizaltı üssüne sahipti! Çok sayıda donanma gemisiyle birlikte, toplam 200.000 kişilik bir Japon ordusunu barındırıyordu! Tünellerine tankların, uçakların ve hatta denizatlıların saklandığı bu ada, Avustralya’nın yanı başında olmasına rağmen, Amerikalıların işgaline uğramadı. Amerikalılar etrafındaki tüm adaları almalarına karşın, bu adaya çıkartma yapmaya cesaret edemediler. Rabaul, savaşın son günlerinde, Tokyo’dan 8.000 kilometre uzaktaki bir Japon kalesiydi!
Adadaki 70.000 Japon askeri, ancak Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombalarının atılmasından ve Japonya’nın teslim anlaşmasını imzalamasından sonra iki yıl sonra ülkelerine dönebildiler.
Tora, Tora, Tora!
Savaşın belki de en doğru kullanılan uçağı olan Mitsubishi Zero’lar, Pearl Harbor’u bombalamak için, uçak gemilerinden birbiri ardına havalanırken, Yamamoto’nun aklında bir tek soru vardı: “Darbeyi ilk vuran kazanır mı?”.
Amiral, Japonya’nın zaferi kazanamayacağını düşünerek, İngiltere ile Birleşik Devletler’e açılacak bir savaşa hep karşı çıkmıştı. Ama, sözünü kimseye dinletememişti. Derin bir incelemeden sonra şu sonuca varmıştı: “Japonya’nın tek başarı şansı, Amerika’nın korkunç Pasifik Donanması’nı tek vuruşla sakatlamaktır”.
7 Aralık 1941 Pazar sabahı, Pearl Harbor’un doğusunda ve batısında yükselen dağların doruklarında bulutlar vardı. Hawaii’deki Amerikan Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklardan yalnızca yedi tanesi devriye gezmekteydi. Uçaksavarların başında kimse yoktu. Donanmanın 780 topunun yalnız dörtte birinin personeli görevlerindeydi. Ordunun 31 bataryasından dördü mevzilenmişti, ama bunların da cephanesi yoktu; cephaneler, bozulma ya da paslanmayı önlemek üzere depoya gönderilmişti.
Saat 7:40’ta, “Niikata Dağı’na tırmanın” emrini alan ve kullandığı bombardıman uçağıyla çok yüksekten uçan Yarbay Fuşida, saldırı emrini mors alfabesiyle verdi: “Tora, Tora, Tora!” Kaplan anlamına gelen bu söz, şifreli olarak, “Baskın başarıyla gerçekleşiyor” demekti.
Japonların planı basit, ama etkiliydi. Amerikalıların karşı saldırısını önlemek için, bütün askeri havaalanlarını sistemli biçimde yakıp yıkmakla işe başlıyorlardı. İlk hava saldırı dalgasındaki 40 torpido uçağı, 51 pike bombardıman uçağı ve 49 ağır bombardıman uçağı bombalarla hedeflerini yok ettiler. 80 pike bombardıman uçağı, 54 yüksek irtifa bombardıman uçağı ve 36 avcı uçağından oluşan ikinci saldırı dalgasının ana hedefi ise ABD’nin Pasifik Donanması’na ait gemilerdi.
“Doğan Güneş”, Tokyo’yu aydınlatmaya başlıyordu. Baskına ilişkin ayrıntılı haberler geldikçe, İmparatorluk Donanması Genel Karargâhı’ndaki coşku artıyordu. En ölçülü, ihtiyatlı kimse için bile ABD’nin Pasifik Filosu’nun perişan olduğu apaçık ortadaydı. Müttefikler’in Pasifik’teki kudretlerinin başlıca aracı artık felce uğramıştı, Asya’nın fethi işi devam edebilirdi: “Bansai!”
Amerika’yı işgal edemiyoruz, bari ormanlarını yakalım!
Pearl Harbor’dan sonra Japon Kuvvetleri Pasifik ve Güneydoğu Asya’da cirit atarak, Avrupa sömürge imparatorluklarını yıldırmışlar, Çin’i güneyden kuşatmışlar, Hindistan’a gözdağı verirken, birbirine uzaklıkları 12 bin kilometre olan bir coğrafyada savaşa girmişlerdi. Japonlar güneyde Papua Yeni Gine’nin tropik ormanlarında savaşırken, kuzeydeyse Amerika’yı “işgale” kalkışmışlardı!
Japonlar, Pearl Harbor’dan tam 7 ay sonra, Alaska eyaletine ait Aleut Adaları’nı ele geçirerek “Amerika’nın İşgali Harekâtı”na başlamışlardı! Elbet, Japonlar bunu yapabilecek askeri güce sahip değildi, ama o günlerdeki Amerikan kamuoyu bundan son derece rahatsız olmuş, California sahillerine Japonların yapacağı çıkartma “gün sayar” olmuştu. Batı sahillerinde yaşayan milyonlarca Amerikalı, evlerinin bahçesine siperler kazıyordu. Ayrıca, Los Angeles sahilleri boyunca kurulan yüzlerce gözetleme kulesi, ufuktaki Japon çıkartma gemilerini arıyordu!
Bu dönemde Japonlar Tokyo’dan bıraktıkları atmosfer balonları ile California ormanlarını yakmaya kalkıştılar! Çılgınca, ama gerçek… İşin garibi, Pasifik’te batıdan doğuya esen rüzgârların etkisiyle, 9.000 atmosfer balonunun bir düzine kadarı Amerika kıyılarına ulaştı, hatta iki-üç tanesi içindeki yanıcı maddelerle California ormanlarına düşerek, küçük yangınlar da çıkarmayı başardı! Yangın yerinde bulunan atmosfer balonu ve Japon bayrağı kalıntılarının Amerika’da yarattığı paniği, ne siz sorun ne de biz anlatalım!..
__________________
İkinci Dünya Savaşı’nda Japonlar öyle yaptılar!
Iwo Jima alınmalıydı. Hem de ne pahasına olursa olsun! Küçük bir havalimanı, iki balıkçı köyü ve adanın ucundaki tek tepesiyle Iwo Jima, korunaksızdı. Amerikan uçakları adanın üzerinde saatlerce uçmuş ve birkaç yüz kişilik Japon müfrezesinin dışında kimseyi görmemişti. Bu adayı fethetmek, neredeyse keyifli bir yaz yürüyüşüne benzeyecekti.
Amerikalılar haklıydılar. Adada neredeyse kimse yoktu. Japonya’yı bombalayacak ağır bombardıman uçaklarının havalanacağı bu küçük volkanik ada, derin bir sessizliğe gömülmüş gibiydi…
Amerikalılar, 1945 yazına gelindiğinde sessizliğin anlamını artık biliyorlardı. Guadalcanal ve Filipinler’deki savaşlarda inanılmayacak şeyler görmüşlerdi. Ama bu seferki iş kolay olacağa benziyordu, 12 kilometrekarelik bir adada kaç Japon saklanabilirdi ki?
Çıkartmayı yönetecek Amiral Spruance’ın kesin emri vardı: Amerikalı denizciler adaya çıktığında, bir tekinin bile burnu kanamayacaktı! Hava Kuvvetleri tam 10 hafta boyunca, Heybeliada büyüklüğündeki bu adayı elindeki her şeyle bombaladı! Çıkartma günü, Amerikalılar adada çok zayıf bir dirençle karşılaşacaklarına emindiler…
Fukakku taktiği
Adadaki Japon birliklerinin kumandanı Tadamaçi Kuribiyaşi, bu “keyifli yaz yürüyüşü”nü Amerikalılar için tam bir cehenneme çevirdi. Bombardımandan bir ay önce adaya gizlice yerleşen Japon birlikleri ölümüne çalışmış ve bir ayda bu küçücük adanın altında karınca yuvasını andıran tüneller kazmışlardı.
Adanın altında kazılan tünellerde, 25.000 Japon askeri Amerikalıların gelmesini beklemişler; ağır bombardıman sırasında ise, Amerikalıları kandırmak için sadece birkaç hava bataryası cevap vermişti. Bu cılız direniş susturulduğunda, Amerikalılar artık emindi. Adada birkaç yüz Japon askeri ya var ya yoktu!
Iwo Jima sahilleri bir çıkarma gemisi ve tank mezarlığına dönmüştü.
Metrekare başına düşen bomba miktarı ürkütücü bir rakamdı: 13 ton!
19 Şubat 1945 günü Amerikalılar Iwo Jima sahiline ayak bastığında, 27 bin Japon askeri bir anda üzerlerine çullandı. Binlerce Amerikan askeri sadece ilk üç dakika içinde öldü. Donanmanın top salvosu, Hava Kuvvetleri’nin avcı uçakları bile denizcileri kurtaramamıştı. 25 kilometre uzunluğundaki tüneller zincirine bağlı 1.500 yeraltı koruganından bir anda çıkan Japonlar, yarım saatlik “Bansai” saldırısından sonra, tanklarıyla birlikte tekrar ortadan kaybolmuşlardı! Amerikalılar, Iwo Jima’da ilk kez “hayalet bir ordu” ile savaşıyorlardı!
Amerikan Hava Kuvvetleri Iwo Jima’yı bombaladıkça Japonlar tünellere çekildiler.
Resimde görülen minyatür Japon tankı, tünellere kolayca girebilmesi için tasarlanmıştı.
Beşinci günün sonuna gelindiğinde, Amerikalılar sahilden içeriye doğru sadece 450 metre ilerleyebilmişlerdi. Daha fazla ilerlediklerinde, Japonlar bu sefer arkalarından çıkıyordu! Çıkartmayı yapanlar, adanın etrafını çeviren yüzlerce gemiye ve bire üçlük sayı üstünlüğüne rağmen, adada kuşatılmışlardı.
Tadamaçi Kuribiyaşi, eğitimini Amerika ve Kanada’da almış, akıllı bir askerdi. Denizde, havada ve karada üstün Amerikalılar karşısında, savaşı yeraltına indirmişti! Kuribiyaşi’nin “fukakku”, yani canlı esir vermeme taktiği Amerikalı denizcilere korku salmıştı. Adaya çıkan 76 bin “Marines”, 35 gün süren savaşın ancak 20. gününde bir Japon askerini canlı ele geçirmeyi başarabilmişlerdi!
Iwo Jima, arkalarında muazzam bir hava ve donanma desteği olan 76.000 Amerikan askerine karşı, kısıtlı cephane ile savaşan 25 bin Japon askerinin verdiği bir kahramanlık hikâyesiydi. 200 kadarı dışında 25 bin Japon askerinin tümünün öldüğü bu savaşta, Japonlar adaya çıkan her üç Amerikan askerinden birini öldürdüler. Amerikan ordusunun Iwo Jima’da verdiği 23.000 ölü, Pasifik’te o güne kadar verilen en büyük kayıptı…
Avustralya’nın dibindeki fethedilemeyen ada
Japonlar Rabaul’daki küçük Avustralya garnizonunu, 23 Ocak 1942’de yendiler. Bu orta büyüklükteki ada, imparatorluk ordusunun Avustralya kıtasını fethetmek için hazırlandığı “büyük işgal hareketi”nin sıçrama tahtası olacaktı!
Rabaul gerçek bir kaleye dönüştürüldü ve Papua Yeni Gine, Solomon Adaları ve Avustralya’yı işgal etmek için bir levazım üssü yapıldı. Kokoda Trail, Milne Körfezi, Bougainville, Guadalcanal ve Mercan Denizi Savaşı’na, katılan Japon orduları hep Rabaul’dan yola çıktılar.
Rabaul’un süngertaşı tepelerine 500 kilometre uzunluğunda bir tüneller zinciri oyuldu. Bu tünellerden 15’i hastane amaçlı kullanılırken, 4 kilometre uzunluğundaki bir tünel de 2.500 yatak kapasiteli bir hastane olarak inşa edilmişti! Tüneller Singapur’da yakalanan Amerikalı savaş tutsaklarına ve yöre halkına kazdırılmıştı. Bu zorlu çalışma sırasında birçok tutsak öldü.
“Rabaul Kalesi” 5 uçak pistine, bir balona, bir de denizaltı üssüne sahipti! Çok sayıda donanma gemisiyle birlikte, toplam 200.000 kişilik bir Japon ordusunu barındırıyordu! Tünellerine tankların, uçakların ve hatta denizatlıların saklandığı bu ada, Avustralya’nın yanı başında olmasına rağmen, Amerikalıların işgaline uğramadı. Amerikalılar etrafındaki tüm adaları almalarına karşın, bu adaya çıkartma yapmaya cesaret edemediler. Rabaul, savaşın son günlerinde, Tokyo’dan 8.000 kilometre uzaktaki bir Japon kalesiydi!
Adadaki 70.000 Japon askeri, ancak Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombalarının atılmasından ve Japonya’nın teslim anlaşmasını imzalamasından sonra iki yıl sonra ülkelerine dönebildiler.
Tora, Tora, Tora!
Savaşın belki de en doğru kullanılan uçağı olan Mitsubishi Zero’lar, Pearl Harbor’u bombalamak için, uçak gemilerinden birbiri ardına havalanırken, Yamamoto’nun aklında bir tek soru vardı: “Darbeyi ilk vuran kazanır mı?”.
Amiral, Japonya’nın zaferi kazanamayacağını düşünerek, İngiltere ile Birleşik Devletler’e açılacak bir savaşa hep karşı çıkmıştı. Ama, sözünü kimseye dinletememişti. Derin bir incelemeden sonra şu sonuca varmıştı: “Japonya’nın tek başarı şansı, Amerika’nın korkunç Pasifik Donanması’nı tek vuruşla sakatlamaktır”.
7 Aralık 1941 Pazar sabahı, Pearl Harbor’un doğusunda ve batısında yükselen dağların doruklarında bulutlar vardı. Hawaii’deki Amerikan Hava Kuvvetleri’ne bağlı uçaklardan yalnızca yedi tanesi devriye gezmekteydi. Uçaksavarların başında kimse yoktu. Donanmanın 780 topunun yalnız dörtte birinin personeli görevlerindeydi. Ordunun 31 bataryasından dördü mevzilenmişti, ama bunların da cephanesi yoktu; cephaneler, bozulma ya da paslanmayı önlemek üzere depoya gönderilmişti.
Saat 7:40’ta, “Niikata Dağı’na tırmanın” emrini alan ve kullandığı bombardıman uçağıyla çok yüksekten uçan Yarbay Fuşida, saldırı emrini mors alfabesiyle verdi: “Tora, Tora, Tora!” Kaplan anlamına gelen bu söz, şifreli olarak, “Baskın başarıyla gerçekleşiyor” demekti.
Japonların planı basit, ama etkiliydi. Amerikalıların karşı saldırısını önlemek için, bütün askeri havaalanlarını sistemli biçimde yakıp yıkmakla işe başlıyorlardı. İlk hava saldırı dalgasındaki 40 torpido uçağı, 51 pike bombardıman uçağı ve 49 ağır bombardıman uçağı bombalarla hedeflerini yok ettiler. 80 pike bombardıman uçağı, 54 yüksek irtifa bombardıman uçağı ve 36 avcı uçağından oluşan ikinci saldırı dalgasının ana hedefi ise ABD’nin Pasifik Donanması’na ait gemilerdi.
“Doğan Güneş”, Tokyo’yu aydınlatmaya başlıyordu. Baskına ilişkin ayrıntılı haberler geldikçe, İmparatorluk Donanması Genel Karargâhı’ndaki coşku artıyordu. En ölçülü, ihtiyatlı kimse için bile ABD’nin Pasifik Filosu’nun perişan olduğu apaçık ortadaydı. Müttefikler’in Pasifik’teki kudretlerinin başlıca aracı artık felce uğramıştı, Asya’nın fethi işi devam edebilirdi: “Bansai!”
Amerika’yı işgal edemiyoruz, bari ormanlarını yakalım!
Pearl Harbor’dan sonra Japon Kuvvetleri Pasifik ve Güneydoğu Asya’da cirit atarak, Avrupa sömürge imparatorluklarını yıldırmışlar, Çin’i güneyden kuşatmışlar, Hindistan’a gözdağı verirken, birbirine uzaklıkları 12 bin kilometre olan bir coğrafyada savaşa girmişlerdi. Japonlar güneyde Papua Yeni Gine’nin tropik ormanlarında savaşırken, kuzeydeyse Amerika’yı “işgale” kalkışmışlardı!
Japonlar, Pearl Harbor’dan tam 7 ay sonra, Alaska eyaletine ait Aleut Adaları’nı ele geçirerek “Amerika’nın İşgali Harekâtı”na başlamışlardı! Elbet, Japonlar bunu yapabilecek askeri güce sahip değildi, ama o günlerdeki Amerikan kamuoyu bundan son derece rahatsız olmuş, California sahillerine Japonların yapacağı çıkartma “gün sayar” olmuştu. Batı sahillerinde yaşayan milyonlarca Amerikalı, evlerinin bahçesine siperler kazıyordu. Ayrıca, Los Angeles sahilleri boyunca kurulan yüzlerce gözetleme kulesi, ufuktaki Japon çıkartma gemilerini arıyordu!
Bu dönemde Japonlar Tokyo’dan bıraktıkları atmosfer balonları ile California ormanlarını yakmaya kalkıştılar! Çılgınca, ama gerçek… İşin garibi, Pasifik’te batıdan doğuya esen rüzgârların etkisiyle, 9.000 atmosfer balonunun bir düzine kadarı Amerika kıyılarına ulaştı, hatta iki-üç tanesi içindeki yanıcı maddelerle California ormanlarına düşerek, küçük yangınlar da çıkarmayı başardı! Yangın yerinde bulunan atmosfer balonu ve Japon bayrağı kalıntılarının Amerika’da yarattığı paniği, ne siz sorun ne de biz anlatalım!..
__________________