MARCUSX
New member
Hey, çocuk!
Dün seni izledim yattığım yerden.
Benim kurduğum Meclis’in kürsüsüne çıkmış, benim kurduğum partiye hakaret yağdırıyordun...
Hem de benim için çok özel bir günde...
Ve ne büyük komedidir ki; senin gibi düşünenlerin, “herkesten daha çok benim yolumdan ilerlediklerini” söylüyordun...
Güldüm çocuk!
Ya beni hiç anlatamamışlar sana; ya da niyetin başka...
Benim yolumda milleti, “bu, şu, o” diye bölmek yok ki...
Benim yolumda yürüyen devlet adamları ve siyasetçiler, milleti tehdit etmek için “Bize karşı çıkarsanız borsa düşer” diye sopa göstermez örneğin...
Benim yolumda yürüyenler; halkımın ve ülkemin kaderini, kapalı kapılar ardında konuşmazlar çocuk...
Başka ülkelerden gelen talimatları hayata geçirmek için çırpınmazlar.
Benim yolumda, arkalarına bile bakmadan kaçan düşman orduları vardır...
Senin gittiğin yol ise, ülkeme isyan eden çete bozuntularını aklamaya çalışanlarla dolu...
Bölünmek, ayrılmak, dağılmak var mı yazdığım kitapta, bir bak!
Ben size hep bağımsızlığın ve özgürlüğün yolunun, “kaynaşmak”tan, “bir olmak”tan geçtiğini söylemedim mi?
“İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek dahili ve harici bedhahların (kötü niyetli kişiler)” oyunlarına gelmemenizi nasihat etmedim mi?
Sen; tüm bunları hiç duymamış gibi, dün çıktın o kürsüye ve benim “yolum”dan yürüdüğünü söyledin pişkin pişkin...
Yürüdüğün o yol, benim yolum değildir, çocuk...
Yürüdüğün o yol, benim ömrüm boyunca size unutturmaya çalıştığım yoldur!
***
Dün; aranızdan ayrıldığım gündü...
Cumhuriyeti birlikte kurduğumuz neslin torunları, o yüzlerini bir kez bile göremediğim, saçlarını okşayamadığım çocuklar, saygılarını sundular bana...
Ülkenin dört bir yanındaki ve dünyanın her köşesindeki bu torunlardan gelen fatihalarla huzur buldu ruhum.
O siren seslerini duyunca, “Ne yatıyorsun adam, kalksana” dedim kendime...
Kalkamadım!
Yattığım kabrin bahçesini dolduran yüz binlerin yanaklarını okşayamadım...
Ama...
Bu satırları sana yazmadan da edemedim çocuk...
Sadaka dağıtarak, dini istismar ederek aldığınız o oylar; dün beni en içten duygularla hatırlayan o millet adına hata yapma hakkını vermez size...
Benim yolumu çarpıtma hakkını vermez...
Bu son uyarımdır sana çocuk...
Bak kalkar, gelirim oraya!
*****
NEŞE!
TRT’nin radyolarından birinde dün sabah müzik programına başlayan sunucu kadın, “Neşeli bir sabah diliyorum” diyerek girdi söze...
Biz 10 Kasım’lara neşeyle başlamazdık oysa!
Kimse de bizden bunu istemezdi...
Ata’mızı kaybettiğimiz gündü 10 Kasım ve o gün hüzünlü olmak bize yakışırdı; yıldızın aya yakıştığı kadar!
Ama umurunda bile değildi sunucu kadının; çünkü onun çalıştığı kurum artık değişmişti...
İşte bu yüzden cıvıl cıvıldı sunucu kadının sesi...
Ve ben onu dinlerken, hayatımda ilk kez neşeli bir kadın sesinden nefret ettiğimi hissettim!
*****
GÜNÜN SORUSU
En büyük devlet büyüğü geçtiğimiz pazar günü TRT’de katıldığı bir programda, İrticayla Mücadele Belgesi kapsamında savcılığa çağırılan askerlerden söz ederek, “Durun bakalım, önümüzdeki hafta içinde daha kimler çağrılacak” demişti... Dün öğrendik ki, belgeyi yazdığı iddia edilen Albay, bugün ifade vermeye gidiyor...
En büyük devlet büyüğünü, “kehanetinden” dolayı kutlamamız gerekmiyor mu?
*****
Meclis Başkanı neden o kadar öfkelendi?
Kürt açılımının görüşüldüğü Meclis’in dünkü gergin oturumunu yöneten Meclis Başkanı, CHP’li bazı milletvekillerinin ellerindeki dövizleri oturdukları yerden havaya kaldırmalarına büyük tepki gösterdi...
Burayı “meydanlara dönüştürmem” diyerek önce idare amirlerini göreve davet etti; sonra da oturuma ara verdi...
Oysa dövizlerde sadece, “Atam izindeyiz”, “Atam seni unutmadık” yazıyordu.
Tamam; Meclis Genel Kurulu’nda döviz açılması, Meclis İç Tüzüğü’ne aykırı olabilir ama...
Meclis Başkanı’nın o kadar büyük tepki göstermeden önce, en azından o dövizlerde yazılanları okuyup, daha anlayışlı olması gerekmez miydi?
MUSTAFA MUTLU
Dün seni izledim yattığım yerden.
Benim kurduğum Meclis’in kürsüsüne çıkmış, benim kurduğum partiye hakaret yağdırıyordun...
Hem de benim için çok özel bir günde...
Ve ne büyük komedidir ki; senin gibi düşünenlerin, “herkesten daha çok benim yolumdan ilerlediklerini” söylüyordun...
Güldüm çocuk!
Ya beni hiç anlatamamışlar sana; ya da niyetin başka...
Benim yolumda milleti, “bu, şu, o” diye bölmek yok ki...
Benim yolumda yürüyen devlet adamları ve siyasetçiler, milleti tehdit etmek için “Bize karşı çıkarsanız borsa düşer” diye sopa göstermez örneğin...
Benim yolumda yürüyenler; halkımın ve ülkemin kaderini, kapalı kapılar ardında konuşmazlar çocuk...
Başka ülkelerden gelen talimatları hayata geçirmek için çırpınmazlar.
Benim yolumda, arkalarına bile bakmadan kaçan düşman orduları vardır...
Senin gittiğin yol ise, ülkeme isyan eden çete bozuntularını aklamaya çalışanlarla dolu...
Bölünmek, ayrılmak, dağılmak var mı yazdığım kitapta, bir bak!
Ben size hep bağımsızlığın ve özgürlüğün yolunun, “kaynaşmak”tan, “bir olmak”tan geçtiğini söylemedim mi?
“İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek dahili ve harici bedhahların (kötü niyetli kişiler)” oyunlarına gelmemenizi nasihat etmedim mi?
Sen; tüm bunları hiç duymamış gibi, dün çıktın o kürsüye ve benim “yolum”dan yürüdüğünü söyledin pişkin pişkin...
Yürüdüğün o yol, benim yolum değildir, çocuk...
Yürüdüğün o yol, benim ömrüm boyunca size unutturmaya çalıştığım yoldur!
***
Dün; aranızdan ayrıldığım gündü...
Cumhuriyeti birlikte kurduğumuz neslin torunları, o yüzlerini bir kez bile göremediğim, saçlarını okşayamadığım çocuklar, saygılarını sundular bana...
Ülkenin dört bir yanındaki ve dünyanın her köşesindeki bu torunlardan gelen fatihalarla huzur buldu ruhum.
O siren seslerini duyunca, “Ne yatıyorsun adam, kalksana” dedim kendime...
Kalkamadım!
Yattığım kabrin bahçesini dolduran yüz binlerin yanaklarını okşayamadım...
Ama...
Bu satırları sana yazmadan da edemedim çocuk...
Sadaka dağıtarak, dini istismar ederek aldığınız o oylar; dün beni en içten duygularla hatırlayan o millet adına hata yapma hakkını vermez size...
Benim yolumu çarpıtma hakkını vermez...
Bu son uyarımdır sana çocuk...
Bak kalkar, gelirim oraya!
*****
NEŞE!
TRT’nin radyolarından birinde dün sabah müzik programına başlayan sunucu kadın, “Neşeli bir sabah diliyorum” diyerek girdi söze...
Biz 10 Kasım’lara neşeyle başlamazdık oysa!
Kimse de bizden bunu istemezdi...
Ata’mızı kaybettiğimiz gündü 10 Kasım ve o gün hüzünlü olmak bize yakışırdı; yıldızın aya yakıştığı kadar!
Ama umurunda bile değildi sunucu kadının; çünkü onun çalıştığı kurum artık değişmişti...
İşte bu yüzden cıvıl cıvıldı sunucu kadının sesi...
Ve ben onu dinlerken, hayatımda ilk kez neşeli bir kadın sesinden nefret ettiğimi hissettim!
*****
GÜNÜN SORUSU
En büyük devlet büyüğü geçtiğimiz pazar günü TRT’de katıldığı bir programda, İrticayla Mücadele Belgesi kapsamında savcılığa çağırılan askerlerden söz ederek, “Durun bakalım, önümüzdeki hafta içinde daha kimler çağrılacak” demişti... Dün öğrendik ki, belgeyi yazdığı iddia edilen Albay, bugün ifade vermeye gidiyor...
En büyük devlet büyüğünü, “kehanetinden” dolayı kutlamamız gerekmiyor mu?
*****
Meclis Başkanı neden o kadar öfkelendi?
Kürt açılımının görüşüldüğü Meclis’in dünkü gergin oturumunu yöneten Meclis Başkanı, CHP’li bazı milletvekillerinin ellerindeki dövizleri oturdukları yerden havaya kaldırmalarına büyük tepki gösterdi...
Burayı “meydanlara dönüştürmem” diyerek önce idare amirlerini göreve davet etti; sonra da oturuma ara verdi...
Oysa dövizlerde sadece, “Atam izindeyiz”, “Atam seni unutmadık” yazıyordu.
Tamam; Meclis Genel Kurulu’nda döviz açılması, Meclis İç Tüzüğü’ne aykırı olabilir ama...
Meclis Başkanı’nın o kadar büyük tepki göstermeden önce, en azından o dövizlerde yazılanları okuyup, daha anlayışlı olması gerekmez miydi?
MUSTAFA MUTLU