karizma_5
karizmatik
HER DAİM HOŞGÖRÜLÜ
Adamın canı burnundan geliyordu zaten. Yaşam güçtü. Tek avuntusu kasabanın kahvehanesinde dumanını içine çekip savurduğu sigarasıydı. Ama o da bu kere zehir gibiydi, kötü de kokuyordu. Şuradan buradan ucuza bulup buluşturduğu kaçak tütünü sardığı sigara kağıdının satışını Tekel yasakladığı için o da ister istemez gazete kağıdına sarmıştı. Gazete kağıdı yanınca da tütünün tadını berbat ediyor, bir de üstelik pis pis kokuyordu. Hırsla çarptı ağzındaki sigarayı yere. Kendisine reva görülen bu zulmün sorumlusu elbetteki hükümet ve onun başındaki Gazi Mustafa Kemal Paşa idi. O bastı küfürü, sövüp saydı Gazi'ye...
Gazi'ye sövüp saymak!... Hemen tutuklanacaktı. Ama ceza davası açılabilmesi için yasa gereğince, sözlerinin hedefi Cumhurbaşkanı olduğundan onun izni gerekiyordu.
Adalet Bakanı'na gelen soruşturma evrakını bakan da Gazi'nin önüne koyacak ve vereceği izni imzalamasını isteyecekti. Ne ki, Gazi'nin sorusu karşısında şaşırıp kalacaktı:
"-Sen hiç gazete kağıdı ile sarılmış sigara içtin mi?"
"-Hayır efendim."
"-Ben içtim, o kadar berbat bir şeydir ki... Adam haklı, ben de olsam aynı şeyi yapardım. Takibata lüzum yok. Zavallıyı serbest bırakınız."
Hoşgörü ve anlayış... Ama her zaman. O çok sevdiği köpeği Foks bir köylünün eşeğinin üzerine vararak ürküttüğünde onun elindeki sopayı köpeğine savurduğunda da. Uşağı köylüye çıkışmıştı köpeğin Gazi'nin olduğunu söyleyerek ve nasıl olur da onu hırpalamaya kalkışırdı! Fakat, dik başlı köylü:
"-O Gazi'nin köpeğiyse bu da benim eşeğim. Gazi bir köpek daha bulur ama, ben bir eşek daha alamam." diyecekti. Arkadan gelen Gazi, bu tartışmayı duymuş ve sormuştu:
"-Ne oluyor orada?"
Uşağı Cemal Efendi, onun kızacağını sanarak olayı anlatınca Gazi'nin tepkisi:
"-Köylü doğru söylemiş. Gerçekten de öyle. Bir daha nerden eşek bulacak?" olacaktı.
Ya da Silifke'deki çiftlikte aşçı yamağı, kimsenin görmediği kanısıyla, Gazi'nin çiftliği denetlerkenki davranışlarını, baston yerine elinde bir sopa ile alaya aldığında bunu gören Gazi'nin hiç ses etmeden izlemesi ve sonra da adamı ödüllendirmesi... Ayrıca ona,
"-Buralar benim değil, sizlerindir." demesi...
Şu rastlantıya bakın ki, aşçı yamağının adı da Mustafa Kemal!...
Armstrong'un Atatürk hakkında yazdığı kitapta birtakım asılsız ve küçültücü şeylere yer vermesi üzerine hükümetin yurda sokulmasını yasakladığı kitabı Çankaya'da sofrada herkesin içinde bu bölümlerini okutan ve yasaklanmasını yanlış bulan ve "Bayağı eğlenceli bir kitap" diyen de yine o olacaktır."
Yalnız bu mu? Ali Canip Yöntem'in sofrada okuduğu şiirler arasında, lafın nereye gidebileceğinin ayırdına varmadan seslendirdiği,
Her zulmü, kahri boğmaya bir parça kan yeter
Ey Şark, uyan yeter, yeter ey Şark, uyan yeter dizelerinin olumsuz bir hava yarattığını düşünen Tevfik Rüştü Aras'ın,
"-Paşam, bu şiir yirmi beş yıl önce yazılmıştır." diyerek bir yanlış anlamayı önlemek istemesi karşısında da Gazi:
"-Ne demek istiyorsunuz Beyefendi, bugün yazılmış olsa ne çıkar?" diyecektir.
Adamın canı burnundan geliyordu zaten. Yaşam güçtü. Tek avuntusu kasabanın kahvehanesinde dumanını içine çekip savurduğu sigarasıydı. Ama o da bu kere zehir gibiydi, kötü de kokuyordu. Şuradan buradan ucuza bulup buluşturduğu kaçak tütünü sardığı sigara kağıdının satışını Tekel yasakladığı için o da ister istemez gazete kağıdına sarmıştı. Gazete kağıdı yanınca da tütünün tadını berbat ediyor, bir de üstelik pis pis kokuyordu. Hırsla çarptı ağzındaki sigarayı yere. Kendisine reva görülen bu zulmün sorumlusu elbetteki hükümet ve onun başındaki Gazi Mustafa Kemal Paşa idi. O bastı küfürü, sövüp saydı Gazi'ye...
Gazi'ye sövüp saymak!... Hemen tutuklanacaktı. Ama ceza davası açılabilmesi için yasa gereğince, sözlerinin hedefi Cumhurbaşkanı olduğundan onun izni gerekiyordu.
Adalet Bakanı'na gelen soruşturma evrakını bakan da Gazi'nin önüne koyacak ve vereceği izni imzalamasını isteyecekti. Ne ki, Gazi'nin sorusu karşısında şaşırıp kalacaktı:
"-Sen hiç gazete kağıdı ile sarılmış sigara içtin mi?"
"-Hayır efendim."
"-Ben içtim, o kadar berbat bir şeydir ki... Adam haklı, ben de olsam aynı şeyi yapardım. Takibata lüzum yok. Zavallıyı serbest bırakınız."
Hoşgörü ve anlayış... Ama her zaman. O çok sevdiği köpeği Foks bir köylünün eşeğinin üzerine vararak ürküttüğünde onun elindeki sopayı köpeğine savurduğunda da. Uşağı köylüye çıkışmıştı köpeğin Gazi'nin olduğunu söyleyerek ve nasıl olur da onu hırpalamaya kalkışırdı! Fakat, dik başlı köylü:
"-O Gazi'nin köpeğiyse bu da benim eşeğim. Gazi bir köpek daha bulur ama, ben bir eşek daha alamam." diyecekti. Arkadan gelen Gazi, bu tartışmayı duymuş ve sormuştu:
"-Ne oluyor orada?"
Uşağı Cemal Efendi, onun kızacağını sanarak olayı anlatınca Gazi'nin tepkisi:
"-Köylü doğru söylemiş. Gerçekten de öyle. Bir daha nerden eşek bulacak?" olacaktı.
Ya da Silifke'deki çiftlikte aşçı yamağı, kimsenin görmediği kanısıyla, Gazi'nin çiftliği denetlerkenki davranışlarını, baston yerine elinde bir sopa ile alaya aldığında bunu gören Gazi'nin hiç ses etmeden izlemesi ve sonra da adamı ödüllendirmesi... Ayrıca ona,
"-Buralar benim değil, sizlerindir." demesi...
Şu rastlantıya bakın ki, aşçı yamağının adı da Mustafa Kemal!...
Armstrong'un Atatürk hakkında yazdığı kitapta birtakım asılsız ve küçültücü şeylere yer vermesi üzerine hükümetin yurda sokulmasını yasakladığı kitabı Çankaya'da sofrada herkesin içinde bu bölümlerini okutan ve yasaklanmasını yanlış bulan ve "Bayağı eğlenceli bir kitap" diyen de yine o olacaktır."
Yalnız bu mu? Ali Canip Yöntem'in sofrada okuduğu şiirler arasında, lafın nereye gidebileceğinin ayırdına varmadan seslendirdiği,
Her zulmü, kahri boğmaya bir parça kan yeter
Ey Şark, uyan yeter, yeter ey Şark, uyan yeter dizelerinin olumsuz bir hava yarattığını düşünen Tevfik Rüştü Aras'ın,
"-Paşam, bu şiir yirmi beş yıl önce yazılmıştır." diyerek bir yanlış anlamayı önlemek istemesi karşısında da Gazi:
"-Ne demek istiyorsunuz Beyefendi, bugün yazılmış olsa ne çıkar?" diyecektir.