64general1
New member
- Katılım
- 14 Haz 2007
- Mesajlar
- 1,720
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Hepimiz Suç Ortağı Değil miyiz?
Zahide Uçar - Internet Ajans
Artık olanları aklım almıyor dostlar. Bu olanlar gerçek mi yoksa benim ülke sandığım bu yer aslında tımarhane mi? Akıl ile olanları izah edemiyorum.
Hangi aklı başında bir toplum böylesine zalim tecavüzlere böylesine tebessümle bakar?
Kadının biri mecliste, kanlı katil kocası dağda.
Genelkurmay Başkanı bir konuşmasında ''PKK'nın siyasi uzantısı mecliste'' dediğinde Başbakan ne dedi?
''Her şey demokratik(!!)"
dedi değil mi? Ama nedense o demokrasi aşığı Başbakan işine gelmeyince yargıya veryansın ediyor. Aslında ben ortada savcı-yargıç falan da görmüyorum ya (!!)
Tımarhane haline gelen ülkede bilumum hain, şerefsiz, satılmış, yalaka ,yağdanlık, soysuzluğa sahip çıkan iktidar, milli duyarlılığı olan insanları, bu vatanın namuslu evlatlarını görünce kırmızı görmüş boğaya dönüyor.
Bu ülkenin bir tımarhaneye dönüşmesinden hepimiz sorumluyuz. Nasıl mı?
Biz sarı öküzü verdiğimiz gün kaybettik aslında.
Önce basın ve televizyonları basın terörüne teslim ettik. Oralardaki namuslu vatan evladı basın mensupları budandı tek tek.
Kaçını hatırlıyoruz? Şimdi basından şikayetçiyiz, hangi hakla??
Sevgili hemşerim Kemal Çapraz..
Tanıyor musunuz?
20 yıllık gazeteci. Türk Cumhuriyetleri'nin Evliya Çelebisi.
Magazin yaz dendiği gün ''işsiz'' kalmayı tercih ediyor. 20 yıllık birikimi ile Ufuk Ötesi dergisini çıkarıyor. Neden? Hala kurşun kalemini dolmakalem haline getiremediği için. Kaçımız biliyoruz?
Fatma Sibel Yüksek…
İyi gazeteci, yürekli. O da mahkum. Bizzat Akif ''de ki'' Beki'nin özel tasarrufları ile.
Tuncer Bahçivan, Ömer Lütfi Mete, Bekir Hazar,Meriç Köyatası ve sayamadığım gazeteciler nerelerdeler?
Yeniçağ Televizyonunun Yayın Yönetmeni Orhan Can 2005 yılında kendi sitesinde
''Anne ve babama mektup''
başlığı ile yazdığı yazısında şöyle yazıyordu:
"HA BU ARADA, TORUNUNUZ OKULA BAŞLADI.. AY SONLARINI ZOR GETİRDİĞİM İÇİN, DEVLET OKULU DA OLSA OKULDAN İSTENEN PARAYI ÇOK ÖNCEDEN DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIM.. GEÇEN GÜN VELİLER TOPLANTISI VARDI, ORADA GELDİ AKLIMA.. YİNE ''İŞSİZ KALIRSAM NE OLUR?'' DİYE... İÇİME BİR KORKU DÜŞTÜ; ÇÜNKÜ, BEŞ BİNE YAKIN GAZETECİ İŞSİZDİ.. "
Biz onlara sahip çıkabildik mi?
Görüşleri bize uymayabilir, bunun hiç önemi yok.
Bu insanlar fonların satın alamadığı ''BİZİM'' diyebildiğimiz insanlardı. Hepsini küresel sermayeye kurban verdik.
Sahip çıkma bilincimiz olmadığı için kolay yok edildiler.
O gazeteleri e-posta ve faks yağmuruna tutmalıydık.
Gazete binalarının önlerinde yakmalıydık basın terörünün paçavralarını.
Bu gazeteciler şimdi internet sitelerinde yazıyor. Ya da kendi sitelerini açıyor. Neden?
Sizlere doğru haber ulaştırabilmek için.
Sırf bu yüzden sitelere para ödüyorlar, çünkü internet basını para kazanmıyor. Bir de bu yazılar nedeni ile haklarında açılan davalarla boğuşuyorlar.
Gerçek gazeteciler iş bulamazken bizler cahil gazeteciye mahkum kalıyoruz.
Ne diyor cahil gazeteci?
''Esir 8 asker''?
İki devlet arasında savaş mı vardır da askerimiz esir olsun? Çapulcunun kaçırdığı askere ''esir'' demek hangi aptal gazetecilik zihniyetidir?
Alın şimdi kumandalarınızı ve oturup seyredin kiralık fonlanmış basını.
Yarı çıplak kadınların bacak aralarında avutun kendinizi. Sonra çıkıp sokağa bağırın ''şehitler ölmez, vatan bölünmez(!)'' diye. Vijdanlarınızı rahatlatın.
Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Eşref Bitlis…
Daha önce yazdığım gibi. Asıl katilleri biziz. Onlar tek kalınca kolay hedef oldular.
Niye, kim için? Bu ülke insanları bağımsız ve onuruyla var olsun diye. Yüzler- binler olsaydık, hangi katil ülke ajanı buna cesaret ederdi?
Irak'dan gelen ve Türk İşçilerini taşıyan uçağımız düşürüldü.
Bir işçi kurtuldu ve o işçiyi alamayan, uçağı düşürenlerden sözlü bile hesap soramayan Zat'ı Cumhurbaşkanı yaptığımız gün 117 şehidin de sorumlusu olduk biz.
O zaman Dışişleri Bakanlığına yürüseydik, görevini yapmayanlardan faturasını sorsaydık belki de 12 askerimizin katledilmesi gibi bir baskın cesaret bulamazdı.
Dağdaki PKK'lıya maaş ödeyen bu meclisten sorsaydık hesabını, eli kanlı katilin karısı meclise çıkacak cesareti bulamayacaktı.
Bugün bu ülke açık alan tımarhanesi haline gelmişse, bizler hainler kadar cesur olmadığımız içindir.
Gözümüzün önünde Adana ABD Konsolosu PKK'yı örgütlüyor, biz seyrediyoruz.
Ankara'nın göbeğinde ülkeyi bölme toplantıları yapılıyor. Yürüdük mü İçişleri Bakanlığı'na? İstifaya davet ettik mi?
Bunları yapmak için politik olmaya gerek yoktur. Bu üzerinde yaşadığın ülkeyi koruma bilincidir, demokratik sivil oto kontroldür.
Hep biri yapsın kolaycılığı, bir lider arayışı… Oysa bir mumdur bin mumu yakabilen.
Ne diyor dağdaki eşkıyanın kravatlı takımı ve Vakko çantalı katil dostları.
''Kardeşlerimize katil diyemeyiz''.
Ya bizler ne yapıyoruz? "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" deyince her şey bitiyor mu?
Bir şehit babası Denizli Cumhuriyet mitinginde ne dedi?
''Kim bizim kapımızı çalıp hatırımızı sordu, nasılsınız dedi''
diye sitem etmedi mi?
Üzerimize aldık mı? Kaçımız bir bayram günü elimize bir kutu çikolata, bir demet çiçek alıp bir şehit anasının-babasının elini öpüp ''ben de sana bir evladım'' diyebildik?
Kaçımız bir şehit yetiminin başını okşayıp destek olabildik?
Köroğlu'nun yanında olamayanların Bolu Beyi'nin zulmünden şikayet etmeye hakkı yoktur. İbrahim'i yalnız bırakanlar Nemrut'un narında yanmaya mahkumdur.
NOT:Bugün bir önerim var sizlere, belki bir isteğim. En yakın zamanda bir şehit ailesini kardeş aile edinin kendinize.
Anamızı-babamızı aradığımız gibi arayalım onları. Bacımızı kolladığımız gibi kollayalım şehit eşini. Yeğenlerimiz olsun yetimleri. Bayramın ilk günü o kapılardan birini çalalım. Kenetlenelim birbirimize. Birlik rahmettir, sevgilerimiz paylaştıkça çoğalır.
Meclisteki katil kollayıcıları ''kardeşlerimize terörist demem''deme cesareti gösterirken biz şehit ailelerine sahip çıkamıyorsak hiç konuşmayalım.
Zahide Uçar - Internet Ajans
Artık olanları aklım almıyor dostlar. Bu olanlar gerçek mi yoksa benim ülke sandığım bu yer aslında tımarhane mi? Akıl ile olanları izah edemiyorum.
Hangi aklı başında bir toplum böylesine zalim tecavüzlere böylesine tebessümle bakar?
Kadının biri mecliste, kanlı katil kocası dağda.
Genelkurmay Başkanı bir konuşmasında ''PKK'nın siyasi uzantısı mecliste'' dediğinde Başbakan ne dedi?
''Her şey demokratik(!!)"
dedi değil mi? Ama nedense o demokrasi aşığı Başbakan işine gelmeyince yargıya veryansın ediyor. Aslında ben ortada savcı-yargıç falan da görmüyorum ya (!!)
Tımarhane haline gelen ülkede bilumum hain, şerefsiz, satılmış, yalaka ,yağdanlık, soysuzluğa sahip çıkan iktidar, milli duyarlılığı olan insanları, bu vatanın namuslu evlatlarını görünce kırmızı görmüş boğaya dönüyor.
Bu ülkenin bir tımarhaneye dönüşmesinden hepimiz sorumluyuz. Nasıl mı?
Biz sarı öküzü verdiğimiz gün kaybettik aslında.
Önce basın ve televizyonları basın terörüne teslim ettik. Oralardaki namuslu vatan evladı basın mensupları budandı tek tek.
Kaçını hatırlıyoruz? Şimdi basından şikayetçiyiz, hangi hakla??
Sevgili hemşerim Kemal Çapraz..
Tanıyor musunuz?
20 yıllık gazeteci. Türk Cumhuriyetleri'nin Evliya Çelebisi.
Magazin yaz dendiği gün ''işsiz'' kalmayı tercih ediyor. 20 yıllık birikimi ile Ufuk Ötesi dergisini çıkarıyor. Neden? Hala kurşun kalemini dolmakalem haline getiremediği için. Kaçımız biliyoruz?
Fatma Sibel Yüksek…
İyi gazeteci, yürekli. O da mahkum. Bizzat Akif ''de ki'' Beki'nin özel tasarrufları ile.
Tuncer Bahçivan, Ömer Lütfi Mete, Bekir Hazar,Meriç Köyatası ve sayamadığım gazeteciler nerelerdeler?
Yeniçağ Televizyonunun Yayın Yönetmeni Orhan Can 2005 yılında kendi sitesinde
''Anne ve babama mektup''
başlığı ile yazdığı yazısında şöyle yazıyordu:
"HA BU ARADA, TORUNUNUZ OKULA BAŞLADI.. AY SONLARINI ZOR GETİRDİĞİM İÇİN, DEVLET OKULU DA OLSA OKULDAN İSTENEN PARAYI ÇOK ÖNCEDEN DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIM.. GEÇEN GÜN VELİLER TOPLANTISI VARDI, ORADA GELDİ AKLIMA.. YİNE ''İŞSİZ KALIRSAM NE OLUR?'' DİYE... İÇİME BİR KORKU DÜŞTÜ; ÇÜNKÜ, BEŞ BİNE YAKIN GAZETECİ İŞSİZDİ.. "
Biz onlara sahip çıkabildik mi?
Görüşleri bize uymayabilir, bunun hiç önemi yok.
Bu insanlar fonların satın alamadığı ''BİZİM'' diyebildiğimiz insanlardı. Hepsini küresel sermayeye kurban verdik.
Sahip çıkma bilincimiz olmadığı için kolay yok edildiler.
O gazeteleri e-posta ve faks yağmuruna tutmalıydık.
Gazete binalarının önlerinde yakmalıydık basın terörünün paçavralarını.
Bu gazeteciler şimdi internet sitelerinde yazıyor. Ya da kendi sitelerini açıyor. Neden?
Sizlere doğru haber ulaştırabilmek için.
Sırf bu yüzden sitelere para ödüyorlar, çünkü internet basını para kazanmıyor. Bir de bu yazılar nedeni ile haklarında açılan davalarla boğuşuyorlar.
Gerçek gazeteciler iş bulamazken bizler cahil gazeteciye mahkum kalıyoruz.
Ne diyor cahil gazeteci?
''Esir 8 asker''?
İki devlet arasında savaş mı vardır da askerimiz esir olsun? Çapulcunun kaçırdığı askere ''esir'' demek hangi aptal gazetecilik zihniyetidir?
Alın şimdi kumandalarınızı ve oturup seyredin kiralık fonlanmış basını.
Yarı çıplak kadınların bacak aralarında avutun kendinizi. Sonra çıkıp sokağa bağırın ''şehitler ölmez, vatan bölünmez(!)'' diye. Vijdanlarınızı rahatlatın.
Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Eşref Bitlis…
Daha önce yazdığım gibi. Asıl katilleri biziz. Onlar tek kalınca kolay hedef oldular.
Niye, kim için? Bu ülke insanları bağımsız ve onuruyla var olsun diye. Yüzler- binler olsaydık, hangi katil ülke ajanı buna cesaret ederdi?
Irak'dan gelen ve Türk İşçilerini taşıyan uçağımız düşürüldü.
Bir işçi kurtuldu ve o işçiyi alamayan, uçağı düşürenlerden sözlü bile hesap soramayan Zat'ı Cumhurbaşkanı yaptığımız gün 117 şehidin de sorumlusu olduk biz.
O zaman Dışişleri Bakanlığına yürüseydik, görevini yapmayanlardan faturasını sorsaydık belki de 12 askerimizin katledilmesi gibi bir baskın cesaret bulamazdı.
Dağdaki PKK'lıya maaş ödeyen bu meclisten sorsaydık hesabını, eli kanlı katilin karısı meclise çıkacak cesareti bulamayacaktı.
Bugün bu ülke açık alan tımarhanesi haline gelmişse, bizler hainler kadar cesur olmadığımız içindir.
Gözümüzün önünde Adana ABD Konsolosu PKK'yı örgütlüyor, biz seyrediyoruz.
Ankara'nın göbeğinde ülkeyi bölme toplantıları yapılıyor. Yürüdük mü İçişleri Bakanlığı'na? İstifaya davet ettik mi?
Bunları yapmak için politik olmaya gerek yoktur. Bu üzerinde yaşadığın ülkeyi koruma bilincidir, demokratik sivil oto kontroldür.
Hep biri yapsın kolaycılığı, bir lider arayışı… Oysa bir mumdur bin mumu yakabilen.
Ne diyor dağdaki eşkıyanın kravatlı takımı ve Vakko çantalı katil dostları.
''Kardeşlerimize katil diyemeyiz''.
Ya bizler ne yapıyoruz? "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" deyince her şey bitiyor mu?
Bir şehit babası Denizli Cumhuriyet mitinginde ne dedi?
''Kim bizim kapımızı çalıp hatırımızı sordu, nasılsınız dedi''
diye sitem etmedi mi?
Üzerimize aldık mı? Kaçımız bir bayram günü elimize bir kutu çikolata, bir demet çiçek alıp bir şehit anasının-babasının elini öpüp ''ben de sana bir evladım'' diyebildik?
Kaçımız bir şehit yetiminin başını okşayıp destek olabildik?
Köroğlu'nun yanında olamayanların Bolu Beyi'nin zulmünden şikayet etmeye hakkı yoktur. İbrahim'i yalnız bırakanlar Nemrut'un narında yanmaya mahkumdur.
NOT:Bugün bir önerim var sizlere, belki bir isteğim. En yakın zamanda bir şehit ailesini kardeş aile edinin kendinize.
Anamızı-babamızı aradığımız gibi arayalım onları. Bacımızı kolladığımız gibi kollayalım şehit eşini. Yeğenlerimiz olsun yetimleri. Bayramın ilk günü o kapılardan birini çalalım. Kenetlenelim birbirimize. Birlik rahmettir, sevgilerimiz paylaştıkça çoğalır.
Meclisteki katil kollayıcıları ''kardeşlerimize terörist demem''deme cesareti gösterirken biz şehit ailelerine sahip çıkamıyorsak hiç konuşmayalım.