AntidepresaN
New member
Hem Büyüyoruz Hem Fakirleşiyoruz..!
Ekonomimizin yabancı aklı ile idare edildiği söylenmektedir. Bu tamamen yalandır. Türkiye, ekonomide yeni bir model geliştirmiştir.
“Büyüyerek Fakirleşme Modeli”.
Bunun nasıl gerçekleştiğini ciddi bir şekilde anlatalım.
Türkiye, uzun zamandır IMF reçeteleri ile idare edilmektedir. Bu dönem 1990ların ortalarında başlamış halen sürmektedir. Türkiye’yi ilgilendiren kararlar IMF tarafından alınmaktadır. Hükümetler belli aralıklarda IMF’ye rapor vermekte, yeni emirleri alıp görevlerine devam etmektedirler.
2001 yılında başlayan ve AKP’nin de sürdürdüğü politikalar sonucu çalışan kesimler, sanayiciler ve ihracatçılar büyük darbe almışlardır. Bu politikalar neticesinde, çiftçi perişan olmuş, işçi ve memur borçlanmadan hayatını sürdüremez hale gelmiş, gerçek üretici olan yerli sanayici büyük kayıplara uğramış, ihracatçıya ağır darbe vurulmuştur. Üretim yaparak ülkemizi güçlendirmeye çalışan KOBİ’ler ağır darbe yemiştir.
Bunun nedeni düşük kur politikasıdır. Bu sayede ithalat artmış, yabancı mallar ülkemizi işgal etmiş, ihracatçının kar marjı düşmüştür, ihracattan hak ettiği kazancı elde edemez hale gelmiştir. Bu sayede, üretip ihracat yapmak yerine ayni ürünü ithal etmek daha karlı hale gelmiştir. Buda Türk ekonomisine vurulan ağır bir darbe olmuştur.
İthalatın ucuz hale gelmesi neticesinde, yerli sanayici döviz kurunun düşük olması nedeniyle ayni malı daha ucuza satabilen yabancılarla baş edemez hale gelmiştir. Türk pazarı başta Çinliler olmak üzere yabancı malların istilasına uğramıştır. Reel üretici kesim kan kaybetmiştir.
Bunun sonucu olmak üzere, dış ticaret açığı, cari açık artmıştır. Dış borçlar artmıştır. Ülkemiz dünyanın en borçlu ülkelerinden birisi durumuna getirilmiştir.
Buda geleceğimizin ipotek altına alınması demektir.
2002 yılından beri sürekli büyüdüğümüz öne sürülmektedir. Fakat, geniş halk kitleleri nedense bu büyümeyi hissedememektedirler. Büyümeyi sağlayan unsur, basit bir matematik oyunundan ibarettir.
Bunu kısaca açıklayalım.
Büyüme rakamları dolar olarak verilmektedir. Türkiye’de bir yılda üretilen tüm mal ve hizmetler Türk lirası üzerinden hesaplanmakta, sonra dolar kuruna bölünerek, GSMH rakamları bulunmaktadır.
Matematikten şunu biliyoruz ki, payda büyürse sayı küçülür, payda küçülürse sayı büyür.
AKP hükümeti kurulduğunda dolar 1,5 YTL idi. Şimdi yaklaşık 1.3 YTL civarında.
Yukarıda Türk lirası üzerinden hesaplanan rakam dolara bölünerek GSMH’yi verir demiştik.
Dolar değeri paydadır. Payda küçülürse sayı büyür demiştik.
İşte AKP hükümetinin büyük mucizesi burada ortaya çıkıyor.
Paydayı yani döviz kurunu düşük tutarak, sayıyı yani GSMH değerini büyük gösteriyorlar.
İşte büyümenin gerçek nedeni ve Türk halkının neden büyümeyi hissedemiyorum demesinin mantığı bu kadar basit.
Döviz kurunun olması gereken düzeyden düşük olması sonucu, ithalat artmakta ihracat ise buna göre daha az artmakta dolayısıyla dış ticaret açığı devamlı olarak büyümektedir. Dış ticaret açığı turizm ve diğer gelirlerle kapatılamayacak kadar büyüktür ve devamlı surette artmaktadır. Bu dış ticaret açığını kapatmak için cari açıktan çok daha fena sonuçlar verecek olan daha kötü bir çözüm uygulanmaktadır. Cari açığı kapatmak için “sıcak para” yada “serseri para” denilen, spekülatif paraya güvenilmektedir.
Sistem şöyle işlemektedir. Dışarıdan gelen yatırımcı, dolarını Türk Lirasına çevirmektedir. Bu Türk lirasıyla hazine tahvili almaktadır. Hazine tahviline çok yüksek faiz uygulandığı bilinmektedir. Dünyada en yüksek faizi bizim hazinemiz vermektedir. Bir yıl parasını hazine bonolarında tutan yabancı yatırımcı, dönem sonunda elindeki Türk lirasını tekrar dolara çevirmekte ve ülkeden ayrılmaktadır. Yabancı yatırımcının kar etmesi için gerekli koşul, dövizin Türk lirası karşısında yükselmemesidir. Eğer Türk lirası değer kaybederse, yabancı yatırımcının karı düşecektir. Bu nedenle dolar devamlı surette düşük tutulmaktadır. Yabancı yatırımcı, dünya üzerinde hiçbir yerde kazanamayacağı parayı Türkiye’de kazanabilmektedir. Böylece yabancının yararına, Türk milletinin soyulmasına dayana yalancı bir “saadet zinciri” kurulmuş ve Türk milletinin zararına olarak çalışmaktadır.
Yabancılar için gerçek bir “cennet” olan bu uygulamalar sonucu ülkenin geleceği ipotek altına alınmış olmaktadır.
Coşkun TELCİLER
Ekonomimizin yabancı aklı ile idare edildiği söylenmektedir. Bu tamamen yalandır. Türkiye, ekonomide yeni bir model geliştirmiştir.
“Büyüyerek Fakirleşme Modeli”.
Bunun nasıl gerçekleştiğini ciddi bir şekilde anlatalım.
Türkiye, uzun zamandır IMF reçeteleri ile idare edilmektedir. Bu dönem 1990ların ortalarında başlamış halen sürmektedir. Türkiye’yi ilgilendiren kararlar IMF tarafından alınmaktadır. Hükümetler belli aralıklarda IMF’ye rapor vermekte, yeni emirleri alıp görevlerine devam etmektedirler.
2001 yılında başlayan ve AKP’nin de sürdürdüğü politikalar sonucu çalışan kesimler, sanayiciler ve ihracatçılar büyük darbe almışlardır. Bu politikalar neticesinde, çiftçi perişan olmuş, işçi ve memur borçlanmadan hayatını sürdüremez hale gelmiş, gerçek üretici olan yerli sanayici büyük kayıplara uğramış, ihracatçıya ağır darbe vurulmuştur. Üretim yaparak ülkemizi güçlendirmeye çalışan KOBİ’ler ağır darbe yemiştir.
Bunun nedeni düşük kur politikasıdır. Bu sayede ithalat artmış, yabancı mallar ülkemizi işgal etmiş, ihracatçının kar marjı düşmüştür, ihracattan hak ettiği kazancı elde edemez hale gelmiştir. Bu sayede, üretip ihracat yapmak yerine ayni ürünü ithal etmek daha karlı hale gelmiştir. Buda Türk ekonomisine vurulan ağır bir darbe olmuştur.
İthalatın ucuz hale gelmesi neticesinde, yerli sanayici döviz kurunun düşük olması nedeniyle ayni malı daha ucuza satabilen yabancılarla baş edemez hale gelmiştir. Türk pazarı başta Çinliler olmak üzere yabancı malların istilasına uğramıştır. Reel üretici kesim kan kaybetmiştir.
Bunun sonucu olmak üzere, dış ticaret açığı, cari açık artmıştır. Dış borçlar artmıştır. Ülkemiz dünyanın en borçlu ülkelerinden birisi durumuna getirilmiştir.
Buda geleceğimizin ipotek altına alınması demektir.
2002 yılından beri sürekli büyüdüğümüz öne sürülmektedir. Fakat, geniş halk kitleleri nedense bu büyümeyi hissedememektedirler. Büyümeyi sağlayan unsur, basit bir matematik oyunundan ibarettir.
Bunu kısaca açıklayalım.
Büyüme rakamları dolar olarak verilmektedir. Türkiye’de bir yılda üretilen tüm mal ve hizmetler Türk lirası üzerinden hesaplanmakta, sonra dolar kuruna bölünerek, GSMH rakamları bulunmaktadır.
Matematikten şunu biliyoruz ki, payda büyürse sayı küçülür, payda küçülürse sayı büyür.
AKP hükümeti kurulduğunda dolar 1,5 YTL idi. Şimdi yaklaşık 1.3 YTL civarında.
Yukarıda Türk lirası üzerinden hesaplanan rakam dolara bölünerek GSMH’yi verir demiştik.
Dolar değeri paydadır. Payda küçülürse sayı büyür demiştik.
İşte AKP hükümetinin büyük mucizesi burada ortaya çıkıyor.
Paydayı yani döviz kurunu düşük tutarak, sayıyı yani GSMH değerini büyük gösteriyorlar.
İşte büyümenin gerçek nedeni ve Türk halkının neden büyümeyi hissedemiyorum demesinin mantığı bu kadar basit.
Döviz kurunun olması gereken düzeyden düşük olması sonucu, ithalat artmakta ihracat ise buna göre daha az artmakta dolayısıyla dış ticaret açığı devamlı olarak büyümektedir. Dış ticaret açığı turizm ve diğer gelirlerle kapatılamayacak kadar büyüktür ve devamlı surette artmaktadır. Bu dış ticaret açığını kapatmak için cari açıktan çok daha fena sonuçlar verecek olan daha kötü bir çözüm uygulanmaktadır. Cari açığı kapatmak için “sıcak para” yada “serseri para” denilen, spekülatif paraya güvenilmektedir.
Sistem şöyle işlemektedir. Dışarıdan gelen yatırımcı, dolarını Türk Lirasına çevirmektedir. Bu Türk lirasıyla hazine tahvili almaktadır. Hazine tahviline çok yüksek faiz uygulandığı bilinmektedir. Dünyada en yüksek faizi bizim hazinemiz vermektedir. Bir yıl parasını hazine bonolarında tutan yabancı yatırımcı, dönem sonunda elindeki Türk lirasını tekrar dolara çevirmekte ve ülkeden ayrılmaktadır. Yabancı yatırımcının kar etmesi için gerekli koşul, dövizin Türk lirası karşısında yükselmemesidir. Eğer Türk lirası değer kaybederse, yabancı yatırımcının karı düşecektir. Bu nedenle dolar devamlı surette düşük tutulmaktadır. Yabancı yatırımcı, dünya üzerinde hiçbir yerde kazanamayacağı parayı Türkiye’de kazanabilmektedir. Böylece yabancının yararına, Türk milletinin soyulmasına dayana yalancı bir “saadet zinciri” kurulmuş ve Türk milletinin zararına olarak çalışmaktadır.
Yabancılar için gerçek bir “cennet” olan bu uygulamalar sonucu ülkenin geleceği ipotek altına alınmış olmaktadır.
Coşkun TELCİLER