Helalleşme imkanı olmayan kul hakkı konusunda bilgi

innuendo

HANZALA
Moderatör
Katılım
5 Nis 2007
Mesajlar
9,878
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
FİLİSTANBUL
Malesef geçmiş yıllarda kul hakkına giren bazı günahlarım oldu. Şu anda bu kişileri bulup helallik dilemem mümkün değildir. Acaba bir şekilde bu durumu telafi etmem mümkün mü? Acaba yüce Allah, Settar ismi şerifinin gereği olarak, kul hakkına giren günahları gizler mi ?

5d0zmo.jpg



Kul hakkını ancak kul affeder. Buna göre, daha dünyada iken bu hakkı telafi etmenin yolunu bulmak gerekir. Şayet bulamaz isek, ahirete kalmış olur ki, bu durum daha tehlikelidir. Şayet üzerimizde kul hakkı olan adam ölmüş ise, varislerine bu hakkı vermek gerekir.

Ancak günahlarına tövbe edip hakkını yediği kimselerle helalleşmek istediği halde onlara ulaşamıyor ya da bulamıyorsa, bu durumda onların adına hayır yapmak, sadaka vermek ve onlar için dua etmek gerekir.

Şayet hakkını eda etmek zor görünen bir adamın hakkını açıktan yemiş isek, o zaman bu adama doğrudan ödemenin yolunu bulmak ya da bir vekil vasıtasıyla ona hakkını vermeye çalışmak gerekir. Şayet hakkını yediğimiz kişi, hakkını yediğimizi bilmiyor ve ona açıktan söylemek mümkün değilse, o zaman masasına, evine veya başka bir vasıtasıyla bu parayı ona ulaştırıp, durumu da bir pusulayla bildirmek gerekir. Ona açıktan isim vermeye de gerek yoktur.

İnsan şerefli bir mahluktur. Onun hürriyet, haysiyet, namus ve şeref gibi manevî hukukuna yönelik bir haksızlık kadar, canına ve malına yapılan bir tecavüz de o nisbette ağır bir mes'uliyeti gerektirir.

İnsan bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak birisine haksız bir davranışta bulunmuş olabilir. Hattâ onu mağdur bir duruma düşürüp bazı haklarının elinden çıkmasına sebep olacak bir muamelede de bulunabilir. Bir fert olarak kendimizi her ne kadar çekip çevirsek, hakpereset olarak kalmaya azmetsek de, birtakım hata ve kusurlara kapılmaktan tamamiyle kurtulamıyoruz.

İnsanlık hali olan böyle bir durum karşısında ne yapmalıyız? "Bir defa oldu, bir daha yapmayız, keşke yapmasaydım" diyerek iç dünyamızda hesaplaşmamız kâfi gelir m? Yoksa meselenin telâfisine gidip de hatamızı düzelterek helallik dileyerek pişmanlığımızı mı bildiririz?

İslâmda esas itibariyle bir Allah hakkı, bir de kul hakkı vardır. Allah hakkı, her insanın Rabbine karşı yapması gereken kulluk vazifeleridir. Bu hususta yaptığı bir kusur, günah ve eksiklikten dolayı Allah'a yalvarır, tevbe istiğfar ederek affını diler. Fakat kul hakkı öyle değildir. Onun bir tek telâfisi vardır, o da haksızlığa uğrayan, hukuku zayi olan kişiyle bizzat görüşüp özür beyan etmek, helâllik dilemekle birlikte , maddi bir kaybı varsa telâfisine gitmektir.

Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:

"Bir kimse kardeşinin haysiyetine, yahut malına haksız olarak taarruz etmişse, iltimas olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (Kıyamet) önce helâlleşsin. Aksi halde, yaptığı haksızlık nisbetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama verilir." 1

Evet, Peygamberimizin de tavsiyesine göre, bu durumda helâlleşmekten başka çıkar yol yoktur. O kadar ki, insan şehit bile olsa, üzerinde kul hakları varsa, Allah diğer günahlarını bağışladığı halde kul hakkını bağışlamamaktadır. Bunun için mesele, hak sahibinin gönlünü almada, nzasını kazanmada kalıyor. Siz, zarara uğramasına sebep olduğunuz kimseye gider, önce bir hata yaptığınızı itiraf ederek özür beyan eder, sizi affetmesini, hakkını helâl etmesini rica edersiniz. Maddi bir kaybı varsa, imkânınız nisbetinde onun razı olabileceği nisbette hakkını verirsiniz.

Böylece elinizden geleni yapmış olursunuz. Muhatabınız da sizi hoş karşılar, müsamaha ve anlayış gösterirse, mes'uliyetiniz kalkmış, hadis-i şerifte açıklandığı gibi, dünyada iken helâlleşerek âhiretteki hesaplaşma ve azaptan kurtulmuş olursunuz.

Bununla birlikte vicdan azabı çekiyorsanız, ayrıca tevbe isitğfar edersiniz. "Pişmanlık tevbenin kendisidir", "Günahından tevbe eden hiç günah işlememiş gibi olur" mealindeki hadis-i şeriflerin sırrıyla Allah katında da rahata kavuşmuş olursunuz. 2

Bir insan tevbesinin kabul olduğunu, günahtan kurtulduğunu nasıl anlar, nasıl fark eder, bu hal nasıl bilinir?

Cevabını Peygamber Efendimizden (a.s.m.) öğrenelim:

"Bir günah işledikten sonra tevbe edip iyilik işleyen kimse, üzerine çok dar bir zırh giyinen bir adama benzer. Günahtan sonra bir iyilik yaparsa zırhın halkalarından biri çözülür. Bir iyilik daha işlerse öbür halka da çözülür. Yapılan iyiliklerin sonunda zırh yere düşer." 3

Gerek Rabbine karşı bir günah işleyen, gerekse bir insana haksız bir davranışta bulunan bir kimse, o günah ve hatanın akabinde pişmanlık duyarak sevaplı ameller işler, Kur'ân ve imana yönelik hizmetlerini ve çalışmalarını arttırırsa günah zırhının düğmeleri teker teker çözülür, kısa zamanda o günahlardan kurtulur. Artik bundan sonra bir vicdan azabı çekmesine, huzursuz olup üzüntüye kapılmasına gerek kalmaz. Çünkü o bir kul olarak hâlis bir niyet ve ihlâsla elinden geleni yapmış sayılır.

Bu arada şu mealdeki âyet-i kerimeyi de unutmayalım:

"Ey kendi nefislerine karşı haddi aşan, günahlarla kendi nefsine kötülük eden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Muhakkak Allah günahları affeder. O Gafur ve Rahimdir." 4


1. Buhari, Mezalim, 10
2. et-Tergîb ve't-Terhîb, 4:97.
3. A. g. e., 4:106
4. Zümer Sûresi, 53.



Sorularla İslamiyet​
 
Kul hakkını ancak kul affeder.

Bu ibare haricinde gerisine katıLınıLabiLinir..
Allah Teala Şirk haricinde bütün günahLarı diLerse affedebiLeceğini bize aşşağıdaki ayette müjdeLiyor

Allah şirk hariç, bütün günahları, istediği kimselerden affeder. [Nisa 48]

İzzet ikram Rahmet Mağfiret Affedici Bağışlayıcı gibi sıfatLar Allah Tealanın ism-i şerifi iLe mana buLur
Bu sıfatLarı yaLnız kuLa nakLetmek ise cehaLetten geLir
 
Bu ibare haricinde gerisine katıLınıLabiLinir..
Allah Teala Şirk haricinde bütün günahLarı diLerse affedebiLeceğini bize aşşağıdaki ayette müjdeLiyor

Allah şirk hariç, bütün günahları, istediği kimselerden affeder. [Nisa 48]

İzzet ikram Rahmet Mağfiret Affedici Bağışlayıcı gibi sıfatLar Allah Tealanın ism-i şerifi iLe mana buLur
Bu sıfatLarı yaLnız kuLa nakLetmek ise cehaLetten geLir

benim anladığıma göre o cümlede bahsedilen; kul, hakkına girdiği kişiden helallik almadan giderse öbür dünyada o kişi için hesaba çekilecektir.ama helallik alıp giderse hesaba çekilmeyecektir
yoksa şüphesizki af ve mağfiret Allah'a mahsustur

Rabbim hepimizi kul hakkına girmekten korusun
 
Allahın kul hakkını göz ardı edeceğini asla düşünemem. karşıdaki her kim olursa olsun gerek bu dünyada gerekse öbür dünyada o hak alınacaktır. senin bu yazın üzerine kul hakkıyla ilgili az önce küçük bir araştırma yaptım ve bu makaleyi okudum. sizinle de paylaşmak istiyorum. biraz uzun kusura bakmayın.


'Kul hakkı ile karşıma gelme'​
Türkiye’de, herhangi bir kahvehaneye gidin, yandaki masadan, ortalama bir vatandaşın şöyle dediğini duyabilirsiniz; “Ne demiş Cenab-ı Hak; ‘Kul hakkıyla karşıma gelme!”


Nerede demiş? Hangi ayette demiş? diye itiraz etmenize gerek yok, çünkü bu söz, tam da Kur’an’ın ruhununun Müslüman halk muhayyilesinde yoğrularak dile gelmiş ifadesidir.


Türkçe’de deyim haline gelmiş böyle sözler çoktur; “Harama uçkur çözme”, “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yeme”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”, “Kula bela gelmez Hak yazmadıkça; Hak bela yazmaz kul azmadıkça” gibi…


Bunların her biri aslında birer ayettir.


Hele “Kul hakkıyla karşıma gelme” sözü, tümüyle Kur’an’ın ruhunu yansıtır.


Burada şu denmek istenir; “Sakın kul hakkı yeme çünkü Allah kul hakkı yemeyi affetmez.”


Kimi dinî cemaat ortamlarında ise şu ayet popülerdir; “Allah şirk dışında bütün günahları affeder.”


Peki, Allah’ın “Affetmem” dediği suç ve günah hangisidir?


Acaba Allah, kendine karşı işlenen günaha mı (şirk), yoksa insanların birbirine karşı işlediği günaha mı (kul hakkı) “Affetmem” demektedir?


***


Bu, şunun için önemli…


Mesela, devlet, kendine karşı işlenen “devletin manevî şahsiyetini tahkir ve tezyif” gibi suçları affetmiyor da insanların birbirine karşı işlediği adam öldürme, hırsızlık, yolsuzluk, gasp, tecavüz gibi suçları affedebiliyor.


“Devlete karşı suç (şirk!) affedilmez, gerisi önemli değil” diyen siyasi anlayışla, “Allah’a karşı şirk affedilmez, gerisi önemli değil” diyen dinî anlayış arasında bir paralellik ve mantık birliği var.


Böylesi bir siyasî anlayışın aslında dinî anlayıştan yani Tanrı ve devlet tasavvurundan türediğini (kaynaklandığını) düşünüyorum.


Çünkü Emevî, Abbasî, Selçuklu, Osmanlı ve T.C devlet tasavvurları tek bir tarihsel zaman süreci içinde “görüngü” değişikliğine uğramış ve fakat Tanrı ve devlet anlayışları hiç değişmemiş…


Asıl “derin devlet” de budur.


Bunun değişmesi için “derine” inilmesi; Tanrı ve devlet tasavvurlarının sorgulanması gerekmektedir.


***


Şimdi, işin köklerine inelim bakalım durum gerçekten öyle mi?


Kur’an’da 324 yerde “zulüm”, 174 yerde de “şirk” kavramı geçer.


Zulüm “ötekine haksızlık yapmak”, şirk de “Allah’a ortak koşmak” demek…


Kur’an’da bu iki kavramın nerede ve nasıl kullanıldığına baktığımızda, ikisi hakkında da “affetmez” dendiğini görüyoruz.


Mesela; “Zulmedenleri Allah affetmez ve onlara bir yol da göstermez.” (Nisa; 4/168) ve “Allah ortak koşanları affetmez, bundan başka dilediğini (layık gördüğünü) affeder.” (Nisa; 4/48).


Bununla ne kastedildiğini anlamak için Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine gittiğimizde ötekine karşı “zulüm” ile ilgili bir affın olabildiğine dair başkaca bir açıklama göremezken, Allah’a karşı “şirk” ile ilgili affın olabildiğine dair şu ayeti görüyoruz;


“Kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ'ya apaçık bir güç ve yetki verdik.” (Nisa; 4/53)


Keza Kur’an’da zulmün üç anlamda kullanıldığını görüyoruz; Allah’a karşı haksızlık, kendi nefsine karşı haksızlık ve öteki (insanlara) karşı haksızlık…


Buradan ilk ikisi için tek yanlı af ve mağfiret yolunun açık, ancak üçüncüsü için hakkını yediği kişiden daha dünyadayken helallik dilemedi ve bunu sonraki davranışları ile de ispat etmedi ise tek yanlı af ve mağfiret yolunun kapalı olduğunu görüyoruz.


Yani tabiri caizse “Bana veya kendi nefsinize karşı işlediğiniz suçları affedebilirim, ama kul hakkı ile karşıma gelmişseniz sizi ben bile kurtaramam. Bu, kurtarmaya gücüm yetmediğinden dolayı değil; kullarıma (insanlara) gösterdiğim saygı ile hak ve özgürlüklerin katımdaki değerinden dolayı böyledir.” denmek isteniyor.


Bunu şu tür ayetlerden çıkarıyoruz;


“İnsanlara zulmedenlere ve yeryüzünde zorbalık yapanlara yol yoktur. Onlara elem dolu azap vardır.” (Şura; 42/42)


“Senin Rabbin, halkı birbirine iyilik, güzellik, doğrulukla muamele ettikçe bir beldeyi zulüm (şirk) sebebiyle helak etmez, olacak şey değil!” (Hud; 11/117)


Yani: Allah, birbirlerine dürüst davrandıkları, aralarındaki muameleleri düzgün yaptıkları sürece yani birbirlerine zulmetmedikleri sürece bir beldenin halkını, örneğin sırf inkar etmeleri veya şirk koşmaları yüzünden helak etmez…

Razi, ayette geçen “zulüm”ün şirk anlamında kullanıldığını söyler ve buna şu ayeti örnek gösterir; “Şirk en büyük zulümdür; kuşku yok” (Lokman; 13). Ve ekler: Çünkü Allah’ın hakları (hukukullah) hoşgörü ve kolaylığa dayanır. Fakat insanların hakları (hukuku’l-ibad) inceden inceye elemeye ve sıkı tutmaya dayanır. Nitekim bir hadiste “Hâkimiyet küfürle devam eder ama zulümle devam etmez” buyurulmuştur (Razi).


Razi’nin dediği gibi aksi halde ayette çelişki ortaya çıkıyor. Çünkü iyilik, güzellik, doğruluk üzere olanlar (muslihun) zaten zulümden kaçınmış olanlardır. Demek ki bu ayetteki zulüm şirk anlamındadır. Burada Allah’ a karşı işlenen suç (şirk) ile insanların birbirine karşı işledikleri suçlar karşılaştırılmakta ve “Siz asıl birbirinize karşı davranışlarınıza bakın, Bana karşı davranışınız Bana kalmış.” denmek istemektedir.


Keza şu ayetler de bunu teyid ediyor; “Zulmedenlerin mazeret beyan edip yola gelmeleri için o gün artık çok geç!” (Rum; 57), “O, dilediği kimseyi sevgi ve merhametine alır zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır.” (İnsan; 77/31).


Yine Kur’an’da insanlara önderlik etmenin ölçüsünün soy sop değil; adalet-zulüm ölçütü olduğunu görüyoruz;


“Bir zamanlar, Rabbi İbrahim’i bir takım olaylarla sınamış, kendini ispat edince ‘Ben seni insanlara önder yapacağım.’ demişti. ‘Soyumdan da önderler yap.’ deyince Allah, ‘Zalimler önder olamaz’ buyurmuştu.” (Bakara; 2/124).


Yani: Ey “Tanrı ile yürüyen”in (İsrail) torunları olduklarını iddia edenler! Keza Ey “Allah’a kulak veren”in (İsmail) torunları olduklarını iddia edenler! Ey “Sevgi ve merhametin babası”nı (Ebrahim) ataları olarak kabul edenler! Dinleyin: Allah İbrahim’i sizden iki bin yıl önce tıpkı bu yetim Muhammed (s.a.v) gibi doğruluk ve dürüstlük (el-emin) üzere buldu. Onun Allah’ın yani vicdanın ve merhametin evrensel sesi olabileceğini gördü. Buna lâyık olduğunu gösterdi. İbrahim’le birlikte büyük bir yürüyüş başlattı. Onu iyilik ve adalet timsali olarak insanlığa önder yapacağına söz verdi. İbrahim soyumu da önder yap diye talepte bulununca ona, iyilik ve adalet yolundan ayrılanlar, zalimler önder olamaz dedi. Bu nedenle yeryüzünde seçilmiş bir soy yoktur. Kim iyilik ve adaleti ayağa dikerse, kim vicdan merhametin sesi olursa, kim doğruluk, dürüstlük yolunda yürürse ancak onlar insanlığa öncülük etmeye lâyıktır. Soyunuzla övünmeyi bırakın. İsrail oğulları veya İsmail oğulları olmak sizi kurtarmaz. Nitekim siz İsrail oğulları “Allah ile yürüyüşü” terk ettiniz; kuruntularınızla, vehimlerinzle yürüyorsunuz. Siz İsmail oğulları da “Allah’a kulak vermeyi” bıraktınız; Kâbe’yi putlarla doldurup Lat’a, Menat’a, Hubel’e kulak veriyorsunuz. Şu halde sevgi ve merhametin babası İbrahim’in yolunu sürdüren, küllenmiş o köze yeniden üfleyen işte şu aranızdaki yetim Muhammed (s.a.v) dir. Artık sevgi ve merhametin yeni sesi budur. Kuruntularınızı bir kenara bırakıp söylediklerine kulak verin, onun yürüyüşüne katılın…


Yine zulmedenlerden başkasına düşmanlık beslenemeyeceğini, dahası “savaşın” yegane sebebinin inkar, şirk veya başka dine mensup olma değil; baskı, zulüm ve zorbalık olduğunu okuyoruz;


“Hiçbir fitne (zulüm ve zorbalık) kalmayıncaya ve din (adalet) Allah için sağlanıncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.” (Bakara; 2/193)


Yani: Halka eziyet eden, insanları baskı ve zulüm altında inleten, bundan vazgeçmeye niyetli olmadığını da her defasında ispat eden zorbalara anladığı dilden cevap vermeniz gerekiyor. Barış için gerekirse savaşmaktan çekinmemelisiniz. Unutmayın, savaşın bir tek sebebi vardır; baskı, zulüm ve zorbalık… Bunun dışında kimseye durduk yere saldırmayın…


Bu ayet bu şekilde yorumlanmazsa “Dinde zorlama yoktur” (Bakara; 2/256) ilkesi ile çelişilmiş olur. Zira fitnenin (zulüm ve zorbalık) zıddı adalettir.


***


Görülüyor ki Kur’an “zulüm” kavramına olağanüstü bir vurgu yapıyor. “Şirk en büyük zulümdür” demesinden de anlaşılacağı gibi, zulmü şirkten daha büyük bir suç ve günah olarak görüyor. Yeryüzün önderliğini (devlet, siyaset) ve savaşın yegane meşru sebebini buna bağlıyor. Ve nihayet ahirette affedilmeyecek yegane suç ve günahın da “zulüm” olduğunu söylüyor.


Zulüm kavramına kısaca “bir hakkı yerinden oynatmak; kul (insan) hakkı yemek” diyoruz. Adalet de yenen hakkın iadesi, yerine konması oluyor. Onun için tarih boyunca vahyolunan şeriatlar (hukuk) insanların canlarını, mallarını, akıllarını, nesillerini, dinlerini, ırz ve namuslarını koruma altına alıcı hükümler vazediyor. Dünyanın bununla ayakta durabileceğini, insanlığın, bu sayede, insanlıktan çıkmadan yoluna devam edebileceğini hatırlatıyor.


Demek ki Allah, kendine karşı işlenen suçlar dahil tüm günahları layık gördüğüne (dilediğine) affedeceğini söylüyor. O’nun merhametinden başka bir şey bu hususta kurtarıcı değildir.


Fakat kul hakkı yemeyi (zulmü), hakkı yenene sormadan affetmeyeceğini ısrarla hatırlatıyor. Bu hususta hakkı yenene (mazluma, mağdura) hem dünyada hem ahirette yetki (insiyatif) verdiğini, çünkü hak sahibinin o olduğunu söylüyor.


Bunun için de “Kul hakkıyla karşıma gelme” diyor.


Demek ki “Mazluma dini sorulmaz”, “Mazlumun ahından arş çatlar”, “Mazlumun bedduasından sakının, Onun ile Allah arasında perde yoktur”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” diye boşuna denmemiş. Tabiri caizse Kitap’ın “ciğerinden” konuşan sözler bunlar…


Demek ki “Kul hakkıyla karşıma gelme” diyen vatandaş acayip derinden konuşuyor. Gerçi “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında/ Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında” vaziyetlerinde, ama olsun o kadar…


İşlediği zulüm ayyuka çıkanların vay haline!


Ömrü kul hakkı yemekle geçenlerin vay haline!



İhsan Eliaçık​
 
benim anladığıma göre o cümlede bahsedilen; kul, hakkına girdiği kişiden helallik almadan giderse öbür dünyada o kişi için hesaba çekilecektir.ama helallik alıp giderse hesaba çekilmeyecektir
yoksa şüphesizki af ve mağfiret Allah'a mahsustur

Rabbim hepimizi kul hakkına girmekten korusun

:) bu açıkLama makuLdur
Ancak o cümLede kuL hakkını yaLnız kuL affeder ibaresi kuLLanıLmış
Bu hafife aLınacak bir izahat değiLdir
YanLış bir izahın doğruLuğunu savunmakda yersizdir arkadaşım bu konuda ısrarcı oLmanın aLemi yok ki
SaçmaLamış metnin yazarı

Ayrıca sonsuz iddiaLı yazın da sapkınLıkLardan ibaret
İslam googLeden her çıkan sonucu biLinçsizce iddiaya dönüştürecek kadar basit değiL
DoğruLuğundan emin oLmadığınız konuLarı sahih kaynak haLine getirmeyin

zuLüm ibaresi Kuranda üç ayet içersinde geçmektedir
Ama tutupta zuLmü haksızLığı kuL hakkını aynı çatıda topLayıp şu kadar ayette geçmiştir demek resmen ayeti değiştirmektir
BunLarı haşa Allah biLmiyormuydu da zuLmü ayrı haksızLığı ayrı kuL hakkını ayrı tanımLarda buyurdu?
Benim örneğini gösterdiğim ayeti kuLLanan cemaatLeri de biLmem
Ayet Allahın keLamıdır kimsenin tekeLiyLe de sınırLı değiLdir bir sığınma noktası günahtan kaçışta değiLdir
Ancak Allahın affediciLiğinin geniş sınırLarının görünmesi açısından en büyük örnekLerdendir
Bunu kendinize zırh edinme amaçLı kuLLanmanız iyi girişim oLmuş ancak
BaşkasıyLa konuşun bunLarı ben yaşadığım dinin farkındayım ve sadece sıkıştığımda da hatırLıyor değiLim ayetLeri

Bu kişiseL çatışmaLarı buraLara taşımanız da artık canımı sıkmaya başLadı
dikkatinizi çekerse eğer biLginiz oLsun
 
kişisel çatışma mı? :saskin

o makaleyi kul hakkıyla ilgili bir yazı olduğu için buraya verdim. üzerine neden alındın anlamadım. neyse sorun değil.
 
ben neden üzerime aLınmam gerektiğini vurguLardan anLadım çocuk yok karşınızda
Bu temizLiği aLet etmeyin şu fesatLıkLara herkes önündekini yesin başka isteğim yok
 
Bu ibare haricinde gerisine katıLınıLabiLinir..
Allah Teala Şirk haricinde bütün günahLarı diLerse affedebiLeceğini bize aşşağıdaki ayette müjdeLiyor

Allah şirk hariç, bütün günahları, istediği kimselerden affeder. [Nisa 48]

İzzet ikram Rahmet Mağfiret Affedici Bağışlayıcı gibi sıfatLar Allah Tealanın ism-i şerifi iLe mana buLur
Bu sıfatLarı yaLnız kuLa nakLetmek ise cehaLetten geLir

Üstat..ALlah'ın affediciliğiyle ilgili bir çok ayet koyabilriz..Şüphesiz herşey gibi AVF da Allah'ın dilemesiyle olucaktır...ama şu husus gözden kaçmamalı ki Allah'ın At Tevvâb, Al Afüvv, Al Gaffar, Al Ğafur, An Nafi, Ad Darr isimlerinin yanında Al Adl, Al Hakem, Al Hakk, Al Hakim, Al Muntakim, Al Muksit, Ar Raşid, Ar Rakib, Al Vali, Al Muhsi isimleri gözden kaçmamalıdır....Allah şüphesiz bağışlaması en bol olandır..En işe yaramaz olanımız bile Annesinin yanına gitse ve dese ki anacım beni bağışla ben çok hata ettim sana karşı . Anası bağışlamaz mı..Bağışlar...O vakit o anaya o bağışlamayı yerleştirenin , koyanın kendisi nasıl bağışlamaz....Ancak bunun yanında Allah adildir...Biri birnin hakkını yerse onu da gözmezden gelmez..HErşeyi bilen gören, kalpleri bilen ve hakkın yanında olan Allah'tır...Bu hususdandır ki Allah kul hakkını affedici hükme ve güce sahip olsa da bunu yapmayacaktır...Çünki o adaletlilerin adaletlisidir...O Allah'dır....yorumun biraz fazla keskin geldi üstadım..bence yanlış değil ama eksik...Eksik ama mühim bir eksik olduğunu düşünüyorum...


Bu arada ismlerin anlamlarını bilmeyen arkadaşlar üzerine tıklayarak öğrenebilirsiniz..Link koydum hepsine..;)..
 

.Ancak bunun yanında Allah adildir...Biri birnin hakkını yerse onu da gözmezden gelmez..HErşeyi bilen gören, kalpleri bilen ve hakkın yanında olan Allah'tır...Bu hususdandır ki Allah kul hakkını affedici hükme ve güce sahip olsa da bunu yapmayacaktır...Çünki o adaletlilerin adaletlisidir...O Allah'dır....yorumun biraz fazla keskin geldi üstadım..bence yanlış değil ama eksik...Eksik ama mühim bir eksik olduğunu düşünüyorum...

Eksik oLan kısmı benim acizLiğimden keskin oLan kısmı ayetin hikmetindendir.
YanLış anLaşıLma oLmasın kardeşim ama
Farkındaysan ben yapacaktır veya yapmayacaktır gibi yorum içeren keLimeLer kuLLanmadım
İddiamın deLiLi ayet-i kerimedir ve bu Allah´ın keLamıdır gözünü seveyim
Dediğin gibi Adaletlilerin adaletlisidir ve herşeyi görür bilir
Zaten verdiğim ayette Allah Teala dilersem buyuruyor
Allahın diLemesi için gerekLi şartLarda farkLı ayetLerde yine müjdeLenmiştir
Ama görüyorum ki bunLarı payLaşmanın da pek Luzumu yoktur

Mühim eksiğin ne oLduğunu biLdirirsen anLaşıLmayan kısmın detayLarını payLaşır
Eksiğimizi de örteriz inşallah..
 
Eksiklik derken yanlış anlama..Zaafındır gibisinden demiyorum..Az alınganlık sezdim ama yanılmış da olabilirim...Ancak eksiklikten kastım Allah'ın affederken kimseye sormasına gerek yoktur diye belirtirken ve ayetle buna destek verirken şunu da dememiz gerekmez mi...Allah adildir de...Ve "O"nun adaleti hakkın sahibi kimse ona sormayı benimsetmemişmidir bize...Bu bağlamda kudreti evet kimseye sormaya ihtiyaç gerektirmez afv için ancak adaletli oluşu onun avfediciliğinden daha önce vakıf olur duruma...Sen demediğin için ben dedim ilk mesajımda ama bi yanlış anlaşılma oldu galiba...tekrarla düzeltiyim...=)...


Bütün söylediklerimin sonunda hep şunu eklerdim ama bu sefer unutmuşum hakkınızı helal edin "Şüphesiz herşeyin en doğrusu bilen Allah'dır".....Ayrıca Allah'ın yapacakları hakkında bizim ahkam kesiyor olmamız ne kadar da alçaltıcı Allah adına..Şunu diyorum ki istemeden de olsa onu alçaltma yününde birşeyler yapıyoruz...Keza biz ne kadar gafletle böyle davransak da Allah alçalmaz o başka....=)...


Ben ayette sabit bir fikri paylaştım demişsin üstat da; bizim verdiğimiz Allah'ın isimleri de birebir Kuran'dan başka bir yerde zikredilmeyen ve geçmeyen isimlerdir..kafamdan uydurmadım ki....=)...Ayrıca kul hakkıyla ilgili ayet ve hadislerde bulmak mümkün...Bence senin verdiğin ayete yaklaşım senin ki gibi keskin olmamalı diyorum ben...=)...Yanlış mıyım üstat..:)...
 
Allah´ın haşa aLçaLtıcıLık evet doğru diyorsun ama
Benim de konuya iLk müdahiL oLma nedenim buydu
KuL hakkını yaLnız kuL affeder ibaresine karşıLıktı
Ben demiyorum ki kuL hakkıyLa kuLun aLakası yoktur
Ben sadece kuL hakkını yaLnız kuLun affetmeyeceğine karşı cvp oLması açısından ayeti payLaştım
Haricinde beLirttim de zaten yaLnız bu ibare haricinde gerisine katıLırım diye
Ama o ibare orda oLmamaLı ve sapkın bir ifade oLduğunu beLirtmeye çaLıştım
Konunun bütününe muhaLifLiğim yoktur yaLnız bir yanLış cümLe kurmuştur metin sahibi benim sıkıntım o cümLe iLe
KeskinLikte yaLnızca bahsonuLan cümLeyedir :)
 
İnsan kul hakkı ile ölür ahirete giderse kural olarak Allah onun hakkını, haksız olandan bir şekilde (ya sevabını alarak veya bunun günahını onun defterine aktarıp mahsup yaparak) alır. Ama bu kural, Allah'ın dilerse o kulunu affetmesine ve haksızlığa uğrayan kulunu da razı etmesine mani değildir.

Tabi bu arada Allah(c.c) onun günahını affedip, Karşıdaki kişiyi razı etmesine vesile edecek bir hayat Yaşamış olmak lazım. Sonuç itibari ile Kul hakkı mevzusunda en garantili yöntem Kul hakkına girdiğimiz kişilerle yüzümüzü kızartıp bu dünyada helalleşmektir.

Yazının en sonunda verilen ayet "kul hakkını ancak kul affeder" cümlesindeki keskinliği ortadan kaldırmıştır. Yazıdan bir cümleyi cımbızlamak yerine tümünü ele almak meseleyi daha iyi kavramamıza yeterli olacaktır sanırım.
 
Çok çabuk kul hakkına girilebiliyor yani..Örneğin babam araba sürerken bir hatalı bir şey yapsa küfür ediyor..Ben de babama hatırlatıyorum ama yine aynı şeyi yapıyo..Herkes öyle aslında..Bunun için diğer dünyada ben daha anlayışlı olacağım..Dikkatli olmalıyız..
 
İnsan kul hakkı ile ölür ahirete giderse kural olarak Allah onun hakkını, haksız olandan bir şekilde (ya sevabını alarak veya bunun günahını onun defterine aktarıp mahsup yaparak) alır. Ama bu kural, Allah'ın dilerse o kulunu affetmesine ve haksızlığa uğrayan kulunu da razı etmesine mani değildir.

Tabi bu arada Allah(c.c) onun günahını affedip, Karşıdaki kişiyi razı etmesine vesile edecek bir hayat Yaşamış olmak lazım. Sonuç itibari ile Kul hakkı mevzusunda en garantili yöntem Kul hakkına girdiğimiz kişilerle yüzümüzü kızartıp bu dünyada helalleşmektir.

Yazının en sonunda verilen ayet "kul hakkını ancak kul affeder" cümlesindeki keskinliği ortadan kaldırmıştır. Yazıdan bir cümleyi cımbızlamak yerine tümünü ele almak meseleyi daha iyi kavramamıza yeterli olacaktır sanırım.

Yazı sahibi sen oLmadığından ithamLar sana değiL
VeLevki sen oLsan muhattabım yazını didikLeyen yok asLanım tribe girme
Altını çizmiş kesin bir hüküm koymuşsun bu hüküm de Allahın ayetini inkar eder niteLiktedir
Ben bunu görmezden geLerek seni konuya müdahiL etmedim
Hala daha savunma neye yapıyorsunuz anLamıyorum
HataLı oLan bir ibarenin düzeLmesi gerektiğini söyLüyoruz
Herkes yazının sonundaki ayetLe o ibarenin keskinLiğini ortadan kaLdırma bağLantısını kuramaz
O yüzden hükümLe iLgiLi oLan konuLarda böyLe kesin ibareLer kuLLanmak sizLerin haddi değiL
Mevzusu ediLen şey Dindir sadece kopyaLa yapıştırLa oLacak iş değiLdir
VebaLi var bu işin daha fazLa konuşturmayın
 
Allah'ın cc. kul hakkını hellaleşme yolu ile hakkı gasp edilen kulun kendi insiyatifine bırakması yine
O'nun Rahmetinden Adaletindendir-de işimize gelmeyeni anlamayız...
 
Yazı sahibi sen oLmadığından ithamLar sana değiL
VeLevki sen oLsan muhattabım yazını didikLeyen yok asLanım tribe girme
Altını çizmiş kesin bir hüküm koymuşsun bu hüküm de Allahın ayetini inkar eder niteLiktedir
Ben bunu görmezden geLerek seni konuya müdahiL etmedim
Hala daha savunma neye yapıyorsunuz anLamıyorum
HataLı oLan bir ibarenin düzeLmesi gerektiğini söyLüyoruz
Herkes yazının sonundaki ayetLe o ibarenin keskinLiğini ortadan kaLdırma bağLantısını kuramaz
O yüzden hükümLe iLgiLi oLan konuLarda böyLe kesin ibareLer kuLLanmak sizLerin haddi değiL
Mevzusu ediLen şey Dindir sadece kopyaLa yapıştırLa oLacak iş değiLdir
VebaLi var bu işin daha fazLa konuşturmayın

Bu yazıdan ayetin inkar edildiği gibi garip bir yorumu çıkaran sadece sensin. Bence problemi başka yerlerde arama.
Orada altını çizerek kesin bir hüküm konulmamış kul hakkının önemi ortaya çıkarılmış.
Doğru söylüyorsun herkes haddini bilmeli. Hüküm koymak elbette bizim haddimiz değil. Çünkü biz müctehid değiliz ama konulan hükmü eleştirmek te senin haddin değil.
Evet mevzu bahis olunan dindir. Yanlış bilgi aktarmanın vebali çok büyüktür. En azından kul hakkı kadar büyük vebali vardır.:goz:
Bu yüzden de araştırma yapılmadan konu açmama konusunda hassas davranıyoruz için rahat olsun.
 
Bu yazıdan ayetin inkar edildiği gibi garip bir yorumu çıkaran sadece sensin. Bence problemi başka yerlerde arama.
Orada altını çizerek kesin bir hüküm konulmamış kul hakkının önemi ortaya çıkarılmış.
Doğru söylüyorsun herkes haddini bilmeli. Hüküm koymak elbette bizim haddimiz değil. Çünkü biz müctehid değiliz ama konulan hükmü eleştirmek te senin haddin değil.
Evet mevzu bahis olunan dindir. Yanlış bilgi aktarmanın vebali çok büyüktür. En azından kul hakkı kadar büyük vebali vardır.:goz:
Bu yüzden de araştırma yapılmadan konu açmama konusunda hassas davranıyoruz için rahat olsun.

Altını çizerek önemi ortaya konuLmuşsa bu kesin hükümdür işte
kuL hakkını ancak kuL affeder gayet kesin bir hükümdür
ve Nisa 48 de bu hükmün tam tersi niteLiktedir
Nisa 48 burda tebLiğ ediLmişken haLen o cümLenin doğruLuğunu savunmakta
Nisa 48 i görmezden geLmektir ki bu da inkardır
Şu kibir işLerinden sıyrıLın artık
Kibir yapıcam hakLı çıkıcam diye dinden de çıkacaksınız
 
Geri
Üst