Hedef Alperen Ocakları! Köpekler istedi diye, kurtlar ölmez..!

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
Sakaryada DTP nin barış ve kardeşlik(!) mitingi Alperen Ocakları Sakarya şubesi tarafından İstiklal Marşı okunup, Türk Bayrağı açılarak protesto edilmişti.

Protestoya daha yeni şehid vermiş Sakarya halkıda katılınca, Türkün öfkesi sel olup, bölücüleri miting alanına gömdü. Alperenlerin gazası mübarek olsun...

Ancak yaşanan olaydan hoşnut olmayan barış kardeşlik martavalı atmaya meraklı, demokrasi havarisi bazı köşe yazarları fırsat bu fırsat başladılar Alperen Ocakları ve Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili iftira ve kötüleme yazılarına...

Önce radikal, ardından yeni şafak derken, AB şakşakcısı ne kadar milliyetsiz varsa kinini kustu.. Yazdıkları yazılar PKK nın, DTP nin, bölücü komünistlerin sitelerini süslemeye başladı.

Ne yapıp edip Türk Milliyetçisi gençlerin önünü tıkama, ruhlarını pörsütme amacıyla bugün ülkü ocaklarını kapatmaya kalkanlar için yeni hedef belirendi: Alperen Ocakları...

Ancak ağabeylerinin misyonunu keyifle ve gururla taşımaktan zerre şaşmayan Ülkücü-Alperenlerin bu oyunlara gelmeye niyeti olmadığı iyi bilinmelidir. Bu ülkede AB yanlısı sahte milliyetçilerin, ABD yanlısı sahte İslamcıların karşısında Tavizsiz bir müslüman, şuurlu bir Türk Milliyetçisi olarak tarihe damgasını vurmaya hazır genç alperenler ordusunu selamların en güzeliyle selamlıyorum.


Ne demişlerdi:

Kapıdaki büyük tehlike…

Hep aynı hadiseler, hep aynı anlayış, hep aynı yapı… Yer Sakarya…

29 Mart 2006: Biri kız 2 öğrenci bildiri asarken linç edilmek istendi.

1 Nisan 2006: İstanbul'dan basın açıklaması yapmak için gelen 19 kişi, saldırıya uğradı.

7 Eylül 2006: Diyarbakırlı 4 fındık işçisini 500 kişi linçe kalkıştı.

4 Haziran 2007: Ahmet Kaya tişörtü giyen iki gence saldırıldı. Polis kalabalığı biber gazı sıkarak dağıttı.

İki gece önce Sakarya'da bir kez daha felaketin eşiğinden dönüldü.

Sabah Gazetesi'nin manşete çektiği ayrıntılı haberi birlikte okuyalım:

"Alperen Ocakları'nın, DTP'nin 'Barış ve Kardeşlik Gecesi' düzenlediği düğün salonunun önünde yaptığı Türk bayraklı basın açıklaması olayların fitilini ateşledi. Ardından geçtiğimiz hafta şehit olan Sakaryalı askerin yakını ve arkadaşı 100 kişi, düğün salonu önüne geldi. Polis, içeri girmek isteyen grubu engelledi, ancak şehit yakını oldukları için dağıtmadı. Bu arada Alperen Ocakları üyeleri de yeniden salon önüne gelerek olaya katılırken, derbi maçın ardından sokağa çıkan vatandaşların da dahil olmasıyla eylemci grubun sayısı kısa sürede bine yaklaştı. İzinli polisler evlerinden çağrıldı, ilçelerden ve Kocaeli'nden takviye ekipler ve jandarma robocoplar da olay yerine geldi. Vali iki kez kalabalığa dağılmaları ve sağduyulu olmaları çağrısında bulundu…"

Devam edelim:

"Dağılmamakta ısrar eden kalabalık, üç girişi olan binaya girmek için her yolu denedi. Düğün salonunda mahsur kalan yaklaşık 800 DTP'liden kalp krizi geçiren 65 yaşındaki Ebubekir Kalkalı, kaldırıldığı hastanede öldü. Eylemciler, fenalık geçiren DTP'lileri hastaneye götüren ambulanslara da saldırdılar. Salonda bulunan DTP Şanlıurfa milletvekili İbrahim Binici polisle tartıştı. Polisin kalabalığı dağıtmasından sonra yaklaşık 7 saat mahsur kalan DTP'liler, Büyükşehir Belediyesi'ne ait 10 ayrı otobüsle polis ve panzerlerin eşliğinde kent dışına çıkarıldı. Otobüsler, kent merkezinde bazı gruplar tarafından taşlandı ve camları kırıldı. DTP'nin etkinliğinin bazı kişilerce iki gün öncesinden e-mail yoluyla duyurulduğu ve eylem için organize olunduğu belirtildi..."

Son dönemlerde tüm vahim siyasi gelişme ve hadiselerde Alperenler Ocağı ya da bu ocakla ilişkisi olan isimler anılır hale geldi.

Dink Davası'nda tutuksuz yargılanan BBP eski Trabzon İl Başkanı Yaşar Cihan birkaç celse önce, ellerini açıp etrafındaki tutukluları işaret ederek "bunlar benim çocuklarım, hata yapmış olabilir, onlara hapishanede çok iyi bakıyorum" diyordu.

Dink cinayetinin azmettiricisi Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in Alperenler Ocağı'yla içli dışlı oldukları biliniyordu.

Alperenler Ocağı'nın eski başkanı bu davada tutuklular arasındaydı…

O.S. Alperenler Ocağı'nda yaşıtı gençlere "Dink'i öldüreceğim" diyerek alkış topluyordu…

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Dink cinayeti sonrasında yaptığı gibi bu kez de Adapazarı'ndaki olayın BBP ve Alperen Ocakları ile ilgisi olmadığını öne sürüyor, "Alperen Ocakları'na mensup gençler orada, düğün salonundaki tören başlamadan bir saat önce İstiklal Marşı okuyup dağıldılar. Asıl DTP o bölgeyi karıştırmak istiyor…" diyordu…

1970'lerin ikinci yarısında bu tür sözler, bir başka siyasi lider tarafından söylendiği zamanlarda, günde ortalama 5 kişi siyasi çatışmalarda, pusularda hayatını kaybederdi.

İyi niyetimizi koruyalım: Muhsin Yazıcıoğlu ya olup bitenin farkında değil ya da olup bitene hakim değil…

Tehlikeli bir havuzun üzerinde duruyor ve sorumluluk taşıyor…

Bu ülke Kahramanmaraş, Çorum katliamlarını henüz unutmadı…

Bu ülke kritik ve her tür provokasyona açık günler yaşıyor.

Bu ülkede terör ve çatışmaların ürettiği Kürt getolarıyla Türk gruplarını tehlikeli biçimde yan yana yaşıyor.

Bu ülkeye oynamaktan artık vazgeçin…

Ali BAYRAMOĞLU
yenişafak


Türkiye'nin önümüzdeki dönemi belirleyecek en kritik konusunun Kürt sorunu olduğunu bu köşede sürekli dile getiriyorum. Türkiye'de bu konunun kaşımaya, yani tahrike en açık konulardan birisi olduğu da kesin. PKK'nin son günlerde yollara döşediği mayınlar, kurduğu pusular da tahrik zeminini elverişli hale getiriyor.

İşte bu ortam içinde Sakarya'da DTP'nin düzenlediği salon toplantısına yapılan saldırıyı bir yere oturtabiliriz. DTP toplantısı, örgütlü bir şekilde ve saldırganların önceden kendi aralarında haberleşmesiyle basılmıştır. Önce bildik bir örgüt olan Alperen Ocakları'ndan bir grup, ellerinde bayraklarla DTP'nin toplantı yaptığı salonun önüne gelerek basın açıklaması düzenliyor. Ardından şehit yakınları otobüslerle yine salonun önüne toplanıyor. Örgütlü kalabalık kısa sürede bin kişiyi buluyor.

Ardından taş ve sopalarla salona hücuma geçiliyor. İçeride toplantı yapan DTP'liler salonun kapılarını kapatarak kendilerini korumaya çalışıyorlar. Havasızlık ve panik nedeniyle içeride fenalaşanlar oluyor. Bir yurttaş bu nedenle kalp krizi geçirerek yaşamını yitiriyor. Diğer fenalaşan insanlar dışarıyı çıkıp hastaneye götürülmek istendiğinde ise saldırganlar ambulansların içindeki insanları da hedef almaktan çekinmiyorlar.

***

Sakarya'daki olaylar, aslında nasıl bir ortam içinde bulunduğumuzu da gözler önüne seriyor. Bu kadar örgütlü bir hazırlık kimler ve hangi örgütler tarafından yapılabilir? Sakarya, geçmişte faili meçhul diye bilinen birçok cinayete tanıklık eden bir bölge. Bu bölgede devlet içindeki güçlerin bazı insanları kaçırarak öldürdükleri ve örgütlü infaz yaptıklarını biliyoruz.

Şimdi benzer bir girişim yeniden harekete mi geçirildi? Bu soruyu ciddiyetle sormalıyız. Alperen örgütü, Hrant Dink cinayeti davasından yargılananların gidip geldiği yerler arasındaydı. Bu işin arkasında devlet içinde bazı güçler yeniden harekete mi geçti endişesi haklı bir endişe olarak görülmeli.

Kürt-Türk çatışması kimin işine yarar? Kim böyle bir çatışmadan yarar umabilir? Sakarya olayını bu açıdan incelemekte yarar bulunuyor. Tabii önlemlerin de ona göre alınması gerekiyor.

***

Türk-Kürt çatışması bugüne kadar bütün tahriklere rağmen, toplumun sağduyusu ve devlete egemen olan anlayışın özeniyle bir büyük tehlikeye dönüşmedi. Dönüştürmek isteyenler de başarıya ulaşamadı. Ancak bunu isteyenlerin ve bundan siyasi sonuç elde etmek isteyenlerin bulunduğu da bir gerçek.

Soruyu yeniden soralım: Kim ve kimler böyle bir çatışmadan yararlanırlar? Bu çatışma öncelikle parlamenter rejimi köşeye sıkıştırır. Sorunun demokratik bir sistem içinde çözülmesinin mümkün olmadığı fikrinin yaygınlaşmasına hizmet eder.

Yani bundan demokrasi dışı güçler yararlanırlar. Onlar çatışmadan kendi hedefleri doğrultusunda sonuçlar çıkarmak isterler. O zaman bu tür gerginlik ve tahriklerde bu tür güçlerin parmağını aramakla işe başlayabiliriz.

***

Bu tahrikçileri tecrit etmenin ve tertiplerini boşa çıkarmanın yolu, şiddet eylemlerine karşı ortak bir siyasi tutum almaktır. Sonuç olarak düdük çalıp, Meclis saf dışı kaldığında siyasi partiler de yok oluyorlar. Bu tür tertipler tümüyle parlamenter rejime ve demokrasiye yöneliktir.

Parmaklarıyla "kurt" işareti yapan gençler, belli bir siyasi akımı simgeliyorlar. Bu nedenle öncelikle bu siyasi akımın temsilcilerinin dikkatli olması gerekiyor. Kendi taraftarlarına çekidüzen vermeleri gerekiyor.

Unutmayalım ki düdük çalınca gelenler, siyaset alanında pek de ayrım yapmıyor. 12 Eylül döneminde cezaevinde MHP yöneticileri ülkücülerin kullanıldığından şikâyet ediyorlardı. Bundan ders çıkardıklarını da sanıyorum.

Ancak yine "açık" ve "yakın" bir tehlike ile yüz yüze gelebiliriz. Bu konuda kullanılması mümkün olan siyasi akımların sorumlularına öncelikle görev düşüyor.

***

Türkiye'nin Kürt sorunu vardır. Bu sorun makul bir noktaya çekilemezse önümüzdeki dönemde çok tehlikeli sonuçlara yol açabilir.

Sakarya'daki olaylar bir sinyaldir. Bu sinyali hep birlikte, Türk'üyle Kürt'üyle iyi algılamamız gerekiyor.

Yarın çok geç olmadan...

Oral Çalışlar


Gene Muhsin başkan...

Gene onun ismi dolaşıyor ortalıkta.
Hrant'ın katledilmesinde önemli rol oynadığı ortaya çıkan, içerideki küçük çetenin en afili abisi Erhan Tuncel'in bir telefon kaydında geçiyor şimdi de. Kayıtlar, Tuncel ile emniyette kendisinden sorumlu polis memuru Muhittin Zenit'in kentten ayrılması sonrası birlikte görev yaptığı ve 'Memduh abi' diye hitap ettiği polis memuru arasında geçen konuşmaları kapsıyor.
Tuncel, abisine Muhsin Yazıcıoğlu'nun Trabzon gezisinde (birlikte fotograflarını da görmüştük) görev alacağıyla böbürleniyor ve ona, "Muhsin Başkan geliyor. Ona eşlik edeceğim" dedikten sonra gezinin programını ayrıntılı olarak bildiriyor.
Sanayi'deki Cuma namazını müteakiben esnafla görüşülecek. Ve sonra da Muhsin Başkan'ıyla özel olarak önemli meseleler görüşecek: "Yasin'in konusunu da görüşeceğiz. Avukatı da çağıracağız, avukat da gelecek. Hee Yasin'in sonraki ceza olayını mı, hı, hı, tamam görüşürüz."
BBP ve Yazıcıoğlu, Hrant cinayetinin gönülsüz aydınlatılma tefrikasında sıkça karşımıza çıktılar. Yazıcıoğlu, Tuncel'le birlikte görüldüğü fotograf için, "Ben halkın içindeyim, herkesle fotografım olabilir. Sözünü ettiğiniz Tuncel'i tanımam bile. Alperen Ocakları'nın da üyesi değildir" demişti.
Azmettirici Yasin Hayal de 2000 yılında amcasıyla birlikte gidip BBP'ye üye olmuş, MacDonalds'ı bombalayıp yattığında da bir BBP'li olarak il başkanı tarafından maddi yardımla taltif edilmişti.
Muhsin Yazıcıoğlu'nu unutmak üzereydiniz, öyle değil mi?
On yıldan fazla zaman geçmiş. Gene bir kilitlenmenin anahtarı olduğu ikbal günlerinde onun için 'Parlamenter Sistemin Azizi' başlıklı bir yazı yazmıştım. "Her şeyin battığı, oyunun tökezlediği, etik'in tamamıyla ayaklar altına alındığı noktada görmezden gelinen çatlaklardan, aralık bırakılmış kapılardan çıkıveren azizlerden biri o. Kir pas içinde."
Muhsin Başkan'ın gölgesi, Hrant katillerinin olduğu gibi birçok kanlı katilin üstüne düşmüştür. Hatırlayalım.
"Ben yoksulluğun cenderesinden geçmiş bir çiftçi ailesinin çocuğuyum" diyor. "Koltuğumuzun altında tezek götürerek okullar okuduk."
12 Eylül öncesi, ülkücülerin kalesi olan Veteriner Fakültesi'nden mezun oldu. Fakültedeyken güreşmiş. Adı pehlivana çıkmış. Fakülteden sonra Ülkü Ocakları içinde sivrilerek 1977'de Genel Başkan oldu. 12 Eylül darbesinden sonra Mamak'da yedi yıl geçirdi. Bir sürü cinayetin ve bombalamanın sorumluluğundan idam talebiyle yargılandı. Ülkücü Gençlik Derneği'nin bir dönem hukuk masası şefliğini yürütmüş olan itirafçı Ali Yurtaslan, Yazıcıoğlu'nun cinayet ve bombalama emirleri veren, soygun çeteleri kuran bir lider olduğunu kaydediyor. 1978'de ülkücü militan Baki Yeşiloğlu'nun öldürülmesinden sonra Balıkesir Cezaevi'nde çıkan isyan üzerine de, "Muhsin Yazıcıoğlu, bunun öcü alınmalıdır, dedi. Bunun üzerine cezaevinde isyan çıkarıldı. Hatırladığıma göre iki-üç kişi öldürüldü. Ülkücülerin burnu bile kanamamıştı" diye ekliyor.
Bahçelievler'deki katliamın üzerinde de izi var. Katliama karışan ülkücülerin hepsini tanıdığı, onların kimliğini açıklamayı reddettiği, Haluk Kırcı'ya kaçak yaşadığı yıllarda para yardımında bulunduğu biliniyor. Kendisi de ifadesinde bunu kabul ediyor.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun aynı babalığı, aynı sadakati Abdullah Çatlı'dan da esirgemediğini biliyoruz. Çatlı, 1978'de Balgat katliamı sanıklarından Mustafa Pehlivan ile birlikte yakalandığında Yurtaslan'a göre, "Ankara'ya geldiklerinden bir saat kadar sonra Yazıcıoğlu şubeye telefon etti. 'Bu size son ihtarım. Abdullah'ı bırakmazsanız Ankara'nın 150 yerinde bomba patlatacağız' diye tehdit etti. Gerçekten de ihtar olarak Demirtepe Köprüsü'ne bir bomba konulmuştu. Polis patlamadan bombayı aldı. Abdullah, tehditten sonra bırakıldı."
Yazıcıoğlu'nun bir yığın soygun ve gasp olayı örgütlemiş olduğu, gerekli silahları temin ettiği, sonra 'pis silah' denilen kullanılmış silahların taşraya sevkini sağladığı da yaygın olarak ileri sürülen iddialardan.
Yurtaslan itiraflarında, Yazıcıoğlu'nun 1978 yılında, Sivas katliamında da başrol üstlendiğini belirtiyor: "1978 sonlarındaki Sivas olaylarını Mustafa Mit ve Muhsin Yazıcıoğlu tertiplemişlerdir.
Yazıcıoğlu Sivas'a giderek bizzat olaylara önderlik etti."
Pehlivan'ın geçmişi hakkında ilk elde oltaya yakalananlar bunlar. Cinayet, gasp, soygun, katliam.
Kırcıların, Çatlıların, Tuncellerin hamisi. Muhsin Başkan.
Memleket tarihinin son 30 yılında hemen her felaketin, her karanlığın kıyısında gölgesiyle karşılaştığımız parlamenter aziz. Gerçek 'bir bilen'.
Nitekim, Çatlı için, "Kanaatim o. Kaçmayıp mahkemeye çıksaydı beraat ederdi. Birçokları gibi şimdi Meclis'te olurdu" diyordu. Haksız mı?
Muhsin Yazıcıoğlu, seçimleri çoktan kazanmış olduğunu, her partiden, her kademeden dost ve ahbapları olduğunu bilmenin verdiği rahatlık içinde hiçbir zaman sağ partileri karşısına almadı. Refahyol'a destek verirken de Anayol'a arka çıkarken de hep hükümette olduğunu biliyordu. ANAP'a şükranlarını sunuyor, kendisine 'katil' demiş olan Çiller'i kısa zaman sonra affediyordu. Çiller ondan özür dilemişti. Meğer, 'seçim atmosferinde danışmanlarından önüne gelen bildirimlere göre değerlendirme' yapmış. O hep partilerüstü bir lider olmayı amaçladı. "Milliyetçilik anlayışımızın katı ırkçılık noktasına gitmesini dengelemek için İslam'ın birleştirici, hoşgörülü prensiplerinden istifade ediyoruz" diye açıklıyordu partisinin duruşunu. Bu beyanatını desteklemek için de insanı allak bullak edecek bir ayrıntıya başvurduğunu hatırlarız: "Mesela partimiz mensubu milletvekili arkadaşlarımızdan hanımı Kürt olan var." Ne büyük esneklik, ne derin inkişaf, değil mi? Demek geçmişte olsa o kadının, hatta kocası murdar olduğuna göre her ikisinin de beynine birer kurşun. Ama İslam anlayışı, Anadolu geleneğine uygun: Hoşgörülü şeriat.
Gerçi partisinin yayın organında kendisini eleştiren gazetecilere, "Onları gecenin karanlığında ya da gündüzün aydınlığında ansızın bir sürpriz bekliyor. Kınından çıkarılan bir kılıcın kahpe soyluların kökünü kazıyana kadar bir daha kınına girmeyeceği bilinmelidir" gibi tehditler yayınlanıyordu, ama Muhsin Başkan her şeye rağmen ayakta kaldı.
Şimdi, gündüzün aydınlığında Hrant'ımızı alçakca katledenlerin de başkanı, hâmisi olduğunu görüyoruz. On bir yıl önce onun hakkındaki yazıyı şöyle bitirmişim: "Muhsin Yazıcıoğlu çok güçlü olduğunu biliyor. Devletinin başında. Kendisi ile uzlaşmayanı geçmişinin karanlığına çekiverecek bir güç var onda. Onun diyeti daha uzun süre ödenecek. Gün, onun günü."
Şimdi kim bilir, devran döndü mü?
Hrant'ın katillerinin davası için bugün saat 9.30'da Beşiktaş'dayız. Hayat için. Adalet için.

Yıldırım Türker


BBP CAMİASINDAN TEPKİLER

BBP, Müfteri Köşe Yazarları Hakkında Hukuki İşlem Başlatıyor

Düşüncelere, inançlara set çekmeyen, yalnızca barış içinde tartıştırıp yarıştıran, adalet süzgecinden geçmiş ve insanları özgürleştiren bir hukuk; böyle bir hukukun egemenliğinde, düşünce ve inançlara eşit mesafede, halkına güvenen, tarafsız ve meşruluğunu hukuktan alan güçlü bir devlet arzu eden Büyük Birlik Partisi ve Sayın Genel Başkanı hakkında bazı yazılı basın kuruluşları ve köşe yazarları mesnetsiz, karalayıcı ithamlarda ve haberlerde bulunmuştur.

Yangına körükle giden, meselenin aslını bilmeden sorgulamadan tamamen ideolojik saplantılarından kaynaklanan bir haset ve iftira ile “suçlu ilan etme” yarışına giren bu tip gazeteler ve gazeteciler, provokasyon amaçlı terör örgütü organizasyonlarını ve kutuplaşmaya yol açan oyunları sorgulamadan, Alperenleri ve BBP’yi suçlu ilan ederek en hafif tabir ile insafsızlık ve art niyet örneği sergilemektedirler.

Geçtiğimiz gün Sakarya ilimizde yaşanan ve bir kısım basın-yayın organlarında maksatlı bir şekilde işlenen talihsiz olaylar, kamuoyunu ve bizleri endişeye sevk etmiştir. Bu nevi yayın organlarının değer yargıları ve milli hassasiyetleri sağlam çevrelere karşı sürdürdüğü menfi tutum artık bıkkınlık vermektedir ve tabiri caizse bu tutumlar provokasyonun en yüksek seviyesidir. Zaten meyvesini vermiş, amaca ulaşmış Güngören ilçe teşkilatımız Vatan ve Millet düşmanlarınca kundaklatılmıştır.
Siyaseti terörle paralel yürütme eğiliminde olan bir partinin, sempatizan ve seçmen bakımından, hedeflerini gerçekleştirme potansiyeli olmayan; aksine terör örgütüne karşı tavizsiz tutumu ile bilinen bu partice üç gün evvel şehit vermiş bir şehirde "Gençlik Şöleni" tertip etmeleri çok düşündürücüdür. Bu başlı başına açık bir provokasyon değil midir? Farklı şehirlerden gelen örgüt sempatizanları, söz konusu partinin bir milletvekili eşliğinde, teröristbaşı posterleri ve örgüt flamaları ile Sakarya ilimizde gerçekleştirilen bu tahrikçi eylemine karşı, Alperenler bir sivil toplum kuruluşunun en tabii demokratik hakkını kullanmış; İstiklal Marşımızı okuyup, basın açıklaması yapmış ve hiçbir saldırganlığa mahal vermeden düğün salonunun önünü terk etmiştir.

1984 yılından bugüne kadar sivil halka karşı ayırım yapmaksızın çocuklara, hatta bebeklere, kadınlara, yaşlılara ve bölge halkına hizmet eden, çoğunluğu öğretmen, din adamı ve devlet görevlilerine karşı uyguladığı terör eylemleri nedeniyle 30 binin üzerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Yine bölge halkının hizmetinde faaliyet gösteren 250’si okul, 110’u cami, 50’si sağlık kuruluşu olmak üzere toplam 2 bin civarında tesis yapılan saldırılarla tahrip edilmiştir. Bugüne kadar bölücü terör örgütü ile yapılan mücadele için toplam 150 milyar dolar civarında harcama yapıldığı tahmin edilmektedir.
Yukarıdaki bilançonun sorumlusu olan ve “her türlü dış müdahaleye açık” terör örgütü sempatizanlarının ve siyasal uzantılarının her şeyden müstağni tutularak mağdur gösterilmesi ve olayların müsebbibi olarak da Alperen Ocakları ve BBP’nin gündeme taşınması iftiradır, ahlaki değildir, aksine gerçekleri örterek provokatörlerin ekmeklerine yağ sürmektir…
Yukarıda bahsi geçen konular hakkında; tamamen yanlı, kulaktan dolma rivayetlere ve kendileri gibi düşünen yazılı ve görsel basının aynı tornadan çıkma ürettiklerine itibar ederek köşe yazısı kaleme alan Ali Bayramoğlu ile tamamen ideolojik saplantıdan mütevellit düşmanlık besleyen ve hala 12 Eylül öncesinde yaşadığını zanneden anakronik kafalı Yıldırım Türker'e gerekçelerimizle birlikte itirazlarımızı tekzip metni şeklinde yayınlama talebinde bulunuyoruz.
Kanuni haklarımız saklı kalmak kaydı ile yalanladığımız ve Noter kanalı ile de yalanlama ihtarında bulunduğumuz köşe yazarları hakkındaki müracaatlarımız gerçekleşmiştir. Büyük Türk Milleti’ne ve Değerli Kamuoyuna saygıyla arz olunur.

Yalçın TOPÇU
Büyük Birlik Partisi
Genel Sekreteri

Alperen Ocakları Genel Merkezi Gündeme İlişkin Açıklama

Geçtiğimiz gün Sakarya'da yaşanan ve bazı basın-yayın organlarında maksatlı bir şekilde işlenen talihsiz olaylar, kamuoyunu ve bizleri endişeye sevk etmiştir. Bazı basın-yayın organlarının değer yargıları ve milli hassasiyetleri sağlam çevrelere karşı sürdürdüğü menfi tutum artık bıkkınlık vermektedir ve tabiri caizse bu tutumlar provokasyonun en yüksek seviyesidir.

Siyaseti terörle paralel yürütme eğiliminde olan bir partinin, Sakarya gibi sempatizan bakımından, seçmen bakımından, söz konusu partinin hedeflerini gerçekleştirme bakımından hiçbir potansiyeli olmayan; aksine terör örgütüne karşı tavizsiz tutumu ile bilinen, üstelik üç gün evvel şehit vermiş bir şehirde "Gençlik Şöleni" tertip etmeleri çok düşündürücüdür.

Bu başlı başına açık bir provokasyondur. Farklı şehirlerden gelen örgüt sempatizanları, DTP Urfa milletvekili, teröristbaşı posterleri ve örgüt flamaları eşliğinde Sakarya'da gerçekleştirilen bu tahrikçi eylemine karşı, arkadaşlarımız bir sivil toplum kuruluşunun en tabii demokratik hakkını kullanmış; İstiklal Marşımızı okuyup basın açıklaması yapmış ve hiçbir saldırganlığa mahal vermeden düğün salonunun önünü terk etmiştir.

Arkadaşlarımız orayı terk ettikten sonra, hiçbir ilgileri olmadığı halde düğün salonu önünde yaşananlardan Alperenleri sorumlu tutmak en hafif tabir ile insafsızlıktır.

Son zamanlarda bir etnik çatışma ortamının tetiklenmeye çalışıldığı ülkemizde, milli ve manevi duyarlılıkları yüksek olan gençlerimiz bu oyunlara düşmemelidir. Zaten gerek sahip olduğumuz fikriyat, gerekse bizatihi arkadaşlarımızın kendisi, etnik çatışma ihtimallerine imkan vermemektedir. Sakarya'da söz konusu olaylarda bazı basın-yayın organları tarafından suçlanan arkadaşlarımızdan, Alperen Ocakları sorumlusu arkadaşımız Abhaz kökenli, yardımcısı ise Kürt kökenlidir.

Terör örgütüne karşı tutumumuz ile Kürt kökenli kardeşlerimize karşı sevgimiz tam anlamıyla ters orantılıdır. Ne etnik milliyetçiliği reddeden fikriyatımız, ne de farklı etnik kökenlerden gelen arkadaşlarımız bu kurgulanan etnik çatışmaya müsaade edecek durumdadır. Dolayısıyla birilerinin her toplumsal olayda Alperenleri suçlaması ve bu suçlamaların içini de etnik şovenizm ile doldurmaları hem yanlış, hem çirkindir.

Söz konusu haberin altında imzası olan muhabir ile yaptığımız görüşmede de kendisi "bu haberi bu şekilde yazmadığı, kendi haberinin gazete tarafından saptırıldığı ve dava açılması halinde de ifadesine başvurulabileceği" şeklinde bir izahat yapmış ve kendi adına özür dilemiştir.

Bazı basın-yayın organlarının bu ayıbı temizlemeleri beklenmektedir. Aksi taktirde suçlanan arkadaşlarımızın hukuki süreci başlatacağı bilinmelidir. Artık bıkkınlık veren çirkin suçlamalara karşı en doğru kararlar hiç şüphesiz mahkeme-i kübrada verilecektir.

--------------------------------------------------------------------------------
 
Bu Uzun Süren Geceyi Aydınlatmaya Yetmeyecekse Gökteki Ay Geciken Şafak Bir Bozkurt Uluması İle Sökecektir!

er ya da geç olsun güç olmasın !
 
ite kurda Cumhuriyet teslim edilmez ..boşşş gereksiz savunma


Çanakkalede sadece belirli kişiler şehit olmadı ülkenin her yerinden şehitler yatmaktadır.Aynı durum Güneş Operasyonunda da görülmüştür.Seviye her zaman önemlidir.Büyük Türk Milleti Hakimiyeti kime teslim edeceğini senden iyi bilir merak etme...!
 
İktidar yaltakçısı sosyalist liboşlarda yeni hedefi belirledi: Alperen Ocakları..

İşte malum taraf gazetesi ve başyazarı Ahmet Altanın yazısı:


Benim gençliğimde MHP demek bela demekti.
Devlet destekli bir ölüm çetesi gibi çalışıyorlardı.
Bahçelievler Katliamı gibi korkunç saldırılar düzenliyorlardı.
12 Eylül’de, onları kullanan devlet tarafından hapislere atıldılar.
İşkenceler gördüler.
Ve, başlarına ne geldiğini uzun zaman anlayamadılar.
Daha sonra Abdullah Çatlı gibileri Susurluk çetelerine kaydı, bir kısmı mafyaya yazıldı, çek senet işlerine girdi.
Muhsin Yazıcıoğlu gibi liderleri ise siyaseti seçti.
Parti başkanlığına Devlet Bahçeli’nin gelmesinin ardından MHP ağır ağır ama kararlı bir biçimde pozisyon değiştirmeye koyuldu.
Şiddetten uzaklaştılar.
Eski “imajlarıyla” aralarına bir mesafe yerleştirdiler.
Bahçeli’nin önderliğinde yeni bir çizgiye oturdular.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve türban yasasında “kilit parti” olmayı başardılar.
CHP’nin “devlet milliyetçiliğine” karşı “halk milliyetçiliği” diyebileceğimiz, özellikle lümpen kesimde yaygın bir tutuculuğun, Batı düşmanlığının, ırkçı övgülerin ve yüceltmelerin siyasetteki tek temsilcisi olmaya yönelik bir anlayış belirlediler.
301. madde gibi konularda kesinlikle yasakçı ve baskıcı tutumu benimsediler.
Ama bunları hep legalitenin içinde yaptılar.
Değişmekte olan bir toplumda değişime karşı olanların da bir partisi olacaktı ve MHP o parti olmak için akıllıca adımlar attı.
Eskiden “derin devletin” şiddet deposu olarak kullandığı MHP’nin bu alandan çekilmesi “sektörde” bir eleman eksikliği yarattı.
Şimdi o elemanların Yazıcıoğlu’nun liderliğini yaptığı Büyük Birlik Partisi’nin gençlik örgütü Alperenler’in kadrolarından devşirilmeye çalışıldığı görülüyor.
Hrant Dink cinayetinin Trabzonlu kahramanlarının bu şehirdeki Alperenler örgütü ile kuvvetli bağları olduğu ortaya çıktı.
Önceleri bu bağın altı yeterince güçlü çizilmedi.
Kimse bir partiyi tek bir olayla suçlamak istemedi.
Arkasından Sakarya’daki olaylar patladı.
Ve gene Alperenler çıktı karşımıza.
Politika Servisi’mizin Şefi İnci Hekimoğlu Sakarya’ya gitti ve Türkiye’nin “bela fayı” gibi gözüken bu bölgede hep aynı örgütün adını duydu.
Veli Küçük’ün orada görevli olduğu dönemlerinden beri bir ürküntü yaratan ilde şimdi belli ki yeni çatışmalar yaratılmaya uğraşılıyor.
Türk Kürt düşmanlığı kışkırtılıyor.
Bin kişinin katıldığı saldırılar düzenleniyor.
Ve hep Yazıcıoğlu’nun gençleriyle karşılaşıyoruz.
Bu durum, Türkiye gibi kendi “derin devletinin” düşmanlığına maruz kalmış, kırılgan bir ülkede fazlasıyla kuşku uyandıracak bir tesadüf.
Eğer Yazıcıoğlu, “derin devletin” yeni ülkücülerinin lideri rolünden memnun değilse bu “tesadüfün” önünü aynen Devlet Bahçeli gibi kesin tavırlarla kesmeli.
Yok, bu rolden memnunsa, gençliğinde “derin devletle” yaşanan işbirliğinin ortaya çıkardığı sonuçları bir daha düşünmeli.
O sonuçlar kimse için hayırlı olmadı.
Şunu da hiç unutmamalı, bu ülkeye “derin devletin” yaptığı kötülüğü hiçbir düşman yapmadı.
Binlerce Türk genci bu ülkenin sokaklarında “derin devletin” kışkırtmaları sonucunda öldürüldü.
Kendi insanına, kendi ülkesine böylesine düşman bir yapıyla koyun koyuna olmak, Türk’ün ya da Türkiye’nin dostu olmak anlamına gelmiyor.
“Derin devlet”, hiç bitmeyen bir kinle bu ülkeyi kana ve ölüme batırmak istiyor.
Yıllardır aynı oyunları oynuyor, bombalar patlatıyor, sağcı solcu demeden insanları öldürtüyor.
Çete işlerine giriyor.
Yazıcıoğlu ve onun gençleri, gerçekten bunun bir parçası olmak istiyorlar mı?
Umarım istemiyorlardır.
Ama Türkiye’yi patlatacak “el bombalarından” biri gibi kullanılmak istenen Sakarya’da “Yazıcıoğlu ve Alperenler” lafları fazla dolaşıyor ortalıkta.
Sakarya’da yeni bir belanın tohumları atılıyor.
Devletin de medyanın da bu şehre ve bölgeye çok dikkat etmesi gerekiyor.
Oraya giden ve bugün haberini manşetimizde okuduğunuz Hekimoğlu’nun anlattıkları çok iç açıcı değil.
Şehir, çatışmalarla sarsılacak bir “fay” hattının üstünde yaşıyor.
Şehirdekilerin çoğu yaşananlardan ve yaşanacaklardan tedirgin.
Devlet Bahçeli izlediği politikalarla “milliyetçilikle” katilliği birbirinden ayırdı.
Yazıcıoğlu, cinayetle milliyetçiliği yeniden “eşanlamlı” kılmanın, ülkeye de, milliyetçiliğe de ihanet olacağını kavrar umarım.

Ahmet Altan / Taraf


Sayın Ahmet ALTAN,
Taraf Gazetesi Yazarı

Gazetenizin 08 Mayıs 2008 tarihli nüshasında “MHP ve yeni ülkücüler” başlığıyla kaleme aldığınız yazınızda, Sayın Genel Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu, BBP ve Alperen Ocakları hakkında bir kısım değerlendirmeler yapmışsınız.
Yazınızda ileri sürdüğünüz iddia ve değerlendirmelere katılmamız mümkün değildir. Yazınızın baştan sona bila istisna “görmek istediğiniz gibi görme” önyargısına göre kaleme alındığı ve “kafanızda oluşturduğunuz paranoyalara” kılıf biçme şeklinde tezahür etmiş olduğunu esefle belirtmek isteriz. Genel Başkanımız Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun bu hususlardaki kamuoyuna yapmış olduğu açıklamalarını, tekziplerini, değerlendirmelerini ve beyanlarını ya hiç takip etmediniz ya da göz ardı ediyorsunuz.
Çeşitli gazetelerde özellikle son zamanlarda, BBP ve lideri Sayın Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili ideolojik düşmanlık ürünü, eksik ve saptırılmış bilgilere dayanan, gerçek dışı yazı ve haberlerle karşılaşıyoruz.
İleri sürdüğünüz iddia ve konularla alakalı kamuoyu ve şahsınızı bilgilendirme amacıyla bu açıklamayı yaparken, hakkımızda yazacağınız yazı ve haberlerde “objektif gazetecilik kriterlerini” gözeterek sorumlu bir aydın üslubuyla en azından bundan sonrası için bizlerin de değerlendirmelerini almanızı ümit ediyoruz.
Son yıllarda fazlaca dile getirilen ve adına “derin devlet” denilen yapılanmaları onaylamamızın söz konusu olamayacağını bu vesileyle bir kez daha belirtiyoruz. Kanun dışı, terör yöntemleriyle hareket eden ve şahsi çıkar paydasında birleşen yapılanmaların ne devletimize ne de milletimize hiçbir faydasının olmadığını her zaman dile getirmekteyiz. Kurulduğu günden itibaren BBP, “derin millet”in menfaatleri çizgisinde siyasetini sürdürmektedir. Fakat ne kadar söylesek de bir kısım çevreler bu samimi düşünce ve ifadelerimizi anlamak istemiyor. Israrla birileri tarafından anlaşılmak istenmese de BBP, sivil, şeffaf, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde hareket eden, demokrasiyi içselleştirmiş ve ülkemizin hassas meselelerinin nezaketini gözeten bir siyasi partidir.
Bu kadar net olan bir tavır karşısında partimiz ve liderimiz hakkında ileri sürdüğünüz düşünce ve değerlendirmeleri iyi niyetli ifadeler olarak anlamakta güçlük çekiyoruz.
Alperen Ocakları ise, Türk gençliğini uyuşturucu, ahlaksızlık ve hedonist yaşantı bataklığından korumak ve kurtarmak amacıyla hareket edip, milli ve manevi değerlerimizi kendisine rehber edinen, demokratik bir sivil toplum kuruluşudur. Gençlerimizin ilgisi ve katılımının her geçen gün artarak büyüdüğü Alperen Ocakları, şimdiye kadar şiddet ve teröre kesinlikle bulaşmamış ve bundan sonra da bulaşmayacaktır. Örnek verdiğiniz bir kısım isimlerin Alperen Ocaklarıyla herhangi bir ilişkisi olmayıp ikincil ilişkilerine bile müsaade edilmeyerek dışlanmışlardır.
Bir sivil toplum kuruluşu olan Alperen Ocakları, tepkilerini demokratik usulleri ve hukuku gözeterek yapmaktadır. Sakarya’da meydana gelen üzücü hadiselerde de Alperen Ocakları, halkı teskin edici olmuş, olayların büyümesine fırsat vermemiştir.
Ne BBP’yi ne de Alperen Ocakları’nı şimdiye kadar kimse kullanamamıştır, bundan sonra da hiçbir yapılanma ya da şahıs kullanamayacaktır. Bizler, mazinin ateşten gömleğinde pişerek olgunlaşmış siyasetçileriz. Kimlerin bize ne şekilde tuzaklar kurabileceğini sezecek kadar birikim ve tecrübeye sahibiz. Duygu ve düşüncelerimizi hiç kimsenin istismar etmesine fırsat vermeyeceğimiz gibi bizleri kendi ideolojik saplantılarıyla kategorize etmeye çalışanların ince oyunlarına da gelmeyeceğiz.
Partimize yönelik milletimizin gün geçtikçe yükselen ilgi ve desteğini çekemeyen çevrelerce organize edildiğini düşündüğümüz bu “karalama kampanyaları” kesinlikle amacına ulaşamayacaktır. Kimsenin partimizin imajını kirletmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Tepkilerimizi demokratik usuller içinde ve yasal haklarımızı kullanarak göstereceğiz.
Kısaca, bizler toplumsal gerilimlerde kesinlikle taraf değiliz. Biz, şiddet ve terörün yerine sevgi ve hoşgörüyü getirmeye çalışan bir dünya görüşünün savunucularıyız. Taraf olduğumuz konular, vatanımızın bölünmez bütünlüğü, doğulusu ve batılısıyla, kuzeylisi güneylisiyle insanımızın huzur ve mutluluğu ve demokrasiyi bütün kurumlarıyla işletebilen güçlü bir devlet düzenidir.
İdealizm ve tecrübesiyle Genel Başkanımız Sayın Muhsin Yazıcıoğlu, ülkemizin meselelerine hoşgörü ve sevgi perspektifinden yaklaşmaktadır. Tuzak kuranlar boşa uğraşmasın, yönlendirmeye çalışanlar yoktan yere mesai harcamasınlar, BBP ve BBP’liler yürüttüğü demokratik mücadelesinde hiçbir şekilde şiddete bulaşmayarak gerekirse çalıyı dolaşacaktır.
Bir kısım kirli düşüncelerle bize biçilmeye çalışılan rollere sizin de bu türden taraflı yazılarınızla bir nevi destek olduğunuzu şaşkınlıkla okumaktayız.
Sorumlu ve duyarlı bir aydın olarak böyle taraflı ve tehlikeli değerlendirmeler yapmamanızı tavsiye ediyoruz.
Siyasetçiler kadar aydınlar da ülke ve millet meselelerinde sorumlu davranmalıdırlar.
Bu vesileyle yaptığımız açıklamaya köşenizde yer vermenizi rica eder çalışmalarınızda başarılar dileriz.

08 Mayıs 2008
Yalçın TOPÇU
BBP Genel Sekreteri
 
kapatılsın alperen ocakları huzursuzluktan başka bir sey vermiyor.
 
BBP, Alperen Ocaklarının sayısını artırıyor..

kapatılsın alperen ocakları huzursuzluktan başka bir sey vermiyor.

:D

BBP, Alperen Ocaklarının sayısını artırıyor..

Büyük Birlik Partisi (BBP) Alperen Ocakları'nın sayısını arttırmayı hedefliyor.
Alperen Ocakları'nın da son günlerde basında eleştirilerin hedefi haline gelmesine rağmen, sayı azaltma gibi bir çalışmaya gitmeyeceklerini bildiren BBP Kayseri İl Başkanı Gülbeyi İbiş, aksine, ocak sayısını artırarak daha küçük yerleşim yerlerinde de hizmet vereceklerini bildirdi.

Kayseri'de şu anda sadece bir Alperen Ocağı'nın bulunduğunu bildiren İbiş, Pazar günü Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu'nun da katılımıyla gerçekleştirecekleri olağan kongrenin ardından ocak sayısını arttırmayla alakalı geniş kapsamlı ciddi çalışmalar yapacaklarını söyledi.

Metropol ilçeler başta olmak üzere tüm ilçelerde Alperen Ocakları'nı faaliyete geçireceklerini kaydeden İbiş, "Son günlerde bazı ulusal medyada BBP'nin gençlik teşkilatı olan Alperen Ocakları hakkında yersiz suçlamalar yapıldığına şahit oluyoruz. Alperen Ocakları milli ve manevi değerlerimizi kendisine rehber edinen demokratik bir sivil toplum kuruluşudur. Şimdiye kadar şiddet ve teröre kesinlikle bulaşmamış ve bundan sonrada bulaşmayacaktır. Alperen Ocakları'nın bulunduğu bölgelerde huzur ve güven vardır. Çünkü buralarda yetişen gençler BBP ahlakını benimsiyor" diye konuştu.

MHP'nin ülkü ocakları sayısını azaltma kararı almasını da saygıyla karşıladıklarını aktaran İbiş, her partinin kendi belirlediği bir politikası olduğunu vurguladı. Kendilerinin Alperen Ocakları'nın sayısının artmasında fayda olacağına inandıkları için böyle bir çalışma içerisine gireceklerini dile getiren İbiş, şu anda ocak olmayan bölgelerde mahalle temsilcilerinin bulunduğunu ve bu temsilcilerin tek bir çatı altında tek bir ocakta birleştiğini bildirdi.
 
Geri
Üst