emertcan
New member
Neden?
Aslında o kadar çok nedeni var ki.
Mutsuzluğumuzun, karamsarlığımızın, dibe doğru çökmemizin, çökertilmemizin sebebini kendimizde mi yoksa başkalarında mı aramalıyız bilmiyorum ama sanırım sebebi kendi içimizde.
Her şeyin kendi içimizde olduğu gibi.
Hayat Berbat...
Çünkü kendimizi kandıramıyoruz.
Çünkü duygularımızla yaşamaya çalışıyoruz, mantığı ve aklı bir kenara bırakıp.
Bizi mutlu eden her şeye sımsıkı sarılıp kendimizi adıyoruz, çünkü biliyoruz ki hayat berbat.
Kendini adamanın sonunda her zaman acı olduğunu bile bile yine de duygularımıza gem vuramıyoruz, vurmuyoruz.
Hayatın berbat olmasının diğer bir yanı ortaya çıkıyor daha sonra;
Mutluyken zaman çabuk geçer.
Oysa, karamsarlığa kapıldığınızda, mutluyken bir çırpıda geçip giden zaman bitmez olur. Dakikalar saatler gibi gelir. Gecelerse hiç bitmez.
Hayat Berbat...
Çünkü biz "hayat berbat" demeyen insanlar gibi değiliz.
Pollyanna’ yı sadece çocukken severdik.
Şimdilerdeyse Cohen, Tom Waits, Jeff Buckley seviyoruz.
Hayat Berbat...
Çünkü sevdiğimiz şeylere hiç de farkında olmadan o kadar fazla değer verip, o kadar çok planlar tasarlıyoruz ki kafamızda. Bu verilen değer, olması gerektiğinden fazla verilen bir değer anlamında değil. Biz hep olanı veririz çünkü.
Ama,
Hayat Berbat...
Ve,
O değeri vermeyenler kazanıyor.
Hayat Berbat...
Biz bunu çok önceden fark ettik aslında.
Okul hayatımız başlayınca, iş hayatımız başlayınca, ilk terk edilişimizde, son terk edilişimizde, parasız kaldığımız günlerde, aldatıldığımız günlerde, sarhoş olduğumuz günlerde, seçmek istemediklerimiz "seç" diye bize sunulduğunda, kendi kendimize ilk defa "nereye kadar" diye sorduğumuzda, etrafımızdakilerden farklı olduğumuzu düşündüğümüzde, aşkta taktik yapamadığımızda, hayatı sorgulamaya başladığımızda, dini sorgulamaya başladığımızda, kendimizi sorgulamaya başladığımızda, çok sevdiğimizde –ki biz hiç az sevmedik zaten- , çok sevildiğimizde, sevilmeden sevdiğimizde, sevmeden sevildiğimizde, sevişerek sevildiğimizde, severek seviştiğimizde...
Biz bunu çok önceden fark ettik aslında.
Biz bunu çok da sevdik aslında. Acı çekmeyi, melankoliyi, sabahlara kadar içmeyi, anılarda yaşamayı, kendimizi hergün öldürmeyi, kendimizi öldürmeyi becerememeyi, yağmursuz günlerde yağmur altında kalmayı...
Hayat Berbat...
Çünkü hiç aldatamadık kendimizi, ya da farkında olmadan hep aldattık kendimizi.
Çok da fazla şey istemedik aslında.
Finanstan, borsadan, bankacılıktan, döviz kurlarından anlamadık hiç biz.
Hayallerdi tüm gerçekliklerimiz,
Gerçekliklerimizse hep acıyla noktalandı.
Noktalansa yine iyi. Sadece bir virgüldü. Kısa bir an da olsa soluklanabilmemiz için.
Hayat Berbat...
İstemesek bile kendimize itiraf edebildiğimiz için.
Bunu bile bile yaşadığımız mutlu anların sonsuza kadar sürebileceğini düşündüğümüz için.
Oysa ne sürmüş ki sonsuza kadar!
İntihar planları tasarladık hep kafamızda kendimize dair.
Oysa hayat o kadar berbat ki,
Bunu bile yapamadık.
Korktuk mu?
Hayır.
Sadece acıyı yaşamayı sevdik biz.
Bakın işte bu kadar berbat hayat diyebilmek için.
Çalışmayı sevmedik hiç. 9 - 6 bizim için esaretti hep. Ne için? Kim için?
Kariyer, itibar, saygı, huzur, para, çok para, daha çok para, daha çok paraaa...
Sikime kadar.
Ben hayallerimi istiyorum.
Hayat Berbat...
Çünkü biz hep reddettik.
Hayatın berbatlığını bile bile bunu reddettik en ufak bir mutluluk yakaladığımızda.
Tüm gerçeklik sevgilinin gözlerine bakarak dalıp gitmekti bizim için. Ufacık bir öpücük, ufacık bir söz, bir dokunuş, bir sarılış.
Bilirdik oysa,
Ne sürmüş ki sonsuza kadar!
Buna rağmen hep kandırdık kendimizi, ya da kandıramadık işte.
Mutluluk, hiç sebepsiz yere vapura binip kadıköy’ e geçmekti bizim için, son paramızla gidip rastgele bir sayfasını açtığımız kitaptan okuduğumuz bir kelime için eve yürüyerek dönmemizdi.
İstiklal’de saatlerce meydanla tünel arasında anlamsız yürümelerimizdi.
Semazenin dönüşüydü bizim mutluluğumuz.
Güzel bir yemekten sonra içilen sigaraydı.
Hayat Berbat...
Bile bile lades işte.
Bile bile aşk.
Aşk mı???
Evet.
Hem de en tutkulusundan.
Biz tutkumuz olmadan sevmedik çünkü hiç.
Sırf boşalmak için sevişmedik biz hiç.
Her şey bir ayindi.
Mabedimiz belli.
Aynı, gözlerine bakıp tek kelime etmeden "seni seviyorum" demek gibi.
Hayat Berbat...
Çünkü biz mantığı reddettik hep.
Her bireyin farklı hayatları olduğunun farkındaydık hep. Tek mantığımız buydu. O da sadece mutlu olabilmeniz için. Olabilirseniz eğer.
Biz mutsuz olmanızı istemedik ki hiç...
Kalabalıklar içinde hep yalnızdık biz.
Gülemedik hiç anlatılan hikayelere.
Oysa,
Ufak şeylerle mutluluktu tek istediğimiz.
Kalabalıklar içinde hep yalnızdık biz.
Bir kadehle sarhoş olurduk eskiden, artık şişelerin dibinde hala ayık geziyoruz.
Hayat Berbat...
Hep çekip gitmeliyim buralardan dedik kendi kendimize.
Ama gidemedik hiç.
Ağlara takılan balıklar gibi.
Yakamozları sevdik biz.
Ay ışığını sevdik, şarabı sevdik, kırmızıyı sevdik, şehveti sevdik.
Her acı çekişimizde, daha da acıtan şarkılar dinlemeyi sevdik.
Çocukken hep James Dean’ e özenirdik biz.
Hayat Berbat...
Ağzımıza sıçılacağını bile bile hep düşündüklerimizi dile getirdik. Taktik oyunları bize göre değildi.
Her şeyin nasıl yolunda gideceğini de biliriz aslında. Ve bunu istersek çok da güzel oynarız.
Ama,
Hiç oynayamayız ki biz,
Dibe vuracağımızı bile bile.
Hayat Berbat...
Ege ya da Akdeniz’ de bir balıkçı köyünde yaşamak da vardı hayallerimizde.
Cihangir’de tutulacak olan çatı katını dekore ederdik yaşanmamışlıklarımızda.
Mor, turuncu, pembe...
Rengarenk boyardık hep.
Hayat yeteri kadar siyahtı zaten.
Ama şu vardı ki,
Senin hayal dediklerin,
Benim gerçeklerimdi her zaman.
Hiç yürümezdik biz. Her şeye koşarak gittik. Yaşanacaksa böyle yaşanmalı çünkü hayat, berbat da olsa.
Oysa ki,
Yürüyenler hala ayakta...
Sevemeyiz ki ama yürümeyi. Sıradanlığın hiçbir şeklini sevemeyeceğimiz gibi.
Hayat Berbat...
Çünkü, uğruna can vereceklerimiz vardı bizim.
Can’ larımız vardı bizim.
Bizden içerde.
Kendimize yer kalmazdı hiç.
Olsun varsın.
Hiç şikayet etmedik ki biz.
Çünkü hep inanırdık,
Sizin hayal dediğiniz,
Bize hayat verenlere.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Hiç boşveremedik biz.
Kayıpların ardından
"Hayırlısı" diyemedik.
Diyemezdik ki.
Hayallerimiz vardı bizim,
Geceler boyu düşlediğimiz.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Hiç tutunamadık biz.
Ve nedense,
Hep tutunamayanlar oldu gözbebeklerimiz.
Hayat Berbat...
Çünkü,
27 yaşında ölebilenleri sevdik hep biz.
27 yaşına geldiğimizde ölemediğimizden belki de.
Sonsuzluğa inanırdık.
Bizden başka kimsenin inanmadığını bile bile.
Yine de sonsuzluğa,
Hep sonsuzluğa.
Çekip gitmelerimiz vardı hep,
Hiç gidemediğimiz.
Her şeye siktir çekip gidemediğimiz,
Hiç siktir çekemediğimiz.
Hep siktir çekildiğimiz.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Hiç yalan söylemedik biz.
Beyoğlu’nda sokakta yaşayan şarapçılarla da içmişliğimiz vardır bizim.
Aynı şişeden hem de.
Hiç iğrenmezdik ki biz.
En lüks mekanlarda da içmişliğimiz vardır bizim.
Hiç aynı şişeden içmeden hem de.
Hayat Berbat...
Bizlerse daha da berbatız belki.
Hiç tutamadık çünkü kendi kendimize verdiğimiz sözleri. Çünkü sözler değil yaşananlardı gerçek olan. Hayallerde kurulanlardı. Sonsuzluktu. Kim siker verilen sözü. İnsan kendi kendine söz mü verirmiş. Bak her şey ne kadar güzel oldu. O acılar eskidendi. Bu farklı. Unut o verdiğin sözleri. Unuttum. Sonundaysa yine unutuldum. Her şeyin sonunda unutulacağım gibi. Unutulacağımız gibi. Unutmayacağım gibi.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Düşünebiliyoruz.
Çünkü,
O kadar farkındayız ki her şeyin.
Cehalet en büyük mutluluk aslında.
Ama,
Hiç cahil olamadık ki biz.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Anlamaya çalışıyorum.
Anlamaya çalıştıkça anlamsızlaşıyor her şey.
Korkaklık dediğiniz ölümü düşünüyorum.
Ne anlarsınız ki.
Hiç anlamadınız ki.
Denizi seyretmeyi seviyoruz biz. Onun derinliklerini. Sonsuzluğunu. Gökyüzüyse o kadar uzak ki. Uçmak sadece hayallerimizde bizim. Uçmak yaşanmışlıklarımızda olanlar bizim için. Biz hep yaşarken o kadar uçtuk ki. Hiç ayaklarımız yere basmadı bizim. Belki de bu yüzden işte her gece ağlardık biz.
Ben hep biz olarak sonsuzluk hayallerindeyken, biz hep biz olarak sonsuzluk hayallerindeyken, ben şimdi sen olarak yalnızken, sen ve ben şimdi hiç biz olamadan sonsuz olamayanda...
Hayat Berbat...
Seçim yapma şansımız, anne ve baba dediğimiz insanların şehvetli gecelerinde alındı bizden çünkü.
Ne acı!
Hayat Berbat...
Çünkü iplerimizi vermedik biz hiç. Asilik hep içimizdeydi.
Asi... isa...
Neye inanacağımızı şaşırdık, inandıklarımız bir bir avuçlarımızdan kayıp giderken.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Biz hep mor olanı sevdik,
Gökkuşağında olmayan.
Hep tutunduğumuzu sandığımız anlarda,
Rüzgar alıp götürdü her şeyi.
Oyun oynar gibi,
Dalga geçer gibi.
"Nereye kadar" sorusu hep cevapsız kaldı.
Sözcükler hep anlamsız.
Kuklalardan çocukluğumuzdan beri nefret ettik.
Nefret etmeyenlerse kukla oldular zaten.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Bütün bunlara, ekleyebileceğiniz, ekleyebileceğimiz daha o kadar çok şey var ki.
Hayat Berbat...
Gerçekten.
Not:Alıntıdır,bir yerde okudum ve paylaşmak istedim..
Aslında o kadar çok nedeni var ki.
Mutsuzluğumuzun, karamsarlığımızın, dibe doğru çökmemizin, çökertilmemizin sebebini kendimizde mi yoksa başkalarında mı aramalıyız bilmiyorum ama sanırım sebebi kendi içimizde.
Her şeyin kendi içimizde olduğu gibi.
Hayat Berbat...
Çünkü kendimizi kandıramıyoruz.
Çünkü duygularımızla yaşamaya çalışıyoruz, mantığı ve aklı bir kenara bırakıp.
Bizi mutlu eden her şeye sımsıkı sarılıp kendimizi adıyoruz, çünkü biliyoruz ki hayat berbat.
Kendini adamanın sonunda her zaman acı olduğunu bile bile yine de duygularımıza gem vuramıyoruz, vurmuyoruz.
Hayatın berbat olmasının diğer bir yanı ortaya çıkıyor daha sonra;
Mutluyken zaman çabuk geçer.
Oysa, karamsarlığa kapıldığınızda, mutluyken bir çırpıda geçip giden zaman bitmez olur. Dakikalar saatler gibi gelir. Gecelerse hiç bitmez.
Hayat Berbat...
Çünkü biz "hayat berbat" demeyen insanlar gibi değiliz.
Pollyanna’ yı sadece çocukken severdik.
Şimdilerdeyse Cohen, Tom Waits, Jeff Buckley seviyoruz.
Hayat Berbat...
Çünkü sevdiğimiz şeylere hiç de farkında olmadan o kadar fazla değer verip, o kadar çok planlar tasarlıyoruz ki kafamızda. Bu verilen değer, olması gerektiğinden fazla verilen bir değer anlamında değil. Biz hep olanı veririz çünkü.
Ama,
Hayat Berbat...
Ve,
O değeri vermeyenler kazanıyor.
Hayat Berbat...
Biz bunu çok önceden fark ettik aslında.
Okul hayatımız başlayınca, iş hayatımız başlayınca, ilk terk edilişimizde, son terk edilişimizde, parasız kaldığımız günlerde, aldatıldığımız günlerde, sarhoş olduğumuz günlerde, seçmek istemediklerimiz "seç" diye bize sunulduğunda, kendi kendimize ilk defa "nereye kadar" diye sorduğumuzda, etrafımızdakilerden farklı olduğumuzu düşündüğümüzde, aşkta taktik yapamadığımızda, hayatı sorgulamaya başladığımızda, dini sorgulamaya başladığımızda, kendimizi sorgulamaya başladığımızda, çok sevdiğimizde –ki biz hiç az sevmedik zaten- , çok sevildiğimizde, sevilmeden sevdiğimizde, sevmeden sevildiğimizde, sevişerek sevildiğimizde, severek seviştiğimizde...
Biz bunu çok önceden fark ettik aslında.
Biz bunu çok da sevdik aslında. Acı çekmeyi, melankoliyi, sabahlara kadar içmeyi, anılarda yaşamayı, kendimizi hergün öldürmeyi, kendimizi öldürmeyi becerememeyi, yağmursuz günlerde yağmur altında kalmayı...
Hayat Berbat...
Çünkü hiç aldatamadık kendimizi, ya da farkında olmadan hep aldattık kendimizi.
Çok da fazla şey istemedik aslında.
Finanstan, borsadan, bankacılıktan, döviz kurlarından anlamadık hiç biz.
Hayallerdi tüm gerçekliklerimiz,
Gerçekliklerimizse hep acıyla noktalandı.
Noktalansa yine iyi. Sadece bir virgüldü. Kısa bir an da olsa soluklanabilmemiz için.
Hayat Berbat...
İstemesek bile kendimize itiraf edebildiğimiz için.
Bunu bile bile yaşadığımız mutlu anların sonsuza kadar sürebileceğini düşündüğümüz için.
Oysa ne sürmüş ki sonsuza kadar!
İntihar planları tasarladık hep kafamızda kendimize dair.
Oysa hayat o kadar berbat ki,
Bunu bile yapamadık.
Korktuk mu?
Hayır.
Sadece acıyı yaşamayı sevdik biz.
Bakın işte bu kadar berbat hayat diyebilmek için.
Çalışmayı sevmedik hiç. 9 - 6 bizim için esaretti hep. Ne için? Kim için?
Kariyer, itibar, saygı, huzur, para, çok para, daha çok para, daha çok paraaa...
Sikime kadar.
Ben hayallerimi istiyorum.
Hayat Berbat...
Çünkü biz hep reddettik.
Hayatın berbatlığını bile bile bunu reddettik en ufak bir mutluluk yakaladığımızda.
Tüm gerçeklik sevgilinin gözlerine bakarak dalıp gitmekti bizim için. Ufacık bir öpücük, ufacık bir söz, bir dokunuş, bir sarılış.
Bilirdik oysa,
Ne sürmüş ki sonsuza kadar!
Buna rağmen hep kandırdık kendimizi, ya da kandıramadık işte.
Mutluluk, hiç sebepsiz yere vapura binip kadıköy’ e geçmekti bizim için, son paramızla gidip rastgele bir sayfasını açtığımız kitaptan okuduğumuz bir kelime için eve yürüyerek dönmemizdi.
İstiklal’de saatlerce meydanla tünel arasında anlamsız yürümelerimizdi.
Semazenin dönüşüydü bizim mutluluğumuz.
Güzel bir yemekten sonra içilen sigaraydı.
Hayat Berbat...
Bile bile lades işte.
Bile bile aşk.
Aşk mı???
Evet.
Hem de en tutkulusundan.
Biz tutkumuz olmadan sevmedik çünkü hiç.
Sırf boşalmak için sevişmedik biz hiç.
Her şey bir ayindi.
Mabedimiz belli.
Aynı, gözlerine bakıp tek kelime etmeden "seni seviyorum" demek gibi.
Hayat Berbat...
Çünkü biz mantığı reddettik hep.
Her bireyin farklı hayatları olduğunun farkındaydık hep. Tek mantığımız buydu. O da sadece mutlu olabilmeniz için. Olabilirseniz eğer.
Biz mutsuz olmanızı istemedik ki hiç...
Kalabalıklar içinde hep yalnızdık biz.
Gülemedik hiç anlatılan hikayelere.
Oysa,
Ufak şeylerle mutluluktu tek istediğimiz.
Kalabalıklar içinde hep yalnızdık biz.
Bir kadehle sarhoş olurduk eskiden, artık şişelerin dibinde hala ayık geziyoruz.
Hayat Berbat...
Hep çekip gitmeliyim buralardan dedik kendi kendimize.
Ama gidemedik hiç.
Ağlara takılan balıklar gibi.
Yakamozları sevdik biz.
Ay ışığını sevdik, şarabı sevdik, kırmızıyı sevdik, şehveti sevdik.
Her acı çekişimizde, daha da acıtan şarkılar dinlemeyi sevdik.
Çocukken hep James Dean’ e özenirdik biz.
Hayat Berbat...
Ağzımıza sıçılacağını bile bile hep düşündüklerimizi dile getirdik. Taktik oyunları bize göre değildi.
Her şeyin nasıl yolunda gideceğini de biliriz aslında. Ve bunu istersek çok da güzel oynarız.
Ama,
Hiç oynayamayız ki biz,
Dibe vuracağımızı bile bile.
Hayat Berbat...
Ege ya da Akdeniz’ de bir balıkçı köyünde yaşamak da vardı hayallerimizde.
Cihangir’de tutulacak olan çatı katını dekore ederdik yaşanmamışlıklarımızda.
Mor, turuncu, pembe...
Rengarenk boyardık hep.
Hayat yeteri kadar siyahtı zaten.
Ama şu vardı ki,
Senin hayal dediklerin,
Benim gerçeklerimdi her zaman.
Hiç yürümezdik biz. Her şeye koşarak gittik. Yaşanacaksa böyle yaşanmalı çünkü hayat, berbat da olsa.
Oysa ki,
Yürüyenler hala ayakta...
Sevemeyiz ki ama yürümeyi. Sıradanlığın hiçbir şeklini sevemeyeceğimiz gibi.
Hayat Berbat...
Çünkü, uğruna can vereceklerimiz vardı bizim.
Can’ larımız vardı bizim.
Bizden içerde.
Kendimize yer kalmazdı hiç.
Olsun varsın.
Hiç şikayet etmedik ki biz.
Çünkü hep inanırdık,
Sizin hayal dediğiniz,
Bize hayat verenlere.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Hiç boşveremedik biz.
Kayıpların ardından
"Hayırlısı" diyemedik.
Diyemezdik ki.
Hayallerimiz vardı bizim,
Geceler boyu düşlediğimiz.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Hiç tutunamadık biz.
Ve nedense,
Hep tutunamayanlar oldu gözbebeklerimiz.
Hayat Berbat...
Çünkü,
27 yaşında ölebilenleri sevdik hep biz.
27 yaşına geldiğimizde ölemediğimizden belki de.
Sonsuzluğa inanırdık.
Bizden başka kimsenin inanmadığını bile bile.
Yine de sonsuzluğa,
Hep sonsuzluğa.
Çekip gitmelerimiz vardı hep,
Hiç gidemediğimiz.
Her şeye siktir çekip gidemediğimiz,
Hiç siktir çekemediğimiz.
Hep siktir çekildiğimiz.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Hiç yalan söylemedik biz.
Beyoğlu’nda sokakta yaşayan şarapçılarla da içmişliğimiz vardır bizim.
Aynı şişeden hem de.
Hiç iğrenmezdik ki biz.
En lüks mekanlarda da içmişliğimiz vardır bizim.
Hiç aynı şişeden içmeden hem de.
Hayat Berbat...
Bizlerse daha da berbatız belki.
Hiç tutamadık çünkü kendi kendimize verdiğimiz sözleri. Çünkü sözler değil yaşananlardı gerçek olan. Hayallerde kurulanlardı. Sonsuzluktu. Kim siker verilen sözü. İnsan kendi kendine söz mü verirmiş. Bak her şey ne kadar güzel oldu. O acılar eskidendi. Bu farklı. Unut o verdiğin sözleri. Unuttum. Sonundaysa yine unutuldum. Her şeyin sonunda unutulacağım gibi. Unutulacağımız gibi. Unutmayacağım gibi.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Düşünebiliyoruz.
Çünkü,
O kadar farkındayız ki her şeyin.
Cehalet en büyük mutluluk aslında.
Ama,
Hiç cahil olamadık ki biz.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Anlamaya çalışıyorum.
Anlamaya çalıştıkça anlamsızlaşıyor her şey.
Korkaklık dediğiniz ölümü düşünüyorum.
Ne anlarsınız ki.
Hiç anlamadınız ki.
Denizi seyretmeyi seviyoruz biz. Onun derinliklerini. Sonsuzluğunu. Gökyüzüyse o kadar uzak ki. Uçmak sadece hayallerimizde bizim. Uçmak yaşanmışlıklarımızda olanlar bizim için. Biz hep yaşarken o kadar uçtuk ki. Hiç ayaklarımız yere basmadı bizim. Belki de bu yüzden işte her gece ağlardık biz.
Ben hep biz olarak sonsuzluk hayallerindeyken, biz hep biz olarak sonsuzluk hayallerindeyken, ben şimdi sen olarak yalnızken, sen ve ben şimdi hiç biz olamadan sonsuz olamayanda...
Hayat Berbat...
Seçim yapma şansımız, anne ve baba dediğimiz insanların şehvetli gecelerinde alındı bizden çünkü.
Ne acı!
Hayat Berbat...
Çünkü iplerimizi vermedik biz hiç. Asilik hep içimizdeydi.
Asi... isa...
Neye inanacağımızı şaşırdık, inandıklarımız bir bir avuçlarımızdan kayıp giderken.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Biz hep mor olanı sevdik,
Gökkuşağında olmayan.
Hep tutunduğumuzu sandığımız anlarda,
Rüzgar alıp götürdü her şeyi.
Oyun oynar gibi,
Dalga geçer gibi.
"Nereye kadar" sorusu hep cevapsız kaldı.
Sözcükler hep anlamsız.
Kuklalardan çocukluğumuzdan beri nefret ettik.
Nefret etmeyenlerse kukla oldular zaten.
Hayat Berbat...
Çünkü,
Bütün bunlara, ekleyebileceğiniz, ekleyebileceğimiz daha o kadar çok şey var ki.
Hayat Berbat...
Gerçekten.
Not:Alıntıdır,bir yerde okudum ve paylaşmak istedim..