ßLu£
Banned
- Katılım
- 16 Eki 2007
- Mesajlar
- 6,839
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Anne-babaya öf bile demeyelim
Hz.
Ebu’d-Derdâ’nın (ra), şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ben Peygamber
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu işittim:
“Anne-baba, Cennet’in orta kapısıdır. Artık sen o kapıyı ister zayi et,
ister muhafaza et.” (Tirmizî, Birr, 3)
Rabbimiz
bizi şöyle ikaz ediyor: “Rabb’in şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına
ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her
ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara
hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve
gönül alıcı sözler söyle. Şefkatle, tevazu ile onlara kol kanat ger ve
şöyle dua et: “Yâ Rabbi, onlar küçüklüğümde nasıl beni ihtimamla
yetiştirdilerse, ona mükâfat olarak Sen de onlara merhamet buyur!”
(İsrâ Sûresi, 17/23-24)
Müslüman, annesinin kıymetini her gün bilir
Annelerin
kıymeti bir günde anlaşılamaz. Tek günlük hatırlamalar gönül almaktan
öte bir anlam ifade etmez. Hayatının bütününde anne ve babasına nezaket
gösteren bir insan, her gününü ihya etmiş demektir. Dinimiz, her günün
anneler günü olmasını ister. İslam dininde anne, çok muhterem ve
yücedir. İslam’ın verdiği yüksek mevkii hiçbir sistem anneye
verememiştir, “Cennet annelerin ayakları altındadır” sözüyle âbideleşen
anne, başka hiçbir sistem, doktrin ve anlayışta bu kadar büyümemiştir.
İslam dini, onların kıymetini bir güne sığıştırmamıştır. Anneler her
gün gönüllerde açan bir çiçek gibidir.
En çok kim hak sahibidir?
Efendimiz’in
hadislerine baktığımızda anne hakkının baba hakkından üç misli fazla
olduğunu öğreniyoruz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir adam
gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! İyi davranıp hoş sohbette bulunmama en
çok kim hak sahibidir?” diye sordu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselam): “Annen!” diye cevap verdi. Adam: “Sonra kim?” dedi,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) “Annen!” diye cevap verdi. Adam
tekrar: “Sonra kim?” dedi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) yine:
“Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: “Sonra kim?” Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselam) bu dördüncüyü: “Baban!” diye cevapladı.”
Buhârî, Edeb 2; Müslim, Birr 1)
*
Abdullah İbn Amr İbn’l-Âs (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir adam: “Ey
Allah’ın Resulü benim malım ve bir de çocuğum var. Babam malımı almak
istiyor” (ne yapayım?) diye sordu, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam):
“Sen ve malın babana aitsiniz. Şunu bilin ki, evladlarınız
kazançlarınızın en temizlerindendir. Öyle ise evladlarınızın
kazançlarından yiyin” buyurdu. (Kaynak: Ebu Dâvud, Büyû’ 79; İbn Mâce,
Ticârât 64.)
Cennet onların ayağı altındadır
Muâviye
ibn Câhime’nin anlattığına göre; Câhime (radıyallahu anh) Hz
Peygamber’e ve (aleyhissalâtu vesselam) gelir ve: “Ey Allah’ın Resulü,
ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişare
etmeye geldim” der. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam): “Annen var
mı?” diye sorar. “Evet” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma zira Cennet
onun ayağının altındadır” buyurur. (Nesâî, Cihad 6.)
Ebu
Hureyre (ra) anlatıyor: “Hz. Peygamber (sas) bir gün: “Burnu sürtülsün,
burnu sürtülsün, burnu sürtülsün” dedi. “Kimin burnu sürtülsün ey
Allah’ın Resulü?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Ebeveyninden her
ikisinin veya sâdece birinin yaşlılığına ulaştığı halde (rızasını alıp
da) Cennet’e giremeyenin.” (Müslim, Birr 9)
Esma
Bintu Ebî Bekr (r. anhâ) anlatıyor: Henüz müşrik olan annem yanıma
geldi. Hz. Peygamber’den (sas) sorarak: “Annem geldi, görüşüp konuşmayı
arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?” dedim. “Evet” dedi, ona gereken
hürmeti göster.” (Buhârî, Hibe 28, Edeb 8)
İbn
Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam Resûlullah’a (aleyhissalâtu
vesselam) gelerek: “Ben büyük bir günah işledim, buna tevbe imkanım var
mı?” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam): “Annen var mı?” diye
sordu. Adam: “Hayır yok” dedi. “Peki teyzen de mi yok?” dedi. Adam:
“Evet, var” deyince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam): “Öyle ise ona
iyilik yap! Teyze anne makamındadır.” diye emretti,” (Tirmizî, Birr 6.)
Onlar için istiğfar edip, amel defterlerini açık tutabilirsiniz?
Ebu
Üseyd Mâlik İbn Rebra es-Sâidî (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam:
“Ey Allah’ın Resulü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara
iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye
sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam): “Evet vardır” dedi ve
açıkladı: “Onlara dua, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının
affedilmesini) taleb etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine
getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi yerine
getirmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak.” (Ebu Dâvud,
Edeb 129)
Samimi niyet ve dua
Ebû
Hüreyre rivayet ediyor: “Sizden önce geçenlerden üç kişi çocuklarının
geçimini sağlamak için yola koyuldular. O sırada yağmura tutuldular.
Bunun üzerine bir mağaraya sığındılar.
Daha sonra bir kaya parçası düşerek mağaranın ağzını kapattı. Aralarında şöyle konuştular:
“Mahvolduk,
taş düştü. Bunun sebebini yalnız Allah bilir. Yaptığımız en güzel
davranışları dile getirerek Allah’a dua etmekten başka çaremiz yoktur.
İçlerinden biri anlatmaya başladı:
“Allah’ım,
hoşuma giden bir kadın vardı. Ona sahip olmak istedim. Fakat o kabul
etmedi. Bunun üzerine bir miktar para verdim. Kabul etti. Tam ona
yaklaşacağım sırada vazgeçtim. Bilirsin ki, bundan sırf senin rahmetini
kazanmak, azabına uğramamak için uzaklaştım. Şu kayayı bizden
uzaklaştır.” deyince kaya parçasıbir miktar açıldı.
Diğeri şöyle anlattı:
“Yâ
Rabbi, bilirsin, benim çok yaşlı anne-babam vardı. Onlara akşam sütünü
içirmeden ne çocuklarıma ne de başkalarına bir şey içirmezdim. Bir gün
odun toplamak için uzağa gittim. Döndüğümde onlar uyumuştu. Akşam
sütlerini hazırladım, fakat onlar uykudaydı. Onlar içmeden önce
çocuklarımla birlikte akşam süt içmeyi uygun bulmadım. Onlar uyanıncaya
kadar süt kabı elimde olduğu halde bekledim. Sonunda sabah oldu,
uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah’ım, eğer bunu sırf Senin rızanı
kazanmak için yapmışsam su kayayı buradan uzaklaştır.” dedi.
Bunun üzerine kaya parçası biraz daha açıldı. Fakat çıkılacak gibi değildi.
Sonra bir diğeri şöyle anlattı:
“Allah’ım, bilirsin bir gün bir işçi tutmuştum. Yarım gün çalıştı. Ücretini verdim. Kızarak ücretini almadı.
Çekip
gitti. Ben de her çeşit maldan onun hesabına çoğalttım. Bir zaman sonra
ücretini almaya geldi. Ben de; ‘Şu gördüklerinin hepsini al, tamamı
senindir, dedim. İstesem yalnız önceki ücretini verir, diğerlerini
vermezdim. Allah’ım bilirsin ki, bunu sırf senin rahmetini umduğum,
azabından korktuğum için yaptım. Şu kayayı buradan uzaklaştır” dedi.
Kaya parçası bütünüyle kalktı. Onlar da çıkıp yola koyuldular.’
Yanmasını ister miydin!
Abdullah
bin Ebî Evfâ rivayet ediyor: Peygamberimizin huzurunda bulunuyorduk. Bu
sırada birisi geldi: “Yâ Resulallah ölüm döşeğinde yatan bir genç var.
Kendisine, ‘La ilahe illallah’ de, dendiği halde bir türlü bunu
söyleyemiyor.” dedi. Efendimiz sordu: “Namaz kılar mıydı?” “Evet,
kılardı.” Bunun üzerine Peygamberimiz kalktı. Biz de onunla birlikte
kalktık. Peygamberimiz gencin yanına girdi ve ona, “La ilahe illallah
de.” buyurdu. Genç, “Bunu söyleyemiyorum” dedi. “Niçin
söyleyemiyorsun?” deyince, gelen adam: “Annesine âsi idi” dedi.
Efendimiz, “Annesi sağ mı?” diye sordu. “Evet, sağdır” dediler. Kadın
geldi. Efendimiz kadına; “Bu hasta senin oğlun mudur?” diye sordu.
Kadın, “Evet” dedi. Efendimiz; “Bak, şurada bir ateş hazırlansa ve
‘Oğluna şefaat edersen, onu bu ateşte yakmayız, fakat şefaat etmezsen
bu ateşte yakarız’ deseler ne yapardın? Şefaat eder miydin?” diye
sordu. Kadın, “Onun şefaatçisi ben olurdum” dedi. Efendimiz, “O halde
sana âsi olan bu oğlunu cehennemden kurtarmak için hakkını ona helâl
edip ondan razı olduğuna Allahu Teâlâyı ve beni şahit göster.” buyurdu.
Kadın, “Allah’ım! Seni ve Resulünü şahit tutuyorum, oğlumdan razı
oldum, hakkımı ona helâl ettim.” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz
hasta gence, “La ilahe illallahü vahdehû la şerike leh ve eşhedü enne
Muhammeden abduhû ve Resûlühû de.” diye buyurdu. Hasta hemen şahadet
getirdi. Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah’a hamdolsun ki,
benim vasıtamla bu genci cehennem ateşinden kurtardı.”
Kaynak