Hablemitoğlu Suikasti Ve Ergenekon

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
– Her ne kadar hukuksal bir süreç deseler de Ergenekon’a, gelişmeler bu operasyonla Türkiye’yi böldüklerinin bir başka kanıtıdır.
Hukuksal inandırıcılığını kaybettiğine dair ise çok şey söylenebilir. Mesela, operasyon kapsamında gizli kalması gereken soruşturma ve delillerin her gün taraflı basında yer alması.
Dahası bu bilgiler zaman içerisinde farklı boyutlarla tekrar önümüze geliyor.

[size=small]Diğer önemli bir sebep de; bu operasyonun dış destekli olduğunun kendi içinde açıklar olmasıdır. Hedef gösterilen TSK boyutu dışında, operasyonun başladığı 13 aylık süreç içinde iki farklı yorumla, basın şehidimiz Necip Hablemitoğlu suikastinin gündeme getirmesidir. Ülkemizde işlenen diğer tüm ulusalcı-milliyetçi değerlere sahip kişilerin cinayetlerinde olduğu gibi Necip Hablemitoğlu cinayetinin de ardında MOSSAD – CIA işbirliğinde Alman BND özel operasyon timleri olduğuna dair kuşkular vardı. Olayın yönü özellikle değiştirilmek istenircesine Ergenekon operasyonu içerisinde 2 ayrı bilgi basına yansıtıldı.

Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 günü evinin önünde uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdiğinde iktidarda AKP hükümeti vardı… Delillerin yetersizliğinden Hablemitloğlu suikastinin dosyası da Üçok, Aksoy, Kışlalı ve Mumcu cinayetlerinde olduğu gibi faili meçhullere eklenmişti. Ancak olayın dış destekli olabileceğine dair mesela suikastten 3 gün önce 9 kişilik GSG 9 timinin gizlice İstanbul’a gelmesi ve profesyonelce işlenen cinayetin ardından 2 gün sonra ayrılması ve cinayet esnasında GSM operatör bağlantılarının bölgede kesilmesi gibi yorumlar vardı.

Necip Hablemitoğlu, öldürülmeden önce bitirdiği ancak ölümünden sonra yayınlanan, ‘Köstebek’ isimli kitabında Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya yönelik odakları deşifre edeceği biliniyordu. ABD-İsrail işbirliğindeki BOP detaylarını açıklayan Hablemitoğlu’nun, BOP çerçevesinde ABD’nin işbirliği yaptığı Fethullah Gülen hakkında sunduğu bilgiler de Gülen’in DGM’de görülen davasında kaynak gösterildi. Özellikle, Gülen cemaatinin Emniyet Teşkilatı içindeki yapılanması hakkında sunduğu bilgiler oldukça dikkat çekmişti.

Alman Vakıfları dosyasında ise Hablemitoğlu, BND’nin PKK vb bölücü örgüt ve derneklere finansal kaynak sağladığını açıkladı. Bu vakıfların yurtiçinde illegal yapılanarak rejim karşıtı güçlerle temasa geçip, Türkiye'nin etkin, dinsel ve mezhepsel farklılıklarını ele aldığını; bu farklılıkları derinleştirerek ulus devleti zaafa uğratmaya çalışmakta olduklarına dikkat çekmişti. Bergama Altın Madeni dosyasını işlerken de Almanya’nın üretici olmayıp, stoklarının Nazi Almanya’sı döneminde gasp edilen altınlar olduğunu belirtti. Almanya'nın Türkiye Büyükelçisi Rudolph Schmidt, DGM'ye gelerek, dönemin dava savcısı Mete Yüksel’e dosyanın kendileri açısından çok hassas olduğu uyarısında bulunmuştu. Ayrıca Almanya'nın Ortadoğu ve Balkanlar üzerindeki çok ciddi planlarından, bu planlar için Kıbrıs’ın jeopolitik öneminden, gizli servislerin adadaki stratejilerinden bahsediyordu.

Rusya da Hablemitoğlu'nun Kafkaslara yönelik çalışmaları sonucunda Kafkaslar'da başlayacak bir Türkçü hareketin, Orta Asya Türk Devletleri'ne yayılmasından endişe ediyordu. Ulusalcı görüşteki Necipoğlu’nun bir de MİT’e gireceği yolunda söylentiler çıkmıştı. Bütün bu sebeplerle birlikte değerlendirirsek, dış güçlerin bu cinayetteki etkisi olduğu şüphesi ağır basmaktadır. Necip Hablemitoğlu’nun o günlerde aldığı tehditlere rağmen, canı pahasına korkusuzca dikkat çektiği noktalar günümüzde halen Türkiye Cumhuriyeti’ne önemli dış tehlikelerdir.

Dink cinayeti, Danıştay saldırısı, Trabzon’daki rahip cinayeti ve Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan; Ümraniye'de ele geçirilen el bombalarıyla başlayan süreç bir bilmece haline geldi:
Ümraniye’dekilerle aynı seriden olduğu iddia edilen 2 el bombasıyla geçen yıl İzmir'de öldürülen İbrahim Çiftçi'nin, Necip Hablemitoğlu cinayetiyle sorgulanıp serbest bırakıldığının ortaya çıkması üzerine Çiftçi dosyası ile birlikte Hablemitoğlu cinayeti de Ergenekon soruşturması kapsamı içine alındı. Gazete Vatan’daki ilgili haber detayı şöyle idi:

“Durmuş Anucin, Hablemitoğlu cinayetini, 1986 yılında İmralı Cezaevi'nden tanıdığı ve İzmir'de `baba' olarak bilinen İbrahim Çiftçi ile gerçekleştirdiğini iddia etmiş, "Ancak cinayet esnasında Çiftçi yanımda değildi. Ankara'ya kadar gelmişti. Beni kullananlar, beni yakalatmasını da başardılar. Parayı bilerek İstanbul'daki bankaya gönderip beni yakalattılar" diye konuşmuştu. Necip Hablemitoğlu cinayetinin de örgüt tarafından gerçekleştirildiği ve olayın tetikçisi İbrahim Çiftçi'nin de örgüt tarafından ortadan kaldırıldığı öne sürüldü. Suikast için örgütle 2 milyon dolara anlaşan Çiftçi'nin, parasını alamayınca savcılığa suç duyurusunda bulunduğu, suikasti gerçekleştirdiğini itiraf etmesine rağmen serbest kaldığı iddia edildi. Ergenekon Operasyonu ile gözaltına alınan 33 kişiden biri olan S.H.'nin adı Çiftçi'nin suç duyurusunda da geçmişti.”

Şimdi ise Hablemitoğlu suikasti Ergenekon soruşturmasında bir başka boyutta ifade ediliyor. ‘Gizli Tanık’ ifadesine göre Aktif Haber’de sunulan yeni gelişmenin detayları şöyle:
“Devlet tarafından koruma altına alınan Gizli Tanık polise ve savcıya verdiği ifadede, ‘Osman Gürbüz örgütün tetikçi kanadının başında yer alıyor. Kendisi talimatları Fikri Karadağ’dan (Emekli Kurmay Albay, Kuvva-i Milliye Derneği’nin kurucusu, Mersin’de silah üzerine el bastırarak ettirdiği yeminle tanınıyor) alıyordu. Bir gün bana Necip Hablemitoğlu’nu öldürmem için talimat verdi ve olayı nasıl gerçekleştireceğimi anlattı. Ama ben, -bu çok zor, bunu yapamayacağım- dedim. Bu konuşmalar sırasında yanımızda Veli Küçük de vardı. Ben yapamayacağımı söyleyince Küçük, Osman Gürbüz’e dönerek, -Osman bu durumda iş sana kaldı- dedi. -Hablemitoğlu’nu bizzat Küçük’ün talimatı ile Osman Gürbüz öldürdü- dediği öne sürüldü.”

Osman Gürbüz ise avukatı aracılığı ile yaptığı yazılı açıklamada ilgili kişileri şahsen tanımadığını, basından tanıdığını, bahsi geçen olaylarla ise ilgisi bulunmadığını ifade etti. Mehteran adlı web sitesi de http://www.mehteran.net/haberdetay.asp?bolum=187&uyeid=0 linkinde ‘gizli tanık’ olarak geçen kişinin kimliğini ‘Osman Yıldırım’ olarak açıkça belirtti. Osman Yıldırım kim diye baktığımda ise ‘Danıştay 2. Daire üyelerine yönelik saldırılarla ilgili davanın tutuklu sanıklarından olduğu ve ayrıca hakkında, ''Atatürk'e ve mahkeme heyetine hakaret'' suçlarından da tutuklama kararı verildiği” haberleri var.

Diyeceğim şu ki; ha Osman ha İbrahim ha Durmuş, sonuçta bu tür cinayetleri hep birileri, bir sebepten dolayı üstleniyorlar. Ya da ardında ‘El Kaide’, ‘Hizbullah’ vb örgüt var, deniyor. Gerçekten böyle mi, bilemiyoruz. Üçok, Aksoy, Kışlalı ve Mumcu gibi faili meçhul cinayetleri; Ferhan Özmen, Rüştü Aytufan ve Necdet Yüksel isimli kişiler itiraf ederek üstlendiler. Sonuçta bu kişilerin cezaları; 2004’te çıkan ‘topluma kazandırma’ yasasından yararlanarak indirildi. Son kayıtlara göre ise bu cinayetlerden şu an sadece bir kişi cezaevinde.

Son söz: Ben tam da bu yazıyı hazırlarken İstanbul’da İstinye semtinde bulunan Amerikan konsolosluğu önünde silahlı bir eylem gerçekleşti. Olayın görgü tanıklarından biri olan Muhammed Nur isimli kişi, canlı yayında haber spikerinin, saldırganların Türk ya da yabancı uyruklu olabileceğine dair düşüncesini sorduğunda, vatandaşın masumca verdiği yanıt bu aşamada son derece önemlidir;
“Yabancıdır; hiç bir Türk, Türk polisini öldürür mü?”
NURTEN AKYAZILILAR

Kaynak: http://groups.google.az/group/ulusalbirliktelik/browse_thread/thread/2927924ccf020f65
 
Ne zaman bitecek bu ulusaı sermayecilerle kürüsel sermayacilerin kavgası her şeyi biribirine bağlıyor. Gerekirse insan bile katlediyorlar.
 
Geri
Üst