Habibullah’ın (Allah’ın (cc) Sevdiceği) Hakkında bunları biliyor musunuz?

NoMaD1978

Banned
Katılım
31 Eki 2006
Mesajlar
1,001
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
istanbul
Rehber-i Ekber hakkında bunları biliyor musunuz?

guller.jpg
peygamberimiz.jpg


* Resulullah’ın dedesi Abdülmuttalib’in uzun boylu, sarışın ve sevimli bir sakal sahibi olduğunu.

* Peygamberin babaannesinin isminin Fatıma olduğunu...

* Efendimiz’in (sas) anneannesinin adının Berre olduğunu...

* Peygamberimizin dayısının olmadığını.

* Efendimiz’in (sas) halalarının isimlerinin; Ümm-ü Hakim, Berra, * Âtike, Safiyye, Erma, Ümeyre olduğunu...

* Doğumunun miladi 20 Nisan 571 olduğunu.

* Peygamberimiz’in (sas) yüzmeyi 6 yaşında annesiyle gittiği Medine’de, akrabaları Adiyy bin Neccaroğullarının havuzunda öğrendiğini.



Fahr-i Âlem hakkında bunları biliyor musunuz?

guller2.jpg


* Makrizi’nin bildirdiğine göre Mekke döneminde Allah Resulü’nün (sas) ne zaman Mekke serserilerince bunaltıldığında Ebu Süfyan’ın evine sığındığını… Onunda her defasında- müşrik olmasına rağmen- serserileri kovduğunu ve azarladığını… Onun bu cemilesine karşılık Mekke fethedilirken onun evine sığınanların emniyete alındığını…

* Ukbe bin Muayt adlı bir kâfirin Mekke döneminde Resulullah Kâbe’de namaz kılarken, elbisesiyle onu boğmaya çalıştığını.

* İlk tebliğ yıllarında Müslümanların alabildiğine zorlandığını... Hatta Sad bin Ebi Vakkas’ın “Bütün bir yıl boyunca İslam’ı saklamaya çalıştık. Ve namazlarımızı kapılar arkasından sürgülü olduğu halde evlerde ve şehir civarındaki dağ aralıklarında kıldık” dediğini…


Seyyidü'l Enâm* hakkında bunları biliyor musunuz?
(*) Tüm yaratılmışların efendisi

efendimiz.jpg


* Hz. Ömer’in 27 yaşında, Peygamberliğin 6. senesinde Müslüman olduğunu... Hz. Ömer’in (ra), Hz. Hamza’nın (ra) İslam’la şereflenmesinden üç gün sonra Müslüman olduğunu...

* Server-i Ekrem’in(sas) Mekke döneminde, Hacc için gelen kabileleri yanında birkaç kişiyle gece ilerleyen saatlerde ziyaret etmeye başlayarak Kureyşileri atlattığını…

* Hz. Peygamberin (sas) hicreti beraber yapacaklarını söylemesi üzerine Hz. Ebubekir’in (ra) sevinçten ağladığını… Kızı Aişe’nin(ra); “O güne dek, Ebubekir’in bu sözleri duyduğunda ağladığı gibi bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini bilmiyordum” dediğini…


Rûh-ı Revan (sevgili) hakkında bunları biliyor musunuz?

gul2.jpg


* Nebiyy-i zîşân’ın (asm) Ebu Talip’le ilk Suriye seyahatinde 9 yaşında olduğunu…

* Bir mağaraya tefekkür ve inziva için kısa süreli çekilmenin İsmail oğullarında eskiden beri devam ede gelen bir gelenek olduğunu



Gül-i Rânâ* hakkında bunları biliyor musunuz?
(*) İyi, hoş, latif ve revnak bir gül

*Resul-i Ekrem(sas)’in Medine’ye teşrifinde Müslüman olan Yahudi alimi Abdullah Bin Selam’ın (ra) bu kutlu gelişe çok sevindiğini, hatta halasının kendisine: “Yemin ederim ki, İmranoğlu Musa’nın Medine’ye gelişini duysaydın, bu kadar sevinmezdin” dediğini..

* Server-i Âlem’in (sas) Medine’ye ilk teşriflerinde, kendisi ile ilk görüşmesinde iman eden Yahudi âlemi Abdullah bin Selam’ın Ben-i Kaynuka Yahudilerinin dini lideri olup asıl isminin Hüseyin olduğunu, Efendimiz’in bu ismi (sas) Abdullah olarak değiştirdiğini...



Resul-i Kibriya* hakkında bunları biliyor musunuz?
(*) Azamet ve kudret sahibi Allah’ın insanlara gönderdiği elçi
tablo.jpg


* Efendimizin(sas) çölde kurduğu inanılmaz haber alma servisi sayesinde Kureyş’in Hendek harbi hazırlıklarının kendisine dört günde ulaştığını..

* Hudeybiye şartlarının Müslümanların izzetine çok ağır geldiğini. Hatta sahabelerden Sehl bin Said’in Sıffın günü, hakem hadisesinde; “İnsanlar nefsinize hakim olun. Ben Ebu Cendel’in iade edildiği gün kudretim olsa idi, Resulullahın verdiği hükmü muhakkak red ederdim. Halbuki haklı olan O(sas) idi” dediğini...

* Ali Himmet Berki’nin dediğine göre 628 yılında Peygamber’in (sas) ashabından birinin Çin İmparatoru Taî Dsung’a hediyeler götürdüğünü ve ondan Çin’de İslamiyet’i neşretmek için izin aldığını…


Gül-i Gülzâr-ı Nübüvvet hakkında bunları biliyor musunuz?

(*) Peygamberlik bahçesindeki en güzel gül

kabe.jpg


* Hz. Ebu Zerr’in(ra); “Resulullah vefat edene kadar bizi o kadar güzel eğitmişti ki, gökte kanat çırpan bir kuşun hareketleri bile bize bir bilgiyi hatırlatırdı” dediğini…

* İslam’da ilk vakfın, Allah Resulu tarafından, Muhayrık adlı Yahudi asıllı Müslüman’ın Resul-i Ekrem’e verilmesini vasiyet ettiği 7 bahçenin vakfedilmesi ile oluştuğunu…

* İslam ordusunun Bedir’deki Sloganın; Ehad! Ehad! (Allah birdir… Allah birdir)

Uhud’da “Emmet Emmet” (Kureyş helak oldu…) Hendek’te ise; “Düşman galip gelemez” olduğunu…


Kutbu'l Enbiya* hakkında bunları biliyor musunuz?
(*) Nebilerin başı ve en ileri geleni

guller3.jpg


* Allah Resulü’nün Medine’ye teşrifinde Müslümanlar arasında bir nüfus sayımı yapılmasını emrettiğini Ve Medine’de 1500 Müslüman bulunduğunun tespit edildiğini...

* Asr-ı Saadette sahabe olma şerefine eren Yahudilerin sayısının 29 olduğunu... * Enes bin Malik’in annesi Ümm-ü Süleym bir çocuk doğurunca, Resul-i Ekrem’in(sas) çocuğu istettiğini. Enes’in kollarında gelen çocuğu kucağına alarak Acve (İyi cins Medine hurması) hurmasını ağzında ezerek yumuşatıp bebeğin ağzına koyduğunu. Çocuğun onu yavaş yavaş emmesi üzerine, gülümseyerek “Medinelidir, hurmayı sever” diyerek latife yaptığını ve dua ederek annesine gönderdiğini…


Habibullah’ın (Allah’ın (cc) Sevdiceği) ölümü

efendimiz2.jpg


* Rahmet Peygamberi’nin (sas) Veda haccındaki konuşmasını Rabia bin Ümeyye bin Halef tarafından yüksek sesle halka aynı anda duyurulduğunu…

* Rahmetin lil âleminin (sas) bütün âlemleri yetim bırakarak ebedler alemini şereflendirmesinin ikindi vakti olduğunu...

* Hatem-ün Nebi’nin (sas) vefatında ciğerparesi Fatıma’nın gözyaşları içinde: “Babacığım benim! Kendisini çağıran Rabbinin davetine icabet etti. Babacığım benim! Cennet-ü’l-Firdevs onun yeri! Ya Cibril! Başın sağ olsun” buyurduğunu…


Bâd-ı sabâ (Sabahları esen hafif ve hoş rüzgar, seher yeli) güzel adam ismini seviyordu

gul3.jpg


* Hz. Ali ile Hz Fatıma’nın evliliğinden Resul-i zişan’ın (sas) dört torunu olduğunu. Bunların; Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümm-ü Gülsüm” olduğunu…

* Peygamber Efendimiz’in (sas) Hasan (güzel adam) ismini çok sevdiği için ilk torununa bu ismi verdiğini. Diğer torunu doğunca da bu sefer ona “küçük güzel adam (Hüseyin) ismini koyduğunu

* Peygamberimiz’in (sas) hanımlarından ikisinin kendisinden evvel vefat ettiklerini, bunlardan birinin Hz. Hatice diğerinin “Fakirlerin annesi” lakaplı Zeynep binti Hüzeyme olduğunu..


Rahmeten li’l-Âlemîn (Âlemlere rahmet olarak gönderilen) Bedir’de ne dedi?

peygamberimiz.jpg


* Bedir savaşında Müslümanların tek atı olduğunu… Sahibinin de Zübeyir bin Avvam olduğunu...

* Hatemü’l-Enbiyanın (sas) Bedirde yaptığı bir diğer sürprizin de ordusunu saf düzenine sokmak olduğunu ve bunun da Araplarca bilinmediğini...

* Bedir’de esir düşüp, bir daha İslam aleyhine çalışmaması şartıyla fidyesiz serbest bırakılan cahiliyye şairi Ebu Azze bin Amr’ın Uhud’da tekrar esir düştüğünü. Tekrar af edilmesi isteğine Efendimiz’in “Muhammed’i iki defa aldattım” dedirtmemek için seni serbest bırakmam. Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz buyurduğunu…


Mahlukâtın en müntehabı (seçkini) hakkında bunları biliyor muydunuz?

gul4.jpg

* Peygamberimize hanımları içinde ilk kavuşanın; on sene sonra, Zeynep bint-i Cahş validemiz olduğunu...

* Efendimizin (sas); “Kişi sevdiğiyle beraberdir” buyurmasının sahabileri sevince boğduğunu.. Hatta Enes bin Malik(RA)’in; “Sahabeler bu söze sevindikleri kadar hiçbir şeye sevinmemişlerdir” dediğini…

* Katade (ra), O’nun (sas) ashabını anlatırken: “Alışveriş yaparlar, ticaretle meşgul olurlardı. Fakat Allah’ın hukukundan bir hak onlara yaklaştığı zaman ne ticaret, ne de alışveriş onları Allah’ın zikrinden alıkoymazdı. Nihayet onu Allah’a döndürürlerdi” dediğini.


Saadetin vesilesi hakkında bunları biliyor muydunuz?

cicek.jpg


* Server-i Ekrem’in (sas) Habeş Necaşi’sinin gönderdiği heyete bizzat kendi elleriyle hizmet ettiğini..Bu işi kendilerine bırakmasını rica eden ashabına: “Doğrusu bunlar bizim arkadaşlarımıza ikramda bulunmuşlardı. Onlara bizzat mukabelede bulunmak istiyorum” buyurduğunu..

* Efendimiz’in (sas) Mekke fethi hazırlıklarını çok gizli tuttuğunu. Hatta Hz. Ebubekir’in seferin nereye olduğunu öğrenmek için meseleyi Hz. Aişe’ye açtığını ama onun da babasını aydınlatamadığını…


ailem​
 
Allah c.c. razı olsun.Ellerine sağlık.
 
Nebiler Sultanı, insanlığa yön gösteren bir kutup yıldızıydı

uzay.jpg
ailem.jpg

Bu günlerde her yerde İnsanlığın İftihar Tablosu konuşuluyor. O’nun kokusu sanki her yanımızı sarmış gibi. Gazetelerde O.. dergilerde O.. televizyonlarda O.. konferanslarda O.. evlerimizde O.. gönüllerimizde O.
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir güneş gibi insanlık semasında doğmuş, bütün dünyaya ışıklarını saçmış ve kıyamete kadar da saçmaya devam edecektir. O, çok kısa denebilecek bir zaman dilimi içinde bütün çağları aydınlatacak ve insanların problemlerine çareler sunacak bir hayat yaşamıştır. Hazreti Muhammed (aleyhissalatü vesselâm)’ın, bütünüyle beşerin hayatına lâzım gelen şeylerle zuhuru öylesine harikuladedir ki, insanlık tarihinde eşini göstermeye imkân yoktur. Beşer tarihinde çeşitli icraatçılar, ıslahatçılar vardır. Kâinatın Efendisi, reformcu değildir. O, Hazreti Adem’le başlayan Allah’ın yegane dini İslam’ın üzerine konan tozu toprağı silmiş, bundan on dört asır evvel onu kendine has saflığıyla yeniden ortaya çıkarmış ve beşere takdim etmiştir.

Hazreti Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) reformcular gibi hayatın sadece bir yönüne ait meseleleri ıslah etme, deforme olmuş şeyleri reforma tabi tutma meselesiyle meşgul olmamıştır. O, bir insanın yatıp kalkmasından uyumasına, hangi tarafı üzerine yatacağına, nasıl yiyeceğine, ibadetlerini nasıl yapacağına, inandıklarına nasıl inanması gerektiğine, ahlaka.. hasılı hayatın her yönüne dair düzenlemeler getirmiştir. Bu düzenlemeler neticesinde de bütün insanlığa örnek bir toplum yetiştirmiştir. Efendimiz’in mektebinde yetişen Sahabe-i Kiram, öyle bir hayat yaşamışlardır ki, onların hayatlarını okuduğumuz zaman şaşkınlıktan kendimizi alamıyoruz.


Eğer siz onları görseydiniz…


Sahabenin yaşadığı başdöndürücü hayatı, Medine’de dünyaya gelen, başta Hz. Ömer olmak üzere pek çok sahabinin duasını almış ve yetmişi Bedir gazisi olmak üzere yaklaşık yüzyirmi kadar sahabiyle de bizzat görüşme imkanı olmuş bir sahabi aşığı olan Hasan Basri Hazretleri (ö. 110/642) şöyle dile getiriyor: “Eğer siz sahabeyi görseydiniz, onlara ‘deli!’ derdiniz; onlar sizi görselerdi, ‘bunlar mümin değil’ derlerdi.”

Hasan Basri Hazretleri’nin sahabeye karşı çok engin bir sevgi, saygı ve hürmeti vardır. Bir gün kendisine Ömer bin Abdülaziz ile Vahşi’nin derece ve mertebeleri sorulunca, “Ömer Bin Abdülaziz ancak Vahşi’nin atının burnunda bir toz olabilir” demiştir. İşte Hasan Basri Hazretleri’nin sahabe düşüncesi buydu. Aynı zamanda o, sahabenin yaşamış olduğu hayata da derin bir özlem duyuyor ve etrafında bulunan insanların yaşayışları ile sahabenin yaşayışını kıyaslayıp üzülüyordu.


Hz. Ebu Bekir, izzet ve haysiyetini ayaklar altına alıyordu


Ashab-ı kiram efendilerimizin hayatlarına bakıldığında “Eğer siz sahabeyi görseydiniz, onlara “deli!” derdiniz” sözünü doğrulayacak pek çok tablo görmek mümkündür. Mesela Hz. Ebû Bekir, Kureyş’in hürmet ettiği, sevip saydığı bir insan olmasına rağmen, Allah Rasulü’ne iman etmesiyle müşriklerin düşmanı haline gelir. Kureyş’in ileri gelenleri bir gün Hacer-i Esved’in yanında oturup Efendimiz’in aleyhinde konuşurken, Allah Rasulü oraya gelir. Onlar Efendimiz’i aralarına alıp yakasından çekerek sataşırlar. Biri bu hadiseyi hemen Hz. Ebu Bekir’e haber verir. O, koşa koşa Kâbe’ye gelerek, “Yazıklar olsun size! Siz Rabb’im Allah’tır diyen birisini öldürmek mi istiyorsunuz? Halbuki O, size Rabb’inden apaçık delillerle gelmiştir.” der.

Müşrikler Hz. Ebu Bekir’in bu çıkışı üzerine Efendimiz’i bırakıp ona yönelir ve onu tartaklarlar.


Eziyetler onları yıldırmadı


Müşriklerin bu tür eziyet ve işkencelerinin artması sonucu Hz. Ebu Bekir sıcak yuvasını, kendisini çok seven babasını, evlatlarını ve hanımını bırakıp Habeşistan’a hicret etmek için Nebiler Sultanı’ndan izin alır. Amacı Mekke’den ayrılıp Kızıldeniz yoluyla Habeşistan’a ulaşmaktır. Yolda İbn Dağinne’ye rastlar ve onun himayesine girerek Mekke’de kalır. Müşrikler, Hz. Ebu Bekir (ra), kaldığı evin önünde yaptırdığı bir cumbada Kur’an okuyup etraftaki insanlara tesir ediyor diye ona mani olmak isterler. Bunun üzerine İbn Dağinne, himayesinin devamı için Hz. Ebu Bekir’den Kur’an okumaktan vazgeçmesini söyler. Hz. Ebu Bekir ise hayatını ortaya atarak, her şeye rağmen Kur’an okumaktan vazgeçmeyeceğini söyler. Hz. Ebu Bekir, herkesin sevdiği bir insandır. Mekke’de “Ebu Bekir gibi birisine eza ve cefa edilmez. O, Mekke’den uzaklaştırılamaz.” duygu ve düşüncesi hakimdir. Fakat o, her şeye rağmen, izzetini ve haysiyetini ayaklar altına alıp Efendimiz’e teslim olmuştur.

Hz. Ali’ye gelince o, Efendimiz’in hicretinde tamamlayıcı bir rol üstlenmiştir. Daru’n-Nedve’de bir araya gelen müşrikler şöyle bir karar almışlardı: Her kabileden güçlü ve cesaretli adamlar bir araya gelecek ve hep birlikte Allah Rasulü’nü öldüreceklerdi. Onlar bu karar ile Abdümenaf Oğulları’nın bütün kabilelere kan davası güderek savaş açma cesaretini gösteremeyeceklerini düşünüyor ve sorumluluğu dağıtıyorlardı. Bu gelişmeden haberdar olan Efendimiz, yatağına Hz. Ali’yi bırakmış, müşriklerle çevrili evden Yâsin Sûresi’ni okuyarak ve bir avuç toprağı onların üzerine serperek çıkıp gitmiştir.

Hz. Ali o zaman 23 yaşlarındadır. Yani bir insanın dünya ile en çok senli benli olduğu bir devre. Ama onun düşünce ve inancına göre peygambersiz hayat bir hiçti ve o, bu uğurda ölümü göze alarak Allah Rasulü’nün yatağına seve seve yatmıştı. Neden sonra içeriye giren müşrikler örtüyü kaldırdıklarında karşılarında Hz. Ali’yi görünce şaşırmışlar ve onu öylece bırakarak Efendimiz’in peşine düşmüşlerdir.



Müslümanlığı dünyaya nasıl tanıtırız?


Hz. Halid (ra), iki imparatorluğu yerle bir etmişti; ama kendisine ait hiç mal-mülk edinmemişti. Bu, mal-mülk olmamalı demek değildir.. gönlünü dünyaya kaptırmama, mala mülke, makama mansıba bağlanmama.. bağlanılması lazım gelene bağlanma demektir.

Onlar, Allah ve Rasülü’nü anlatmaktan başka hiçbir şey düşünmüyorlardı. İstiyorlardı ki; herkes Allah’ı (celle celâluhû) tanısın. İnsanlar, Hz. Muhammed’le (sas) tanışsın. Gece gündüz “Bu kocaman dünyaya nasıl Müslümanlığı anlatırız?” diyorlardı. Bir gün dünyanın büyüklüğüne bakıyor, anlatılanları dinliyor ve “Demek ki, bu dünyaya Müslümanlığı anlatmak bir insanın ömrüne sığmayacak kadar zormuş.” diyorlardı. Sadece şu söze bile baksanız, maksat ve gayelerinin ne olduğunu, ne ile dertlendiklerini görürsünüz.

Allah Rasûlü (sas) “Benim adım güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır.” buyurmuştu. Onlar, bunu bir vazife olarak anlamışlar ve hep bu vazifeyi eda etme gayretiyle yaşamışlardı. Aziz milletimizin mazisi bu kutlu vazifeyi yapmanın izzetiyle doludur.



Hz. Mus’ab, Uhud sonrası yüzünü saklıyordu


Hz. Mus’ab’ın hayatı hep dini tebliğ etmekle geçti. Bir dönem geldi ki, dini tamamıyla ortadan kaldırmak isteyen insanlar bir ordu toplayıp Müslümanların üzerlerine yürümüşlerdi. Burada da Mus’ab’a düşen dinini korumaktı. İşte Uhud’da sahabi bu mükellefiyeti yerine getirmek için bir araya geldi. Aralarında Mus’ab da vardı. O gün elinde kılıç akşama kadar savaştı. Öyle savaştı ki, melekler dahi onu gıpta ile seyrediyorlardı. Bir ara Mus’ab yediği son kılıç darbesiyle yüzüstü yere düştü. Hemen bir melek onun suretine girdi ve Mus’ab’ın kavgasını o devam ettirdi. Akşam üzeri Allah Rasulü ona hitaben “Mus’ab!” diye seslenince melek, “Ben Mus’ab değilim Ya Rasulallah!” dedi. Mesele anlaşılmıştı. Mus’ab çoktan şehit düşmüştü. Biraz sonra Allah Rasulü ve bir grup sahabi, Mus’ab’ın naaşının yanındadır. Her iki kolu da omuzdan kopmuştur. Mus’ab’ın başını gövdeye bağlayan sadece deridir. Ve o sanki yüzünü bir yerden saklar gibidir. Meselenin bundan sonrasını bir başka rivayet bize şöyle anlatır: Mus’ab’ın yüzünü niçin sakladığını ancak Allah Rasulü anlayabilmişti. Gözyaşları içinde sahabiye bu durumu şöyle anlatmıştı: “Biliyor musunuz Mus’ab niçin yüzünü sakladı? Birinci sebep şuydu: Kolu kanadı koptu. Artık Rasulullah’ı koruyamayacaktı. Ya bu esnada biri Allah Rasulü’ne saldırır da ben O’nun yardımına koşamazsam, diye düşündü ve yüzünü onun için sakladı. İkinci sebep ise, ben şu anda Rabb’imin huzuruna gidiyorum. Halbuki şu anda Rasulullah’ı korumam lazım. Ya Allah Rasulü’ne bir şey yaparlarsa ben Rabb’imin huzuruna hangi yüzle varırım, diye düşünüyor ve yüzünü Rabb’inden saklamaya çalışıyordu...”

İşte Rasul-ü Ekrem bunu söylerken, hakikat karşısında fedai ve alabildiğine hasbi bir ruhun düşüncelerine tercüman oluyordu.


ailem
 
Allah razı olsun Abi....Dehşet bir paylaşım olmuş...Eline sağlık...
 
Geri
Üst