HİKAYELER VE EFSANELER..

MaYdOnOz

New member
Katılım
23 Haz 2005
Mesajlar
1,072
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
44
==> ÖNCE OKUYUN SONRA RESME BAKIN <==



Eski zamanlarda civarın kralının kızı ile bir balıkçı birbirlerine aşık olmuş. Ancak, kral kızı balıkçıya varamaz...Hal böyle olunca, kız ile delikanlı gizli gizli buluşuyorlar tabii...Kral baba bunu zaman içerisinde öğreniyor ve bir gece takip ettiriyor kızını... Diyorlar ki; balıkçı denizden geliyor, kız kumsalda onu bekliyor, bulunduğu yeri ışıkla işaret ediyor delikanlıya...Ve kral kızı ile delikanlı, gün ağarana kadar aşk oyunları yapıyorlar birbirlerine... Kral bir gece askerlerine kızını yakalamalarını ve kumsalda ışıkla balıkçıya işaret göndermelerini buyuruyor.Delikanlı ışığı görünce atlıyor kayığına ve kürek çekiyor bir
manga askerin üzerine doğru...Kız askerlerin elinden kurtuluyor ve koşmaya başlıyor sevdiğini kurtarabilmek için ama koyun taaa öbür ucuna yetişmesi
imkansız...Ama sevda bu; kural falan dinlemez, atıyor kendini sulara...
İste o anda bir mucize gerçekleşiyor!Kızın adim attığı her yer kumsala dönüşürken pesinden koşan askerler bastıkça denize gömülüyor onca ağırlıkla...Kız kayığa kadar koşabiliyor...Ancak bir okçu tam o anda delikanlıyı hedefleyip salıyor okunu...Heyhat! Kız ile delikanlı birbirlerine sarılmışlardır bile ve ok gelip kızla buluşuyor...Derler ki; o kumlar, kızın kani denize karısınca kırmızıya boyanmış...Delikanlı ise aldığı gibi gidiyor kızı, sonrasını ne gören var ne duyan!...Marmaris'e karayolu ile 1.5 saat uzaklıkta...) Simdi sıra resimde!
kizkumuay04wx5ca2cz.jpg
 
+*¨^¨*+MaVi KurDele+*¨^¨*+

New York'ta yasayan bir öğretmen, Lise son sınıfındaki öğrencilerinin "diğer insanlardan farklı özelliklerini" vurgulayarak onurlandırmaya karar vermiştir. California Del Mar'dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı.İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle "Siz çok önemlisiniz" yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi. Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi.

Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele vermiş ve; Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlarda bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin" diye rica etti.

O gün üst yönetici, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun"iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü" onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdele' yi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu? Şaşkına dönen patron;
"Tabi ki" teklinde cevap verdi.

Yönetici de mavi kurdele' yi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi. Ekstra kurdeleyi verirken de;
"Bana bir iyilik yapar misiniz?... Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz?... Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece "bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş..." Dedi...
O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu.
"Bugün inanılmaz bir şey oldu"dedi. "Ofisteydim.Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, "iş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için göğsüme bu kurdeleyiiliştirdi... Bir hayal etmeğe çalış... Benim bir dahi olduğumu düşünüyor. "Siz çok önemlisiniz" yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı.Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin...

Ben "seni" onurlandırmak istiyorum. Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum... Oysa bu gece bir
şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun. "Seni seviyorum" diye devam etti... Şaşkına dönen çocuk simdi ağlamaya başlamıştı. Bütün vücudu titriyordu... Başını kaldırdı, gözleri yaş içinde olarak babasına baktı, ve:

"Yarın intihar edecektim" baba, dedi...
"Baba, ben senin...çünkü ben senin... beni hiç sevmediğini... beni hiç önemsemediğini düşünüyordum... Ama artık her şey çok farklı. Sen baba, şu an... oğlunun hayatini kurtardın!...
 
İlk efsane çok güzelmiş.
Acaba bizde böyle bir aşk yaşayabilecekmiyiz :( :( :(
 
Bir Masal Gibi

Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm.. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu...
Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım.
Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda,özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve "Sevgili Michael" diye başlıyordu.. Ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak
devam ediyor.. "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..
Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım.Görevli kisi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi.Fakat
ısrarım karşısında:
"Belki, size yardımcı olabilirim" dedi.
"Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.." dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi..
"Bağlıyorum efendim."
Telefonda, karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını" sordum.
"Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden
aldık" dedi. "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."
"Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz.." deyip bana huzurevinin adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş.. Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki ordan bilirlermiş.. "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak
için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..
Bir kadın "Şimdi Hannah'nın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses;
"Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi.. Saat ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hannah'yı görmek için..
Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş
saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl
ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip..
Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve "Genç adam" dedi,
"Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle
seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.." Derin bir nefes daha..
"Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.."
Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha..
"Ve onu hep sevdim.."
İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden..
"Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki.."
Hannah'ya teşekkür edip odadan çıktım.
Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız
"Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size" dedi..
"Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..
Cüzdanı elimde salla .. O sırada yanımda dikilip duran
hademe bağırdı..
"Hey baksana.. Bu Bay Michael'ın cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten..
Üç kere ben buldum, koridorlarda..
"Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla..
Sonra sevinçle
"Evet bu benim cüzdanım" dedi. "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum."
"Hiçbirşey borçlu değilsiniz" dedim.
"Ama özür dilerim.İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum."
"Mektubu mu okudun?"
"Sadece okumakla kalmadım.Hannah'yı da buldum.."
"Buldun mu? Nerde? İyi mi? Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.."
"Çok iyi.. Hem de harika" dedim,
yavaşça.. "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım." Elime sımsıkı sarıldı..
"O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
"Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."
Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı.
Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu..
Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu..
"Hannah"dedi.. "Bu bay'ı tanıyor musun?"
Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..
"Michael" dedi,
Michael, kapıda, kısık sesle..
"Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."
"Michael" diye yutkundu Hannah. "İnanmıyorum..Bu sensin. Benim Michael'ım."
Michael Hannah'ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar.
Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı..
"Gördün mü, bak?" dedim
"Yaşamda, yaşanması gereken herşey, er ya da geç, birgün kesinlikle yaşanacaktır."

Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar.Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?
Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı..
Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi…
Aşklarını onsekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke siz de bulunsaydınız… Altmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.
 
Orpheus ile Eurydike (Mitolojik Bir Hikaye)

ORPHEUS İLE EURYDİKE
Thrakia kralı oiagros ile musalardanh kalliopenin oğluymuş orpheus.Güzel sanatlar tanrısı Apollonun oğlu olduğuda söylenir.Tanrısal müzik yeteneği tanrı babasından gelir.
Onun bu yeteneği öylesine eşsisdiki çalgısını çalmaya başladığı zaman en yırtıcı hayvanlar bile yırtıcılıklarını unutur ayaklarının diplerine uzanırdı.
Eurydike adlı bir kıza sevdalıydı.Kız da gönülden tutkuluydu ona.Birlikte çok güzel günler geçirdiler.Ne varki çok fazlada sürmedi mutlulukları.Günün birinde bir yılan sokmasıyla öldü eurydike.
Orpheus günlerce ağladı arkasından.Ama öylesine tutkuyla bağlıydıki eşine ölümünoldu bittisine boyun eğmek istemedi.
Sonunda ölüler ülkesine gitmiş.Hadesin asık yüzlü hakanıyla ecesini şarkılarıyla yumuşatmış ancak.
"İçtenlikle söylüyorum sizlere ey ölüler dünyasının sultanları ölümü görmeye meraklı olduğum için gelmedim buraya.Bir engerek soktu eşimi zehrini bütün vücuduna akıtarak önündeki uzunca yılları çabucak bitiriverdi.Verin onu bana geride götüreyim."
Orpheus sazının tellerini en tanrısal en tanrısal ezgilerle böyle çaldıkça hadesin kendine özgü yaşamıda durmaktaydı.Hades ile eşide çok duygulanmıştı bu müzik karşısında.Eurydikeyi verdiler ona geri götürsün diye.Ama irde koşul ileri koydular.Orpheus hadesin yeryüzüne açılan kapısına açıncaya değin dönüp geri bakmicaktı.
Birkaç adım kalmıştı yeryüzüne çıkmaya ama bu hasret orpheusu öyle sarmıştıki dayanamayıp geri bakmıştı ve bakmasıylada sevgilisini kaybetmesi bir oldu.
Orpheus hiçbi kadına ilgi duymadı bi daha ve onun başını keserek denize attılar.
Derlerki kesik baş dalgalar üzerinde salınarak şarkı söyleye söyleye midilliye kadar gitmiş ve denizdeki dalgalar işte böyle oluşmuş.
 
Hayatta hiç birşey ertelemeye gelmiyor

Daha 18 yasındaydı , ama hayatının sonundaydı.
Tedavisi mümkün olmayan ölümcül kansere yakalanmıştı.
Kahır içinde eve kapamıştı kendisini.
Sokağa çıkmıyordu.
Annesi...Birde kendisi...
O kadar dı bütün hayatı...
Bir gün fena halde sıkıldı,dayanamadı,attı kendini sokağa...
Bir yığın vitrinin önünden geçti.
Tam cd satan bi dükkanı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu.
Geri döndü , kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genc kıza bidaha baktı.
Kendi yaşlarında harika bir genc kızdı tezgahtar.
Hani ilk bakışta aşk derler ya öyle takılıp kalmıştı işte..
İçeri girdi
Kız gülümseyerek koştu ona
->Size nası yardım edebilirim? diye
Nasıl bir gülümsemeydi o.
Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı
Kekeledi, geveledi sonra
->evet su cd yi bana sararmısınız?
Kız cd yi aldı , içeri gitti
Az sonra elinde paket edilmiş geldi.
Aldı pakedi , çıktı dükkandan , evine döndü,açmadan dolaba attı...

Ertesi sabah gene gitti aynı dükkana
Gene bir cd gösterdi kıza , sardırdı , aldı eve getirdi ,attı paketi dolaba , gene açmadan...
Günler hep alınan sarılan cd lerle geçti.
Kıza açılmaya bi türlü cesaret edemiyordu.
Annesine açıldı sonunda
Annesi ->Git konuş oğlum , ne var bunda? dedi...
Ertesi sabah bütün cesaretini topladı ve erkenden dükkana gitti.
Bir cd secti .
Kız gülerek aldı plağı arkaya gitti paketlemeye.
Kız içerdeyken bir kağıda
Sizinle bir gece çıkabilirmiyiz diye yazdı altına telefon numarasını ekledi notu kasanın yanına koydu gizlice..
Sonra pakedini alıp kaçtı gine dükkandan..

2 gün sonra evin telefonu çaldı
Anne açtı telefonu
Cd dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan
Delikanlıyı istedi.
Notunu daha yeni bulmuştu
Anne ağlıyordu..
Duymadınız mı? dedi
Dün kaybettik oğlumu..

Cenazeden bikaç gün sonra , anne oğlunun odasına girebildi sonunda..
Ortalığa çeki düzen vermeliydi.
Dolabı açtı...
Oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü
Paketleri aldı , oğlunun yatagına oturdu ve birtanesini açtı..
İçinde bir cd vardı birde minik not
''merhaba sizi öyle tatlı buldum ki daha yakından tanımak istiyorum bir akşam birlikte cıkalım sevgiler ''
Anne bir paketi daha açtı..
Ondada bir cd ve bir not vardı
''Siz gerçekten çok tatlı birisiniz hadi beni bu gece davet edin artık. sevgiler''

Hayatta hiçbirşey ertelemeye gelmiyor.İçimizdekileri paylaşmalıyız.Buda en güzel örneği
 
.: sizofrenin aski :.

Içene kapanik bir delikanli vardir.Hergün isten çikinca parka arkadaslarinin yanina ugrar.Birgün gittigi parkta çok güzel bir kiz görür,ve yaninda gidip oturmaya karar verir.Cesaretini toplayip dedigini yapar.Kiza merhaba oturabilirmiyim der.Kiz gülen bir yüzle tabiki der.Ve orda konu ilerler delikanli kizin yanindan ayrilirken telefon numarasini ve bir daha buraya gelip gelmecegine sorar.Kiz ben hep burdayim,ayrilirlar.Delikanli is çikislarinda artik hep kizla bulusur arkadaslarida artik sitem etmeye baslar.Birgün eve arkadaslari ile gider.Annesi kapiyi açar.Anne arkadaslarim geldi yemek yiyip disari çikicaz der.Annesi aglayarak odayi terkeder.Delikanli bu olay karsisinda sasirir.Arkadaslari ile yemek yer sohbet eder ama akli hep annesindedir.Neden böle yaptigina anlam veremez.Aradan uzun zaman geçer.Parktaki kiz arkadasi ile artik evlenmeye karar verirler.Bu olayi annesine anlatmak için kosa kosa eve gider.Kapiyi açip içeri girdiginde annesinin aglama sesini duyar.Sizin oglunuz sizofren diye bir ses duyar ve sessizce mutfaga girip dinlemeye devam eder.Annesi doktor bey bir çaresi yok mu diyerek doktoru ugurlarken çocugunu yerde aglarken görür.O sirada çocugun aklindan evlenecegi kiz geçer ya oda hayalse der..
Annesin sesiyle irkilidir delikanli.Sen der, delikanli evet anne bütün konusmalarinizi duydum deyerek kendini disari atar.Aklinda heg evlencegi kiz vardir.Allah'im ne olursun o hayal olmasin der ne olursun olmasin..Sakinlesince eve gider ve annesi çocuga herseyi anlatir.Eve getirip gülüp konustugu yemek yedigi arkadaslarinin bir hayal oldugunu söyler.Delikanli saskin bir halde oda hayal evet biliyorum der. Aradan iki gün geçtikten sonra kiz arkadasini arayip evine yemege davet eder.Kiz bu nazik olay karsisinda teklifi kabul eder.Delikanli annesine herseyi anlatir.Bana dogru söylicegine dair annesine yemin ettirir.Oda hayal mi degil mi diye sadece annesine güvenmektedir.Aksam olup çatar.Kizi is yerinden alip eve götürür.Ama hep dua eder ALLAH'IM insallah hayal degildir diye.Evin kapisini heyecanli bir sekilde çalar.Kiz çocugun bu hareketlerine anlam veremez.Vee annesi kapiyi açar yüzünde bir gülümse merhaba KIZIM der.Delikanli bu olay karsisinda sok içindedir.SADECE EVET EVET HAYAL DEGILSIN DIYE BAGIRIR... Delikanlinin bugün hayal olmayan 2 tane çocugu vardir Melis ve Hakan adinda..
 
AyNaDaKi RuJ LeKeSi :)

Bir kız yurdunda kalan kızlar, artık temizlik görevlisine olan kıllıklarından mıdır yoksa nerden çıktığı belli olmayan bir yurt geleneğinden midir, her sabah dudaklarına ruj sürdükten sonra aynaya öperek iz bırakıyorlarmış.

Yurt müdürü ne yaptı ettiyse bu alışkanlığı ortadan kaldıramamış. Diğer yandan temizlik görevlileri de iyiden baş kaldırmaya başlamışlar. Sonunda müdürün aklına parlak bir fikir gelmiş. Hemmen bir duyuru yapıp, kızları toplantıya çağırmış. Neyse toplanmış bunlar. Müdür “Buyrun tuvalate” demiş. Düşmüş yola, şaşkın kızlar da peşlerinde, temizlik görevlisinin beklediği umumi tuvalete girmişler. Aynalarda sabahki ruj izleri hala duruyormuş.

Müdür “Arkadaşlar” demiş, “Bazılarınız dudaklarına ruj sürdükten sonra aynaları öperek çıkması güç izler bırakıyor. Temizlik görevlilerimiz bunları temizlerken zorlanıyor. Sizleri görevlimizin bu temizliği yaparken ne kadar zorlandığını bizzat görmeniz için topladım. Bakım ve görün”. Sonra görevliye bir işaret çakmış. Bizimki gayet sakin bir şekilde tuvalet fırçasını almış, klozetteki suya daldırmış ve aynayı temizlemiş. O gün bu gündür o yurtta tuvaletlerde dudak izine bir daha rastlanmamış.


NOT: yarın hikayelere taşıycam bu konuyu sadecee herkess okusunn istedimm çok güldümm ben bunaa :D:D:D
 
Sarıkız Efsanesi



Marmara ve Ege bölgelerini birbirinden ayıran ve genç dağlar grubuna giren Kazdağları'nın en yüksek tepesine Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Bu tepenin adı hakkında pek çok efsane anlatılmaktadır.

Çok eski zamanlarda Güre köyünde çok güzel bir kız varmış. Bu kızı köyün bütün gençleri sever ve evlenmek isterlermiş. Adı Sarıkız olan bu güzel kızın babası ise bin bir zahmetle büyüttüğü kızını, talip olan gençlerin hiç birine vermezmiş. Bunun üzerine gençler Sarıkız'a iftira etmişler. Köylüler de Sarıkız'ın babasına giderek:

"Kızın kötü yola saptı. Ya kızını öldürürsün ya da buralardan çekip gidersin" demişler.
Düşünüp taşınan baba, kızını öldürmeye kıyamaz; ancak köylülerin yüzüne bakabilmek için Sarıkız'ı gözden uzak tutmak gerektiğini düşünür.
Kızını yanına alan baba, Kazdağı'nın zirvesine çıkar ve güttükleri kazlarla birlikte kızını bırakıp geri döner. "Kurt kuş yerse de gözüm görmesin, yaşarsa da herkesten gizli yaşasın" demiş.

Kazdağı'nda kalan Sarıkız ölmemiş ve kazlarını gütmeye devam etmiş. Hatta yolunu, izini kaybedenlere yardımcı olmuş. Bu durum kısa zamanda babasının kulağına gitmiş.

Kızının ölmediğini öğrenen baba, Kazdağı'na kızının yanına çıkmış. Dağda kaz çobanlığı yapan Sarıkız, babasını görünce sevinmiş, ona yemek ikram etmiş. Yemek sırasında babası kızından su istemiş. Sarıkız elini uzatarak kilometrelerce aşağıdaki Güre çayından su alarak babasına vermiş. Babası kızının ermiş olduğunu görünce pek sevinmiş.

Sarıkız'ın öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu yere Sarıkız Tepesi, babasının öldüğü yere ise Babatepe veya Kartaltepe adı verilmektedir.

Kültürümüzün en renkli kaynaklarından olan efsanelerimiz unutulmamak için çoğu zaman bir maddi ize veya mekana bağlanır. Sarıkız efsaneleri de böyledir. Kaz dağlarının zirvesindeki Sarıkız Tepesi ve bu tepenin üzerindeki kabir, Sarıkız efsanelerinin günümüze kadar ulaşan izleridir.
Şimdi anlatacağımız efsane ise farklı bir Sarıkız efsanesi olarak dikkati çekmektedir. Ancak bağlı bulunduğu iz yine aynıdır.

Delikanlının biri güzeller güzeli bir kıza aşık olmuş. Kız, evlenme şartı olarak, delikanlıdan gücünü ispatlamasını istemiş. Bu şarta göre delikanlı sırtına yüklenen tuz çuvallarını taşımak zorundadır. Delikanlının sırtına tuz çuvalları yüklenmiş. Yamaçtan tırmanırken çuvallar dengesini kaybetmiş ve delikanlı yuvarlanarak göle düşmüş. Tuzlar ıslandıkça çuvallar ağırlaşmış ve delikanlıyı suyun derinliklerine çekmiş. Köy halkıbu acıya sebebiyet verdiği için kıza öfkelenmişler. Ona yumurtalar atmışlar. Sarı Kız adı da buradan kalmış.

Öfkeleri yatışmayan köylüler babasına giderek kızını şikayet etmişler ve onu yok etmesini istemişler. Babası yumurtalara bulanmış kızını alıp tepeye çıkmış. Kızını öldürmeden önce abdest alıp namaz kılmak isteyen baba kızından su bulmasını istemiş. Kız delikanlının boğulduğu gölün suyundan getirmiş. Su tuzlu olduğu için babası yeniden tatlı su bulup getirmesini istemiş. Bunun üzerine kız ayağını yere vurmuş, o anda yerden bir kaynak suyu fışkırmaya başlamış. Durumu gören babası kızının ermiş olduğunu anlamış ve onu öldürmekten vazgeçmiş. Kimsenin zararı dokunmasın diye de suyun etrafını taş duvarla çevirmiş.

Kaz dağlarının zirvesindeki bu kaynak, bugün hala yörede şifalı olarak bilinmektedir. Ayrıca hem Sarıkız'ın, hem de babasının öldükleri yerler kutsal sayılmaktadır. Babasının öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu kabul edilen yere Kartaltepe veya Babatepe; Sarıkız'ın kabrinin olduğu tepeye ise Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Bu tepelerin ermiş bir kız ile babasına izafe edilmesi ise elbetteki eski Türk inanışlarındaki dağ kültünün bir yansımasıdır.

Kazdağı'nın zirvesinde bulunan Sarıkız'ın kabri bugün de yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir. Her yıl 14-16 Temmuz tarihleri arasında Akçay'da yapılan Zeytin Festivali'nde Sarıkız da temsil edilmektedir. Ayrıca Sarıkız'ın kabri başında herkesin dileğini yazabildiği büyük bir dilek defteri bulunmaktadır.
 
ılk yazı gercektende etkıleyıcı hatta o resım bnm ekrandaki resmim beni cok etkilior...:)
 
HanımLar Bir Tanede ben EkLemek iStedim..

Aşkın Gözü Kördür

Dünya Yaratilmadan önce Iyı ve kötü huylar ne yapacaklarini bilmez vaziyette dolaniyorlarmiş.ßir gün toplanmişler ve her zamankinden canlari sıkkın oturuyorlarken saflik ortaya bir fikir atmiş .. Neden saklambaç oynamiyoruz??ve hepsi bu fikri beğenmiş..Çılgınlık bağirmiş ben ebe olmak ve saymak istiyorum .. hiç kimse çılgınlığa uyacak kadar çıldırmadiği için çılgınlık bir ağaca yaslanmiş ve saymaya ßæşlamiş..1 - 2 - 3 .. O saydıkça Iyi ve kötü huylar saklanacak yer aramişlar..aşk karamsar olduğu gibi nereye saklanacağini da bilmiyormuş.. Bu ßizi şaşirtmamali çünkü aşkin ne kadar karamsar olduğunu ve saklamanın ne kadar güç olduğunu ßiliriz..ve çılgınlık 100 ü saydığında aşk güllerin arasına sıçramiş ve saklanmiş..Çılgınlık bağirmiş Önüm arkam sağım solum söbe Geliyorum..Ilk önce tembelli görmüş çılgınlık çünkü saklanacak enerjisi yokmuş çilginliğin .. SOnra sefkati görmüş ayın boynuzunda ..Sevgiyi bulutlarin arasinda bulmuş .. yaLan bir taşin altına saklanacağini sölemiş ama onu gölün dibinde bulmuş..ihanet i ise çöp yığınlarinin içinde bulmuş çılgınlık .. hePsini birer birer bulmuş .. ßiri hariç ... Ümitsizliğe kapılan çılgınlığın kulağina hasret fısıldamiş aşk ı bulamıyorsun değil mi çünkü o güllerin arasinda saklaniyor..Çılgınlık yerden çatal şeklinde bir sopa almiş eline ve güllerin arasina saplamiş saplamiş saplamiş ... Taki yürek burkan bir haykırış onu durdurana dek.. AŞk güllerin arasından çıkmış..elleriyle kapadiği gözlerinden sicim gibi kan akıyormuş..çılgınlık aşki bulayim derken heyecandan aşkın gözlerini kör etmiş..Çılgınlık ; ne yaptım ben ne Yaptım diye bağırmış senin gözlerini kör ettim nasıl onaraßilirim?... aşk cevap vermiş,benim gözlerimi geri veremezsin ama benim için ßirşey yapmak istersen benim klavuzum olabilirsin...Ve o günden sonra aşkin gözü kördür ve çılgınlık onun yanındadir ...!!


Bence bu Konu SabitLenmeLi :clap:
 
Geri
Üst