Genelkurmay’dan Başbakan’a yalanlama ve infial!
Sabahattin Önkibar
Birinci mesaj: Genelkurmay Başkanlığı İletişim Dairesi Başkanı Tuğgeneral Tayyar Süngü, İmralı’da Abdullah Öcalan’la yapılan müzakerelerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir biçimde asla ve kat’a bulunmadığını açıkladı.
Bu beyan Başbakan’ın; “Öcalan’la biz görüşmüyoruz devlet görüşüyor” saptırmasının asker tarafından tekzip edilmesidir.
Öyle, çünkü Öcalan’la görüşmenin mimarı olan MİT zaten direkt olarak Başbakan’a bağlı olduğundan ve Müsteşarının bizatihi Başbakan tarafından atandığından, Başbakan’a rağmen kılını bile kıpırdatması eşyanın tabiatı gereği mümkün değil, dolayısı ile de Tayyip Bey’in devlet görüşüyor ifadesi Genelkurmay’ın açıklaması ile fiilen çökmüştür ki zaten Mehmet Metiner gibi yandaş kalemler bile ekranlardan MİT’in Başbakan’ın buyruğu olmaksızın değil Öcalan’la görüşmek, İmralı kayığına bile binemeyeceğini ifade edebilmiştir.
İkinci mesaj birincinin hemen akabinde geldi ve açık bir hatırlatma
yapıldı:
- “Son günlerde dilimiz üzerinde kamuoyu gündeminde yer alan bir takım çalışmaların Cumhuriyetin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya hızla götürülmeye çalışıldığı endişe ile izlenmektedir. TSK, Devletin Anayasa’da yer alan Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyet ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir.”
Hayır bize göre verilen bu mesajlar İlker Başbuğ’un yaptığı türden gaz almaya matuf gibi görünmüyor!
Dahası, yakın geçmişte olduğu gibi korku salma amaçlı da değil zira artık asker de bildiri ile korkuttuğu günlerin mazide kaldığını öğrenmiş durumda!
Peki o zaman ne midir?
TSK’nın ciddi ve samimi olarak endişede olduğunu ilan etmesidir!
BDP’lilerin açık bir meydan okumak ve hatta isyan olan son tutumlarından sonra istisnasız her şeye müdahil olan Başbakan’ın suskun kalması ve Cumhurbaşkanının da konuyu baştan savar biçimde geçiştirmesi Türk Silahlı Kuvvetlerini ülkenin bekası bağlamında kahıra sokmuştur!
Peki askerin duyduğu bu derin kaygı bir sonuç getirir mi?
Konu bir kaç gün sonra yapılacak olan Milli Güvenlik Kuruluna taşınır ancak bize göre Türk Silahlı Kuvvetleri bu endişelerini Perşembe günleri Genelkurmay Başkanının Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile yaptığı mutat görüşmelerde zaten iletiyordur. Dolayısı ile yapılacak olan MGK’dan bir şey çıkmaz ama artık açıkça görülüyor ki asker diken üstündedir!
Benim hükmüme göre askere göre artık bıçak kemiğe dayanmıştır ve TSK kurum olarak kendini yani misyonunu sorgular noktadadır.
Sakın ha besleme türedi güruh bu ifadelerimden darbeyi şunu bunu çıkarmasın, milenyum çağında ne askerin böyle bir niyeti olabilir ne de biz ona çanak tutarız çünkü hep yazdık yine belirtelim en kötü sivil yönetim en iyi darbeden bin kere evladır!…
Kuşkusuz askerde gözlenen derin kaygı toplumun bilmediğimiz bazı şeyleri yakından bilmesinden kaynaklanıyor olabilir… Mesela Güneydoğu ahalisinin hakkını mahkemelerde değil de örgüt karargahlarında arama noktasına gelmesi yani çeşitli merkezlerde BDP ile PKK’nın kendini mahkeme yerine koyması buna en somut örnektir. Keza ABD dayatması çerçevesinde Öcalan’la başlatılan müzakere süreci de buna ilave edilebilir…. Biz TSK’nın önümüzdeki süreçte var olan ve milletten saklanan rezil tabloyu belge ve bilgilerle millete anlatmak gibi bazı adımları atabileceği kanaatindeyiz..
SORU-YORUM…
Cumhuriyet’i Özhaseki’yi sahiplendiği kadar sahipleniyor mu?
Cumhurbaşkanı kefilim dedi. Kime mi?… Hakkında yolsuzluk iddiaları olan Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Özhaseki’ye… İyi de ortada belgeli iddialar var!… Olsun buna rağmen Cumhurbaşkanı kefaletine sınır koymuyor ve hemşehrisini kucaklıyor… Sahi AKP’li bir Belediye Başkanı için gözü kapalı kefalet veren ve ona arka çıkan Cumhurbaşkanı aynı tavrını Cumhuriyet ya da Üniter devlet için niye ortaya koymuyor. Üstelik bu onun Anayasal görevi!.. Görüyorsunuz PKK’lılar pardon BDP’liler üniterliği sabote edecek şekilde açıktan isyan ediyor ve Kürtçeyi dayatıyor ama Cumhurbaşkanımız pek oralı değil…. Sakın eleştirdi demeyin, o takınılan ayaküstü baştan savma bir tavır, oysa beklenen devletin başı sıfatı ile Abdullah Gül’ün gürlemesi ve kıyameti koparmasıydı… Düşünebiliyor musunuz Özhaseki’yi, var olan belgelere rağmen sahiplenen Abdullah Gül, konu Cumhuriyeti sahiplenmeye gelince nedense patinaj yapıyor!
YENİ BİR RÜZGAR
Kılıçdaroğlu 70’lerdeki Ecevit gibiydi!
CHP’nin Kurultayı abartısız düğün ya da şölen görüntüsündeydi. En önemlisi Kurultay salonunda müthiş bir heyecan dalgası vardı. 22 yıldır aralıksız olarak bütün CHP ve SHP kurultaylarını izleyen bir gazeteci olarak dünkü gözlemim CHP’de yeni bir rüzgarın esmeye başlaması şeklindeydi.. Kemal Kılıçdaroğlu ise 1970’lerin Karaoğlan’ı yani Bülent Ecevit’i gibiydi. Konuşmasında tempo sorunu vardı lakin içerik doyurucuydu. Kılıçdaroğlu bazılarının umduğu gibi CHP’nin temel paradigmalarına savaş açmadı, tersine sık sık atıf yaparak Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ile Mustafa Kemal’i sahiplendi. Evet Kılıçdaroğlu dün bazılarını sukut-u hayale uğratarak üniterlik dedi, Lozan dedi, Atatürk dedi.. Kemal Bey’in konuşması slogancı yani ajite edici değildi, duygulara değil, beyne hitap etti. Daha açık bir anlatımla Kemal Kılıçdaroğlu dün marjinallere selam gönderen Dernek Başkanı hüviyetinden ziyade, 73 milyonu kucaklayan ve tamamına mesaj gönderen Türkiye lideri görüntüsündeydi. Evet dünkü Kılıçdaroğlu fotoğrafı merkez sağ’daki seçmenin gönül rahatlığı ile oy verebileceği sorumlu bir devlet adamı portreydi… Parti meclisi listesi bu satırların yazıldığı saatte belli olmadığından spekülasyonlar üzerinden bir yorum yapmıyoruz ancak biz listenin de Kemal Bey’in verdiği genel görüntüye paralel olacağı kanaatindeyiz…
TÜRK VEYA KÜRT OLMAK
Öldürülen sanatçı Kürt olsa bunlar olurdu?
Mersin’de Kürtçe şarkı talebini o dili bilmediği için karşılayamayan ve bunun bedelini canını vererek ödeyen sanatçı Sarp Öztürk eğer Türk değil de Kürt olsaydı neler mi olurdu:
1) Cumhurbaşkanı derhal bildiri yayınlar, hüznünü haykırırdı.
2) Başbakan ırkçılık söylemlerine başlar ve MHP’yi hedefe oturturdu.
3) Yandaş medya istismarlar ve kışkırtmalar yapardı.
4) Ekranlardan Türklüğe küfürler yağdırılırdı.
5) Sivil toplum örgütleri bildiriler yayınlardı.
6) Yürüyüşler, eylemler, sokak hareketleri olurdu.
7) ABD ve Avrupa Birliği ayağa kalkar ve kıyameti koparırdı.
NOT: Bu ülkede Türk olmak ne zor şeydir!
YENİÇAĞ
Sabahattin Önkibar
Birinci mesaj: Genelkurmay Başkanlığı İletişim Dairesi Başkanı Tuğgeneral Tayyar Süngü, İmralı’da Abdullah Öcalan’la yapılan müzakerelerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir biçimde asla ve kat’a bulunmadığını açıkladı.
Bu beyan Başbakan’ın; “Öcalan’la biz görüşmüyoruz devlet görüşüyor” saptırmasının asker tarafından tekzip edilmesidir.
Öyle, çünkü Öcalan’la görüşmenin mimarı olan MİT zaten direkt olarak Başbakan’a bağlı olduğundan ve Müsteşarının bizatihi Başbakan tarafından atandığından, Başbakan’a rağmen kılını bile kıpırdatması eşyanın tabiatı gereği mümkün değil, dolayısı ile de Tayyip Bey’in devlet görüşüyor ifadesi Genelkurmay’ın açıklaması ile fiilen çökmüştür ki zaten Mehmet Metiner gibi yandaş kalemler bile ekranlardan MİT’in Başbakan’ın buyruğu olmaksızın değil Öcalan’la görüşmek, İmralı kayığına bile binemeyeceğini ifade edebilmiştir.
İkinci mesaj birincinin hemen akabinde geldi ve açık bir hatırlatma
yapıldı:
- “Son günlerde dilimiz üzerinde kamuoyu gündeminde yer alan bir takım çalışmaların Cumhuriyetin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya hızla götürülmeye çalışıldığı endişe ile izlenmektedir. TSK, Devletin Anayasa’da yer alan Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyet ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir.”
Hayır bize göre verilen bu mesajlar İlker Başbuğ’un yaptığı türden gaz almaya matuf gibi görünmüyor!
Dahası, yakın geçmişte olduğu gibi korku salma amaçlı da değil zira artık asker de bildiri ile korkuttuğu günlerin mazide kaldığını öğrenmiş durumda!
Peki o zaman ne midir?
TSK’nın ciddi ve samimi olarak endişede olduğunu ilan etmesidir!
BDP’lilerin açık bir meydan okumak ve hatta isyan olan son tutumlarından sonra istisnasız her şeye müdahil olan Başbakan’ın suskun kalması ve Cumhurbaşkanının da konuyu baştan savar biçimde geçiştirmesi Türk Silahlı Kuvvetlerini ülkenin bekası bağlamında kahıra sokmuştur!
Peki askerin duyduğu bu derin kaygı bir sonuç getirir mi?
Konu bir kaç gün sonra yapılacak olan Milli Güvenlik Kuruluna taşınır ancak bize göre Türk Silahlı Kuvvetleri bu endişelerini Perşembe günleri Genelkurmay Başkanının Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile yaptığı mutat görüşmelerde zaten iletiyordur. Dolayısı ile yapılacak olan MGK’dan bir şey çıkmaz ama artık açıkça görülüyor ki asker diken üstündedir!
Benim hükmüme göre askere göre artık bıçak kemiğe dayanmıştır ve TSK kurum olarak kendini yani misyonunu sorgular noktadadır.
Sakın ha besleme türedi güruh bu ifadelerimden darbeyi şunu bunu çıkarmasın, milenyum çağında ne askerin böyle bir niyeti olabilir ne de biz ona çanak tutarız çünkü hep yazdık yine belirtelim en kötü sivil yönetim en iyi darbeden bin kere evladır!…
Kuşkusuz askerde gözlenen derin kaygı toplumun bilmediğimiz bazı şeyleri yakından bilmesinden kaynaklanıyor olabilir… Mesela Güneydoğu ahalisinin hakkını mahkemelerde değil de örgüt karargahlarında arama noktasına gelmesi yani çeşitli merkezlerde BDP ile PKK’nın kendini mahkeme yerine koyması buna en somut örnektir. Keza ABD dayatması çerçevesinde Öcalan’la başlatılan müzakere süreci de buna ilave edilebilir…. Biz TSK’nın önümüzdeki süreçte var olan ve milletten saklanan rezil tabloyu belge ve bilgilerle millete anlatmak gibi bazı adımları atabileceği kanaatindeyiz..
SORU-YORUM…
Cumhuriyet’i Özhaseki’yi sahiplendiği kadar sahipleniyor mu?
Cumhurbaşkanı kefilim dedi. Kime mi?… Hakkında yolsuzluk iddiaları olan Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Özhaseki’ye… İyi de ortada belgeli iddialar var!… Olsun buna rağmen Cumhurbaşkanı kefaletine sınır koymuyor ve hemşehrisini kucaklıyor… Sahi AKP’li bir Belediye Başkanı için gözü kapalı kefalet veren ve ona arka çıkan Cumhurbaşkanı aynı tavrını Cumhuriyet ya da Üniter devlet için niye ortaya koymuyor. Üstelik bu onun Anayasal görevi!.. Görüyorsunuz PKK’lılar pardon BDP’liler üniterliği sabote edecek şekilde açıktan isyan ediyor ve Kürtçeyi dayatıyor ama Cumhurbaşkanımız pek oralı değil…. Sakın eleştirdi demeyin, o takınılan ayaküstü baştan savma bir tavır, oysa beklenen devletin başı sıfatı ile Abdullah Gül’ün gürlemesi ve kıyameti koparmasıydı… Düşünebiliyor musunuz Özhaseki’yi, var olan belgelere rağmen sahiplenen Abdullah Gül, konu Cumhuriyeti sahiplenmeye gelince nedense patinaj yapıyor!
YENİ BİR RÜZGAR
Kılıçdaroğlu 70’lerdeki Ecevit gibiydi!
CHP’nin Kurultayı abartısız düğün ya da şölen görüntüsündeydi. En önemlisi Kurultay salonunda müthiş bir heyecan dalgası vardı. 22 yıldır aralıksız olarak bütün CHP ve SHP kurultaylarını izleyen bir gazeteci olarak dünkü gözlemim CHP’de yeni bir rüzgarın esmeye başlaması şeklindeydi.. Kemal Kılıçdaroğlu ise 1970’lerin Karaoğlan’ı yani Bülent Ecevit’i gibiydi. Konuşmasında tempo sorunu vardı lakin içerik doyurucuydu. Kılıçdaroğlu bazılarının umduğu gibi CHP’nin temel paradigmalarına savaş açmadı, tersine sık sık atıf yaparak Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ile Mustafa Kemal’i sahiplendi. Evet Kılıçdaroğlu dün bazılarını sukut-u hayale uğratarak üniterlik dedi, Lozan dedi, Atatürk dedi.. Kemal Bey’in konuşması slogancı yani ajite edici değildi, duygulara değil, beyne hitap etti. Daha açık bir anlatımla Kemal Kılıçdaroğlu dün marjinallere selam gönderen Dernek Başkanı hüviyetinden ziyade, 73 milyonu kucaklayan ve tamamına mesaj gönderen Türkiye lideri görüntüsündeydi. Evet dünkü Kılıçdaroğlu fotoğrafı merkez sağ’daki seçmenin gönül rahatlığı ile oy verebileceği sorumlu bir devlet adamı portreydi… Parti meclisi listesi bu satırların yazıldığı saatte belli olmadığından spekülasyonlar üzerinden bir yorum yapmıyoruz ancak biz listenin de Kemal Bey’in verdiği genel görüntüye paralel olacağı kanaatindeyiz…
TÜRK VEYA KÜRT OLMAK
Öldürülen sanatçı Kürt olsa bunlar olurdu?
Mersin’de Kürtçe şarkı talebini o dili bilmediği için karşılayamayan ve bunun bedelini canını vererek ödeyen sanatçı Sarp Öztürk eğer Türk değil de Kürt olsaydı neler mi olurdu:
1) Cumhurbaşkanı derhal bildiri yayınlar, hüznünü haykırırdı.
2) Başbakan ırkçılık söylemlerine başlar ve MHP’yi hedefe oturturdu.
3) Yandaş medya istismarlar ve kışkırtmalar yapardı.
4) Ekranlardan Türklüğe küfürler yağdırılırdı.
5) Sivil toplum örgütleri bildiriler yayınlardı.
6) Yürüyüşler, eylemler, sokak hareketleri olurdu.
7) ABD ve Avrupa Birliği ayağa kalkar ve kıyameti koparırdı.
NOT: Bu ülkede Türk olmak ne zor şeydir!
YENİÇAĞ