Fetullah Gülen’in Atatürk Düşmanlığı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
karqta orhun ve ekipi siz ancak biribirinze teşekkür veren zavalılarsınız.

Orhunun son yazdığı mesaja cevap vermeyecem,muhattap olmak istemiyorum,sen git kumda oyna aslanım.
 
karqta orhun ve ekipi siz ancak biribirinze teşekkür veren zavalılarsınız.

Orhunun son yazdığı mesaja cevap vermeyecem,muhattap olmak istemiyorum,sen git kumda oyna aslanım.

Kıtmısın dostum sen Ben ASLAN MASLAN değilim. Sen söyleyemiyorsun ben söyleyeyim çünkü CEVAP VEREMEDİĞİN İÇİN CEVAP VERMİYORSUN.

Ve emin ol senden büyüğüm...
 
Sen her ALLAH dediğinde (c.c)(Celle Celalihü) ya da ALİ, ÖMER, EBUBEKİR, OSMAN (r.a.)(Radiyallahu ANH) diyormusun. Ya da bir müslüman olarak Ya ALLAH, Ya Muhammed dersin elbette o halde Hem ALLAH'a Hem MUHAMMED'e saygısızlık etmiyor musun?. DEDİĞİM GİBİ YA DİKKATLİ YAZ YA DA YAZDIKLARINA DİKKAT ET...


orhun şimdi yola gelmeye başladın.
ELBETTE DEMEK LAZIM AMA DİYEMİYORUZ herzaman,HER KELİME DE.

AMA BUNU GENEL BİR FORUMDA BELİRTMİYORUM DA.
BUNUN AKSİNİ DE SAVUNMUYORUM.

FARK BURDA ORHUN BEY,KARGTA BUNUN AKSİNİ SAVUNMAKLA BERABER,GENEL FORUMDA YAZMAKTA.

OrHUN_BEY´isimli üyeden Alinti
Sen her ALLAH dediğinde (c.c)(Celle Celalihü) ya da ALİ, ÖMER, EBUBEKİR, OSMAN (r.a.)(Radiyallahu ANH) diyormusun. Ya da bir müslüman olarak Ya ALLAH, Ya Muhammed dersin elbette o halde Hem ALLAH'a Hem MUHAMMED'e saygısızlık etmiyor musun?.

Orhun abi,sen burda gerekli cevabı vermişsin karqta'ya bu isimler anılırken,kullanılırken,gerekli saygıyı göstermek lazım..
Demek istediğim sadece bu.
TeşekkürLer yardım için.
 
orhun şimdi yola gelmeye başladın.
ELBETTE DEMEK LAZIM AMA DİYEMİYORUZ herzaman,HER KELİME DE.

AMA BUNU GENEL BİR FORUMDA BELİRTMİYORUM DA.
BUNUN AKSİNİ DE SAVUNMUYORUM.

FARK BURDA ORHUN BEY,KARGTA BUNUN AKSİNİ SAVUNMAKLA BERABER,GENEL FORUMDA YAZMAKTA.

Bana bak ben yolumdayım sinirlerimi bozma. MADEM DEMİYORSUN ELALEME NE KLAVYE DELİKANLILIĞI KLAVYE DİNDARLIĞI YAPIYORSUN Bende savunuyorum madem öyle. İnsanların dindarlığı dilleri ile değil kalbindeki imanla ölçülür beni hasta etme bugüne kadar kimseye ters laf söylemedim zorla kendine söyletme.
 
Herkesin dini inancı kendi seçimi,eyvallah.
Düşünce vardır düşünce vardır ,,,
Adam gibi uslubuyle ifade etsin düşüncesini,saygılı konuştu da,aman konuşmamı dedik?
Ben tartışmaya bu kadar sayfadır hiç girmedim farkettiysen,özellikle bunların açtığı tartışmalara girmem de.
Ama eğer bir yerde bizim değerlerimize saygısızlık,edepsizlik yapılırsa karşısında beni bulur.
Ha sen saygısızlık nedir diyorsun,birine saygısızlık etmem için ne yapmalıyım,ana avrat küfür mü edilmeli saygısızlık yapmak için?
Basit değil mi hocam,peygamberimizin adını yazarken,saygını koru,yok bunu yapamıyorsan böyle şeyler yazma.

Burası eli klavye tutanın konuşacağı yazacağı bir yer değil.
Peygambere,muhammed demek ne zaman normal oldu hocam?
Tartışmayı çıkaran yapılan saygısızlıktır,böyle bir saygısızlık olmadığı sürece benim müdehalem olmaz.


tekrar yazıyorum
kendi normallerini herkesin normali olarak görmeye/göstermeye çalışıyorsun
karşındaki insanın Hz. Muhammed yerine Muhammed yazması kendi tercihidir bırak isteyen istediği gibi yazsın
çünkü sen karşındakinin nasıl bir inancı olduğuna da karışamazsın
örnek vermek gerekirse buraya gelen bir ateist olur Hz. Muhammed yerine Muhammed yazar, şimdi bu yüzden inanmayan birini saygıszlıkla suçlayabilir misin?
ya da Müslümandır karşındaki, Hz. Muhammed yazmaz, yazmak istemiyordur, yazma zorunluluğu nerden çıkıyor? sana göre bunun normal olması, herkese göre bunun normal olmasını gerektirmez Ben Hz. Muhammed yazıyorum bu konuda hiç bir zaman tereddüt etmedim ama Muhammed yazana da saygısızlık yapıyorsun demem çünkü bu onun kendi tercihidir, ister Müslüman olsun ister gayri-Müslim olsun, buraya Hz. Muhammed'de yazabilir, Muhammed de yazabilir, ama ne zaman ki küfür veya hakaret içeren birşey yazar o zaman cezasını alır
saygısızlık dediğin Danimarka'da çıkan karikatürler gibi olur.Soruna cevap olacak şekilde özetlemek gerekirse; hakaret veya küfür etmediği sürece bir sorun yoktur,
eğer kaşınan varsa hakaret etmeyi denesin, zevkle kaşıyalım bizde

önceki mesajımda dediğim gibi bunları tartışmayın,
konuyla ilgili olmayan mesajlarınız devamında silinecektir, bu tür davranışlara devam eenlere ceza alacaklardır, bilgilerinize
 
abey

Kıtmısın dostum sen Ben ASLAN MASLAN değilim. Sen söyleyemiyorsun ben söyleyeyim çünkü CEVAP VEREMEDİĞİN İÇİN CEVAP VERMİYORSUN.

Ve emin ol senden büyüğüm...


Burası özgür bir platform hocam,düşüncelerimi istediğim gibi ifade edemem mi yani ? aslanlı kaplanlı olarak.saygısızlık mı bu?
İsteyen istediği gibi konuşuyor ama. :) :) :) kuyruk filan

Ben 26 yaşındayım,eğer benden büyükseniz haklıda olsanız,haksızda,suçlu da olsanız suçsuz da,Özür dilerim.Yaş büyüklüğü benim için saygı gerekçelerinden biridir.
sizi sevmiyor nefret ediyor olabilirim(seviyorum) ama size saygı göstermek mecburiyettir, damarlarında insan kanı akan biri için.
SaygılarımLa
Gökhan

Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ böyle düşünüyorsan,eyvallah.
Ama bu doğru bir uygulama değildir.

Buyrun konularına devam etsinler.
 
Fethullahci Gladyo

Fethullahci Gladyo

Fethullahçı Gladyo...

Türkiye Barolar Birliği uyarıyor:

"Türkiye tehlikeli bir hesaplaşmaya gidiyor!"

Peki, AKP iktidarı tehlikeli hesaplaşmanın neresinde?

Bana kalırsa tam göbeğinde!..

Tayyip Bey 'le, Ertuğrul Günay 'la, Bülent Arınç 'la, Dengir Fırat 'la, AKP medyasıyla birlikte...

Oray Eğin Akşam'da Fehmi Koru 'yu, Kürşat Bumin Yeni Şafak'ta Şamil Tayyar 'ı çok iyi anlatmışlar...

Ortada bir "Ergenekon Çetesi" var ama sekiz aydır savcı iddianameyi henüz hazırlamamış...

Son olayı anlatmaya gerek yok!..

İlhan Selçuk ve Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu 48 saat gözaltında kaldıktan sonra salıverildiler...

İP Genel Başkanı Doğu Perinçek , Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk , Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever ve gazeteci Adnan Akfırat ise dün sabaha karşı tutuklanıp cezaevine konuldular...

Elbet Türkiye'de hukuku, demokrasiyi tehdit eden ne varsa ortaya çıkarılmalıdır...

Burada başka bir şey var. Hukuku, demokrasiyi tehdit edenler değil Fethullah Gülen 'e dokunanlar yanıyor, "çete" kılıfıyla Türkiye'nin bilim insanlarına, gazetecilerine, savcılarına, yargıçlarına, siyasilerine gözdağı veriliyor:

"Fethullah'a dokunursan yanarsın!"

Kalp hastası yazar Ergun Poyraz suçunun ne olduğunu bilmeden tutuklandı ve sekiz aydır cezaevinde...

Ergun Poyraz neden tutuklandı ve hâlâ ortada niçin hiçbir iddianame yok?

AKP'nin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay , devlet içine sızmış çeteyle savaşım verdiklerini söyleyip ne demişti:

"Cumhuriyet Yargıtay Başsavcısı bunların yönlendirmesiyle AKP'yi kapatmak istiyor!"

Ardından İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Doğu Perinçek gözaltına alındı...

*****

Önceki gün Ankara 'daydım...

Çete medyasının tetikçileri görev başındaydılar...

Mustafa Balbay 'la konuşurken şöyle dedi:

"Erdoğan, ayrıntılarını yargıdan değil, çete medyasından öğrendiğimiz Ergenekon soruşturmasını 'Temiz eller' operasyonuna benzetti..."

Doğruydu !..

Ortada savcılık iddianamesi yoktu ama tüm bilgiler "çete medyası" na Fethullahçı Gladyo tarafından sızdırılıyordu...

DSP'den milletvekili olamayan, AKP'den seçilemeyen, düşünce derinliğinden yoksun Şamil Tayyar 'a bakın neler söylüyordu:

"Özellikle medya sektöründen çok sürpriz ve ünlü isimler gözaltına alınabilir . Aynı zamanda akademisyenler de olabilir. Veya bir başka yerden olabilir..."

Kürşat Bumin'in deyişiyle, Şamil Tayyar gazeteci değil, operasyonun her aşamasına ilişkin istihbarata sahip yetkili gibi konuşuyor...

Bu kişi Star gazetesinin Ankara temsilcisi...

İşte AKP medyasının durumu bu!..

Kürşat Bumin haklı olarak soruyor:

" Askerin demokrasinin emrettiği yerde kalması gerektiğini her gün tekrarlarken, bir de başımıza aynı öneriyi tekrarlayan polis mi çıktı?.."

Fethullahçı Gladyo duruma egemen...

İnternette kurmay albayların, yarbayların, binbaşıların, astsubayların, askeri-sivil memurların, askeri okul öğrencilerinin "soy ağacını" çıkaran adres belli. O adreste oturanlar kurmay subaylara, astsubaylara, askeri-sivil memurlara, askeri okul öğrencilerine "TSK'ye sızmış vatan hainleri" diyebiliyor...

Gerçekten ortada vahim bir fotoğraf duruyor... Türkiye tehlikeli bir hesaplaşmaya gidiyor...

****

Eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral , yardımcısı Osman Ak , İstihbarat Şube Müdürü Ersan Dalman , yardımcısı Zafer Aktaş , Fethullah yüzünden yanmadılar mı?

Ergun Poyraz, Fethullah için 1999'da DGM'ye suç duyurusunda bulunmamış mıydı?

Nuh Mete Yüksel 'in, savcı Salim Demirci 'nin başına gelenleri unuttuk mu?

Bu hafta Fethullahçı Gladyo'yu anlatmayı sürdüreceğim.

Ne demiştim?

Kimse bizi yıldıramaz, susturamaz! Korkmuyoruz, yılmıyoruz!..

hikmet.cetinkaya/cumhuriyet

_____________________________________________________

Devletin Icindeki Fethullahci Yapilanma halki ve Devleti Tehdit Eder Boyutlara Ulasti



Cumhuriyet 19.02.2008
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ

HİKMET ÇETİNKAYA

Altın Nesil İktidarda...

Fethullah Gülen ve marifetlerinin 40 yıldır yaptıkları mücadelenin adı neydi anımsıyor musunuz?

"Altın Nesil" in Türkiye'de siyasal, ekonomik, kültürel, sosyal ve spor alanında güçlenmesi , siyasal erki istediği gibi yönlendirebilmesi...

2008 yılında bu düşlerini gerçekleştiren Fethullahçılar "hoşgörü felsefesi" maskesini çok iyi kullanıp "siyasal İslam" ı yaşama geçirmişlerdir...

İnsanlara yaklaşmaları, onlarla ilişki kurmaları, televizyon kanallarında her düşünceye açıkmış gibi yaklaşmaları, Toktamış Ateş, Mahir Kaynak, Hasan Köni, Oltan Evren gibi isimleri ağırlamaları çok önemliydi. Bu adlara program yaptırmaları da somut örneklerden sadece birisidir...

Zaman gazetesinde de aynı yöntem uygulanır... Şahin Alpay, Etyen Mahçupyan, Hilmi Yavuz ve Selim İleri Zaman'da yazarlar...

Soros 'un çocukları, neoliberaller, müritler, "liberal İslam" kavramında birleşip küreselleşme, AB, ABD ekseninde hedef şaşırtması yaparlar...

2008 yılında para da siyasi güç de artık Fethullahçıların eline geçmiştir, tek amaçları "Türk Silahlı Kuvvetleri" içinde çatışmayı körükleyip, bölünmeyi gerçekleştirmektir...

Önceki gün internette

"www.tskveteror.4reds.info "

sitesindeki görüntüleri görünce "Fethullahçıların işi" demekten kendimi alamadım...
Sitede bir Türk bayrağı dalgalanıyor ve ulu önderimiz Atatürk 'ün fotoğrafı yer alıyordu...

Sonra bazı yazılar:

"Atam, orduların işgal edildi..." "İşbirlikçi hainler..."

Siteyi tıkladım...

Generaller, subaylar, astsubaylar, sivil memurlar, askeri öğrenciler...

Generaller bölümünde "pek yakında..." yazıyordu...

Subaylar bölümüne göz attım...

Kurmay albaylar, yarbaylar , binbaşılar...

Adları ve görev yerleri yazılıydı. Bir de soyağaçları... Mezhepleri. Çoğu Alevi kökenliydiler...

****

Demek ki Türk Silahlı Kuvvetleri' nin içindeki Fethullahçı yapılanma bugüne dek kırılmamış; Atatürkçü, yurtsever, demokrat, çoğunluğu Alevi kurmay subaylar, astsubaylar, memurlar, askeri öğrenciler "vatan haini" olarak açıklanıyordu.

Amatör birkaç kişinin hazırlayacağı bir site değildi...

Acaba bu siteyi Tayyip Bey, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül Bey ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt görmüş müydü? Büyükanıt Paşa bu konuda bir açıklama yapmayı düşünüyor muydu?

TSK içindeki "hainler" olarak nitelendirilen kurmay subaylar, astsubaylar, sivil memurlar ve askeri öğrencilerin soyağaçlarını devletin hangi istihbarat birimi ortaya çıkarıp, tarikatlara sızdırmıştı?

Kurmay subayların ileride etkin görevlere gelmemesi için "kışkırtıcı bir eylem planını" ortaya atan sitede Atatürkçü, yurtsever, demokrat kurmay subaylar, astsubaylar, sivil memurlar, askeri öğrenciler ya PKK yandaşı ya da sol terör örgütü üyelerinin yakınları olarak gösteriliyor...

Oyun içinde oyunu en iyi Fethullahçılar bilir...

Yargı, eğitim, polisin istihbarat örgütü ellerinde...

Medyada kimse dokundurma yürekliliğini gösteremez Fethullahçılara...

Örneğin Doğan Grubu 'nun CNN Türk' ü, Taha Akyol önderliğinde Fethullahçılara hizmet verir, Doğuş Yayın Grubu'nun NTV 'si aynı hizmeti onlardan esirgemez...

Hürriyet "sıkmabaş" ta ortalığı ayağa kaldırır, ama Fethullahçıların yargıyı, eğitimi, polisi, üniversiteleri kuşattığına hiç ama hiç değinmez...

TÜSİAD bu konuda kekemedir; CHP'nin ağzı var dili yoktur; DSP ise hiçbir yorum getirmez...

O zaman iş "onlar haindir, ne yapsa yeridir" denilen üç-beş gazeteciye kalıyor...

Bir de Cumhuriyet 'e...

****

Yazalım bakalım. Biz yazdıkça onlar güçlendi, palazlandı...

Şimdilerde elektronik postayla küfürler yağdırıyorlar...

Dedikleri şu:

"Hepinizi teker teker cehenneme yollayacağız..."

Doğru, "Altın Nesil" iktidarda. Bence Hrant Dink cinayetinin arkasındaki güçleri ortaya çıkarmak çok kolaydı...

Ne diyorsunuz Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan?

Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek 'i tanımıyor musunuz yoksa?

Bir telefon edin ve şu soruyu sorun:

"Hrant Dink cinayetinin arkasındaki büyük patron kim?"

Sormak zorundasınız! Türkiye hukuk devletiyse ve demokrasi Türkiye'nin yaşam biçimiyse...

hikmet.cetinkaya/cumhuriyet

Emniyetteki CIA ve Fethullahci Yapilanmanin Kodlari

Fethullahçı Gladyo’nun “Gladyo” operasyonu

http://www.aydinlik.com.tr
Emniyet teşkilatına yerleştirilen Fethullahçı Gladyo kadrosunu oluşturan 57 üst düzey görevlinin isimlerini ve konumlarını suç duyurusu kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve parti kapatma nedeni olarak Yargıtay Başsavcılığı’na veriyoruz. Bu 57 görevlinin dökümü şöyledir: 4 daire başkanı, 11 daire başkan yardımcısı, 32 şube müdürü, 3 başkomiser, 3 öğretim üyesi ve 3 çeşitli görevlerdeki yönetici.

ÖZETLER

· Gladyo, ABD’nin Türk devletinin kumanda merkezlerini denetim altına alan gizli örgüttür. Oysa yakalananlar, etkisiz ve güçsüz, devlet içinde esamesi okunmayan, vurulması kolay, sahipsiz kimseler.

· Gladyo, karanlık amacını, “darbe hazırlığı” suçlamalarıyla da ortaya koymuştur. Darbeyi kim yapabilir? Kimse gözaltındakilere böyle bir güç yakıştıramaz. Ama onlar üzerinden Türk Ordusu’nun vatanı ve cumhuriyeti her koşulda savunma kararlılığına gözdağı verilmektedir.

· Türkiye’de Gladyo’nun devlet içindeki operasyon merkezi, 1990’lı yıllarda adım adım polis teşkilatının içine kaydırılmıştır. Türk Ordusu’nun cephesini ABD tehdidine çevirmesine SüperNATO’nun cevabı, polis teşkilatı içinde Fethullahçılardan oluşan bir yığınak yapmak olmuştur. Bu süreçte Gladyo, aynı zamanda Türk Ordusu’na karşı operasyonlar yapan bir örgütlenmeye dönüştürülmüştür.

· Bir kısmı örgütsüz, bir kısmı bu tür tertiplere sürekli olanak sağlayan insanların arasına birkaç kışkırtıcı ajan koyacaksın, suç ve suçlu imal edeceksin, sonra büyük gümbürtü koparacaksın, ama hedefin de bu etkisiz insanlar değil, Türkiye’nin millî güçleri olacak, işte buna dört dörtlük bir SüperNATO operasyonu denir.

· Tayyip Erdoğan’lar dönüşü olmayan bir sefere çıkmışlardır. Bu durumda bütün ufuksuz ve hesapsız güçler gibi maceralara yönelmektedirler. Türban hamlesi işte bu kapsamdadır. Son operasyonla Ordunun gücünü sınamaya kalkışmaları da, cahilliklerindendir. Bütün yıkılmakta olan güçler gibi kurşunu kendi ayaklarına sıkmışlardır.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bugün (26 Ocak 2008 Cumartesi) Partisinin İstanbul İl Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenleyerek, Emniyet Teşkilatına yerleştirilen 57 Fethullahçı Gladyo kadrosunun “Gladyo” operasyonunu açıklayarak, bu isimler hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi. Perinçek’in açıklaması şöyle:

En baştan yazalım: Bu, bir Gladyo operasyonudur. Bütün NATO ülkelerinin içine bir ahtopot gibi kollarını uzatan ABD’nin “Derin Devleti”, bu operasyonu yapmaktadır. O devlete kendi içlerinde “SüperNATO” diyorlar. Bir zamanlar Türkiye’de yaygın olarak “Kontrgerilla” adıyla tanındı.

GLADYONUN OPERASYON MERKEZİ POLİSİN İÇİNE TAŞINDI

Bu birikimle saptıyoruz: Türkiye’de Gladyo’nun devlet içindeki operasyon merkezi, 1990’lı yıllarda adım adım polis teşkilatının içine kaydırılmıştır. Türk Ordusu’nun 1990’lı yıllarda cephesini ABD tehdidine çevirmesine karşı, SüperNATO’nun cevabı, polis teşkilatı içinde Fethullahçılardan oluşan bir yığınak yapmak olmuştur. Bu yığınak, aynı zamanda Cumhuriyetin Emniyet teşkilatlanmasına karşıdır. Bu süreçte Gladyo, aynı zamanda Türk Ordusu’na karşı operasyonlar yapan bir örgütlenmeye dönüştürülmüştür. Bu örgütün Hırant Dink suikastinde ortaya çıkan ilişkiler ağını bir şemayla açıklamıştık. Bunun üzerine Tayyip Erdoğan ile Emniyet İstihbarat Şefi Ramazan Akyürek’in açtığı davalar da aklanmamızla sonuçlandı. Her şey ortadadır.

ÖRGÜTSÜZLERİN ÖRGÜTÜ

Gözaltına alınanlara bir bakalım: Güler Kömürcü gibi kamuoyu önündeki bir gazeteciden Sami Hoştan gibi tanınmış bir sabıkalıya kadar birbiriyle bağlantı kurulması güç, dağınık, bireysel davranışlı kimseler. Aralarında örgütümsü gruplar da var. “Yeniden Kuvayı Milliye” türü örgütlenmelerin “başıbozuk” özelliklerine hep değindik. Bunlardan bir Gladyo senaryosu üretenlerin kurgu gücünü kutlamak gerekir. Ama kamuoyunu kandırma yetenekleri için aynı değerlendirme yapılamaz.

GLADYO DEVLETİN KUMANDA MERKEZLERİNİ DENETLER

Daha önemlisi, Gladyo, devletin kumanda merkezlerini denetim altına alan bir örgüttür. Oysa yakalananlar, etkisiz ve güçsüz, devlet içinde esamesi okunmayan, vurulması kolay, sahipsiz insanlar. O nedenle eğer “derin devlet” aranıyorsa, gözaltına alınanlar arasında bulabilene aşkolsun! Buna E. Tuğg. Veli Küçük de dahildir. Hele ismi sürekli hedef haline getirilmiş devlet görevlileri, böyle yüksek düzeyde gizliliği olan bir örgütlenme için de “emekli” konumundadır. Ama Ordunun hedef alınması için, hele bir generalin operasyona dahil edilmesi gereklidir. Gazetelerin birinci sayfalarını kaplayan, boy boy üniformalı fotoğrafların anlamını herkes biliyor.

GLADYO HER ZAMAN ABD’NİN GLADYOSUDUR

Gladyo tanısında kilit özellik, ABD bağlantısıdır. Türk Devletinin NATO döneminde bir “derin devleti” kalmamıştır. Derinlikler, ABD’nin egemenlik alanına alınmıştır. Operasyonla ilgili yayınlara bakıyoruz, gözaltına alınan etkisiz insanlar üzerinden Türkiye’nin etkili ve büyük güçleri hedef alınıyor. Bu gözaltına alınanlar, ABD için de, Tayip Erdoğanlar için de bir tehdit oluşturmaz. Demek ki hedef, gözaltındakiler değildir. Onlar üzerinden yürütülen psikolojik savaş, aslında operasyonun hedefi yanında, arkasındaki gücü de ele veriyor. Türkiye’de “Kuvvacılar”, “Milliyetçiler”, vatanseverler suçlu ilan ediliyor. Eskiden SüperNATO edebiyatında “komünistler” baş suçluydu, şimdi baş suçlu “millici”dir. Çünkü küreselleşme, milli devleti boğmak içindir. Zaten Tayip Erdoğan’ın basın personeli, daha ilk günden okları millî kuvvetlere ve özellikle de Ordu’ya yöneltmişlerdir.

HEDEF KAPSAMLI

Demek ki, operasyon savunmasız ve etkisiz güçlerden başlatılmıştır. Ancak güçleri yeterse, ellerindeki kara neşterle ABD’nin baş düşman kabul ettiği Türk Ordusu’na ve milli güçlere ilerleyeceklerdir. Nitekim Gladyo’nun değnekçiliğine soyunan Radikal Başyazarı İsmet Berkan, 25 Ocak 2008 günü, ‘bu operasyon milli hükümet diyenlere kadar genişletilmelidir’ diye yazıyor. Uğur Mumcular da, hep böyle katlettirilmedi mi? Ahmet Altan ve Mehmet Altanlar’ın rolleri geçerlidir.

Gladyo, basındaki elemanlarına yazdırttığı karanlık amacını, “darbe hazırlığı” suçlamalarıyla da sergilemiştir. Darbeyi kim yapabilir? Kimse gözaltındakilere böyle bir güç yakıştıramaz. Ama onlar üzerinden Türk Ordusu’nun vatanı ve cumhuriyeti her koşulda savunma kararlılığına gözdağı verilmektedir.

GLADYO’NUN KIŞKIRTICI AJANLARI

Tertipte bir takım kışkırtıcı ajanların kullanıldığı da ortada. Bunlardan birini Aydınlık daha önce kapak yapmıştı. Yine sahneye çıkartılıyor. Benzerleri de gözüküyor. Bunlar üzerinden kurgulanan senaryolarda, Orhan Pamuk gibiler masum ve mağdur gösteriliyor.

ABD, Orhan Pamuk’u öldürtmez; ona ödüller verip, Türkiye’ye karşı psikolojik savaş elemanı olarak kullanır. Eğer bu tür parlak fikirler çıkmışsa, göreceksiniz altından Gladyo’nun kışkırtıcı ajanları çıkacaktır. Orhan Pamuk gibi “Ermeni ve Kürt soykırımı” yalanının seslendiricileri için yapılan büyük reklam kampanyası da operasyonun yan ürünü olmaktadır.

GLADYO SUİKASTLERİNİN KODLARI

Gladyo suikastlerinin kodları bellidir: Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı ve diğer kahramanlarımız. Bugüne kadar Gladyo suikastine kurban gitmiş bir ABD veya AB muhibbi var mı?

Bu hengamede bir suikast olacaksa, tehlikede olanlar yine Uğur Mumcu’lardır.

Bir kısmı örgütsüz, bir kısmı bu tür tertiplere sürekli olanak sağlayan insanların arasına birkaç kışkırtıcı ajan koyacaksın, suç ve suçlu imal edeceksin, sonra büyük gümbürtü koparacaksın, ama hedefin de bu etkisiz insanlar değil, Türkiye’nin büyük millî güçleri olacak, işte buna dört dörtlük bir SüperNATO operasyonu denir.

Operasyonun arka planında ABD servisleri var elbette, ama emri verenin Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğunu gazeteler yazdı. Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek’in de bu operasyonun merkezinde olduğu basında yer alıyor. Sicilinde, “Emniyet içinde irtica örgütlenmesine dahil olduğu ve Fethullahçılığı” yıllarca önce valilerce saptanmış.

İŞTE GLADYO KADROSU

Yukarda belirttik, Gladyo devlet teşkilatının içine yuvalanmıştır. İşçi Partisi, uzun araştırmalar sonucu Emniyet teşkilatına yuvalandırılan Fethullahçı Gladyo kadrosunu isim isim saptamıştır. 57 üst düzey görevlinin isimlerini ve konumlarını suç duyurusu kapsamında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve parti kapatma nedeni olarak Yargıtay Başsavcılığı’na veriyoruz. Bu 57 görevlinin dökümü şöyledir: 4 daire başkanı, 11 daire başkan yardımcısı, 32 şube müdürü, 3 başkomiser, 3 öğretim üyesi ve 3 çeşitli görevlerdeki yönetici.

Yalnız Partimiz mi, Emniyetin vatansever kadrosu da, onları yakından biliyor. Eski İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü, Polis Okulları birincisi Adil Serdar Saçan, yapılan operasyonun Emniyet içerisindeki "F tipi" örgütlenmeyle bağlantılı olduğunu belirtti ve Ramazan Akyürek'in hâlâ görevde olmasının dikkat çekici olduğunu vurguladı. Ulusal Kanal’dan bütün Türkiye dinledi o yürekli devlet görevlisini.

Sayın Adil Serdar Saçan, Fethullah Gülen'in "ulusalcı dalgayı aşacağız" sözlerinin bu operasyonun amacını bulmada anahtar değerinde olduğunu da belirtmiştir.

İşte ABD merkezli büyük tertipler böyle bozguna uğratılır. Vatan böyle savunulur. Huzur ve barış böyle sağlanır.

ZAMANLAMA ESKİ ZAMANLAMA

Gladyo tarihi açısından bakarsanız, operasyonun zamanlaması, CIA’nın 1971 ve 1980 öncesindeki Türkiye’yi istikrarsızlaştırma operasyonlarındaki bazı koşulları hatırlatmaktadır.

O zamanlar da ekonomik kriz vardı.

Yine o zamanlar, ABD’nin Türk Ordusundaki vatansever birikimden rahatsızlığı biliniyor.

ORDUYA DARBELER TARİHİ

1971 ve 1980 darbelerinin asıl amacı hep gözden kaçırılır: Her iki darbede toplam 3000’in üzerinde bağımsızlıkçı subay tasfiye edilmiştir. 1971 ve 1980 darbeleri, bu yönüyle ABD’nin aynı zamanda Türk Ordusu’na karşı gerçekleştirdiği darbelerdir.

O koşullardan farklı olan nedir?

ABD, artık kendi deyişiyle “bizim oğlanlar” bulmakta sıkıntı içine girmiştir. Darbeyi kime yaptıracak? Ordunun komuta kademesini denetim altına almadan bunu nasıl başarabilecek? Öyleyse bugün ABD’nin öncelikli hedefi, Türk Ordusu içinde nifak ve tasfiyeler ortamı yaratmak, Türk Ordusu’nu bölmek, Türkiye’nin milli ekonomisinin direncini kırmak, bölücü kalkışmalar tertiplemek ve en sonunda Türk Ordusu’nu mümkünse yenilgiye uğratmaktır. Polis içinde yapılan Fethullahçı yığınağa işte böyle bir planın içinde rol yüklenmiştir.

BAŞIBOZUKLUĞUN MALİYETLERİ

ABD’nin ve Gladyosunun amacı ve planı ortada.

Mesele, bu karanlık plana karşı koyacak programı, stratejiyi ve örgütlü gücü oluşturmaktır. Bu büyük işin, her tür tertibe olanak veren, ne idüğü belirsiz, disiplinsiz ve başıbozuk ilişkilerle başarılamayacağı açıktır.

ABD, 1971 ve 1980 öncesinde de planlarını başıbozukları kullanarak yürüttü. Bugün de öyle, bir takım şarlatanlar ortaya fırlıyor, program yok, güvenilir kadro yok, örgüt yok, strateji ve plan yok, “Kuvayı Milliye” gibi itibarlı kavramları eskiterek bir takım işlere kalkışıyor. Çoğu iyi niyetli, fakat tecrübesiz insanlarımız oraya buraya koşturarak büyük amaçların gerçekleşebileceği sanılarına kapılıyor.

Fatura, Türk milletine ve Cumhuriyete çıkartılmaktadır.

DOĞRU PROGRAM, DOĞRU STRATEJİ, DOĞRU ÖRGÜTLENME

Peki kime, hangi güce güveneceğiz?

Milli Hükümet Programı olan, stratejisi olan, sağlam ve bilgili önderliği, birikimli kurmay kadrosu olan, ast üst ilişkileri belli, disiplinli, kırk yıllık mücadeleler içinde denenmiş, doğrularından da hatalarından da ders çıkartmış öncü örgütlenme, İşçi Partisi’dir. İşçi Partisi’nin birikimi olmadan, Türkiye’de artık hiçbir milli görev yapılamaz. Bu, bir!

İkincisi Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Herkes bilsin: Türk Ordusu’nun alternatifi Amerikan ordusudur. Türk Ordusu’nun düşmanları, yaşanan Gladyo tertibinde görüldüğü gibi Amerikan ordusunun üzerimize sürdüğü vatansızlaştırılmış çıkar gruplardır.

Milletin büyük gücü Cumhuriyet mitingleri ve Mehmetçik yürüyüşleriyle ortaya çıkmıştır. Bu da üç!

Önümüzdeki büyük millî çözümün anahtarı, işte bu üç gerçekte saklıdır.

ÇÖKÜŞÜN BAŞLANGICI

Herkes sanıyor ki, ABD güdümlü Fethullah Hoca, Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül üçlüsü, büyük mesafe almışlardır. Eğer dönüp arkanıza bakarsanız, öyledir. Ama önünüze bakarsanız, bu üçlünün çöküşün başlangıcında olduğunu görürsünüz.

Bir: ABD krizi, büyük bir mali yıkıma ve ekonomik durgunluğa dönüşmektedir.

İki: Türkiye’deki tefeci-mafya-tarikat ekonomisinin sıcak para kanalları tıkanmaktadır.

Üç: ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kayaya dayanmıştır. O kadar ki, ABD Irak’ta BAAS yöneticilerini hükümete çağırmaktadır.

Dört: Türkiye’de yukardaki üç gelişme nedeniyle yönetim krizi başlamıştır. Tayip Erdoğan’lar dönüşü olmayan bir sefere çıkmışlardır. Geri dönüş yollarını sel almıştır. Bu durumda bütün ufuksuz ve hesapsız güçler gibi maceralara yönelmektedirler. Türban hamlesi işte bu kapsamdadır. Son operasyonla Ordunun gücünü sınamaya kalkışmaları da, cahilliklerindendir. Bütün yıkılmakta olan güçler gibi kurşunu kendi ayaklarına sıkmışlardır.

Beş: Önümüzdeki krizden Kemalist Devrim rotasında bir Milli Hükümetle çıkarız. O nedene krizden ABD korksun!

Doğu Perinçek
 
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ;3187215' Alıntı:

tekrar yazıyorum
kendi normallerini herkesin normali olarak görmeye/göstermeye çalışıyorsun
karşındaki insanın Hz. Muhammed yerine Muhammed yazması kendi tercihidir bırak isteyen istediği gibi yazsın
çünkü sen karşındakinin nasıl bir inancı olduğuna da karışamazsın
örnek vermek gerekirse buraya gelen bir ateist olur Hz. Muhammed yerine Muhammed yazar, şimdi bu yüzden inanmayan birini saygıszlıkla suçlayabilir misin?
ya da Müslümandır karşındaki, Hz. Muhammed yazmaz, yazmak istemiyordur, yazma zorunluluğu nerden çıkıyor? sana göre bunun normal olması, herkese göre bunun normal olmasını gerektirmez Ben Hz. Muhammed yazıyorum bu konuda hiç bir zaman tereddüt etmedim ama Muhammed yazana da saygısızlık yapıyorsun demem çünkü bu onun kendi tercihidir, ister Müslüman olsun ister gayri-Müslim olsun, buraya Hz. Muhammed'de yazabilir, Muhammed de yazabilir, ama ne zaman ki küfür veya hakaret içeren birşey yazar o zaman cezasını alır
saygısızlık dediğin Danimarka'da çıkan karikatürler gibi olur.Soruna cevap olacak şekilde özetlemek gerekirse; hakaret veya küfür etmediği sürece bir sorun yoktur,
eğer kaşınan varsa hakaret etmeyi denesin, zevkle kaşıyalım bizde

önceki mesajımda dediğim gibi bunları tartışmayın,
konuyla ilgili olmayan mesajlarınız devamında silinecektir, bu tür davranışlara devam eenlere ceza alacaklardır, bilgilerinize

E o zaman senin mantığına göre,M.Kemal'e Kemal demek de mubah.Öyle mi sayın mod?
 
tartışma nereye gitmiş :)
2 sayfa Hz ye harcamışsınız :)
Gönüllerin sultanına Hz. desenizde demesenizde ne değişir
İnsan sadece kendine zarar verirmiş


Bugün srebrenitsa nın 13. yıldönümü
Hollandalı askerlerin gözyumduğu ve bu sayede madalya kazandıkları, sırpların bir gecede 8000 den fazla insanı sırf müslüman olduğu için yaptığı katliamın yıldönümü. Allah rahmet eylesin. :(
 
karqta o kadar din düşmanı idiki o kadar düşmandı ki Allah' a bile inanmazdı.
At kardeş at. Fethullah gülen sanki küçük bir çocuk amma palavra atmışsın.
At bir çamur tutmazsa bile izi kalır. Öyle mi?
 
Fethullah ölüm emrimi verdi

Avazı çıktığı kadar bağırdı: "Nurettin suikast yapmaya geldi, beni öldürecek." O’nu öyle inandırmışlar. "Senin buraya, beni öldürmeye geldiğini bilmiyorsam ben eşekoğlueşeğim." "Yazıklar olsun Hocam. dedim. Şömine demirini kaptı, öldürmek için üzerime yürüdü. Etrafın dakilere de "Öldürün bunu, öldürün bunu" diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

Fethullah Gülen’in sağ kolu olarak bilinen Nuretin Veren, kendi adını taşıyan internet sitesindan sonra bu kez de Aydınlık dergisine konuştu. Aytunç Erkin imzalı söyleşiyi alıntılayarak aktarıyoruz.



"Herkes söylüyor: ’Bunlar aile içinde söylenmeli’ diye. Ancak yıllardır bekledim, artık başka çarem kalmadığı için internet sayfasıyla duyurma kararı aldım." 40 yıldır, Fethullah Gülen tarikatında yöneticilik yapmış, Gülen’in en yakınındaki isimlerden biri olmuş Nurettin Veren, Aydınlık’a konuştu. Bayramın ilk günlerinde internet sitesi www.nurettinveren.org"la harekete geçen Veren’le, İstanbul’da bir yolculuk öncesinde görüştük. Veren dertli, Veren sıkkın, Veren hayal kırıklığı yaşamış. Bize yaptığı açıklamalarının başlangıç olduğunu söyledi ve ekledi: "Fethullah Gülen benim söylediklerimi yalanlayabiliyorsa buyursun gelsin."

CAMİ AVLUSUNDA BAŞLAYAN ARKADAŞLIK

AYDINLIK- Nurettin Veren kimdir?
NURETTİN VEREN- Nurettin Veren, 1966’dan bu yana Fethullah Gülen’le beraber. İzmir Kestanepazarı Camii’nde, kaderin sevkiyle karşılaştık. Bir Cuma namazası sonrasıydı. O 26, ben de 16 yaşındaydım. Hocaefendi’nin genç bir vaiz olması, İzmir’e yeni gelmiş olması, bize ciddi alaka gösterip, küçük tahta kulübesine davet edilmemiz hoşumuza gitti. Bazı meseleleri konuşup, çay içmek için misafir olduk. Böyle başladı yol arkadaşlığımız.

NEFİ AKYAZILI’NIN DESTEĞİ...

AYDINLIK- Bu tanışmada başka kim vardı yanınızda?
VEREN- Yakınımızda, aynı mahallede oturduğumuz Ali Candan diye bir arkadaşım vardı. Motor-Sanat Lisesi’nde aynı okuldaydık. O, benden bir sınıf alttaydı. O dönem, milliyetçi-muhafazakar bir çizgide, orta halli bir ailenin çocuklarıydık. Üniversiteye girdiğimizde, gündüz çalışıp gece okuyorduk. Eğitimin zorluklarını bildiğimiz için, Fethullah Hoca’nın bize yaklaşımı, zorluklar içinde okuyan talebelere sıcaklığı, talebe faaliyeti ilgimizi çekti. Anadolu’dan gelen fakir talebelerin okumaları zor olduğu için, talebelere burs verme, cami yapmadan çok onlara yurt hazırlama yönündeki teklifi cazip geldi. O gün benim yerimde kim olsa aynı şeyi düşünürdü. Sağ-sol çatışmaları hâkimdi, böyle bir zeminde sakin talebe yurdu bulmak çok zordu. Aileler, anarşiden korktuğu için çocuklarını yüksekokula göndermek istemiyordu. Böyle bir ortamda biz ev-yurtlar, beş-altı talebenin kalacağı evler hazırladık. Böyle bir, iki derken, 70’li yıllarda 12 evimiz oldu. Bu evleri örgütledik. Onların her sıkıntısında yanlarında olduk.
70’li yıllarda, evini kiraladığımız Nefi Akyazılı amcamız vardı. O dönemde, Kestanepazarı Kuran Kursu, Fethullah Hoca’nın üniversite talebeleriyle ilgilenmesinden dolayı O’nu dışlamıştı. Hocaefendi, Kestanepazarı’ndan ayrılıp faaliyetlerini tek başına yürütmek ve platform oluşturmak istiyordu. Kiracısı olduğumuz Nefi Akyazılı’nın bize enteresan teklifi oldu. Meşhur Çalıkuşu romanının yazıldığı Pembe Köşk, dedelerinden kalmış ama harap. "Onun arsasını size vereyim, bu hayırlı işinize ben de destek olayım" dedi. Öncülük yaptı ve ilk dernek kuruldu. Bizler, maddi manevi, sırtında taş çimento taşıyarak bir talebe yurdu meydana getirdik beş yıl içinde.

HOCAEFENDİ’NİN YÖNETMELİĞİ

AYDINLIK ?Kimler vardı bu çalışmanın içinde?
VEREN- Ali Candan, İlhan İşbilen (o gün berberdi), Halil İbrahim Uçar, Mehmet Atalay, Mehmet Kadan, Kemalettin Özdemir, Abdullah Aymaz, İsmail Büyükçelebi, Ahmet Kemerli, Zafer Ayvaz, İsa Saraç, Nurettin Veren ve Necdet Başaran. Bu arkadaşlarımızın gayretiyle, herkesin birkaç arkadaşıyla, 12 talebe evi ve arkasından Nefi amcamızın bize öncülük ettiği Akyazılı Vakfı...
Bizim Hocaefendi tarafından konulan kurallarımız, bir yönetmeliğimiz vardı. Yapacağımız işler ve görevlerimiz sıralanmıştı. Bunları da internet sitemde önümüzdeki günlerde yayımlayacağım.
AYDINLIK- Siz şu anda bir kuruluştan bahsediyordusunuz. Fethullah Gülen tarikatı kuruluyor.

ÇEKİRDEK KADROYA YEMİN

VEREN- Ciddi bir işe davet edildik. Bugüne kadar gönülle yapıyorduk, ama artık daha ciddi bir hareket olmamız gerektiğini söyledi bize. Belli bir çekirdek kadronun oluşması gerektiğini, belli prensipler etrafında, yemin ve and içerek hareket etmemizi istedi. Hiçbir meselede tek başına karar almayacaktık; üzerimize alacağımız ceketin rengine kadar, birbirimize danışacaktık.
AYDINLIK- Fethullah Gülen söylüyor bunları.
VEREN- Yazılı hale geldi. Bütün arkadaşlarımız bunun üzerine yemin ederek ve bu yeminin bozulmayacağına da yemin ederek, bu işe başladık. Nefi amcanın yurdu örnek alınarak Ege’de yurtlar açmaya başladık. Manisa, Aydın, Denizli, Afyon, Menemen, Nazilli gibi yerlerde yurtlar yaptık. Yeni açılan hizmet turnikesine halk destek verdi. İnançlı nesiller yetişsin diye halkın ilgisini yaşadık.

"ÖZAL BİZİ DESTEKLEDİ"

1981 senesinde, 81’i geçmiş yurt açtık. Kenan Evren Paşa’nın "Kendi okulunu kendin yap" kampanyasıyla okul teşviği çıktı. Dedim ki Gülen’e "Hocam bu yurtlardan bazılarını okul yapamaz mıyız?"
"Biz böyle şeylere giremeyiz. Bunlar devletle teması gerektirir. Biz, böyle birşeyin altında kalkamayız" dedi.
Turgut Özal döneminde, vakıflara okul kurma hakkı verildi ve ben Gülen’e, bizim okul kurabileceğimizi, bizden olmasa da milliyetçi-muhafazakarların bunu yapabileceğini söyledim. "Destek alıp yapabiliriz" dedim. Okul dönemine geçildi. Tereddütle başladığımız yurt döneminden Yamanlar Koleji dönemine geçtik. Türkiye’ye yayıldık. Buna paralel olarak üniversiteye hazırlık kurslarını kurduk. İş dünyası destek verdi. O günkü anarşi ortamından kurtarmak için millet bize çocuklarını verdi.
Halkın bu kadar desteği bizi şüpheli noktalara getirdi. "Bu kadar önemli şeyleri nasıl başarıyorlar" sorusu sorulmaya başlandı. Endişeler ortaya çıktı. Bu aşamada, bu kadar müesseseleşmiş olayın, devlete anlatılmadan olamayacağını düşündüm. Devletin desteği olmadan, daha ne kadar götürebiliriz? Yaptıklarımızı bilmezse, devlet endişebilir, sapla saman karışabilir, suçlu muamelesi görebiliriz diye düşünüyordum.
Turgut Özal, Naim Süleymanoğlu’nu Türkiye’ye getirmişti. O günlerde, Avusturya’daki Olimpiyat yarışmasında öğrencilerimiz, matematik, fizik gibi bilimsel konularda ödüller kazandılar. Ama gazetelerde küçük haberler çıktı. Canım sıkıldı. İlk defa dünya başarıları getiriyoruz ama kimse bundan haberdar değil. Biz sesimizi duyurmalıydık. "Nasıl olur?" dedi Gülen. "Alalım çoçukları, götürelim cumhurbaşkanına" dedim. "Peki" dedi. Kapalı bir yapıydık. Özal’dan randevu talebim oldu. Yamanlar Koleji öğrencilerini Özal kabul etti. Bizim devlet ricaliyle tanışmamız böyle. Özal’la başladık diyebilirim. Profesör Şerif Ali Tekalan’la beraber Özal’a gittik, çocukları takdim ettik. Özal, bu işi desteklediğini, Hocaefendi’yi tanıdığını, daha önce vaazlarını dinlediğini söyledi.

"DEVLETLE RİCALİYLE GÖRÜŞMEM GÜLEN’İ RAHATSIZ ETTİ"

AYDINLIK- Yollarınız neden ayrıldı Fethullah Gülen’le?
VEREN- Ben ayırmadım. Fethullah Hoca’nın bana yüzde yüz güvendiğini düşünüyordum. Ama bu parlak görüşmelerden sonra, başarılı çalışmalardan sonra, Fethullah Hoca benden endişe etti. Benim devlet ricaliyle yakın temasım, her an irtibatta olmam, arkadaşlar arasında haset yarattı. "Neden siyasilerle Nurettin Bey görüşüyor" dediler. Bunu normal karşıladım. "Ekip halinde hareket edelim" dedim. Şerif Ali Bey’i, Latif Hoca’yı, İsmail Büyükçelebi’yi, Hüseyin Gülerce’yi, Alaaddin Kaya Bey’i alıp, Demirel ve Tansu Hanım’la görüştürdüm. Fotoğrafları da var. Onlara dedim ki, "Yurtdışına gittiğim zaman bu arkadaşlar size gelecek".
Bu arada, benim ön plana çıkmış olmam Hocaefendi’yi rahatsız etmişti, bu isimleri öne çıkarıp beni geriye çekmeyi düşünüyordu. Ben de onu büyük olarak görüyor ve bunu doğal karşılamıştım. Elimle bu isimleri Demirel ve Tansu Hanım’a götürdüm, tanıştırdım. Severek, inanarak götürdüm. Ama anladım ki, bunlar önceden planlanmış. Benim bu kadar ön plana çıkıp, kendisinin yerine geçeceğimi ya da bu işi berbat edeceğimi düşündü. Bu yüzden Gülen beni uzaklaştırmayı planlamış.

"28 ŞUBAT’TA GÜLEN’İ 56 GÜN KAÇIRDIM"

AYDINLIK- 28 Şubat öncesinde yanında mıydınız?
VEREN- Fethullah Gülen duvar ilanıyla aranırken, ben 56 gün boyunca, şoförlüğünü yaparak, O’nu kimsenin bulamayacağı yerlere götürdüm. Aranıyordu o zaman. Bütün bunlara rağmen neden böyle yaptı anlamadım. Olanlar oldu. Amerika’ya gitti. Karar aldı ve gitti. Burada, istihbarattan bilgi alan insanların getirdikleriyle daha da körüklendi gitme duygusu ve Amerika’ya gitti.
AYDINLIK- Kaçtı.
VEREN- Evet kaçtı. Bu kaçışı halka anlatmak için sağlık problemlerini öne sürdü. Ama inandırıcılığını yitirdi. Sağlık sorunlarından gitmedi. Birkaç yıl bunu kullandı. Cemaat "Bir bildiği vardır Hocaefendi’nin" diyordu. Ama daha sonra bu durum halk nezdinde değişti.

"VİDEO KASETLERİNİ BENİM SATTIĞIMI YAYDILAR"

AYDINLIK- Siz ne yaptınız?
VEREN- Ben, cemaat içindeki hadiselerde, tasarruflarda, Hocaefendi’nin bilgisi dışında bir şey olmasını engellemek istedim. "Kontrolsüz bir yönetim olmasın" dedim. O’nun ismi kullanılarak yanlış yapıldığını düşündüm ve yeni bir yapılanma gerektiğini farkettim. Bunu O’na söylemek istedim. 20 sene, aylık toplantılarımız devam etmişti ama bugün bu toplantılar olmuyordu. Eski arkadaşlarımızı toplayıp, yeni bir yapılanmanın içine girmek gerekiyordu.
Bunları kendisine söylemek için New York’a gittim. Bana Washington’a gittiğini söylediler. Beş saat kara yoluyla, yanımda doktor Uğur Es’le birlikte Washington’a gittik. Uğur Es, şu anda İstanbul’da görevli, kalp cerrahı. Bana dediler ki, "Hocaefendi sizi kabul etmiyor. Geriye dönün". Uğur Es’le birlikteyim. Nasıl olur? "Yıllarımız beraber geçmiş, hep yanındaydım. Kendisi bana söylesin. Böyle bir nezaketsizlik yapmaz" dedim. Şeref Ali, İsa Saraç dedi ki, "Aynen böyle söylüyor. Geriye dönüyorsunuz". Ben geri döndüm. Doktor da çok kırıldı. Aynı gün, hiç dinlenmeden New York’tan Washington’a, oradan Türkiye’ye...
Selam almadan geri döndüm. Şefkat, sevgi, hoşgörü abidesinin en yakın arkadaşına yaptığı bu. Uğur da şahit. Arkadaşlara, hizmetin içinde ve gönlü kırık arkadaşlara, benim Hocaefendi’yle görüşmemi isteyen arkadaşlara, "Beni perişan ettiniz ve gönül yarasıyla döndüm" dedim. Üç sene kadar kendi işlerime bakıp, karışmamaya çalıştım. Fakat sonra, benim organizasyondaki gücümü, söylebilenecek lafları en keskin şekilde söyleyebileceğimi düşündükleri için, Hocaefendi’nin de yurtıdışında bulunmasını fırsat bilerek, beni tamamen devre dışı bırakmak için, Hocaefendi’yle ilgili yayınlanan video kasetlerini benim para karşılığı sattığımı yaydılar.

"KEMALETTİN ÖZDEMİR’İN GÖREVİ POLİS İÇİNDE ÖRGÜTLENMEYDİ"

AYDINLIK- Kim bunlar?
VEREN- Sakarya Üniversitesi’nde, şimdi profesör olmuş K.Ö ve Zaman gazetesi yazarı Abdullah Aymaz. K.Ö.’e verilen bir görev vardı, polislerle ilgili. Bu arkadaş bunları güzelce örgütleyip, bütün istihbaratı günü gününe Hocaefendi’ye götürüyordu. Hizmet namına. Kutsal işti, O’na göre. Hocaefendi de bu istihbaratı istedi. İstemeseydi, olmazdı. Bizim, siyasetten uzak durmamız istenirken, devletin en mahrem (istihbarat) ünitelerine burnumuzu sokmamız, devletin bize olan güvenini sarstı.

"DEVLETİN BİRİMLERİNDE YAPILANDIK"

AYDINLIK- Devletin birimlerinde, askerin, polisin içinde bir yapılanma mı bu? Yok deniliyordu...
VEREN- Evet. Bizim en büyük hatamız, "aydın insan yetiştireceğiz" diyorduk, ama bu karara 180 derece zıt çalışmalar yaptık. Bir elinde Kuran bir elinde topuz olmaz. Biz eğitim seferberliği yapıyorsak, siyaset olmaz. Siyasete girmedik ama, devletin en mahrem ünitelerine müdahale etmeyi mahsursuz gördük. Bu da Hocaefendi’nin tek başına aldığı kararla oldu.
AYDINLIK- Siz diyorsunuz ki, "Fethullah Gülen beni hain ilan etti. Amerika’da 50 kişinin huzurunda öldürülmemi emretti". Nedir bu olay?
VEREN- Kaset olayı çıktı. Ben köşemde duruyordum. Bize böyle öğretilmişti. Ama kaset olayı çıktı ve halkın nazarında etkisiz hale getirilip tam anlamıyla sıfırlanmamı istediler. Çok mütevazi olmaya gerek yoktu. İkinci defa Amerika’ya gidip, bu iftirayı yapanları deşifre edip, ortaya çıkarmak istedim. Israrla istedim, ısrarla engellediler. İzmir Bozyaka’da Barbaros’a gittim, "Beni görüştür" dedim.

"130 DÖNÜM ÇİFTLİK, VİLLALAR..."

AYDINLIK- Barbaros kim?
VEREN- Barbaros Kocakurt. Yamanlar Koleji’nin Genel Müdürü. 15 gün boyunca Barbaros’un yanından ayrılmadım. Israr ettim. Gittim Amerika’ya. Benim oraya gitmemden hiç memmun olmadılar. 30 gün Amerika’da durdum. Bana "Hoşgeldin" bile demedi Fethullah Gülen. Pensilvanya’da, 130 dönüm çiftliğin içerisinde, kendine ait villa, yedi-sekiz tane ayrıca villa var. Sadece yüzüme baktı ve kapıyı kapattı.

AYDINLIK- Kimler var villada?

VEREN- Ali Ünal, Cevdet Türkyolu, Necdet Başaran, Polis Arif, Ahçı Murat, İsmail Büyükçelebi, Sait Bey kod adlı Sürmeli Aksoy... Esnaftan bazı isimler, doktorlar. 30 gün konuşamadım. Oraya teslim olmak üzere gittim ve bu fitneyi ortadan kaldırmak için bekledim. 31. gün fitneyi yapanları söylemek istedim. O gün cinnet noktasına gelmiş Hocaefendi.

"GÜLEN BAĞIRDI: NURETTİN BANA SUİKAST İÇİN GELDİ"

AYDINLIK- Fethullah Gülen cinnet noktasına geldi.
VEREN- Evet. Hiç hayatımda görmediğim şekliyle avazı çıktığı kadar bağırdı. "Nurettin suikast yapmaya geldi, beni öldürecek." O’nu öyle inandırmışlar. 35 yıl aynı çatı altında beraber olduğumuzu unutmuş ve beni canavar gibi görüyordu. Ya ilaçların ya da anlatılanların etkisiyle, o kadar insanın önünde avazı çıktığı kadar bağırıyordu: "Senin buraya, beni öldürmeye geldiğini bilmiyorsam ben eşekoğlueşeğim." "Yazıklar olsun Hocam. Ben sana, anamdan babamdan, çocuğumdan daha yakınken, bunları nasıl söylersin. Bana bunu söylecek insan daha anasından doğmadı. Ben bunu kabul etmem" dedim.
O sırada şömine demirini kaptı ve üzerime öldürmek üzere yürüdü. Etrafındakilere de "Öldürün bunu, öldürün bunu" diye defalarca avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Polis Arif bana yalvarıyor, "Ağabey ne olur uzaklaş buradan". Beni tekme tokat, İsmail Büyükçelebi de dahil; o gölgesinden korkan herif, benim 30 yıllık arkadaşım, Büyükçelebi, boğazımı sıktı, tekmek tokat dışarı çıkardılar. Necdet Başaran’ın arabasına tekme tokat bindirdiler, şahsi eşyalarımı alamadan döndüm.
Döndükten sonra, bu olayı K.Ö. ve Abdullah Ayvaz’ın yaptığını bana Necdet Başaran söylemişti: "Hocaefendi’ye, senin bu kasetleri sattığını inandırdılar." Hiç kimseye söylemeden, K.Ö. ve Abdullah’ı aradım. Abdullah Aymaz, "Böyle bir şey yok. İftira" dedi gülerek, sırıtarak. Görüşmek istemedi. K.Ö.’i aradım o da görüşmedi. Şerif Ali Bey’e gittim, "Sen doktorsun. Bu arkadaşlarla görüşemedim. Ama Hocaefendi cinnet noktasında. Doktorsun, ne yapmamız gerektiğini söyle" dedim. Ben bu sır dairesi içinde bunu çözmeye çalıştım. Üç sene bunu kimseye söylemedim. Sadece Şerif Ali biliyordu. Hocaefendi, belki pişmanlık duyar. "Cinnetten dolayı yapmıştır bunu ve çözeriz" diye düşünüyordum.

"GÜLEN, AİLEMİ ALDI ELİMDEN"

AYDINLIK- Çözüldü mü?
VEREN- Esas, felaket noktasına geliyorum! Benim üniversitenin son sınıfında iki kızım var. Fatih Üniversitesi’nin son sınıfındalar. Onun büyüğü bir oğlum var. Onun da bir büyüğü ve iki de küçükleri olmak üzere, altı çocuğum var.
Bana çocuklarımdan çok enteresan bir teklif geldi: "Baba biz seninle kesinlikle ayrı yaşamak istiyoruz." 35 yıllık evliyim, çocuklarım ve anneleri benden ayrılmak istediler. Gülen’le kavga başladıktan üç yıl sonra. "Neden?" dedim.
Hocaefendi’yle yaşadığım sıkıntıdan dolayı bana yapılan bir boykot var. Eğer beni terkederlerse, hesaplarına para gönderileceğinin ve destek olunacağının teminatını almışlar. Sordum,"Kim dedi bunu size?" "Hacı Muhammet’le görüştük İstanbul’da" dediler.
Bu paraların, Üsküdar Pamukbank’taki hesaplarına, Ümmü Selem ve Ümmü Haram adına, çocuklarımın isimleri bunlar, paranın yattığını tespit ettim. Belgeli, hesap cüzdanları var. Hiç tanımadığımız isimler üzerinden para yatırmışlar. Bir ay içerisinde, tek celsede beni mahkemeye verip, ailem beni boşadı. 35 yıllık evimde hiç münakaşa olmadı ama boşadılar. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?
Çocuklarımdan üç yıldır haber almıyorum. Hiçbiriyle görüşemiyorum. Bundan haberdar olmadığını söyleyebilir mi Fethullah Gülen? Hacı Muhammet’i aradım, beni ölümle tehdit etti. Hocaefendi bu durumu çözemez miydi?

"DAHA FİRAVUNCA İŞLERİ VAR"

Aradan bir yıl geçti... Bana Alaaddin Kaya, Harun Tokak, Ali Bayram, Suat Yıldırım geldiler, "Biz bu kırıklığı çözeceğiz" dediler. Benimle ayda bir görüşeceklerini söylediler. Benim tepki verip, bu olayları cemaate anlatacağımdan çekindiler. İsmimi tekrar gazeteye yazdılar. Zaman gazetesinde, logoda, Genel Koordinatör olarak ismim bir yıl boyunca çıktı. Ama gazeteden tek Allah’ın kulu aramadı beni. Bir sene sonra tebligatta bulunmadan ismimi çıkardılar, çünkü endişeleri geçmişti.
Harun Tokak, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Genel Müdürü, Ali Bayram ise bütün diyalog, Avrasya şirketlerinin perde arkasındaki isim, kasa ve Gülen’in yakın akrabası... Suat Yıldırım, Hocaefendi’nin Edirne’den yakın arkadaşı, profesör. Ben anladım ki, bu olayları yüksek sesle anlatmazsam, hain ilan edilmiş olacağım. Onun için internet sayfasından anlatma kararı aldım. Ben bunları kamuya, devlete sunacağım.
Daha diktatör, daha kötü, firavunca işleri var. Benim gibi mağdur olmuş çok kişi var. İnternet sayfasına mecburen başvurdum, çünkü kendisi medyanın bütün gücünü kullanıyor. Bana e-maillerde hakaret edenler, acaba 35 yıllık yuvaları Hocaefendi tarafından yıkılsaydı ne yaparlardı?

"ASKERDEN GELECEK TEPKİLERE KARŞI SIRTIMIZI AMERİKA’YA DAYAMALIYIZ"

AYDINLIK- "Orta Asya’daki eğitim seferberliğimiz Amerikan conilerinin akıncısı olma şekline dönüştü" diyorsunuz. Fethullah Gülen tarikatı, Amerikanın conisi mi oldu?
VEREN- Cemaat olmadı. Gülen, Amerika’nın gücünü kullanıp daha fazla hizmet edileceği yönünde mesajlar veriyor. "Amerika’ya dost olmak, sırtımızı dayamak, bizi daha emin kılar. Dolayısıyla Türkiye’de de askerden ve rejimden gelebilecek tehlikelere karşı sırtımızı güçlü bir yerlere dayamış oluruz" deyip, cemaate fısıltı şeklinde brifingler vererek, empoze ediyor. Cemaat, farkında olmadan Amerikan conisi gibi kullanılıyor şu anda.
AYDINLIK- Gülen tarafından.
VEREN- Evet.



"GÜLEN’E İSTİHBARAT NERDEN GİDİYOR?"

AYDINLIK- Ilıcakların Tercüman’ında Fethullah Gülen, "Önümüzdeki günlerde suikastlar olacak" dedi.
VEREN- Bir kere manşetin kendisinde bir sakatlık var. Nazlı Ilıcak, "Fethullah Gülen çok iyi bir istihbaratçıdır" diyor. Fethullah Hoca, benim bildiğim gönül insanıdır! Daha önce İhsan Kalkavan da "Her yerde en iyi Atatürkçü olduğunu ispatlarım" dedi. Bir karar verilmesi gerekiyor: Fethullah Hoca çok iyi istihbaratçıdır, çok iyi bir Atatürkçüdür, çok iyi bir diyalogcudur. Hoca, bunlardan birini kabul edip kimliğini ortaya koymalı. Amerika’da yaşayan, 70’ine merdiven dayamış, hasta, gözleri yaşlı bir insan, Türkiye devletini uyaracak kadar istihbaratı nereden, nasıl alır? Herkesi uyandırıyor! Amerika’da yaşadığı halde, Türkiye’nin en mahrem meseleleri nasıl O’na gidiyor? O zaman, devlet ona mı çalışıyor? İstihbarat raporları nasıl gidiyor? Bir Hoca’nın bunlarla ilgilenmesi doğru mu? Vatikan’ın pozisyonunu, Papa’nın pozisyonunu mu istiyor? İslam dünyasında Halife, dünyayı kurtaracak tek aslan mı olmak istiyor? Eğer böyleyse, meczupluk hayalleri yaşıyor!

"YABANCI AJANLAR BİZİ ÖLDÜRÜP BİRBİRİMİZE DÜŞÜRMESİN"

AYDINLIK- Söz alalım, Ulusal Kanal’da canlı yayın için...

VEREN- Eğer, kendisi canlı yayına çıkmak isterse görüşürüz. Benim son vefa borcumdur bu. Biz hep beraber söz vermiştik: Bu okullar, bu üniversiteler, dünya çapında üniversiteler olduğu zaman, biz Hocaefendi’nin Korucuk’taki köyünde hep beraber oturup çorba, çay içecektik ve beraber yaşlanacaktık.
Biz buradayız. Aynen Arafat gibi. Bin tane ölüm tehdidi alıyorum ama buradayım. Öldürülürsem burada öldürülürüm. Ama ne Amerika’ya kaçarım, ne sağlık problemimi bahane ederim, ne de kimseden yardım isterim. Gelsin, hep beraber burada öldürülelim. Türkiye’de öldürsünler bizi. Değişik ülkelerin ajanları bizi öldürüp, bizi birbirimize vurdurmasın!
Bu söylediklerimden bir tanesine yalan diyebiliyorsa Fethullah Hoca, yarından itibaren konuşmayacağım!

AYDINLIK/Yayın Tarihi : 23 Kasım 2004 04:41
 
Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ;3188632' Alıntı:

uslübunu bozmadığın yani küfür veya hakaret etmediğin sürece Kemal demende hiçbir sakınca yok tabi

Senden daha olgun cevap beklerdim.Sevdiğin adama daha fazla hürmet edilmesini bana söylemeni beklerdim.Sen belki atana Kemal demeye bir tepki vermiyorsun.Ama ben ve birçok kişi uğruna alemlerin var edildiği Efendimiz(s.a.v) in küstahca sadece -sanki babalarının oğluymuş gibi- ismiyle hitap edilmesine karşıyız.Haa bu söylediklerim inananlar için geçerli.İnanmayanlar yahud lafa geldimi inanıp yazılarında pek emare görülmeyenler müstesna.
 
kafir, deccal, din düşmanı kuranı yok etmek isteyen insan

Ve şimdi yollarını ayıran, F. Gülen' in hain ilan ettiği ABD' de 50 kişinin huzurunda öldürülmesini emrettiği ben;
Makine mühendisi ve gazeteci Nurettin Veren; Hem bütün yetkililere hem de bütün samimiyeti ile Allah, Vatan ve Millet için fedakarlık yapan genç kuşaklara, olayların gerçek yüzünü açıklamaya başladım.


Şirk ve dikta sistemi ile, yobazlık ve meczubluk haline getirilmek istenen tek adam, tek lider ve kontrolsüz güç haline gelen bu durumu gözler önüne sererek, hoşgörü, diyalog ve uzlaşma diyerek kendini ve kitleleri yozlaştırmaya HAYIR diyorum.

..Olayların şeffaf, demokrat ve halka malolmuş şekilde ve devlet denetiminde yürütülmesini istiyorum. Bu konularda her türlü görüşme, konuşma ve tartışmaya açık olduğumu bildiririm. Bu masum görünüşlü sahte maskelerin ardındaki bütün sırları sorgulayacağım.
Nurettin Veren KIBLE MEKKE İKEN NEW YORK Devleti idare edenlerin tüccarlık yapması nasıl şaibeli bir davranışsa din ve maneviyat insanlarının da siyasetle idareyle ve ticaretle uğraşması aynı şüpheyi doğurur .hem maddi hem manevi gücü eline alan, çok büyük bir güç haline gelen, gizli bir örgüt halinde değişik hayallere ve Ütopik projelere zemin hazırlar.bunun için ticaretle din , siyasetle din iç içe olduğu zaman daha büyük boyutlarda risk taşır,Oysa hayır kurumu olarak yıllardır fakir insanlara eğitim ve yardım seferberliği için çıkılmış olan bu yolda sadece hayır, maneviyat ,ahiret, yardım, sağlık eğitim denen bir hizmetin yozlaşarak en büyük holdingler halinde içtima-i hayatın içeririnde yer alması, dinle ticaretin bir arada olması,dinle siyasettin bir arada olması kadar tehlikeli ve suiistimale açık bir zemindir.

yozlaşmanın kökü ve özü, din ve maneviyat insanlarının hayır , Allah rızası , diye hareket ederken aşırı teslimiyetçi ve dini eğitimini nene ,dede hikayelerinden alan.Kuranı çok kutsal olarak kabul ettiği halde Allahın ayetlerinden hiçbir bilgisi olmayan saf ve zavallı insanların din borsasında din spekülatörleri tarafından sömürülmesidir
yolun yarısın da hedef den sapıttırıldığının farkına bile varamaz .KIBLE MEKKE İKEN NEW YORK olsa da SENELERCE YILANIN BAŞI DEDİĞİ, VATİKAN PAPAZININ , ELLERİNİ ÖPSE DE SORGULANAMAZ Tenkit edilemez ,mutlaka bir hikmeti vardır Gayri sınırsız güç, aklı mantığı hukuku dinlemez BAŞARILARIN VE ŞÖHRETİN SARHOŞLUĞU, İKİ DÜNYANIN HERAKLİTİ OLMA HIRSI , HEM LİDERİ HEM,HEM YANDAŞLARI ÇOKTAN BAŞTAN ÇIKARMIŞTIR ZİRA en büyük holdinglerden daha büyük, en büyük siyasi güçlerden daha güçlü siyasi güç haline gelinmiştir Bu ESRARENGİZ gelişmeleri kılıflamak ,gözlerden saklamak için , gelebilecek araştırma ve soruşturmayı savuşturmak için okulları ve oradaki masum samimi gayretleriyle öğretim üyeliğine 150 dolar 200 dolar maaşa katlanan,dünyanın 4 bir tarafına cihat,hizmet irşat diyerek gönderilen Fedakar insanların mesaileri sömürülüp onların arkasına saklanmak Vitrine onları koyarak duygu sömürüsü yaparak Uluslar arası gizli politikalara ve yurtiçi siyasete körlemesine dalmak en büyük takiyye ve en büyük tehlikedir.bütün şirketlerin soruşturulması gayet meşru olduğu gibi,meşru görülen okul ve üniversitelerin ve eğitim hastane müesseselerinin arkasında da gizli esrarengiz organizasyonların ve bilinmeyen güçlerin gözler önüne serilip tetkik edilmesi ve araştırılması gayet normal ve geç kalınmış bir iştir diye düşünüyorum.Amerika’da ikamet eden birisinin Türkiye’nin menfaatleri için söylediği tavsiye ettiği şeyler güven verici olmaz F.GÜLENİN ESRARENGİZ CEZALANDIRMA METOTLARI Gazetelerde Fethullah gülenin avukatı Orhan erdemliyi gördüğüm zaman dikkatimi çekti eski evrakları kurcalarken baktım ki 1998 yılında ŞİMDİKİ SAYIN BAKAN ALİ COŞKUN BEYİN arsasını bağışladığı ,İSTANBUL MALTEPE DEKİ COŞKUN KOLEJİ benim kurucusu olduğum halde,parasını ödeyerek çocuklarımı okuttuğum fakat birkaç taksit aksadı bahanesi ile Coşkun Kolejinden bana icra yapan, evime haciz getiren avukat ORHAN ERDEMLİ BU günde CUMHURİYET gazetesin deki röportaj dizisini durdurarak Fethullah güleni korumaya ve müdafaa etmeye çalışan avukat,aynı avukat ORHAN ERDEMLİ OGÜN haciz kağıdını elime alarak yanına gidip olayı kendisine anlattığım zaman , yemin ederek haberi olmadığını söylemişti.bu size bir şeyler düşündürmüyor mu ?YAKILARINA ÇOK ŞEFKATLİ , DÜŞMANLARINA ÇOK SERT TARİFİNE NE KADAR DA UYUYOR Napolyon’un bir sözü : ( beni sevmeniz gerekmez benim için ölmeniz yeterli )şimdi liderlerin hayalleri ve şuur altındaki beklentileri hep budur bir zamana kadar sevgi muhabbet isteyenler,gerekli itaati ve hakimiyeti sağladıktan sonra artık onlar için sevilmek değil onlar için ölmek gerekir. YADA KAĞIT MENDİL GİBİ ATILMAK NURETTİN Veren KUR’AN ANLAŞILMAK VE ÖĞÜT ALMAK İÇİNDİR
Gerçek din İslam eşittir kur’andır Bunun yerine kuranın hakikatlerinin önüne dervişlerin,meczupların,şeyhlerin hikayeleri ütopyaları Kur’anın önüne perde olmuş kur’an Müslümanlığı yerine Dervişlerin,meczupların dini, kur’an Müslümanlığının önüne geçmiştir.
Bunun en güzel söylemini de kur’anın “ kur’an Arapça okunmazsa, hatim olmaz” diyerek surete haktan görünüp insanla kur’anın arasına bir demir perde çekilmiştir.Martin Luther yedi yüzlü yıllarda Yunan’ca Tevrat ve incilin kiliseye baş kaldırarak Almancaya çevirmesinden sonra batı dünyasında kilisenin hegemonyası ve diktası kırılmış Rönesans ve reform uyanışlarıyla dinde ve sanayide yeni bir anlayışla yobazlıktan cahillikten kurtulan batı dünyası hem kültür ve sanatta hem de teknolojide fevkalade bir hızla kendini yenilemiş orta çağdan süratle yeni çağa sıçramıştır.

İslam dünyasındaki yobazlık ve cehalet ise kuranın Arapça okunmasındaki ısrardan dolayı meczupların ve yobazların anlatımlarıyla insanlar uyuşturulmuş kurandan ve Allah’ından yaratıcısından uzaklaştırılarak kuran Müslümanlığı değil töre ve yöre Müslümanlığı ütopyalar efsaneler Müslümanlığı ile insanlar kandırılmıştır.

Her çıkarcı kesim kendine göre töreleri ve efsaneleriyle destanlarıyla karışık hikayelerle kuranı perdeleyerek din diye bunları kendi insanına sunmuştur. Oysa, kuran her milletin kendi diliyle anlaması gereken ilahi bir mesajdır.Bunun yerine kendi destanlarını törelerini din olarak kabul eden milletler hala daha orta çağ cehaleti ve yobazlığı içinde bocalamaktadır.

İlk mecliste Gazi M.Kemal’in kurtuluş mücadelesi sonrasındaki en sıkıntılı günlerde, öncelikli olarak kuranın Türkçe yazılıp insanların kuranı öğrenerek meczupların yobazların softaların ellerinden ve büyüsünden kurtulmaları için, bu görevi Mehmet Akif ‘e vermiştir. Fakat M. Akif, değişik düşünceler ve yapılan baskılar nedeniyle, yarıya kadar yazmış olmasına rağmen, bu işi neticelendirememiştir.Daha sonra, bu görev Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiştir. Gazi M.Kemal meclis kararıyla alınan bu teklifi kendi parasıyla ödeyerek ödüllendirmiş ve kurana olan saygısını ortaya koymuş ve bu cehaletten din yobazlarının elinden kuranın kurtulması için çok büyük çaba sarfetmiştir.


Fakat buna rağmen yobazların hücumuna uğrayıp din düşmanı ilan edilmiş ve günümüze kadar halen bütün yobazlar, sapık tarikatlar pek çoğu
Atatürk’ü kafir, deccal, din düşmanı kuranı yok etmek isteyen insan olarak çevrelerine empoze etmektedir
işte işin esası çözüm noktası kuranla yüz yüze gelip ne dendiğini insanların net olarak anlamasıyla çözülecektir. Gerçek kuran anlaşılmaz, istifade edilmez bir durumda raflara kaldırılmıştır.Onun için bugün yalın olarak kuranın anlaşılması insanların tarikatların, şeyhlerin, hocaların, mollaların etkisinden kurtulmasıyla gerçekleşebilir ve yalın kuran anlayışıyla bütün efsaneler bir tarafa itilerek doğru bir Müslümanlık bu işin tedavisi olabilir
.

Nurettin Veren HATIRALARDAN BİR KESİT !!! Tarih: Sat 13 May 2006
 
Başarısız Oldunuz Sayın Mod.

Senden daha olgun cevap beklerdim.Sevdiğin adama daha fazla hürmet edilmesini bana söylemeni beklerdim.Sen belki atana Kemal demeye bir tepki vermiyorsun.Ama ben ve birçok kişi uğruna alemlerin var edildiği Efendimiz(s.a.v) in küstahca sadece -sanki babalarının oğluymuş gibi- ismiyle hitap edilmesine karşıyız.Haa bu söylediklerim inananlar için geçerli.İnanmayanlar yahud lafa geldimi inanıp yazılarında pek emare görülmeyenler müstesna.

Dostum sayın Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ ne yaptığının farkında değil,burası da saygıyı temel alan bir forum değil herhalde.Yaptıkları bunun göstergesi,Türk toplumunun liderine gösterilen saygı ortada.
Bunlar Atatürk'çü geçinirler,Atatürk'den ise KEMAL diye bahsederler,Hangi kemal bu?sarı çizmeli mehmet aga...


imza bölümüne de şunu yazmış;
“Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.“

Bunu söyleyen kim Mustafa Kemal Atatürk ama KEMAL de yazsak olur yani.

Yazık çok yazık,forum yönetiminden olaya el koymasını talep ediyorum.
 
Atletle namaz kıldı diye Hüseyin Başaran evden kovulmak istenmişti , sigara içtiği görüldüğü için pek çok arkadaşımız evlerden atılmıştı açıkça değil gizli sigara içtiği tespit edildiği için atılmıştı.Kot pantolon giydiği için pek çok kimse evlere yurtlara alınmamıştı.FOTOĞRAF HARAM Fotoğraf mevzu hiçbir arkadaşımız fotoğraf çektiremez ve hiçbir arkadaşımız eve gazete getiremezdi .çünkü resim olan yere melekler girmez onun için hiç kimse resimli bir dergi veya gazete senelerce evine sokmadı.ve biz ailelerimizin albümlerindeki annelerimizin babalarımızın düğün fotoğraflarını bile eve melekler girmez diye albümlerimizi yakmış çöpe atmıştık ve hiç birimiz fotoğraf çektirmemiştik vesikalık fotoğrafın haricinde doğan çocuklarımıza okullara gidinceye kadar vesikalık fotoğraf bile çektirmemiştik.Hatta bu inanış o kadar ileri bir noktada idi ki, sızıntı dergisinin çıktığı ilk 10 senesindeki sayılarına dikkatle bakılırsa bütün canlı resimlerin boyunları kesilmiştir bu derginin dizaynında o zaman bir heyet halinde çalışan arkadaşlarımızın hepsi bilir bir ara formül bulunmuştu.( Boynu kesilirse günah olmaz)

Fethullah Gülen kendi içtihatları ile bunları ince bir çizgi ile boyunlarından kesince bunlar suret olmaktan çıkar ve dinen mahsursuz hale gelir diye sızıntının ilk çıkan 10 yıllık sayısında fotoğrafların hepsi istisnasız hayvan fotoğrafları dahil,yani bütün hayvanlara, kuşlara ait fotoğrafların dahi boyunları çizilmişti ve böylelikle dinenursi'nin kitaplarının içerisinden teker tek fotoğrafını keserek çıkarmamızı emn günah olması halledilmişti bu bir ara formüldü Fethullah Gülen içtihadı idi hatta Said-i Nursi'nin tarihçeyi hayat kitabında fotoğrafı olduğu için o gün evlerde okunan said-i retmişti. Biz fotoğraf hususunda hassasiyetle ev ev dolaşarak bu fotoğrafları çıkardık ve o gün bu eserleri neşreden ağabeylerle Fethullah olduGülen bu fotoğraf hususunda birbirleriyle ayrı görüşler içerisindeydiler ve bunun büyük günah ğunu Fethullah hoca içtihat ederek ağabeylere tavır koymuştu.ve tarihçeye hayat kitabındaki Sait nursi'nin fotoğrafları teker teker kesilerek çıkarılmıştı. Çünkü melek girmezdi Fethullah Gülenin o günkü öğretisi buydu ve hiçbir arkadaşımızın yan yana çekilmiş bir fotoğrafı yoktur fotoğraf hususunda bu kadar hassasiyet telkin edilmişti ve bütün bunlar yaşanması çok güç olan şartlardı. Sinemaya, tiyatroya, maça hiçbir arkadaşımız hiçbir şekilde dinen günah diye gitmemişti. Müzik dinlemek kesinlikle mümkün değildi. Bizim dinleyeceğimiz tek şey abdussamed'in okumuş olduğu kuranı kerim bantlarını dinlemekti. Eski nurcular ile aramızda ilahi dinleme meselesi olmuştu onlar marşlar ve ilahi dinlemenin mahsursuz olduğunu düşünürken biz marş veya herhangibir ilahi dinlemeyi bile dinen büyük bir günah olarak Fethullah Gülenin öğretisiyle almıştık, hiçbir arkadaşımız 10 -15 sene herhangi bir şekilde radyodan Türk sanat müziği yada bir mevlit dahi dinlememiştir. Fethullah hoca kendi teybini kampta ortaya koyar abdussamed'in sesini dinlerdik çünkü kurandan bir şey anlamadığımızdan Mustafa İsmail’in sesine aşık olurduk. Kurana değil ses olarak sadece bunu dinliyorduk ve o arada ben yine mahsursuz olduğunu düşündüğüm kuran kaseti dinlerdim arabamla hocayı bir yere götürüyordum Fethullah hocanın bu sesi duyar duymaz bana çok dehşetli bir şekilde hakaret etti çünkü kuranı kerimi okuyan Malezyalı bir kadın hafızdı kadın sesinden kuran bile dinlenmez deyip bu kasedi çıkarıp atmamı söyledi ve bir daha da dinlemememi gerektiğini sıkı sıkı tembih etti.Şimdi bu hayat kesitleri aklıma geldikçe anlatıyorum ve bu geniş bir kitlede, yani o gün Fethullah Gülene yakın olan bütün cemaat tarafından bu prensipler en az 10-15 sene yaşandı ve halen daha pek çok kimse bu sistemle devam etmektedir bu kurallara uyarak hayatını devam ettirmeye çalışmaktadır. KOLONYA ALKOLLÜ MÜREKKEP HARAM BÜTÜN cemaat senelerce kolonya kullanmadı. çünkü içinde alkol vardı, hatta mürekkebin içerisinde alkol olduğu için Abdurrahman Cerrah oğlu alkolsüz mürekkep cerrol mürekkepleri üretmişti ve cemaat sadece cerrol mürekkepleri kullanırdı. Başka mürekkeplerin kullanıldığı hiçbir kalem kullanılmazdı ve tükenmez kalemlerdeki mürekkeplerin alkolle yapıldığından dolayı hiç kimse cebindeki tükenmez kalemle namaz kılmazdı,

Daha sonra buna paraları da namaz kılarken çıkarmak tavsiyesi ilave edildi çünkü paraların üzerinde Atatürk ün resmi vardı ve Atatürk'ün resmi olan paralarla namaz kılınmazdı bu sefer cemaat, üzerindeki paraları ve cüzdanları da çıkarıp bir kenara koymaya başladı. Bu derece aklına gelen her hezeyanını dinin bir ölçüsü olarak üzerimizde tatbik etti ve bunları kobay gibi bizlere uyguladı,

sonrada bu dediklerinden fersah fersah farklı ve 180 derece zıt davranışları rahatlıkla yaptı ve bugün gelinen noktayla mukayeseyi sizler yapın diye sizlere sunuyorum.Yani bu mürekkep mevzu, fotoğraf mevzu, alkol mevzu kolonya mevzu hatta kolonya değil esansları dahi içinde mutlaka çok cüz i bir miktar alkol vardır diye kullanılmadı. DETERJANLAR VE KOKULU SABUNLAR HİÇBİR kimse kokulu sabun kullanmadı çünkü kokuyu verirken mutlaka esans konmuştur, kokusuz sabun kullanıldı yani tamamen prina sabunu veya hiçbir kokusu olmayan sabunlar kullanıldı özellikle Edremit tarafından Ayvalık tarafından köylerden getirilen zeytin yağı posasından yapılmış sabunlar kesinlikle kokusuz olanlar. daha sonra deterjanlar kullanılmaması tavsiye edildi deterjanında koku ürettiği için onlarda kesinlikle kullanılmamalıydı işte hayatının her safhasında kendi hezeyanlarını ölçü olarak din olarak ortaya koyup insanlar bununla meşgul edildi ve bununla işgal edildi kalpler kafalar bununla dolduruldu. artık yapılacak iş itaata alıştırılmış cemaati koyun sürüsü gibi artık her sahada kullanabilmek idi. çünkü bu tatbikatlarla cemaat sorgusuz sualsiz itaate hayatlarını ipotek ettirmeye alıştırılmıştı, hayatlarının her şeyine bu şekliyle müdahalede başarılı olduğunu gören Fethullah Gülen artık onların çocuklarını, ailelerini kalplerini kafalarını rahatlıkla yöneteceğine kendisi de inanmıştı. çünkü bu kadar büyük tatbikatlardan aldığı müspet netice onu istediği her şeyi yaptıracak köleleri olduğuna inandırmıştı.

İBRET VERİCİ BİR HATIRA BİR gün boz yaka yamanlar kolejinde hocayla yaptığım münakaşadan sonra bana çok kızmıştı, Bir ara Barbaros koca kurt yanıma sokularak tarihi bir ihtarda ve nasihat ta bulundu :Bak Nurettin ağabey sen F.hocayı hepimizden daha eski tanırsın , ben yanında devamlı kalırken neler yaşadığımı nelere katlandığımı Allah la ben bilirim. Bazen sinirlendiği zaman beni yoruluncaya kadar döver ve üzerime çıkıp ayakları ile tekmeler. Sonrada pişman olur helallık diler. Bunları sende görmüşündür. Bundan sonra hocanın yanında kalmak istiyorsan ,HEM KEDİSİ HEM KÖPEĞİ OLMAYA KATLANMALISIN dedi. İşte ALLAHA itaat ve iman edilmesinin gerektiğini öğretmek yerine ,KURAN ölçülerinden ve bilgisinden mahrum saf , genç arayış içindeki, Anadolu insanlarını inanç boşluğundan istifade ederek kendine kul köle ederek, mutlak itaati sadakat ve ibadet diye beyin yıkayarak (GASSALIN ELİNDEKİ MEYYİTLER OLUN) YANİ: Ölü yıkayanın elindeki ölüler olun BİZE DELİLER LAZIM , AKLIN GÖZÜ MANA ALEMİNE KAPALIDIR GİBİ KURAN ÖLÇÜLERİNE TAMAMEN ZIT Pek çok hezeyanlarını, hayali hikayeleri din olarak senelerce telkin etti. ve uzun süreli tatbikattan sonra da daha büyük hayali projelerine girişti bundan sonra artık siyaha ,beyaz beyaza, siyah dese de bir mahsuru yoktu .ve bütün cemaat O gün itaat emrettiği bu meselelerin 180 derece tersiyle karşılaşacağını düşünemezdi , yani o gün bu derece hassasiyetle insanların hayatına din olarak müdahale eden Fethullah Gülen acaba yıllar sonra Amerika’ya gidip sığınacağını o gün söyleseydi, bir kadının sesini dinlemek günlerce aylarca dinden ve ibadetten zevk alamayacağını harama bir bakışın günlerce ibadetten zevk alamayacağını kadının elinin sıkıldığı zaman veya onun bir kalktığı otobüsteki dolmuştaki koltuğa oturulduğu zaman büyük bir günah işlenmiş , kadınla konuşmanın büyük bir günah olduğu, kadının yüzüne bakmanın büyük bir günah olduğunu öğreten Fethullah Gülenin bugün Nuriye Akmanlarla, Nevval sevindi lerle hareket etmesini Amerika ve VATİKAN'IN dostluğuna inanmasını o gün kimse düşünemezdi. yine bir hatıra zikredeyim: Mehmet Demircan ın televizyonda görev yaptığı bir dönemde yönetim kurulu üyesi olarak bulunuyordum gündeme şöyle bir şey gelmişti, Mehmet Demir can bilgisayarcı olarak Samanyolu televizyona örtülü bayan personel alabilirmiyiz diye sormuştu , İkinci soru, televizyona 12-13 yaşında kız talebeler eğitim programında yer alabilirmi ?Tabii Mehmet demir can hoca tarafından perişan edildi. Bu noktada bir hatıramı anlatayım. Stv kurulmadan önce televizyon hiçbir eve giremezdi. Sema video şirket kurulmuştu, sadece Fethullah Gülen kasetlerini seyretmek bahanesiyle verilen bu cevazla televizyonların evlere girmesine müsaade edilmişti , bu arada haberlere bakma hususunda Fethullah Gülen bir fetva vermişti yalnız televizyonun başında Cevdet ayakta durup elinde bir tülbent parçası spiker kadınsa hemen televizyonun üstüne örtüyü örtüp spiker erkekse televizyonun önünden perdeyi çekiyordu.yani perde darlık yapan bir Cevdet Türk yolu Cevdet’in görevi o gün televizyonun başında durup kutsal Fethullah Gülenin günaha girmemesi için televizyondaki haber spikerinin yüzünü örtmek spiker çekildiği zaman ekrandan televizyonu açmak .bu derece meczupça davranışları biz 10-15 sene yaşadık.

Bu derece dini hassasiyetler sergileyerek kalplerine girip güvenlerini kazandığı insanlara karşı Fethullah Gülenin bugünkü davranışlarını ,Amerika ve Papazların politikalarına alet olmasını izah edebilmesi imkansız görünüyor. İşte yüzde yüz itaate şartlandırılmış adeta hipnozlaşmış böyle tepkisiz ve makuslaştırılan Hiçbir şeyi sorgulayamayan F.Gülene itaate ALLAHA itaat zanneden toplumun perişan hali.Fethullah Gülen mukayese edilmesi çok zor bir zıtlıklar yumağıdır

Yani bu hassasiyetleri sergileyen birinci Fethullah Gülen ile bu günkü yaşantısı ve bulunduğu konum itibariyle ikinci bir Fethullah Gülen. Bunların hangisi gerçek Fethullah Gülen ve bu davranışların hangisi doğru bir karar verilmesi bu hususta araştırma yapılması lazım bence Nurettin Veren F.GÜLENİN YENİ DİNİNDE ASYA FİNANS Yıllarca faiz haram, bankanın gölgesinde oturmak haram bankada çalışmak haram diyeceksin

. 20 Yıl Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV ye Banka reklamı almayacaksın. Faiz haram diye korkuttuğun insanlara, can simidi olarak Asya Finansı kurduracaksın. Az olsun helal olsun diyen zavallı saf Müslümanların küçücük paralarını faizsiz kazanç vaat ederek ucuza toplayacaksın.Sadık müritlerine, zengin yandaşlarına arpalık olarak kullandıracaksın.Bir yıllık net karı 95 milyon YTL açıklayacaksın.Türkiye’nin duru inançlı insanlarının birikimini, kendi hayali dünyan için, Anadolu’nun karda kışta terlikle okula giden fakir çocuklarına değil de Amerika’da, Avrupa’da,Japonya’da yandaşlarına dolgun maaşlar ve turistlik seyahatler için kullanacaksın.Sonrada İnsanların gözlerinin içine baka baka ilkelerimiz aynı ha Asya Finans, ha Banka Finans diyeceksin.İŞTE F.GÜLEN’İN YENİ DİN ANLAYIŞI, YENİ FIKHI Allah’tan çok F.Gülen’in baskılarından korkarak konuşmayan din alimlerine arz olunur…..

Nurettin Veren HATIRALARDAN BİR KESİT


Web sayfasındaki hatıralar bölümü uzun süredir boş kaldı.Ve bende düşündüm ki köşe yazarları gibi makalelerle gerçekten mesaj vermekte bir hayli zorlanıyorum. Anlatmak istediklerimi bir türlü derleyip toplayıp gözler önüne sermek maksadımı ifade etmek kolay bir iş olmadığını gördüm.En iyisi insanların zevkle heyecanla merakla takip edeceği yaşadığım hayatı bir roman gibi artılarıyla eksileriyle hatıra bölümünde neşredip neşredilip gelinen noktayla işin başlangıcı arasındaki değişikleri, zıtlıkları gözler önüne serip, hem bu işin içersinde var olduğunu düşünenlerin , hem dışarıdan bu olaya bakıp merak edip araştırmak isteyenlerin değerlendirmelerine açıkça sunmak için hatıralar dan kronolojik tarihi bir seyir takip etmeden aklıma geldikçe yaşadığım olayları anlatıp değerlendirmeyi ve mukayeseyi okuyucuya bırakmanın daha uygun olacağını düşündüm .Bu gün itibariyle 13.03.2005 başladığım bu kayıtla hatıra bölümünde unutulmaya yüz tutmuş hafızamdaki yaşadığım olayları kaydetmeye web sayfasında neşretmeye başlamanın vakti saati geldiğini düşünüyorum.Belki çok intizamlı birinci basamaktan sırayla yüzüncü basamağa doğru değil de parça parça aklıma geldikçe değişik tarihlerde yaşadığım olayları anlatmaya başlıyorum.Acaba nereden başlasam derken aklıma 1967 senelerinde Buca nın yaylacık semtindeki hacı Mustafa Apa nın evinde kiracı olarak tuttuğumuz talebe evinden bir hatırayla başlamayı uygun gördüm.1966-67 senelerinde yani Fethullah Gülenin izmir’ e geldiği sene ilk açtığımız ev Tepeciktedir.Ve içersinde 5-6 arkadaş kaldığımız 1. evimizden sonra Buca da üniversiteye başlayan 3-4 arkadaşımız Mehmet Atalay,Halil İbrahim uçar,Mehmet Kadan,Nurettin Veren,Hüseyin kaptan,Ali Candan ile beraber kalacağımız ikinci evimizdi.Gerçi Ali Candan,Hüseyin Kaptan ve Nurettin Veren’in evleri izmirdeydi ama hizmete bir önderlik ve bir rehberlik yapma niyetiyle motive edildi.Fethullah Gülen tarafından ve İzmire okumaya gelen Antalyalı bu arkadaşlarımızla beraber kalmak üzere Mustafa Apanın iki katlı yanında keçi ağılı bulunan mütavazi köy evini kiraladık.Okula yakın olduğu için çok tatlı bir talebelik hayatı yaşadığımız belki de ikinci evimiz olan bu evdi.Burada hatıralardan başlayalım.Evimizin hemen karşısında bir bakkal dükkanı vardı ve biz bu bakkal dükkanından hiç şekilde alışveriş etmiyorduk yani biz ekmeği bile çok ötedeki arka mahallede bir fırından alıp alış verişlerimizi de arka sokaktaki bakkaldan yapıp evimizin yanındaki bakkaldan yapmıyorduk.Çünkü bakkal içki satıyordu ve bizim bakkalın önünden geçip ta birkaç sokak ötedeki başka yerlerden ekmeğimizi ve yiyeceklerimizi aldığımız bu komşu bakkalın dikkatini çekmişti ve bize dedi ki çocuklar benim dükkanımdan niye alış veriş yapmıyorsunuz.Bizde hizmet etme ve irşat fırsatı doğduğu için onu ıslah etmek ve doğruyu yöneltmek için böyle bir fırsatı zaten bekliyorduk ve dedik ki eğer içki satmaz isen biz senden alış veriş yaparız.Ve içki satan hiçbir dükkandan alış veriş etmeyiz bu gençlik heyecanıyla yaptığımız aksiyonlardan biriydi çünkü mutlaka gençlerin bir şekliyle motive edilip bir karşı cepheye tepki vermesi bir eylemde bulunması kendine has çizgileri ve hedefleri olması birlik ve beraberlik için mühim bir prensipti bizde o gün Fethullah Güleninin telkinleriyle içkiye karşı böyle bir tepki ile başladık.Ve adam üzülerek dedi ki: ben içki içmiyorum ama müşteriler içki olmadığı zaman alış veriş yapmıyor, mecburiyetten böyle içki satışında bulunuyorum öyleyse bizde ondan vazgeçinceye kadar seninle alış veriş etmeyiz dedik.Büyük bir kesim 1966 dan 80 yıllarına kadar İzmir deki bütün Fethullah Gülen vaazlarına gelip giden insanlar hiçbir şekilde içki satan yerlerden alış veriş yapmamak üzere prensiple hareket ettiler.Ve yıllarca biz 10-15 sene telkinle içkiye karşı böyle bir davranışla hareket ettik.Bu enine boyuna artılarıyla eksileriyle üzerinde durulması gereken bir prensip ama 15 yıl İzmir de ve binlerce insanın bunu prensip olarak yaşadığı bir olaydır.Nurettin Veren UZUN ZAMANDIR GÖRMEDİĞİM BİR ARKADAŞ Tarih: Sat 13 May 2006 (109 okuma) Dün bir yerde çay içerken ısrarla milliyet gazetesindeki F.Gülenle yapılan röportaj üzerine bazı şeyleri yazmamı, cevap vermemi bunun cemaat için çok ehemmiyetli olduğunu söyledi.Bazı hakikatlerin çarpıtılarak anlatıldığını , değişik kademelerdeki hizmet insanlarının olayların iç yüzünü bilmediğini ve benim bu konuda cevap yazmam gereken birkaç noktaya dikkat çekti,Yapılan röportajda; Nurettin Veren sizin pek çok siyasilerle görüşmenizi ilk defa sağlayan ve bu hizmetin illegal çizgiden legal bir çizgiye taşınmasında katkıları olduğu, hizmetin meşru çizgide kabullenilmesi ve anlatılması için girişimlerde bulunduğu, senelerce sizi en zor durumunuzda ve kuruluşun ilk gününden son senelere kadar yanınızda en mahrem meselelerinizde bulunduğunu söylüyor buna ne dersiniz? diye F. Gülene yöneltilen bir soruya F.Gülen Hocanın verdiği cevap gayet basit kısa hiçte doğru olmayan bir cevap bunun mutlaka cevaplandırılması gerekir dedi.Soru bu şekliyle kendisine yöneltildi ve cevap F.Gülenin verdiği cevap ise, Nurettin Veren herhangi bir kimse gibi tanıdığım birisidir zaman zaman arabamı kullanmış olabilir bu şekliyle verilen bir cevap tamamen gerçekleri örtmeye matuf ve F.Gülene yakışmayan kesinlikle doğru olmayan bir cevaptı Bunun cevaplanması gerekir bende bu güne kadar düşünmediğim halde kendisiyle birlikte bir ömür yaşadığımız ve insanların onu çok yüce çok doğru ve çok kutsal bildiği bir boyuta ulaşmış böyle saygınlık kazanmış birisinin hırsla kendine mahsus kazandığı mevki , mertebe ve şöhreti kaybetmeme uğruna hakkı ve hakikati doğruları saklamaya çalışması gerçekten o güne kadar dikkatimi çekmemiş olmasına rağmen o arkadaş bu konuyu sorunca bende tekrar dönüp gazeteyi açtım baktım ki aynen F.Gülenin söylediği şey arkadaşımızın dediği gibi ve doğruluktan hiç taviz vermeyen ve dünyanın en kutsal insanı gibi takdim edilen bir din adamı hüviyetindeki kimsenin şöhret,itibar,mevki ve makamını zedelememek ve etrafındakilerin yanında itibarını kaybetmemek için hakikatleri gizlemesi doğruları söylememesi gerçekten beni üzdü. Hem cemaate hem kendisine bir ihtar ve kendine gelme ve doğruları ortaya koyma namına bir şeyler yazmaya kendimi mecbur hissettim.
F.GÜLENİN ÇARPITILMIŞ 1. AÇIKLAMASI(ZAMAN ZAMAN ARABAMI KULLANMIŞ OLABİLİR) hepsi bu kadar, yani sıradan bir insan ehemmiyet verilmemesi gereken bir insan şeklindeki bir ifade kesinlikle F.Gülene yakışmayacak bulunduğu konuma yakışmayacak bir cevaptır.Çünkü 1966 yılında kestane pazarı camisindeki tahta kulübeye garip çaresiz ve kimsesiz geldiği zaman ,ben motor sanat lisesinin son sınıfındaydım ve 1955 model chevrolet marka otomobilimle taksicilik yapıyordum .ve arabamla onu İzmir’de her yere taşırdım çünkü o gün kendisini bilen hiç kimse yoktu. cami cemaati da henüz kendisiyle yeni tanışmıştı ve onun varlığından pek kimse haberdar değildi.Fakat bizim samimi dostluğumuz ve benim o günden itibaren yıllarca onun şoförlüğünü yapmam arabamla sağa sola götürmem ve daha sonra Edremit’e, Manisa’ya her hafta arabamla götürmem daha sonra hizmetin Skoda kamyoneti ile ,Arif çağanın bağışladığı Opel arabasıyla sağa sola götürmem ve o gün etrafında bu şekliyle kendisine destek veren bir insanın ömür boyunca bu işi şerefle ve Allah rızası için yapan bir insanı bu şekliyle pasifize etmek onu küçük düşürecek ehemmiyetsiz bir insan gibi zikretmek kesinlikle hem doğru olmayan bir ifadededir hem de vefaya ve dostluğa kesinlikle yakışmayacak bir tarzdır.1970 li yıllarda İzmirden Bingöl'e, Malatya'dan Diyarbakır'a, konyaya ALTIN NESİL KONFERANSLARI İÇİN Türkiye'yi baştan sona dolaştığımızı 1980 ihtilal sonrası duvar ilanları ile 6 yıl arandığı sürede trene uçağa binemediği günler de .İstanbul'a gelip beni bularak 56 gün sürecek olan pek çok tehlikelerle dolu Erzurum Kars yolculuğumuzu Aras nehri kıyısındaki buzlar ve karlar arasında donmak üzere ölüm kalım mücadelesi vererek yaptığımız seyahatleri sayın gülen unutsa da ALLAH UNUTMAZ Yiğidi öldür hakkını yeme diye bir söz var evet biz bugün kaderin bir cilvesi olarak karşı karşıya gelmiş ve birbirimizle itham eden bir noktada ayrı cephelerde ayrı noktalarda bulunmuş olabiliriz ama hakkı teslim etmek ve doğruları söylemek yakışır mümineF. GÜLENİN 2. ÇARPITILMIŞ AÇIKLAMASI(ZAMAN ZAMAN YANIMA GELENLERLE FOTOĞRAF ÇEKTİRMİŞ KENDİSİNİ ÖNE ÇIKARMAK İSTEMİŞ) DİYOR yapılan bunca fedakarlık ve cömertliklerin kimsenin kendisine vermemesini anlatırken acaba her şeyin kendi, malı mülkü şahsi şöhreti durumuna geldiğini nasıl kabul edebiliyor .Yapılan her işin ALLAH DAN bilinmesini öğütlerken .kalpleri ve kafaları kendi şahsi özellikleri ve güzelliklerini anlatarak doldurmasının şirk haline geldiğini ne için görmezlikten geliyor.HERKESİ BRÜTÜS KENDİNİ SEZAR GÖRÜYOR Yakınındaki herkesi silmek , potansiyel bir tehlike olarak görmek , İslami ve insani dostluk ve kardeşlik ahlak tanımlarına uyuyor mu?HAKKA HİZMET AĞIR VE KIYMETLİ BİR HAZİNEDİR NE KADAR ÇOK OMUZLAR ALTINA GİRSE İYİDİR Bu görevi sadece kendi şahsi işi ve sorumluluğu olduğunu kabullenmek marazi bir ruh hastalığıdır ,nefsin bir aldatmacasıdır.1990 lı yıllarda inançlı yurttaşlar tarafından başlatılmış eğitim çalışmalarından endişe edilmemesini.Devlet ve hükümet yetkililerine anlatarak testiyi kıranla , testiyi dolduranı tefrik edilmesi için F.Güleni hayatında ilk defa görüştüğü resmi olarak bir Başbakanla görüştü Tansu Çillerin Başbakanlık konutuna gizlice aldığı bir randevu ile götürüp görüştürmem onun hayatında bir dönüm noktası olmuştur.

Onu bir lider olarak bir din adamı olarak bir maneviyat insanı olarak anlatıp bu ülke menfaatine yaptığı işlerin kan alize edilmesi illegal çizgiden legal çizgiye getirilip meşru bir hüviyet kazanması için yaptığım bu teşebbüs çok samimi hem bu hizmetin menfaati hem bu Ülkenin Devletin menfaatine olacağına düşünerek yaptığım ilk buluşmasıydı çünkü bizi o gün gizlice yaptığımız bu faaliyetler aynen PKK örgütüyle aynı suçta aynı tehlikede görülmesini sağlayan tehlikeli bir yapıydı

benim maksadım F.Gülenin masumiyeti ve bu hizmetin eğitim seferberliği olduğu ve gizliliğin ortadan kaldırılması ve devlet tarafından gözetilmesi ve yönetilmesi içindi ilk yaptığım teşebbüsteki niyetim buydu ve kendisini o güne kadar hiç görüşmediği o seviyede bir insanla bir görüşme yapmadığı bu durumu ben izale etmek için konutta Tansu Çillerle görüştürdüm .Ve kendisi bu görüşmeyi kesinlikle 3-4 defa istemedi ve reddetti 2 tarafı da ikna etmede zorlandım uzun bir çaba sonunda bu olayın gerçekleşmesine sebep oldum bu açılımın faydalı olduğunu düşündüğü için Samanyolu Kolejinin Ankara Samanyolu Kolejinin üzerinde 50 kadar arkadaşa intibalarını heyecanla ve büyük bir memnuniyetle anlattı zannediyorum o sohbetteki konuşmalar kayıtlarda vardır ve pek çok arkadaşımıza benim bu teklifime kızdığımı fakat sonunda yapılan bu görüşmenin Tansu Çillerle yapmış olduğu bu görüşmenin gerçekten çok faydalı olduğunu kendisinin de devlet hakkındaki kanaatinin değiştiğini ve bu işin mutlaka bu şekliyle açığa çıkıp legal bir çizgide meşru bir hüviyet kazanması gerektiğine ikna olmuştu ve bana bu işte çok hayırlı bir vazife yaptın ben seni çok bu konuda hırpalamıştım ve senin bu teklifini tehlikeli ve zararlı olur düşüncesiyle hep ertelemiştim ve kabul etmemiştim ama gördüm ki yaptığın bu iş çok hayırlı daha öncede selamını getirdiğin bizi karşı sevgisi muhabbeti olduğunu söylediğin Hikmet Çetin bey içinde olumsuz düşünüyordum eğer oda Tansu hanım gibi bu şekliyle iyilik düşünerekten görüşmek isterse ona da gidip bir ziyaret edelim derdimizi anlatalım dedi.Ve daha önce hiç görüşmediği Hikmet Çetin beyin evine de ziyarete gittik ve bu konuşmalarında kasette bende mevcut ve bu memnuniyet ve bizim meşru çizgide açık ve net bir hayır kurumu ve eğitim kurumu olarak yaptığımız işleri devlet ve hükümet yetkililerine anlatmak faydasına ancak o zaman inanmıştı Hikmet Çetin beyin evindeki görüşmeden sonra Nurettin bey Bülent Ecevit beyle de görüşsek nasıl olur dedi ve bir müddet sonra sayın Ecevit’inde evinde görüştüğümüz bir toplantı randevu ayarladık ve bu randevu de Bülent Ecevit’in evinde ve Rahşan hanımın ikram ettiği çay servisiyle gerçekleşti bu F.Gülen hocanın 3. resmi hükümet erkanıyla görüştüğü randevuydu ve bu olumlu geçen toplantılardan sonra sayın Cin doruk meclis başkanı idi ve biz T.B.M.M’ sine kıymetli bir rolex saat hediye ederek onunda ziyaretine gittik ve artık F.Gülen eski molla derviş hüviyetinden artık bu görüşmelerden aldığı cesaret ile ve kabullerle öyle ikna olmuştu ki kendisinin geldiği bu konumun ve bu gücün iyice farkına varmış benim yapmak istediğimde farklı bir düşünce çizgisine gelmişti benim kendisini ve eğitim hizmetlerini gizli saklı yapılmaması gerektiğini ikna etmek bu işin Ülkenin yararına eğitim seferberliği olduğunu devletin kabullenip bizi illegal bir terör örgütü gibi tehlikeli bir terör örgütü görmemesini sağlama düşüncesiyle devlet millet buluşmasını temin maksatlı teklifimdi fakat bu iyi niyetimden kaynaklanan bu görüşmeler F.Güleni fevkalade cesaretlendirdi ve kendisinin bu dengelerde bir rol alacağını ve bu işlerde yön verebileceği rahmine kapıldı daha büyük hayallere yol açması yelken açmasına sebep oldu mutlak din gücü mutlak para gücü ve mutlak siyasi gücü kullanma rahmi dünyayı idare edebilecek bir lider konumunda gelme hayaline onu sürükledi ve o günden sonra siyasilerle görüşmeye hatta İstanbul’a hemen döner dönmez pek çok arkadaşımla birlikte medya patronlarınla da görüşüp aynen siyasilerle görüştüğü gibi arkası gelmeyen bir randevular zinciri başladı Aydın Doğan beyle,Nazlı Ilıcakla ve ilk defa onlarla hayatında görüşme oldu aynen hükümet yetkililerinle olduğu gibi ve diğer Ertuğrul Özkök le Tuncay beyle ve pek çok gazeteciyle ardı ardına görüşüp onların platformunda bir şeyler yapabileceğini inandı ve randevularda arka arkaya devam etti bunun pirim yaptığını ve cemaat içerisinde de kendisine güç ve kuvvet kazandırdığını görünce pek çok arkadaşımız maksadının dışında artistleri ve şarkıcıları getirmekle Fethullah hocanın hoşnutluğunu kazanacak bir faaliyet gösterme faaliyet yarışı içerisine girdiler benim esas yapmak istediğim mesele tamamen esas düşündüğümüz hedefin dışına kaydı ve F.Gülenin şöhretini arttırma insanlar üzerindeki etkinliğini arttırma yarışı haline geldi ve bu çizginin dışına taşıldı herkes ismi şöhreti olan kimseleri Altuni zadeye taşıyıp F.Gülen hocanın şanına şan şöhretine şöhret ününe ün katmak ve F.Gülenin hoşnutluğunu memnuniyetini aferimini alma yarışı içerisine girdi böyle büyük bir şeyh uçmaz müritleri uçurur hakikati zuhur etti ve F.Gülen artık uçuyordu arka arkaya etraftaki gelen başarılar ve muvaffakiyetler onun bir başarı sarhoşu haline gelmesini sebebiyet verdi ve F.Gülen artık İslam'ın yeryüzünde 20.asırdaki temsilcisi ve bütün dünya dengelerini yönlendirebilecek bir güç haline geldi şöhret arttıkça etraftan gelen para ve destek yardımları da arttı ve bu şekliyle hem maddi hem manevi dünya çapında bir gücü elinde tutar konuma geldi.İşte şimdi zaman zaman arabamı kullanırdı dediği Nurettin Verenin sırtına basarak kaderin onu getirdiği bu şöhret noktası bu noktada kimseye minnettar olmak kimseye borçlu olmak ve bu başarıları kimseyle paylaşmamak için kendisini yıllarca Allah adamı diye sırtında taşıyan insanları pasifize etme yok etme rahmine götürdü çünkü bazı kimseler geçmişinin bilinmesinden geçmişindeki konumunun anlatılmasından memnun olmaz birisini padişah yapmışlar önce babasını kesmiş çünkü geçmişinin bilinmesi onun şöhretinde kara bir leke olacak rehmiyle geçmişle olan irtibatını kesmek minnettar olduğu kimselere minnet ve teşekkür borçlu olduğu kimselere uzak durmak şanını gölgeleyeceğini endişesiyle onu uzaklaştırdı ve geçmişinden kopan geçmişindeki insanlardan utanan ve geçmişini karalayan köksüz aç gözlü hırs ve şöhret düşkünü bir insan ve şöhretini paylaşılmasına tahammül edemeyen rehim haline gelmiş bir lider hayaliyle bu noktalara gelindi şimdi insan vicdanen bunu kendisine söyleyemez topluma karşı bunların muhtaç olduğu ve sırtına bastığı medyun insanları pasifize edebilir ama kendi vicdanına karşı bunları söyleyemez ben burada F.Gülenin henüz ölmeyen vicdanı ve bir kırıntısı var ise bunun bu şekliyle olmadığını en azından kendi kendine söyleyeceğinden eminim Nurettin Veren zaman zaman arabamı kullanmış olabilir yani benim etrafımda pervane dönen pek çok şu anki kölelerimden bir tanesi de o olmuş bu şeref ona verilmiş olabilir gibi büyüklük ve kibir içeren bu sözlerin kendisine hiç yakışmadığını onun vicdanını kanatması için anlatıyorum hele hele ihtilal döneminde eskiden uçağa, trene otobüse binemediği ihtilal dönemine bir göz atıp 56 gün yedek subaylığım döneminde izin alıp arandığı dönemde kendisini Türkiye’nin İstanbul’dan Erzurum’una kadar bir uçtan bir uca taşıdığımı sakladığımı ve bana gelip arabamı kullan dediği 56 günüde hiç aralıksız beraber olduğumuz ve bütün Türkiye’yi arabamla dolaştırdığım o dönemi de zaman zaman diyorsa bununda vicdanına hatırlatılması ve kanatması için detaylı bir hatıra olarak hatıralar bölümünde bu 56 günlük seyehati de anlatacağım şimdi 1966 yılında 1985 yılına kadar yani 20 yıl tahta kulübenin birkaç tane talebe evinin dışında hiçbir resmi müessesemiz okul yurt olmadığı bu dönemde F.Gülenin yanında ona destek olmak ona arkadaş olmak ona vefalı bir dost olmak ve Allah rızası için bu memlekete eğitim faaliyetlerinde bulunmak üzere yanında yer alan bir insanın müesseseler kurulup masalar kasalar müdürlükler mevkiler ortaya çıktıktan sonra gazeteler, televizyonlar, sigorta şirketleri,bankalar ortaya çıkıp holdingler kurulduktan sonra bu hizmete gelen insanların hiç bir şey yokken 20 yıl tahta kulübeyle birkaç talebe evinin peşinde tırnaklarıyla hizmet eden bütün fedakarlığıyla dostluk ve kardeşlik içerisinde bu müesseselerin kurulmasına zemin hazırlanan dönemde yanında yer alan insanları sonradan dağdan gelip bağdakini kovmak gibi onların hakim olması ve şöhretleri ve bu maddi imkanları bulduktan sonra bu işe gelen insanların kendini hizmet adamı gönül adamı diye görmesi herhalde vicdanlarında kabul edebilecekleri bir şey değildir ve bu hakikatlerin bu değerlendirilmelerin mutlaka bütün cemaat tarafından bilinmesi gerekmektedir bizim ilk defa resmi hüviyette kurulan yerimiz boz yakadaki yamanlar yurdudur yani 1966 yılında 1983 yılına kadar bu hizmette sadece tahta barakada birkaç kiralık evde yapılan bir hizmet vardı ve Nurettin Veren ve arkadaşları F.Gülenin yanında hiçbir maddi beklentisi olmadan bilakis ihtilal dönemlerinde 70 ve 80 ihtilalinde insanların arandığı hapislere atıldığı dönemde F.Gülenle birlikte hizmet eden bu insanları ihtilaller bitip müesseseler kurulup sırça kuleler kurulduktan sonra gelenleri bu birinci fedakar nesli ve kurucuları yargılaması sorgulaması hakkı olmadığı gibi bu insanlara hesap verme ve her şeyi onları teslim etme onların üzerlerindeki bir borçtur.İşte Fethullah Gülen bu dengeyi kuramadı o gün yanında bir kaşık çorbayla mobilet motoruyla açık kasa skodayla hizmet eden açık kasa Skoda kamyonetle konyaya hizmet için giden insanlar kara yolundan Skoda kamyonet arkası açık arabayla hizmet için yola çıkan fedakar insanlarla sonradan müesseselerin saltanatın şöhretin ve saltanatın ve paranın su gibi aktığı bir dönemde yanına sokulanları bir birinden tefrik edip onlara değerince yer verememe ölçüsünü tutturamadığı için işte kendisinin dünyayı idare edebileceği rehmiyle sürekli fedakar insanları yok edip yeni yeni insanlarla çalışmak eskileri selpak gibi kağıt gibi atıp her dakika kullanıp atacağı malzemeler gibi görerek yoluna devam etmek tabanı ve blokajı çürük b ir inşaattır çünkü İslami ve peygamberane bir usul ve yol değildir.İslam terminolojisinde Allah ve resulüyle birlikte olanlar bir blokajdır Allah resulünün ilk dönemde yanında olan insanlar hep daima 1. saffı teşkil etmiş en aziz kimselerdir ondan sonra gelenler tabi metebi tabiiyimdir diye sıralıdandır ılır bu ölçüye riayet etmek için işaret eden pek çok İslami ölçüler vardır sahabi yani Allah resulünün yanında bir taş koymuş 3-5 sene bulunmuş bir sahabi peygambere yardım etmiş olan bir insan İslam tarihi boyunca bütün ulemanın üstünde yer almıştır daha sonra gelenler hep onları hayırla yadetmiş saygıyla anmışlardır.Şimdi bu hizmet 40 senelik bir süreç içerisinde 1. nesli eliyle yok etmiş ismi adı sanı bilinmez yok edilmiş karalanmış kağıt mendil gibi atılmış olarak 2. nesle anlatılmıştır ve 3. nesilde 2. nesil hakkında aynı şeyleri düşünmektedir işte F.Gülenin kısır görüşleri kendi şahsıyla insanları tamamen bağımlı hale getirmesi gündemi kalpleri kafaları şahısları kendiyle meşgul edip tamamen İslami çizgileri ve İslami termolojeyi yok etmesi yeni bir din anlayışıyla kendine odaklı körü körüne itaat eden hiç düşünemeyen yargılamayan sorgulamayan bir kitleyi meydana getirmesi kendi şahsına mahsus hiç emsali ve örneği olmayan bir güruh meydana getirmiştir.Bunun uzun ömürlü olmayacağı gibi pek kısa zamanda birbirini yiyecek memleketin ve dünyanın başına bela olacak bir karmaşaya sebebiyet vereceğini görememesidir belirsizlik, rahatsızlık, isimsizlik ve şahsiyetsizlik hiçbir zaman uzun ömürlü olamaz bu hizmetin ismi yoktur kuralları yoktur heyeti hal itesi yeti yoktur şahsiyeti yoktur ve tamamen belirsizlik içeririnde bu hakikatten bunun getirdiği avantajları kullansa bile tarih boyunca isimsiz ve kimliksiz olan akımlar daima buharlaşmış yok olmuş kaybolup gitmiştir ve pek çok ümitleri ve şahısları da alıp bir maceraya sürükleyip yok etmiştir.İşte ben şahsen bu işle ilgili pek çok insanın feda karana harcadıkları ömürleri ve mallarını böyle belirsizlikler yumağı içerisinde meçhul ve bir macera meselesi olmasından endişe duyuyorum ve yapmak istediğim anlatmak istediğim bu meseleleri pek derli toplu olmasa da zaman zaman sayfadan yazılardan cemaate en azından bizim bu yaşadığımız dönemden sonraki nesillere aynı felaketlere düşmemesi için meşru olmayan metotlarla hak davalar temsil edilemez mesajını vermek istiyorum illegal yollarla gizli saklı belirsizliklerle açık net olaylar davalar temsil edilemez bunun ikazını yapmak üzere bu hatırayı da buraya kaydetmiş oluyorum.

Nurettin Veren HATIRALARDAN BİR KESİT
 
Dostum sayın Ŧ ℓ ε ŧ ¢ ħ ne yaptığının farkında değil,burası da saygıyı temel alan bir forum değil herhalde.Yaptıkları bunun göstergesi,Türk toplumunun liderine gösterilen saygı ortada.
Bunlar Atatürk'çü geçinirler,Atatürk'den ise KEMAL diye bahsederler,Hangi kemal bu?sarı çizmeli mehmet aga...


imza bölümüne de şunu yazmış;
“Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.“

Bunu söyleyen kim Mustafa Kemal Atatürk ama KEMAL de yazsak olur yani.

Yazık çok yazık,forum yönetiminden olaya el koymasını talep ediyorum.

Sahte saygı ifadeleriyle yalancıktan Atatürk sevgisinden ise gerçek bir sevgiyi tercih ederim.

Atatürk'e hakaretten sanık bir köylü hakkında takibat yapılıyordu. Durumu Atatürk'e arz ettiler,
- Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş. Atatürk sordu:
- Ben ne yapmışım ona? Evrakı tetkik edenler açıkladılar:
- Gazete kâğıdı ile sardığı sigarayı yakarken kâğıt tutuşmuş ta ondan.
Atatürk'e bunu söyleyen bir milletvekilidir. Atatürk sormuş,
- Siz hiç gazete kâğıdı ile sigara içtiniz mi?
- Hayır...
- Ben Trablus'tayken içmiştim, bilirim. Pek berbat şey. Köylü bana az küfretmiş. Siz bunun için onu mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız!.
 
KONU SON DEMLERİNİ YAŞIYOR KAC KERE UYARDIK KAC KİŞİ BANLANDI HALA AKILANMIYONUZ BÖYLE DEVAM EDERSENİZ UYARMADAN KONUYU KAPIYACAM HABERİNİZ OLA.

ayrıca nurettin verenle ilgili bişey söyleyim bugün 3 kurusa davasını satan yarın 5 kurusa nelerini satar siz onu en yakınından karısının agzından dinleyin ozaman anlarsınız nasıl bir sahsiyet oldugunu heralde bir insanı en cok karısı tanır degil mi o yüzden burda onun yazılarını paylasırken iki kere düşünün derim sonra tükürdügünüzü yalamak zorunda kalabilirsiniz çünkü fetullah güleni yazılarından videolarından yargılayan sizler hizmetten ayrılmadan önceki nurettin veren yazılarını bir okuyun

veyatta bosverin ben kime tavsiyede bulunuyorum ki nasıl olsa okunmuyacak dinlenmeyecek gene dediğim dedik caldıgım düdük hesabı zihniyet değişmedigi sürece insan okudugunuda anlamaz ki hep acık arama hata aramaya kalkar haliylede büyük bir paranoya baslar insanlarda herseyde herkeste acık aranmaya kalkılır Peygamber Efendimize(sav) saygısızca davranan zihniyetten baska ne beklenir.

not:yaptıgım yorumların bazı bölümleri hiç bir üyeye yönelik degildi kişisel algılamazsanız sevinirim=)
 
Bu konu kapatılsın. Karınca dağa küsmüş dağın haberi yok. Fetullah Gülen kim siz kimsiniz. Fetullah Gülenin sizden haberi yok Fetullah Gülenden herkesin haberi yok. Siz neye yanlış derseniz doğru odur.
 
Bu konu kapatılsın. Karınca dağa küsmüş dağın haberi yok. Fetullah Gülen kim siz kimsiniz. Fetullah Gülenin sizden haberi yok Fetullah Gülenden herkesin haberi yok. Siz neye yanlış derseniz doğru odur.

İşinize gelmeyince nasılda seviyesizleşiyorsunuz. Sanki açtığınız o kadar çete konusunda adı geçenlerin senden haberi var. Ya biraz büyüyün daa.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst