Yazar acaba haberinde "kinaye" mi yapıyor ? Başlık açıkçası çok manidar.
Hele ki F. Gülen'in Said-i Nursi'nin halefi olduğu düşünülürse nasıl bir yol izledikleri sorgulanmaya değer.
Önce "Nur Risaleleri" mevzuuna bir göz atalım , sonra da F. Gülen'le ilgili bir başka yazıya bakalım :
Said-i Nursi'ye Göre Atatürk Deccal'di
Said–i Nursi bir çok lahikasında Atatürk’e “Deccal” diye hakaret ediyordu. Deccal, İslami literatürde en ağır hakaret sayılan ifadelerden biridir.
Muharrem BAYRAKTAR’ın yazısı/Yeni Mesaj
Yazılarımızın içinde ne zaman Said–i Nursi’den bahsetsek, bazı çevreler feci rahatsız oluyorlar. Hemen organize bir küfür ve hakaret kampanyasına girişiyorlar. Tabi bütün bu küfürlerin yanlarına kar kalmayacaklarını her halde biliyor olmaları lazım. Arka arkaya yazdığımız son iki yazıda, Kuvayı Milliye’ye çete denilmesinden ve düzenli bir orduda bulunan ahlak ve anlayışa sahip olmamalarından dem vuran Zaman gazetesi yazarı Mümtazer Türköne’nin bu mantığını eleştirmiştik. Selim Tekeli adlı bir okurumuz, çok güzel bir tespitte bulundu gönderdiği mesajda.
Diyor ki Selim Bey: “Muharrem Bey, derin devlete, Kuvayı Milliye’ye karşı çıkan ve düzenli ordunun faziletlerini anlatan bu arkadaşlara bir sorun bakalım; madem düzenli ordunun ahlakını ve meziyetlerini övüyorlar, işte karşılarında sapına kadar düzenli bir Türk ordusu var. Bu ülkenin ordusu var. Hadi bakalım bu ülkenin düzenli ordusunu da savunsunlar.”
Selim Bey’in sorusunu ilgililere aynen aktarıyorum!
Gelelim konumuza.
Said–i Nursi’nin Kuvayı Milliye karşıtı tavrını belgeledikçe bazıları bir türlü kabul etmek istemiyor. Ne arşiv belgesine, ne kitaba ne başka bir dokümana itibar ediyorlar.
Sormak lazım: Madem Said–i Nursi, Kuvayı Milliye’ye bu kadar kucak açıyordu da, onun yolunu izleyen gazeteler neden habire Kuvvacılara hakaret ediyorlar?
Bazı Nurcu okurlarımız ise, Said–i Nursi ile Atatürk arasında hiçbir sorun olmadığını, buna örnek olarak TBMM’ye “hoşamedi” için çağrılmış olmasını örnek veriyorlar.
Bu konunun ayrıntılarını daha önce yazdığımız için tekrara girmeyeceğim. Ancak bazı saflar gerçekten böyle düşünüyor olabilir ama olayın gerçek boyutu tarih sayfalarında bütün açıklığı ile duruyor. Bugünden sonra devam edecek birkaç yazımızda Said–i Nursi ile ilgili pek gündeme getirilmeyen bazı gerçekleri aktarmak istiyorum.
Said–i Nursi bir çok lahikasında Atatürk’e “Deccal” diye hakaret ediyordu.
Deccal, İslami literatürde en ağır hakaret sayılan ifadelerden biridir. Deccal; yalan söyleyen, aldatan, karıştıran kişi anlamına gelir. Deccalin ortaya çıkması kıyamet alametlerinden biri olarak da görülmüştür.
Deccal konusunda tarih boyunca ortaya atılan iddiaları gündeme getirecek değiliz. Ancak Said–i Nursi’nin şu satırlarını okuduğunuzda Deccal denilince kimin kastedildiğini çok iyi anlamış olacağız.
“Ben bir manevi alemde, İslam Deccalini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahade ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkarı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun Nur 247)
Saidi Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal’in kim olduğunu daha sonra şöyle anlatıyor:
“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis–i Şerif’in ihbariyle Kur’an’a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi. (Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis–i Cumhur’a ve üç makama gönderilen istida)Saidi Nursi, Mustafa Kemal’e yönelik Deccal suçlamasında daha da ileri giderek şunları yazar:
“...Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakiki Müslüman Türk’ü Protestan yapamayan ve Millet–i İslam için pek zararlı olduğunu ef’aliyle ispat eden ve Hadis– Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu(yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde ‘din yıkıcı Süfyan’ dediğimizi (...)” (Emirdağ Lahikası I,50–51;Yirmiyedinci Mektuptan Mahkeme–i Kübra’ya Şekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır, Ayrıca Müdafaalar, 226–227)
Saidi Nursi Atatürk’e açıkça Deccal diyor, Millet–i İslam’ı Protestan yapmak istediğinden bahsediyordu.
Oysa, Saidi Nursi’nin Deccal dediği Atatürk, İzmir Amerikan Koleji’nde misyoner faaliyette bulunuluyor diye bu okulu tamamen kapatmış, hayatta iken Bab–ı Ali’nin “Misyonerle Mücadele Teşkilatı” kurmasına destek vermiş, 3 Ocak 1922’de Meclis Başkanı iken yayınladığı bir muhtırada, İçişleri Bakanlığı’na çok sert çıkışarak, Amerikalıların Anadolu’da “Öksüzler Yurdu” altındaki yapılanma isteklerinin tamamen Hıristiyanlığı yaymak amacı taşıdığını vurgulayarak “bu talebin derhal reddedilmesini” istemişti.
Said Nursi ise risalelerinde “Müslüman İsevi” gibi, “Cihan Harbinde ölen Hıristiyanlar şehittir” gibi “Ermenilere valilik kaymakamlık görevi verilsin “gibi tuhaf ifadeler kullanıyor, Hıristiyanlara , “Müslüman olmak için dininizi tamamen terk etmeye gerek yok” şeklinde “İslami olmayan” fetvalar veriyordu.
Daha da ileri giderek risalelerinde nurculara “misyonerlerle ittifak edin!” çağrısında bulunuyordu.
Bu çağrıya uyan pek çok Nurcu ise, Moda Presbiteryan Kilisesi Başpastörü Turgay Üçal gibi, Ankara Ostim Türk Dünyası Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz gibi, Nurculuktan Hıristiyanlığa geçiyordu..
Sadi Nursi, Atatürk’e Deccal derken ve Atatürk’ün belkemiğini oluşturduğu Kuvva örgütlemesine karşı çıkarken, bugün onun peşinden gidenlerin tarihi gerçekleri ve “tarihi ayıpları “gizlemek çok komik bir savunmaya girmeleri hiç de yakışık kalmıyor.
Yukarıda verdiğimiz risalelerin bugünkü baskılarında yukarıdaki ifadeleri bulamayacaksınız.Çünkü risalelerin çoğunda olduğu gibi sansürlenmiş durumdalar.
Çok isteyen bize müracaat etsin.
http://www.millethaber.com/index.php?option=com_content&task=view&id=13728&Itemid=31
Aşağıdaki yazı forumda mevcuttur :
http://www.hackhell.com/showthread.php?t=191975
Fetullah Gülen Kimdir ?
"Ermeni olan dedesinin Pasinlerli İbrahim Bey'in hizmetkarlığını yaptığı yıllarda, Rus işgali sırasındaki Ermeni ayaklanmasında İbrahim Bey ve ailesi Ermeni hizmetkarlarının tasallutuna uğrayınca, İbrahim Bey hizmetkarını ve onun ailesinin bir bölümünü öldürür. Ardından, intihar eder. Olaydan sağ kurtulan Fethullah Gülen'in babası, 18-19 yaşlarındayken, İspir'e gelir ve yerleşir.
Fethullah GÜLEN:
Müslüman adı alır ve bir Türk kızı ile evlenir. Gülen'in babasının, 'Öyle bir evlat yetiştiriyorum ki, bunları kendi dinleri ile vuracak' dediği de rivayet olunur." ( E.M.H., 2 Haziran 1999)
Cumhuriyet'ten Deniz Som, 16 Haziran 1999 tarihli "Vaziyet"te, okuyuculardan Veli Yıldırım'ın ağzından şu bilgileri aktarıyor: "ABD'de, Türkiye'deki 'Sızıntı' Dergisi'nin karşılığı olan 'The Fountain' isimli bir dergi var.
Bunu, Washington'daki Truestar şirketi yayımlıyor, editörlerinden ikisinin isimleri, Washington Katolik Üniversitesi'nden Cizvit papazı Sidney Griffith ve Abdülaziz Sachedina. Bunlardan Griffith, bir ara Gülen'i New Jersey'de ziyaret etmiş.
Sachedina ise Tanzanya'da doğmuş; Hindistan, İran ve Kanada'da okumuş; Şiilik davasına hizmet için uzun yıllar ABD, Kanada, Ürdün, Pakistan ve Afrika-Avrupa ülkelerinde dersler vermiş; halen de Virginia Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapan bir kişi.
Sachedina, mesaisinin bir bölümünü ABD'deki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nde (CSIS) 'din, politika ve insan hakları uzmanı' olarak çalışmaya ayırmış; aynı zamanda, 'Mehdilik' konusunda uzman kabul ediliyor ve bu konudaki konferanslarıyla da tanınıyor.
1962'de Georgetown Üniversitesi bünyesinde kurulan CSIS, dünyanın muhtelif ülkeleri ve bölgeleri üzerinde politik-ekonomik araştırmalar yapıyor ve hazırladığı senaryoları ABD yönetimine ve şirketlerine sunuyor. CSIS'in Orta Doğu Masası'ndaki yöneticilerden bir olan Edward R.M.Kane Kahire, Bağdat, Beyrut, Tripoli, Dakar ve Ankara'da CIA görevlisi olarak da çalışmış. Dolayısıyla, CSIS ile CIA arasından bağlantı kurmak mümkün." Som, Yıldırım'ın bilgilerini aktardıktan sonra, şu yorumu yapıyor:
"The Fountain'ın son sayısında 'The Restoration of Balance' (Dengenin Onarımı) başlıklı bir yazı var; yazarı, M.Fethullah Gülen. Yöneticisi olarak İsa Saraç'ın, murahhas aza olarak Cherly Pearson'ın ve genel koordinatör olarak Mustafa K.Sungur'un göründüğü derginin yazı kadrosunda, kimliği açıkça belirtilmemiş bir isim daha bulunuyor:
M.F.Şahin. Bilindiği gibi, Fethullah Gülen, bazı yazılarında Abdülfettah Şahin adını da kullanıyor. Türkiye'de de satılan The Fountain, Internet ortamında da mevcut ve 'İslamiyette yeni bir ses' olarak Gülen'in görüşleri veriliyor. Fethullah Gülen ABD'de 'tedavi oluyormuş' diyorlar, 'entegrasyon tamamlanınca' dönecektir."
Gülen'in, "Sahabe efendilerimize cinnet derecesinde sevgisi vardı" şeklinde tanımladığı babası Ramiz, çocuklarına, Sahabelerle hiç ilgisi olmayan isimler vermiştir: Fethullah, Sıbgatullah ve Mesih.
Gülen'in babasının, oğullarından birine, samimi Müslüman ailelerde rastlanmayan ve ama Yehova Şahitleri'nin propaganda yayınlarında sık sık kullanılan "Mesih" adını vermiş olması dikkat çekicidir. (Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.18'e atfen, Star Gazetesi, 14 Haziran 1999)
... Nedendir bilinmez, Fethullah Gülen babasının Alvar Köyü'nden ayrılması ile ilgili olarak "Küçük Dünyam" kitabında hiç bir açıklamada bulunmamaktadır. Oysa bu, son derece ciddi ve açıklama gerektiren bir konudur. Gülen'in suskunluğu akla, "neleri ve niçin gizlediği" sorusunu getirmektedir. (Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibince hazırlanan Fethullah Gülen Raporu, s.20'ye atfen, Star Gazetesi, 14 Haziran 1999)
Cumhuriyet'ten Deniz Som, 22 Haziran 1999 tarihli "Vaziyet"te, okuyuculardan Veli Yıldırım'ın ağzından şu bilgileri aktarıyor: "Türkiye'deki 'Sızıntı' Dergisi'nin ABD'deki karşılığı olan 'The Fountain'ın üst yönetiminde görevli kişilerden biri de İslam-Hıristiyan ilişkileri ve Orta Doğu konularında uzman olan İbrahim M.Abu Rabi. Rabi aynı zamanda, Hartford Üniversitesi'nde 'Mcdonal Center for the Study of Islam and Christians'da görev yapıyor...
Said-i Nursi'nin talebesi olduğu söylenen Vatikan Dinler Arası Enstitüsü'nden Kardinal Thomas Michel ve ABD'deki Georgetown Üniversitesi'nden Barbaba Stowasser, İstanbul'a geldiklerinde Fethullahçıların konuğu olmuşlar.
Gülen'in, Vatikan'da Papa'yı ziyareti sırasında açıkladığı, Şanlı Urfa'da üç dini bir araya getirecek bir okul açma düşüncesinin de ABD'de hazırlanan planlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerekiyor. Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul'da faaliyet gösteren Misyonerler ile İslamcılar'ın işbirliği incelenirse, günümüzdeki senaryolar daha iyi anlaşılacaktır."
http://www.platformturk.com/read.aspx?topicid=303
Hemen bir başka konuyu anımsamamak mümkün değil, bu konuda forumda yeralıyor :
http://www.hackhell.com/showthread.php?t=151125
Fethullah Gülen’den misyonerlere bağış !
Fethullah Gülen, misyoner okuluna 2.2 milyon dolarlık bağış yaptı.
GÜLEN CEMAATİNDEN HARTFORD SEMINARY PAPAZ OKULUNA $2 MİLYON DOLARLIK BAĞIŞ
Hartford Seminary’e (Papaz-Misyoner Okulu) müslüman bir cemaatten Modern İslam üzerine araştırma yapılması için $2 milyon dolarlık bir para bağışı yapıldı.
Hartford Seminary halkla ilişkiler müdürü David S. Barrett yaptığı açıklamada, “Hartford Seminary tarihinde ilk defa müslüman bir cemaatten bu kadar büyük bir bağış” aldıklarını söyledi. Alınan en büyük bağış ise 1997’de $6 milyon dolardı.
Perşembe günü Papaz Okulu (Seminary) tarafından basına yapılan açıklamada bu bağış; Fethullah Gülen cemaati adına Ali Bayram tarafından yapıldı. Ali Bayram “Bu para İslamın yanlış anlaşılmasını önlemek amacı ile Modern İslam Kürsü’sü kurulması için verildiğini” söyledi.
$2 Milyon Dolarlık bağış; İslami kurallara göre toplanan paralardan elde edildiğini yani kumar, alkollü içki ve sigara satışından elde edilmediğine dikkat çekildi.
Yeni kurulacak Modern Islam Kürsü’sü: McDonald Merkezinde faaliyet gösteren Hartford Seminary Papaz Okulunun İslam ve Hiristiyan-Müslüman İlişkileri Bölümü altında araştırma yapacaktır.
Seminary Papaz Okulu uzun yıllardan beri Gülen cemaati ile çalışmaktadır. Bu cemaat İslam adına şiddeti red etmekte ve bu cemaatin çok sayıda öğrencileri ve din adamları buradaki Papaz Okuluna gelip araştırma yapmaktadırlar. Gülen’nin takipçileri İslam’dan taviz vermeksizin modernizmi, diyaloğu, hoşgörüyü ve demokrasiyi savunmaktadırlar.
Hartford Seminary Papaz Okulu başkanı Heidi Hadsell’de “alınan $2 milyon dolarlık bağış; Modern İslam üzerine araştırma, eğitim yapmak ve elde edilen sonuçları günümüz dünyasına ilan etmektir” dedi.
İNGİLİZCE ORJİNALİ
Seminary To Get $2 Million For Islamic Studies Position
Faculty Chair Funding To Promote Understanding Of The Contemporary Faith
Hartford Seminary will receive a gift of $2 million from a Muslim community in Turkey to advance the study of contemporary Islam.
This is the largest gift from the Muslim community in the history of Hartford Seminary, said David S. Barrett, director of public and institutional affairs at the seminary. The largest gift ever received by the seminary was $6 million in 1997, he said.
The donation, announced by the seminary Thursday, will be used to fund a faculty chair bearing the title of professor of contemporary Islamic studies. The donor, Ali Bayram, a Turkish scholar and representative of the Muslim community made up of followers of Turkish theologian and religious leader Fethullah Gülen, said he hopes the chair will help in the understanding of contemporary Islam.
"For many unfortunate reasons, Islam has been greatly misunderstood," Bayram stated in a release issued by the seminary. "Neutral scholarly knowledge on Islam is missing from the discussion and not highlighted."
A key aspect of the gift is that, in accordance with Islamic principles, it may not be invested in companies or funds that are based on the sale or promotion of alcohol, gambling or tobacco.
Hartford Seminary houses the Macdonald Center for the Study of Islam and Christian-Muslim relations. The chair will be housed in the Macdonald Center to enhance its program.
The seminary has worked with the Gülen community for many years. The community, which condemns violence in the name of Islam, has several students studying at the seminary, and has had scholars come to the seminary for sabbatical work. Its followers favor modernism, tolerance, dialogue and democracy without sacrificing religious precepts.
"The study of Islam is especially important in these difficult times, and this gift will allow us to offer precedent-setting research and teaching on contemporary Islam as it is lived out in the world today," said Hartford Seminary President Heidi Hadsell in the release.
http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=175764
Haber her ne kadar cemaatçe yalanlandı ise de ilgili kurumun sitesinde halen mevcut bu bilgi :
Read President Heidi Hadsell’s statement about Hartford Seminary, an ecumenical, interfaith Seminary, and its commitment to interreligious understanding.
Hartford Seminary Receives $2 Million Gift From Turkish Religious Leader
http://www.hartsem.edu/events/news_islamicchairgift.htm
adresinden görülebilir , sayfa halen aktiftir.
Ne diyelim , Fetullah Gülen ve misyonerlerini ve üstlendikleri misyonu yazar öyle tanıtmış , ben de biraz bu yönüne bakalım dedim.