Kara Kartal
Banned
- Katılım
- 4 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,531
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

FETHULLAHÇI YAPILANMANIN HRISTİYAN VE YAHUDİ DESTEKÇİLERİ
Fethullahçıların en büyük ortak hayali, Fethullah Gülen'in vatanına tıpkı Ayetullah Humeyni gibi dönmesi ve hemen iktidar koltuğuna oturması.
Kendisini kurbanlar keserek karşılamak istiyorlar. Kaset olayından sonra "çözülen" fethullahçıların söylemlerine göre, cemaat üyeleri, Fethullah Gülen'in idamla yargılanabileceğini ihtimal görmekle birlikte, infazın sözkonusu olmayacağında hemfikirler. Malûm iç ve dış desteklerine güveniyorlar. En çok da Hrıstiyan Dünyasının (Katolik ve Ortodoks) ve Musevilerin tepki göstereceğinden eminler.
Kayıtsız şartsız desteğinden emin oldukları yabancı ruhaniler ise şunlar: Papa II. Jean Paul ile en önemli yardımcısı Kardinal Francis Arenzi (Dinlerarası Diyalog Konseyi Başkanı), New Yok Başpiskoposu Kardinal John O'Connor, A.B.D. Katolik Üniversitesi'nden Prof.Dr. Sidney Griffith, Prof.Dr. Dale Eickelman, Dr. Thomas Walsh, Neil Albert Salonen , Richard Rubinstein, Israil Hahambaşısı Dahsi Doron, Fener Rum Patriği Bartholomeos. Fethullahçılara göre! A.B.D. yönetiminin garantili güvence verdiği Hristiyan ve Musevi ruhanileri, İslam Dünyasında muhatap olarak yalnızca kendilerini tanıyorlar ve dayanışma gösteriyorlar. Fethullahçıların bu işbirliği ve dayanışma ya da tâbiyet konuda hiç de abartma yapmadıklarına ilişkin iki örneği son günlerde yasamış bulunuyoruz. Örneğin, Türkiye Katolik Cemaatleri Ruhani Reisler Kurulu Genel Sekreteri Monsenyör Georges Marovitch, sanki üzerine düşen vazifeymiş gibi, 20 Eylül 1999'da yaptığı bir açıklamayla Fethullah Gülen'in Nobel Barış Ödülü'ne lâyık olduğunu açıklamış ve kendisine övgüler yağdırmıştır. Ertesi günü de, Fethullahçı "Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı"nın İstanbul'da Cemal Reşit Rey Salonu'nda düzenlediği "Birlikte Yaşama Sanatı Hoşgörü 700 Sempozyumu"na, Türkiye'deki fethullahçıların ve yandaşlarının ve de muhiplerinin yanısıra, Türklere düşmanlığı ile anılan Fener Rum Patriği Bartholomeos, Katolik Cemaati Ruhani Reisler Kurulu Başkanı Lui Pelatre, Genel Sekreteri Georges Marovitch, Musevi Hahambaşı Vekili Ishak Haleva, Salom Gazetesi yazarı Yusuf Altıntaş, Ermeni Patriği Temsilcisi Kirkor Damatyan, Süryani Cemaati Temsilcisi Dr. Ayhan Başaranlar katılarak söz ile yoğun alkış almışlardır.
Fethullahçıların en büyük korkuları şu: Fethullah Gülen, kalp hastası, şeker ve şekere bağlı göz rahatsızlığı ile yüksek tansiyon hastası. Türkiye'ye döndüğünde, tedavisine ilişkin ciddi kuşkuları ve endişeleri var. Örneğin, Türk Askeri Doktorlarına güvenmiyorlar. Korktuğundan değil, sırf bu nedenle A.B.D.'nde beklemeyi tercih ettiğini ifade ediyorlar. Içlerindeki tek teselli verici umut, "dönüşünün muhteşem olması", yani doğrudan iktidar koltuğuna oturması... Tabii ki saçma bir umut ama şeyhlerini "Dünya İmami" statüsüne lâyık görenlerin umutlarına engel olmak da kesinlikle mümkün değil... Bugünlerde, Fethullah Gülen'in sağlık durumuna ilişkin çeliskili haberlerin gelmesi, yapılanmanın başına vekil olarak kimin geçeceğine ilişkin tahminlerin yürütülmesine yol açıyor.
Bilindiği gibi, Fethullah'ın A.B.D.'ye kaçmasından (pardon tedaviye gitmesinden-N.H.) sonra, organizasyonu ayakta tutan himmet paralarında oldukça hissedilir bir azalmanın olduğu hiç kimsenin meçhulü değil. Organizasyon, özellikle medya bölümünde çalışanlara zaman zaman maaş ödemekte bile zorlanıyor. Yurt içinde organizasyondan kadrolu olarak maaş alan personelin (İstişare Grubu, Coğrafi Bölge İmamları, Ülke-Bölge-İl-İlçe İmamları, Semt-Mahalle İmamları, Ev İmamlari -Yurt müdürleri ve yardımcıları ile ışıkevleri sorumluları-, Danışmanlar, Serrehberler, Belletmenler, Okul-Dersane-Kurs Müdür ve yardımcıları, öğretmenler, yabancı personel, müstahdemler, teknik elemanlar, medya çalışanları, sağlık personeli -doktorlar, hemşireler, yardımcı sağlık personeli-, organizasyona dahil vakıf, dernek ve aracı kuruluşların yönetici ve çalışanları) yanısıra yurtdışındaki temsilcilere, okul müdür ve yardımcılarına, yerel öğretmen ve personele, kuryelere, okulların bakımını sağlayan teknik personele de muntazaman her ay maaş ödeniyor. Ancak kaç kişiye maaş ödendiğine ilişkin bilgiler net bir rakamı ifade etmese de birbirine yakın. En az 50.000 maaş alan personelden söz ediliyor. Hali vakti yerinde olup da maaş talep etmeyen, emekle katkıda bulunan gönüllülerin sayısı bu rakama dahil değil. Yurt içinde ve dışında bağışlanan ya da satın alınan gayrimenkullerin yanısıra kiralanan binlerce gayrimenkulün aylık işletme harcamaları (kira, bakım, elektrik, su, ısınma, telefon, teknik ekipman, laboratuvar ekipmanı, yatakhane-yemekhane ekipmanı, temizlik, sağlık ekipmanı vb.), ulaşım giderleri (taşıma araçları alımı, yakıt ve bakım-onarım giderleri, uçak biletleri vb.), yiyecek-içecek, sosyal ve kültürel etkinlik masrafları dikkate alındığında, fethullahçı organizasyonun ortalama aylık giderinin 1999 yılı rakamlarıyla en az 25-35.000.000.000.000 TL (25-35 trilyon TL) arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu aylık harcama tutarı, organizasyonun 25 milyar dolar ifade edilen anasermayesine, yıllık ortalama 600 trilyon TL olarak ifade edilen ciroya ve de gerçek miktarı saptanamayan himmet gelirlerine vurulduğunda öylesine önemli bir rakam olarak değerlendirilmiyor. Ancak, dış yardımların kesilmesinin, himmet paralarındaki azalmanın kronikleşmesi durumunda bu saadet zincirinin kopmasının ve organizasyonun paramparça olmasının kaçınılmazlığına dikkat çekiliyor. Kısaca, Fethullah Gülen'in yokluğu, organizasyonun yumuşak karnını oluşturan para musluğunun başında "mutemet" ellerin olmasını gerekli kılıyor. FETHULLAHÇI YAPILANMANIN VARİSLERİ işte, Fethullah Gülen'in boşluğunu dolduracak adayların şu sıralarda yeniden gündeme gelmesinin nedeni bu. Ancak, Fethullah Gülen henüz sağken, yakın çevresinden hiç kimsenin vekâleten bile olsa adaylığını ilân etme "cüretini" ve "hürmetsizliğini" göstermesi beklenmiyor.. Ancak, yine de örtülü kulis çalışmaları kapsamında bazı isimlerin daha sık telâffuzu ve bu isimlere daha çok ve daha özel saygı gösterilmesi biçiminde bir ayrışmaya gidiliyor. Bu ayrışma sonunda açığa çıkan isimler ve bu isimlerle ilgili yorumlar, meslek grupları ve kişiler açısından en şanssızdan en şanslıya doğru şöyle: Öğretim üyelerinin hiç şansı bulunmuyor. Gazeteci ve Yazarlar Vakfı Kurucu Hey'eti ve Yönetim Kurulu ile Abant Toplantılarına katılanlar içinde yer alan, kamuoyunca isimleri bilinen akademisyenlere şans verilmemesinin nedeni şu: Vârisin mutlaka ve mutlaka risale-i nurları hatmetmiş, bir başka ifadeyle nur mekteplerinin rahle-i tedrisinden geçmiş olması gerekiyor. Bu olmazsa olmaz türünden bir koşul. İhsan Kalkavan, Mehmet Emin Hasırcılar, Sadık Pishan, Tahsin Tekoğlu, Ömer Faruk ve Selçuk Berksan, Asım Ülker, Mustafa Kavurmacı, Naci Altınbüken, Abdülkadir Konukoğlu, Rıza Nur Meral, Mustafa Kahraman, Ünal Kabaca gibi işadamları arasında ön plana çıkan tek isim Ilhan İşbilen.
Hocaefendi (!) ile geçmişe dayalı bir hukuku olduğu söyleniyor. Fethullah Gülen'in adıgeçene gösterdiği ilgi ve saygı, cemaati de bu yönde etkilemekle birlikte en önemli dezavantaji risale-i nur eğitiminin "kifayetsiz" olması. Organizasyonun lokomotifi sayilan Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı'nda yurt müdürlüğünden mütevelli hey'et başkanlığına kadar yükselip deneyim kazanan, sonra da fethullahçı medyanın oluşturulmasında tüm sorumluluğu tek başına üstlenen İlhan İşbilen, Fethullah Gülen ile Vatikan'a gittikten sonra şu sıralarda ortalarda görünmemeye başladı. Otoriter ama agresif kişilik yapısı ile "toparlayıcı" olamayacağı konuşuluyor.
Harun Tokak için "seviyeli ama karizma sahibi olamaz" değerlendirmesi yapılırken, Ömer Okçu için "menfaatini bilen küçük esnaf", Alaattin Kaya için "hocaefendiyi muhbir olarak deşifre ettiği için gözden düştü", Ismail Büyükçelebi içinse "kişisel hırsı olmayan, politikadan anlamayan, dünya gerçeklerinden kopuk sade bir hayat yaşayan samimi bir mütedeyyin, iyi bir hatip" değerlendirmeleri yapılıyor.
Geriye bir tek aday kalıyor: Abdullah Aymaz, takma adıyla İsmail Yediler. Fethullah Gülen'in en sevdiği, güvendiği ve bilinçli olarak ileriye hazırladığı öğrencisi. Ancak, Erzurumlu değil (Kütahyalı). Çocuk yaşlarından itibaren hep Fethullah Gülen'in yanında olduğu; risale-i nurları en iyi tefsir edecek seviyede bulunduğu; dünyayı öğrenmesi için bizzat Gülen tarafından A.B.D. ve Avustralya'ya gönderildiği kaydediliyor. Zaman gazetesinin New York Temsilciliğinin yanısıra, Avustralya'da cemaat oluşturulması ve okul açılmasında önemli rol oynayan Aymaz, sosyal yönü gelişmiş; dengeli halkla ilişkiler yürütebilen, iyi yabancı dil bilen biri olarak da nitelendiriliyor. Abdullah Aymaz'ın Patrik Bartholomeos'un yanısıra A.B.D.'ndeki Yunan lobisi ile dirsek temasında olduğuna ilişkin haberler hâlâ hatırlarda. Özellikle de Yunan asıllı Andrew Manatos'un A.B.D. üst düzey yöneticilerine gönderdiği Abdullah Aymaz için yardım talep ettiği mektup, Türk Basınında da yer almıştı. Abdullah Aymaz'ın, Türkiye karşıtı senaryolar hazırladığı bilinen "Barış Etüdleri Enstitüsü"nün yanısıra, Henry Barkey, Graham Fuller gibi ünlü C..I.A. elemanları ile olan temasları da Zaman gazetesi tarafından "gazeteci kimliğinin gereği" olarak değerlendirilmiş ve tekzip yoluna gidilmemişti. İşte, A.B.D.'nin en ilgili makamları ve en ilgili yetkilileri ile görüşme tecrübesine sahip; Yunanlılarla pervasızca dayanışma içine girebilen; Batıyı tanıyan ve iyi yabancı dil bilen; eğitimcilik ve gazetecilik tecrübesi olan; halen Zaman Gazetesinin Genel Yayın Müdürlüğü'nün yanısıra köşe yazarlığı da yapan; dinlerarası hoşgörü adına organizasyonun Katolik, Ortodoks ve Musevi Dünyası ile ilişkilerini kotaran; katı ve ödünsüz bir nurcu: Abdullah Aymaz... Fethullahçılara göre, ileride uzlaşmayı kabul etmeyen yaşlı ve sorunlu-huysuz nur cemaati liderlerinin (Mehmet Kutlular, Mehmet Kırkıncı, Muhammed Sıddık Dursun, İzzettin Yıldırım, Mehmet Kurdoğlu vd.) bu fani hayattan ayrılmalarından sonra tüm Nur cemaatlerini tek çatı altında toplayacak kişi, ancak Fethullah Gülen ya da giybetinde Abdullah Aymaz olabilir, deniliyor. Ancak, öte yandan Fethullah Gülen, daha henüz hayattayken yerine vekil gösteremeyeceğini, bunun dinen çok ağır bir sorumluluk getirdiğini, kendisinin bu manevi yükü kaldırmaya hazır olmadığını da ifade etmeyi ihmal etmiyor. Bir başka ifadeyle yerini en sevdiğine bile bırakmaya niyeti yok...
Necip Hablemitoğlu