'Çarşamba’nın gelişi Perşembe’den bellidir' misali Kadıköy’deki sonuç ne yazık ki maçtan önce belliydi.
Süper Lig’de 9 puan ve sıfır averajla 10. sırada bulunan Fenerbahçe’nin Gaziantepspor, Hacettepe, Sivasspor ve Kayserispor maçlarında ortaya koyduğu futbol nedeniyle Arsenal karşısında yaşanacaklar da belliydi.
"Kanatlar neden etkisizdi?" "Her futbolcu çalım yemek için mi maça çıkmıştı" “Maç Şükrü Saracoğlu’nda mı yoksa Emirates'de mi oynanıyordu?" "Ligde önemli süreler alan Deniz neden UEFA listesinde yok?" "Kazım neden ilk 18’de değildi?" gibi söylemlere ve bunların cevaplarına gerek olmasa gerek. Bir takım, nasıl olur da böylesine ters döner? Arada bir seneden az bir süre varken işler nasıl olur da bu kadar ters gitmeye başlar? İşte bunun 'doğru' cevabı Fenerbahçe’nin kurtuluşu olur.
Arsenal maçında, geri dönmeyen sadece hücumu seven Nasri karşısında Gökhan’ın daha etkili olması, Güiza’nın bulduklarını sayıya çevirmesi gerekirdi. Bu tip noktalar maçın skorunu etki edebilecek detaylar ama karşılaşmanın özeti şu şekildeydi; "50. dakikadan itibaren Semih ve Güiza orta sahada ellerini havaya kaldırmış bir şekilde takım arkadaşlarına bağırıyorlar, 'İleriye gelsenize, baskı yapsanıza' diye. Kimse pas verecek arkadaşını bulamıyor. Gelen giden yok. Onlar da bağırdıklarıyla kalıyor. Sanki tabela Fenerbahçe’nin lehine, sanki deplasmanda oynayan Fenerbahçe."
Açık ve net belli oldu: Arsenal takımı Liverpool kadar acımasız değilmiş.
Aragones her zaman olduğu gibi yerinde 'düşünceli' bir şekilde oturuyor, Gunners Menajeri Wenger de sanki mağlup olan takımın antrenörü ve grup lideri değiller de 3 puana delicesine muhtaçlarmış gibi ayakta komut veriyor öğrencilerine.
Wenger bağırıyor:
"Bu kanattan değil, diğerinden gidin."
"Tamam şimdi buradan devam edin."
"Tek pas yapın."
"Aralara oynayın."
Aragones de her zamanki gibi 'düşünen adam'ı oynuyor. İspanyol hocanın neler yaptığını anlamamıza veya tahmin etmemize imkan yok. Çünkü sürekli olarak aynı yerde durup, pek tepki vermediği için -açıklamadığı sürece- İspanyol'un aklından geçenleri, nelerin ters gittiğini ve neler düşünerek bu şekilde bir takım sahaya sürüp oynattığını bilemeyeceğiz.
Aragones maçın ardından, "Çalışmaya devam etmemiz lazım" dedi. Demek ki yanlış bir çalışma var ortada.
Arsenal maçını yerinde izlemek için Kadıköy’e gelen 50 bin futbolsever vardı. Güiza’nın dayanamayıp da defansından top almaya geldiği pozisyonlarda, bir tek onun için hevesli ve arzulu bir şekilde tezahürat yapabildiler kısa süre. 85’inci dakikanın ardından takımlarını desteklemek istediler, "Hep destek tam destek" düşüncesiyle ama bu da kısa sürdü. Çünkü maça sonradan giren 17 yaşındaki Ramsey, Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk maçında Fenerbahçe karşısında sahne almış ve kısa süre sonra da ilk Devler Ligi golünü kaydederek skoru 2-5 olarak belirlemişti.
Bu arada Arsenal’in Fenerbahçe karşısında sahaya sürdüğü 11 de enteresandı. Wenger ideal 11’ini değil de tecrübe kazanmasını istediği isimlere de Fenerbahçe karşısında şans verdi. 5. golü kaydeden 17’lik Ramsey buna bir örnek ama sadece ilk 11’e bakalım. Arsenal’in Fenerbahçe’den önceki önemli maçlarından biri yine Şampiyonlar Ligi’ndeki Porto sınavıydı. Porto’ya 4 atıp gol yemeyen Arsenal’in o maçtaki 11’inde Bacary Sagna, Kolo Toure, William Gallas ve Robin Van Persie vardı. Bugün yedekler arasında oturan Van Persie acaba bu maça da ilk 11’de başlasa neler olacaktı? Bugün Arsenal'in golleri farklı isimlerden geldi ama Porto karşısında birlikte oynamaya alışık olan Adebayor ile Van Persie golleri paylaşan isimlerdi. Fenerbahçe maçının 11’inde ise Abou Diaby gibi en son Nisan ayında ilk 11’de oynamış isimler vardı. Diaby, sakatlığı sebebiyle bu sezon sadece Everton maçında 8 dakika görev aldı.
Arsenal’in 11’indeki en ilginç noktalardan biri de, Diaby’nin orta sahadaki dörtlünün önüne Adebayor’a destek verme rolünde sahaya çıkması oldu. Diaby bu görevi daha önce sadece bir kez üstlenmişti, o da 2007’de Nisan’da Newcastle ile oynadıkları maçtaydı. Newcastle mücadelesinde sakatlıklar sebebiyle Arsenal’in forvet eksikliği vardı. "Bunun kağıt üzerinde taktik açıdan kötü olduğunu zannedebilirsiniz ama öyle olmadı." Bu not da Arsenal’in resmi internet sitesinden.
Arsenal’in 11’inde sahaya çıkan tek İngiliz Walcott’tu. Ama bu apayrı bir konu ve takımlarımızdaki yabancı kısıtlaması kesinlikle bu hezimetin cevabı değil. Aynı kural geçen sene de vardı ve Fenerbahçe geçen sene Devler Ligi’nde tarih yazmayı başarmıştı.
Açık bir şekilde görüldü ki, Arsenal, çok daha fazla gol atabilirdi . Yaş ortalaması 21,5 olan İngiliz ekibi, kanatların çalışkanlığı ve derinlemesine paslarıyla Fenerbahçe’yi etkisiz hale getirdi. Baskıyı onlar kurdu, gol attıkça geri çekilmeden futbolun meyvesi olan golü onlar aradı. Altın kuralı uyguladı Wenger’in talebeleri: "En iyi defans hücumda başlar."
"Bir takım, nasıl olur da böylesine ters döner. Arada bir seneden az bir süre varken işler nasıl olurda bu kadar ters gitmeye başlar? Bunun 'doğru' cevabı Fenerbahçe’nin kurtuluşu olur" kısmına geri dönecek olursak, tek bir yanıt bulabiliyorum: Oyuncularıyla çok iyi iletişim kuran, dertlerini dışarıya yansıtmadan çözmenin yolunu bulan Zico’nun artık bu takımda olmayışı.
Brezilyalı’nın yerine gelen, disiplin timsali, Avrupa Şampiyonu İspanya’nın çalıştırıcısı olarak lanse edilen Luis Aragones, geçen sene Şampiyonlar Ligi’nde tarih yazan ve ligde şampiyonluğu kıl payı kaçıran Fenerbahçe’yi bu duruma getirdi. Tabii ki zam istediği ya da herhangi bir başka sebepten ötürü takımda tutulmayan futbolcu ya da futbolcuların eksikliği de yönetimin hatası olsa gerek.
Hem ligde hem de Avrupa’da alınan kötü sonuçların ardından, yönetime ve teknik heyete aynı anda ceza kesilemez. En azından Türkiye’de öyle şey olmaz. Bu durumda ceza Aragones’e kesilir. Olana çare yok, mutlaka ileriye bakmak lazım ama Fenerbahçe’de bir değişiklik, oyuncularda “Artık bu maçı almamız lazım. Bıçak kemiğe dayandı” gibi bir ruh hali de gözükmüyor.
"Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır" denir. O zaman çok büyük bir ayıp yapılıyor Fenerbahçe taraftarına ve takıma...
http://www.htspor.com/spor-yazilari/8926-yazar-ARSENAL_ACIMASIZ_DEGILDI_.aspx