Fazıl Say: Sansürlendim

1001Design

330i ///M3 Design
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
25,561
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Shut up and train!
Piyanist Fazıl Say, Ortaçağ Karanlığının, Kendisini Kaygılandırdığını Belirtti, 'Eğer, Karanlık Güçler Cumhuriyetimize ve Ulusal Değerlere Hayat Hakkı Tanımazsa, Onlara Teslim Olacak Değiliz' Dedi.

sansurlendim_o.jpg


ÜNLÜ PİYANİST FAZIL SAY, ORTAÇAĞ KARANLIĞININ, BÜTÜN AYDINLAR GİBİ KENDİSİNİ DE KAYGILANDIRDIĞINI BELİRTEREK, 'EN ÇOK DA GELECEK KUŞAKLAR İÇİN KAYGILANIYORUZ. EĞER, GÜNÜN BİRİNDE KARANLIK GÜÇLER CUMHURİYETİMİZE VE ULUSAL DEĞERLERE HAYAT HAKKI TANIMAZSA, ONLARA TESLİM OLACAK DEĞİLİZ' DEDİ.

Fazıl Say, bir Alman Gazetesi'nde yayınlanan "Türkiye'yi terk etmeyi düşünüyorum, çünkü İslamcılar zaten kazandı" açıklaması ile ilgili tartışmalara ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Piyanist Say, Türkiye'nin ortaçağ karanlığına kaymasına karşı olduğunu belirterek, "Çünkü, ben, çağdaş uygarlık düzeyini amaçlayan bir kültürün insanıyım. Besteci ve piyanist yönümle Avrupa müzik kültürünü temsil etmeme rağmen, kökenim olan Anadolu halk kültüründen hiç kopmadım. Bunu herkes bilir. Bütün eserlerim halk kültürüyle yoğrulmuştur. Avrupa Birliği'nin 'Kültürler arası Dialog' yılında beni 'Elçi' unvanıyla görevlendirmesinin temelinde, sanırım bu özelliğim yatar" dedi.


İktidarın, kendisine ve müzik sanatına şimdiye kadar dostça davranmadığını hatırlatan Piyanist Fazıl Say, yazılı açıklamasında, "Metin Altıok Ağıtı' adlı oratoryom dolayısıyla, iktidarın ilk kültür bakanı çeşitli yöntemler kullanarak eserin sansür edilmesini sağladı. Bu olayı hiç unutamıyorum" diye konuştu.

Türkiye'de müzik sanatının küçümsemenin başta gelen örneklerinden birinin, Milli Eğitim Bakanlığı'nın önceki yıl okullarda müzik ve resim derslerinin kaldırılması girişiminde bulunması olduğunu belirten Piyanist Fazıl Say, şöyle devam etti:

"Bizim milli eğitim sistemimizden sanat eğitimi dışlanamaz. Başka bir olumsuz örnek ise; Türkiye'nin bugün 10 bin müzik öğretmeni açığı bulunduğu halde, lisans öğrenimini tamamlayan genç müzikçilerimizin öğretmen olmasını önlemek için engeller icat edilmesidir. Bunlar basının ve halkın gözünden kaçmış olabilir, ama müzik benim mesleğim, benim gözümden kaçmadı."

"Sanatçı, alnında ışığı ilk hissedendir" özdeyişini, "Sanatçı, karanlığın tehlikesini ilk hissedendir" anlamında düşünebileceğini kaydeden Piyanist Fazıl Say açıklamasının son bölümünde şöyle dedi:

"Ortaçağ karanlığı, bütün aydınlarımız gibi beni de kaygılandırıyor. En çok da gelecek kuşaklar için kaygılanıyoruz. Eğer, günün birinde karanlık güçler cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz."
(Gecce.com)
 
Fazıl Say, 'makul insanlar'ı dokuz ayda 'karanlık' yaptı

Ünlü piyanist Fazıl Say, geçtiğimiz günlerde Alman Süddeutsche Zeitung gazetesinden keman sanatçısı Renaud Capuçon'a verdiği röportajın ardından, iktidar aleyhindeki sözlerini sertleştirdi.

"Türkiye'nin ortaçağ karanlığına kaymasına karşıyım. Çünkü ben, çağdaş uygarlık düzeyini amaçlayan bir kültürün insanıyım... En çok da gelecek kuşaklar için kaygılanıyoruz. Eğer, günün birinde karanlık güçler Cumhuriyetimize ve ulusal değerlere hayat hakkı tanımazsa, onlara teslim olacak değiliz.'' görüşüyle AK Parti'yi hedef alan Say'ın bundan 9 ay önce, tam tersi görüşleri savunduğu anlaşıldı. Bugünlerde, 4 yıl öncesini konu ederek, 'Metin Altıok Ağıtı' adını verdiği oratoryosunu iktidarın kültür bakanının engellediğini iddia eden piyanist, 23 Mart 2007 tarihli Sabah gazetesinde Balçiçek Pamir'e verdiği röportajda, ortaçağ karanlığının mimarı saydığı Başbakan'ı şöyle anlatıyor: "Başbakan'ı da, eşini de tanıyorum. Gayet makul insanlar. Emine Erdoğan, parlayan gözlere sahip. Sevgi saçan bir insan."

Fazıl Say'ın şikâyet ettiği konu 4 yıl öncesine aitken, Başbakan'ı ve eşini övdüğü röportajın sadece 9 ay öncesine dayanması ciddi bir tutarsızlık noktası oluşturuyor. Zeitung'a verdiği röportajda, "Bizim Türkiye rüyalarımız biraz öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum." cümlelerini kuran Fazıl Say'ın, 10 Mart 2002'de Zaman'da Nuriye Akman'la yaptığı söyleşi, 'vatan' kavramına da ışık tutuyor. Akman'ın, "Amerika'da yaşıyorsun. Vatan özlemi çekiyor musun? Yoksa vatan, piyanonun olduğu, müziğini rahatça yapabildiğin yer mi?" sorusuna, dünyaca ünlü piyanistin verdiği cevap şöyle: "Türkiye benim vatanım, özlüyorum, burada mutlu oluyorum. Ama piyanonun benim içsel hayatımdaki vatanım olduğu da bir başka gerçek. Türkiye'de olmak, piyanosuz olmaktan daha iyi değil."

Annesi Gürgün Say'ın yazdığı 'Müziğin Doruğuna Fazıl Say Yolculuğu' adlı kitapta, kendisi hakkında, "Bir tek kişiyle güzel ilişki kuramaz... Çekingen, içine kapanık, karamsar, müzik dışında hiçbir sorunu çözmek için uğraşmaz, annesine acımasız" gibi yorumlarda bulunduğu Say'ın geçtiğimiz yıllarda ABD'nin Afganistan işgaliyle ilgili sözleri büyük tepki toplamıştı. ABD'nin işgalini "Amerika yanlışlıkla 3-5 tane kız çocuğunu öldürdü belki. Ama milyonlarca kız çocuğunu diriltti." şeklinde savunmuştu.

Bu insanlar demokrasi ortamında işbaşına geldi

Burçin Büke (Piyanist): Eleştirdiği insanlar, bir demokrasi ortamında seçimleri kazandılar. Bazı şeyleri kabullenmek gerekiyor. Fazıl Say, talihsiz bir açıklama yapmıştır. Bunu reklam için yapıyorsa kaybetmiştir. Türkiye'den daha önemli bir şey yokken, kaçmak ne demek? Güneydoğu'daki terör yüzünden yıllardır insanların ocağı sönerken, 'Bu ülkeyi bırakıp gidiyorum.' diyemezsiniz. Ve hepsinden öte, siyasetle müziği birbirine karıştırmamalısınız.

Oculuk buculuk yapmak sanatçıya yakışmaz

Tuluyhan Uğurlu (Piyanist): Bu açıklamaların ardında, kendini pazarlama isteği olabilir. Bu misyonu geçmişte Orhan Pamuk yüklenmişti. Alınan bir karar gereği, dolduruşa getirilmiş de olabilir. 29 Ekim'de binlerce insana Cumhuriyet konseri vermek mi güzeldir, yoksa resepsiyona katılmak mı? Gerçek sanatçı bunları kafasına takmaz. Türkiye çok farklı düşüncelerin olduğu bir yer. Oculuk buculuk sanatçıya yakışmaz. Sanat, siyaset üstü bir şeydir.
Fatih Vural


BİR BAŞKA HABER

Sanatçıya en sert eleştiri ünlü modacı Cemil İpekçi'den geldi. İşgal yıllarında bile kimsenin Türkiye'yi terk etmediğini belirten İpekçi, ilginç bir tespitte bulunuyor: "Fazıl Say'ı tanırım, çok şeker bir insan; ama 'onlar' ne demek? 'Onlar' dediğin çoğunluk, yüzde 70 oy alıyor. Nasıl böyle bir ayrım yaparsın? Bunlar, Türkiye'yi Nişantaşı'ndan ibaret zanneden 40 bin kişilik, içinde benim ailemin de olduğu beyaz Türkler. 65 milyonluk Türkiye'yi görmüyorlar; çünkü belirli bir azınlığın ve dinozorların son çığlıkları bunlar."

İnsanların korku çemberine sokulduğunu belirten Cemil İpekçi, Türkiye'de işlerin belli bir azınlığın isteklerine göre yürüyemeyeceğini vurguluyor. Üniversitelerdeki başörtüsü yasağını da anlamsız bulan İpekçi, "Kıyafet kanunu bir Mao'nun Çin'inde olmuş, bir de bizde. Dünyanın hiçbir yerinde böyle şey yok." ifadesini kullanıyor. Türbanın kadını özgürleştirdiğini anlattıktan sonra yakın tarihe atıf yapıyor: "Ben 60 yaşındayım, bizi düne kadar 'komünizm gelecek' diye korkuttular, şimdi 'İran oluruz' diye korkutuyorlar. Kadın olsaydım 'sırf protesto olsun diye' türban takardım."

Fazıl Say'ın böyle bir şey söylediğine inanmak istemeyen İpekçi, bir sanatçıya sarf ettiği bu cümleleri yakıştırmıyor. Hangi sebepten olursa olsun ülkenin terk edilemeyeceğine dikkat çeken ünlü modacı, Kurtuluş Savaşı'mıza atıfta bulunarak, "İşgal altındaydı bu ülke, insanlar terk etti mi? inançlarda ve düşüncelerde aynı olmayabiliriz; ama ülkeyi 'terk etme' ifadesini kullanmak çok ağır." diyor. Türkiye yerine Batı'yı adres gösterenlere, "Yasak yok, kim nerede mutlu olacaksa orada yaşasın." diyen İpekçi, Türkiye'de işlerin belirli bir azınlığın isteğine göre yürüyemeyeceğini de söylüyor. Türbanın Türk kadınını özgürleştirdiğini düşünen ünlü modacı, kadın üzerine bir kimlik oluşturamayan geçmişteki politikaları da eleştiriyor. Türbanın kadına kimlik kazandırdığını belirten İpekçi, "Benim türbanı savunmam ondan. Çünkü daha evvel kadınlar türbanı takmıyordu. Belki başını sadece örtüyordu. Ataerkil aile yapısından dolayı sokağa çıkamıyordu. Şimdi kadın, türbanla birlikte haklarını savunmasını öğrendi. Bir bakıyorsunuz türbanlıların yüzde 80'i okumuş, lisan, dünya ekonomisi biliyor. Başı açıkların çoğu Rolex saatten; evine Moldovalı hizmetçi geldi, gittiden başka bir şey konuşmuyor. " diyor.

Türbanın sadece üniversitede değil tüm kamu kuruluşlarında serbest olmasını isteyen Cemil İpekçi şöyle konuşuyor: "Bırakın üniversitelerde serbest olmasını, kamuda da serbest olmalı. Kamuda çalışana böyle böyle giyineceksin demek ne kadar doğru? Kıyafet kanunu bir Mao'nun Çin'inde olmuş, bir de bizde. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok."

Ünlü modacı, Abdullah Gül'ün, cumhurbaşkanı olmasını ise şöyle değerlendiriyor: "Abdullah Gül, karısının başörtüsüyle değil, kendi beyniyle ülkeyi idare ediyor. Siz oturup 'bize yakışıyor mu?' diyebilirsiniz. Bu hükümet, 5 yıl önce güllük gülistanlık bir ülke devralmadı. Bir faciayı devraldı. Bugün, çok mutluyum; çünkü Abdullah Gül'ün yerinde durduğu yok. "
İbrahim Balta
16 Aralık 2007, Pazar
 
Geri
Üst