muratcolez
New member
- Katılım
- 28 Nis 2007
- Mesajlar
- 9,287
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Evlenilmesi sakıncalı kişilikler? - 1
Aşağıda sıralayacağımız olumsuz duygu ve hasletleri, “karakter, huy, mizaç ve alışkanlık” hâline getirenlerle sakın evlenmeyin! “Güzeldir, akrabamdır, malı-mülkü, yatları katları vardır, soylu-sopludur!” deyip evlenirseniz, vahim sonuçlarla karşılaşacağınız kesindir. Çünkü, bu haller asırlar boyudur denenmiş, hâlen de denenmeye devam ediyor.
Bu kadar pahalıya mal olan tecrübelerden istifade etmeyerek, tekrar denemeye kalkmak pek akıllıca bir davranış olmasa gerek!
* Cahille evlenmeyin: Cahil kimdir? Diplomasız kişi mi; hayır! Cahil, ilk-orta, lise veya üniversiteden diploma almayan değildir. Cahil, bilgisiz, tecrübesiz, ilgisiz, toy olandır. Cahil, İlâhî hakikatlerden habersiz, hakkı tanımayan, varlığın ve yaratılışın gayesini bilmeyendir.
Cahil, kendisini bilmez. Kendisini bilmeyen, Rabbini bilmez. Rabbini bilmeyen, onun yaratıklarına karşı nasıl davranacağını bilmez. Onlara şefkat ve merhamet de etmez.
Cahil, kendi haklarını, hukukunu bilmediği gibi; eş olarak vazifelerinden de bîhaberdir.
Eğer cahil ile evlenirseniz, başınız belâdan kurtulmaz. Kurduğunuz aile yuvası, saadethaneye değil, zindana döner.
* Yalancıyla evlenmeyin: Yalan, bütün insanlığın ittifakla karar verdiği kötü bir haslettir. Yalan her yerde, her toplumda şer kabul edilmiştir. Yalan küfrün esası, nifakın alâmetidir. Allah’a bir iftiradır. İnsanı aşağıların aşağısına atan, yüce ahlâkı öldüren, çirkin bir haslettir. İnsanlığı fesada veren, gelişmesini önleyen lânetlenmiş bir huydur. Yalan, kesin zehir taşıyan bir yılandır. Riyakârlık yalanın fiilî şeklidir.
Yalancıyla evlenirseniz sizi her zaman aldatır…
* Aptal ve ahmakla evlenmeyin: Aptal, ahmak; aklını kullanmayan, onu geliştirmeyendir. Aptallığın, yalnızca zekâ düzeyinin alçak olması değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi olduğu ifade edilir. Bireysel psikolojinin kurucusu Alfred Adler: “Saf (pür) aptallık, mantığın taleplerine karşı soğuk davranır ve onlara ancak zorlama sonucu uyar. Bir hayat tarzı yoktur. Hayat biçimi de herhangi bir ilgiyi anlayabilmekten uzaktır. Sağduyuya karşı da saygı duymaz.”
Aptal ve ahmakla evlenirseniz, size fayda vereyim diye zarar verir; aile hayatınızı alt-üst eder.
* Karamsar, ümitsiz kişilerle evlenmeyin: En dehşetli hastalıklardan birisi yeis, yâni ümitsizliktir. Acizlik ve korkudan kaynaklanır. Yeis, terakkî ve ilerlemenin de en büyük ayakbağıdır. Ümitsizlik, hayatı anlamsızlaştırır, çekilmez kılar. Maddî imkânları yerinde olsa da, yeise düşen, ya alkol ve uyuşturucuya, ya başka bir sapıklığa düşer. Çünkü onlara göre hayatın mânâsı kalmamıştır artık.
Yeis bir mânâda, rahmet-i İlâhîyi de suçlamak demektir. Allah’ın sonsuz gücüne, yardımına, esirgeyicilik ve bağışlayıcılığına güvensizliktir.
Yeis, aynı zamanda Allah’ın rahmetinden ümidini kesmektir. Sonsuz merhamet ve ümit kaynağı Cenâb-ı Hak’tan ümidini kesip karamsarlığa düşen bir insan sizden ne ümit edebilir ki!
Karamsar bir tiple evlenirseniz, hayatınız kararır.
* Korkakla evlenmeyin: Korku en tehlikeli damarlardandır. Dessas zalimler, ahlâksız cesurlar, korkakları gemlendirerek mukaddes değerlerden vazgeçirirler. Eğer korkakla hayat arkadaşlığı kurarsanız, tehlike anında sizi ortada bırakır; size arka çıkmaz.
* Fasıkla (günahkârla) evlenmeyin: Beşeriz, hata yaparız. Özellikle büyük günahları işleyen ve küçük günahlarını ibadet, zikir, şükür, fikir ve tövbe ile silmeyenlerle sakın evlenmeyin! Çünkü, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor. (Lem’alar, s. 15.)
Fasıkla evlenirseniz, sizi de kendi karanlık bataklıklarına sürükler.
* Bencil, (egoist) ile evlenmeyin: Çünkü, bencil yalnız kendisini düşünür, kendisi için endişe eder, kendi menfaat ve çıkarlarını, zevk ve lezzetini öne alır. Enaniyetli olan, bir şey öğrenmez. Çünkü, her şeyi bilir sanır. Ve her şeyi nefsine verir; karşısındakilerden de öyle muâmele bekler. Şirke, dalâlete sapar. Gücü, mevkii ve serveti de varsa, onları bir baskı unsuru, bir zulüm vasıtası olarak kullanır.
Evlenilmesi sakıncalı kişilikler? - 2
* Gıybetçi/dedikoducu ile evlenmeyin: Gıybet, başkalarının arkasından, onların hoşlanmayacağı şeyleri konuşmaktır. İnsanların zaaf, kusur, yanlış ve kabahatlerini anlatmak, yaymaktır. Dedikoducular kendilerini şöyle müdafaa eder:
“Ben doğruları söylüyorum, bu anlattıklarım onda var, yalan söylemiyorum ki!”
Zaten gıybet, kişinin hoşuna gitmeyecek söz, davranış ve durumlarını arkasından konuşmaktır. Söylenenler doğru ise gıybettir. Yalan ise, aynı zamanda iftiradır.
Gıybet, yâni dedikodu; zâlimâne bir cinâyet, büyük bir günah, aile ve toplum hayatını zehirleyen bir hıyânettir. Onun için mü’min akıl, kalp, vicdân, insanlık, fıtrat ve milliyetin kabul etmediği bu alçak silâha tevessül etmez.
Gıybet/dedikodu yapan ile evlenirseniz; artık ne şahsî sırlarınız kalır, ne aile sırları…
Hassas ve önemli olan bu mevzû, İslâm kaynaklarında çok teferruâtlı olarak işlenmiştir. Şu hususların gıybet sayılmayacağı belirtilmiş:
“Kendisine yapılan haksızlığı gidermek için ehline ve vazifeli şahıslara durumu anlatmak,
“Herhangi bir iş için ortaklık kurmak isteyenlerin, sormaları halinde, sırf meşveretin hakkını vermek için—his ve duygularını karıştırmadan—gerekli bilgileri vermek, muhtemel zaaf ve zararlara dikkat çekmek,
“Tahkir ve teşhir için değil de, sırf târif için, insanları ‘kör, topal, kısa’ gibi sıfatlarıyla anmak,
“Yaptığı kötülüklerden sıkılmayıp alenen işleyen ve onlarla iftihar edenler hakkında yapılan uyarıcı konuşmalar, tarifler de gıybet sayılmaz.”1
* Hasetçi ile evlenmeyin: Haset, çekememezlik, kıskançlık anlamına gelir. Hasetçi, başkalarının mal, mülk, güzellik, başarı, kabiliyet ve üstünlüklerini içine sindiremez.
Hasedin bulunduğu yerde riya, rekabet, bencillik gibi süflî duygular da vardır. Bunlar hasede kuvvet veren duygulardır.
Haset eden, eğer bu duygusunu gemlendirmez veya yönlendirmezse, kendi kendisini yiyip bitirmekle kalmaz, nice taşkınlıklara, yanlışlıklara da girer. Haset öylesine dehşetli bir hastalıktır ki, zararı hased edilenden çok hased edenedir. Bu duygu hasetçinin gözünü kör, ferâsetini iptal eder.
* Kindarla evlenmeyin: Kin ve nefret, fıtratımızdan atamayacağımız duygulardır. Çünkü bunlar bize, düşmanlarımıza ve kötülüklere karşı kullanılmak üzere verilmiş birer silâhtırlar.
Ancak, kin ve nefretimizi iyi kanalize edebilirsek, tahripte değil, tamirde kullanabiliriz. Kin gibi kötü bir huy, ancak din, vatan düşmanlarına, zalim ve diktatörlere karşı kullanılmak için ruhumuza takılmış itici güçtür. Kinini dışa yöneltemeyen, içe dönük kullanabilir ve evliliği zehire çevirir.
* Riyakârla evlenmeyin: Riya, olmadığı halde öyle görünmek veya bir işi gerçekten ahlâkî olduğu, yapması gerektiği ve Allah’ın emri olduğu, uyması gerektiği için değil; gösteriş için yapmaktır.
Riyakâr, işlerini gösteriş, maddî veya nefsî çıkar için yapar.
Kalp hastalıklarından biri de riyadır. Riyakârlık, aynı zamanda fiilî bir yalancılıktır. Mürâînin davranışları hep yalancılığını ilân eder. Bunun için Resûlullah’ın (asm) dilinde riya “gizli şirk” olarak vasıflandırılmış.
Riyakârla evlenirseniz, güveniniz sarsılır, emniyet edemezsiniz. Bu da fecî olaylara sebep olabilir.
*Sû-i zâncı ile evlenmeyin: Sû-i zân, başkaları hakkında kötü düşünme mânâsına gelir. Yâni, insanların sebebi bilinemeyen ve tahkik edilemeyen bir kısım hareket, davranış ve sözlerini kötüye yormaktır.
Aile ferdlerini ve cemiyetleri birbirine düşüren, parçalayan hastalıkların başında sû-i zân gelir. Çünkü bu kötü haslet, ithamlara sebebiyet verir. Bu da dayanışmayı kırar, saadetleri parçalar, hayatı zindana çevirir, sosyal münâsebetleri öldürür.
Evlenilmesi sakıncalı kişilikler? - 3
*Mütecessis, tecessüscü ile evlenmeyin: Başkalarının gizli hallerini, sırlarını, zaaflarını araştırıp ortaya dökmeye tecessüs, casusluk denir.
Tecessüsün kötü bir huy, dehşetli bir hastalık, zararlı bir fiil, fenâ bir haslet olduğunu her halde her idrâk ve iz’ân sahibi herkes “içe bakış metodu”yla anlar. Zirâ, hiç kimse, kendi zaaf ve kötülüklerinin, hatâ ve kusurlarının araştırılıp sergilenmesi ve îlân edilmesini istemez.
Zaaf ve kusurlar gizli kaldıkça onları imha etmek kolay olur. Açığa döküldüklerinde, nerdeyse tamiri imkânsız hale gelir. O takdirde “Nasıl olsa herkes haberdar oldu!..” der, işi inada döker; garaz, kompleks, kızgınlık ve nefretle de birleştirerek açıktan açığa işlemeye başlar.
*Cimri ile evlenmeyin: Cimri, kendisine ihsan, ikram ve emânet edilmiş mal-mülk ve servetten, karşılıksız olarak isteyenlere hiçbir şey vermeyendir. Cimrilik öyle bir hastalıktır ki, cimri kendisine karşı bile hasistir. Cimri, cömerdin de düşmanıdır.
Cimri, etrafındakilerin yaptığı ikram ve ihsanlardan da müthiş bir azap duyar. Cimriler akıl ve eğitim özürlüsü kişilere benzer. Akıllı insanlar ise cömertlikle kendilerini ve mallarını koruma altına alırlar.
Cimri ile evlenirseniz, ihtiyaçlarınıza karşı size yardımcı olmaz.
*Kibirli ile evlenmeyin: Kibir, kendinde olmayan veya olan güzel sıfat ve hasletleri kendisinden kaynaklanmış gibi gösterme ve başkalarına üstünlük taslamadır.
Gurur enâniyetten kaynaklanır. Sebebi kalp zayıflığıdır. Gururlu insan, kendisini menşe sanır. Oysa, insan son derece zayıf ve âciz bir varlıktır. Gururlanacak hiç mi, hiçbir yönü yoktur. Hiçbir şeyi var edemeyen, yarın ne olacağını bilemeyen, minnacık mikroplara mağlûp olan, sis gibi en lâtif bir unsura yenilen insan ne ile gurur duyacak ki?
Hiç kimse, kendisinde olan haslet ve güzelliklerle de gururlanamaz. Çünkü, onları kendisi almış, bulmuş, ısmarlamış değildir. İyilikleriyle gururlanamaz, çünkü verdikleri kendi malı mülkü değil, emanettir.
Gurur, nifakı doğurur. Kendini düşünme, kendini görme, bencillik, yalnız kendisi için endişelenme duyguları, gurur ve enaniyetle beslenirler.
İnsan gurur ile Allah’ın fiillerini, ikramlarını, ihsanlarını kendisine mâl eder. Yâni, mânevî bir gasıp olur!
Görünüşte birbirine benzeyen gurur ile vakar arasında ise ince bir perde vardır. Vakar ciddiyet ve ağırbaşlılıktır. İnsan makam ve mevkii gereği ciddiyetle mükelleftir. Bu işlerin düzenli yürütülmesini sağlar. Onun içindir ki resmî veya özel makamında, bir âmirin ciddiyeti gurur sayılmaz. Evindeki ciddiyeti de vakar değildir. Ancak kişi, vazifesini yapmayıp, makamını bir baskı unsuru olarak kullanıyor veya onunla övünüp duruyorsa bu vakar değil, gururdur.
Gururun en büyük zararı, maddî-mânevî kemâlata mâni olmasıdır. Kendini üstün, her şeyi bilen biri kabul eden, başkasının bilgi ve tecrübesine tenezzül etmez. Böylece köhnemiş bilgileriyle baş başa kalır!
*Haris insanla evlenmeyin: Hırs denilen bu duyguyla insan mal ve makam, şan ve şöhret sevdalısı olur, dünyaya şiddetle bağlanır. Dünyanın geçici, fanî mal-mülküne, mevki ve şöhretine karşı gösterilen hırs, bu duygunun fiyatına değmez.
İlâhî rahmeti de suçlama mânâsı taşıyan hırs, yerinde kullanılmazsa birçok zararlara sebep olur. Kezzab gibi kalbi deler; riyâkârlığa, sefâlete sevk eder.
Hırs israfa götürür, şükürsüzlüğe iter, zillete atar. Hırs, insanı sefâlet ve rezâlet bataklığına sürükler.
Evlenilmesi sakıncalı kişilikler? - 4
* İnatçı ile evlenmeyin: İslâma göre diğer menfî duygular gibi inat da, güzel ve iyi alışkanlıklar kazanmak için verilmiş, sebat anlamında kullanılması gereken bir duygudur. Meselâ nefis ve şeytana inat, “Namaz kılacağım, faydalı kitaplar okuyacağım, hak ve hakikat için mücâdele vereceğim, hak yoldan ayrılmayacağım!” şeklinde kullanılırsa, insan kazanır.
Bu şiddetli duygu önemsiz, geçici, yok olucu işlere karşı kullanılırsa, hem ferd, hem de sosyal hayatı tahrip eden, muzır bir haslete dönüşür; felâkete kapılar açar. Akıllı bir mü’min, duygularını kontrol ve kanalize edebilen mü’mindir. İnat duygusunu da müsbet yolda kullanmayı bilir.
* Müstehcen/açık saçık ile evlenmeyin: Müstehcenlik, erotizm başta ferd olmak üzere, âile ve toplumu mahveden en dehşetli kirliliklerdendir.
Açık ve saçıklığın, kıskançlığı tahrik ettiği bir vâkıa.
Müstehcenlik, insanların meşrû ve helâle karşı olan kuvve-i şeheviyelerini kırar. Bunun dehşetli neticeleri, müstehcenliği tercih edenlerin hayatı incelendiğinde görülür. Müstehcenlik, doyumsuzluğu getirir. Doyumsuzluk içinde kıvrananların ise, cinsî sapmalara düşme ve düşürme riskleri çok büyük.
Açık-saçıklık, insanın mânevî duygularını köreltmekle kalmıyor, insanları cinsî sapıklıklara da itiyor. Bir insanın, uzun bir müddet veya hayat boyu müstehcen bir ortamda bulunması; onun “cinsî iktidarını” ya zaafa uğratıyor veya yok ediyor. Bu sefer, eşler şehevî duygularını meşrû çerçevede tatmin edemiyor. Mânevî ve sosyal bir bağ, bir sınır, caydırıcı bir engel de yoksa sapık ilişkiler bataklığına itiyor.
Gerek inanç, gerek kültür, gerek iklim, gerekse “sınırsız hürriyet” anlayışı müstehcenlik ve sâir kötü alışkanlıklara karşı herhangi bir kayıt getirmiyor. Serseri mayınlar gibi ortalıkta dolaşan hevesâtın hangi hastalığı saçacağı, hangi hayata ne şekilde son vereceği belli değil.
Yapılan araştırmalar, hormonların, insanların aklî dengelerinde sarsmalar meydana getirdiğini gösteriyor. Hormonları da müstehcenlik olumsuz yönde etkiliyor.
* Müsrif ile evlenmeyin: İsraf, saçıp-savurmak, ihtiyaç olmadığı halde rastgele harcama yapmaktır. Hiçbir servet, israfa dayanamaz. İsraf, rastgele, plansız, aşırı ve yersiz tüketmektir. İsraf, ni’meti hafife almak demektir. Allah’ın muntazam bir üretim fabrikası olan kâinat, durmadan çalışıp mu’cizevârî üretim yaparken, israf bunun değerini idrâk etmemek, o çarkların aksine hareket ve şükürsüzlük etmek demektir.
İsraf sadece yeme-içme’de değil, duygularda ve vakitde de ortaya çıkar. Duygularını yerli yerinde kullanmayanlar; zamanını boşa harcayanlar da en büyük israfı irtikâp ederler…
Krizlerin ana sebeplerinden birisi de israftır. Hatta, kavgaların, yaralamaların ve cinayetlerin de sebebidir israf. 2009 Haziran’ının ilk günlerinde Türkiye; Adana’da bir apartman dairesinde, aynı aileden 3’ü çocuk 8 kişinin öldürülmüş olarak bulunmasıyla sarsıldı. Hadiseyle ilgili değerlendirmelerini kamuoyu ile paylaşan Adana Valisi İlhan Atış, “Olayın sosyolojik boyutları var. İsraf, fazla borçlanmak, kredi kartına yüklenmek, onu ödemek için eşten dosttan aileden yardım istemek var. Ailenin buna bir ‘hayır’ cevabı var ve mecburen bir dışlanmışlık var. Bu sorun ailelerde birbirlerine karşı bu tip davranışları sergilemelerine sebep oluyor. Bu toplumsal bir problem’’ diye konuştu.
İşte israfın görünen dehşetli yüzü! Ya görünmeyenleri…
Evlenilmesi sakıncalı kişilikler? - 5
* Zalimlerle evlenmeyin: Zulüm, başkasının hakkını yemek, haksızlık yapmak, canlı, cansız, bitki, hayvan ve insanlara haksızlık, eziyet, işkence etmek, sıkıntı çektirmektir. Zalim, zulmünü dışa yönelik kullanmadığı zaman onu içe yönelik kullanır. Aile efradına zulmeder. Çünkü, zulmetmekten zevk almak, artık bağımlılık hâline gelmiştir. Buna hedonistlik, narsistlik de denir.
* Sihir (büyü), fal, burç, tarota (müneccimlik) inananlarla evlenmeyin: Aslında fal, burç veya yıldızlardan meded umma, totem ve cehâlet devrinin bâtıl mahsulleridir. Sihir ise kötüye kullanılan, karıyla koca arasını açabilecek kadar etkili olabilen, bir kısmı gözboyamacılığa dayanan İslâmın kesinlikle yasakladığı, yedi büyük günahtan birisidir.
Bugün, ‘şans, talih oyunları, fal, sihir, büyü’ gibi meselelere olan rağbet, eski devrin hortlamış düşüncesinden başka bir şey olmasa gerek. Fal, sihir, tarot gibi bâtıl inançların en tehlikeli tarafı insanları şartlandırmasıdır. Çevresinde cereyan eden hâdiseleri izah etmekten âciz olanlar, akıl ve mantık melekesini kullanamayanlar, inançlarını sağlam temeller üzerine bina edemeyenler, falcı ve büyücülerin tuzaklarına düşüyorlar. Bunlar, inançları veya iradeleri zayıf insanları etkileyerek kendi yanlış, indî, hissî, nefsî arzularına endeksler. Adetâ köleleştirirler. Ve onları şartlandırarak, kıskançlık, kin, nefret, öfke, düşmanlık gibi duygularını tahrik ederler. Bunun sonucu, hırsızlıktan yaralamalara, aile kavgaları ile huzursuzluklara, hatta boşanmalara kadar uzanır.
* Müstebitlerle/diktatörlerle evlenmeyin: Baskı ve diktatörlük mânâsına gelen istibdat, hürriyet zaafından doğar. Cehâlet ve vahşetten kuvvet alır. Kibirle karışmış, nefsin firavunluk ve nemrutluğudur. İstibdat, bir tahakküm, keyfî bir muâmele, kuvvete dayalı bir cebir, tek kişiye dayanan görüş, sûistimâle açık bir zemin, sefâlet ve sefâhete sürükleyen ve insanlığı mahveden bir zehir, bir zulüm, bir üstünlük taslama hastalığıdır. Küfrün temelinde istibdat vardır. Nemelâzımcılık istibdadın yâdigârıdır.
Baskı, kabiliyetleri öldürür, gelişmeleri önler. Çocukların sosyalleşmesini engeller. İnsanları geri bırakan sebeplerin başında istibdat vardır.
Nedir bu istibdat ki, müstebitlerden kaçınalım; onlarla aile yuvası kurmayalım? İstibdat; zorlama, tahakküm, keyfi muamele, kuvvete dayanarak cebir kullanma, zorbalık, tek görüş, suistimâle gayet müsait bir zemin, zulmün temeli, insanlığı mahveden, sefalet derelerine yuvarlayan, İslâm âlemini zillet ve sefalete atan, garaz ve düşmanlığı uyandıran, İslâmiyeti zehirlendiren, her şeye bulaşarak zehrini atan muzır ve olumsuz bir haslettir.1
* Müfteri, iftiracı ile evlenmeyin: İftirâ, mâsûm ve suçsuz insanlara suç isnat etmek; şahsı veya yakınlarının kabahat ve günahlarını, haksız yere başkalarına yüklemektir. İftira alçakça bir kötülüktür. Müfterî, şeytana kulak veren katmerli bir yalancıdır.
İslâm hukukunda, müfterilerin şahitliği ebediyyen kabul edilmez. Ve dünyada da, kendilerine ta’zir cezâsı verilir. Ancak, samimî tevbe edenler, yine belli şartları yerine getirmeleri kaydıyla bundan müstesnâ tutulurlar. Bilhassa iffetli kadınlara iftira atanlar, dünyada lânetlenmiş ve âhirette büyük bir azap ile müjdelenmiş!
* Hilebaz ile evlenmeyin: Hilebazlık, aldatmak, kendini ve malının kusurlarını gizlemek veya abartılı bir şekilde övmektir. Bir nevî yalancılıktır.
Hilebaz, işlerini katakullilerle halletmeye çalışır. Aldatmayla iş görür. Hilebaz, kendini ve malını överek kusurlarını örter. Üstelik başkalarının kusurlarını nazara verir.
ALi FerşadoğLu-YENİ ASYA
.