Esir İstanbul- Mustafa Kemal Paşa- Şimşek Gibi Parlayan Namlular

Albayrak

Can Feda
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
4,439
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Aydınlığın karanlıkla savaşından...
30 Ekim 1918… Emperyalizmin rezil pençesi nihayet Osmanlı İmparatorluğu’nu teslim almıştır…

O gün Limni “Mondos”ta İngiliz Kraliyet zırhlısı Agamemnon’un üzerinde büyük bir İngiltere bayrağı vardı… Osmanlı heyeti Çanakkale’den geçmemiş olan o zırhlı da kendilerine verilen teslimiyet belgesini kayıtsız ve şartsız imzaladırlar… Ve çok zaman geçmemişti… Şair’in “Mavi Kubbeli Liman” dediği İstanbul Limanı’na gri renkli kocaman ve de yeni Çanakkale’den geçmemiş Düvel-i Muazzama zırhlıları doluştular… Ve de toplarını İstanbul üzerine çevirmişlerdi… Ve aynı günlerde Mersin Limanı’na İngiliz çıkıyordu… Çok geçmeden, İzmir Ege, işgali… Antep-Urfa-Maraş-Karadeniz.

ESİR İSTANBUL…

Payitaht İstanbul esir İstanbul’du artık… Ve bana anlatmışlardı o günleri yaşayanlar… O zaman Pera dedikleri caddede işgal bayrakları… Çatılardan yerlere kadar… Pera Palas Oteli’nin salonları işgal komutanlarının komiserlerinin şık kadınları ile dolmuştu… Ve artık balolar veriliyordu… Kimi İstanbul konakları mahzun. Erken sönen ışıklar kimi İstanbul konakları rezil işbirlikçi… İşbirlikçilerin işgal komutanları ile ticaret pazarlıkları… Rezillik ki diz boyu… Batağa saplanmıştık… İstanbul’un Martı kuşları hüzünlüydü…

O SALONDA BİR PAŞA…

Ve Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918 günü İstanbul’a gelmişti… Teslimiyete karşı çıktığı için ordusu dağıtılmıştı… Toros dağaları eteklerindeki Musul Palas Oteli karargahı boşaltılmıştı… Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a geldiklerinde Pera Palas oteline inmişti… Tek oteldi… Salona girdiğinde işgal devletlerin genç kadınları birden büyük hayranlıkla Mustafa Kemal Paşa’ya bakıyorlardı… Ve Mustafa Kemal Paşa üzerinde büyük üniforması ile salonda yürürken “…Ne yakışıklı… Ne güzel…” demişlerdi… Mustafa Kemal Paşa’nın göğsünde Çanakkale Madalyası vardı. Sonraları Şişli’deki evine geçmiştir… Zaman zaman annesinin oturduğu Akeretler’deki evindedir…

BÜYÜK TEVKİFAT…

Sadrazam Damat Ferit’ti… Padişah damadı rezil… İngilizler ve işgal, Damat Ferit’e Nemrut Paşa Divan-ı Örfisi’ni kurdurmuştu… Ve İstanbul’da Tavkifat başlamıştı… İttihat ve Terakki’nin sivil ve asker önde gelen isimleri tevkifle Bekirağa Bölüğü’ne kapatıldılar… Çok geçmeden rezil emperyalizmin idam kararları başlayacaktı…

AH KEMAL BEY AH…

Hep içim yanar… Kemal Bey vardı… Boğazlıyan Kaymakamı… Yaş 35.. Dimdik bir Türk adamı… Onu yargıladılar o Divan’da ve “İdam” dediler. Kaymakam Kemal’e “sen ermeni katli yaptın” demişlerdi… Rezil bir uydurma… Ama, işgal idam istiyordu… Ve bir sabah Kemal Bey’i elleri bağlı olarak Beyazıt Meydanı’na getirdiler… Kemal Bey sehpaya çıktı… Dedi ki “…Sevgili vatandaşlarım… Çocuklarım sizlere emanet… Beni Kuşdili çayırındaki kabristandaki yavrumun yanına gömün…” Meydan ağlıyordu… Ve sonra namussuz işbirlikçilerin idam sehpasında hayata veda etti Kaymakam Kemal…

VE TEŞKİLATI-I MAHSUSA…

Talat Bey İstanbul’dan 2 Kasım gecesi ayrılmıştı. Giderken Teşkilat-ı Mahsusa, o müthiş teşkilatın başlarına “Mustafa Kemal Paşa emrinde olacaksınız” demişti… Zaten hepsi Mustafa Kemal Paşa’yı tanırdı… Aynı cephelerde olmuşlardı… Vuruşmuşlardı da döne döne… Vuruşurlarken kendilerini düğünde gibi sanmışlardır… Ve Nazım’ın, Mavi Kubbeli Liman dediği İstanbul Limanı ve düşman armadaları ilk 42… Sonra çoğaldıkça çoğaldılar… Dumanları İstanbul Üstünde… Toplar İstanbul’a esir şehre verildi…

MUSTAFA KEMAL PAŞA…

Mustafa Kemla Paşa Pera Palas’tan ayrılmıştı… Şişli’deki ev… Gizli karargah Beyoğlu Havva Sokak’taki arkadaşı Salih Fansa’nın evi… Ben Mustafa Kemal Paşa’nın o evde çalıştığı salonu görmüştüm… İstanbul’da hücüm taburu vardı… Kamutanı: Yenibahçeli Şükrü… Ve Mustafa Kemal Paşa’dan emir… “…Yarın gece gelsin… Sivil olmalı ki takipten kurtulmalı…” Yenibahçeli Şükrü o gece şaşırtma vererek Mustafa Kemal Paşa’nın karargahına gitti…

ASMALI MESCİT SOKAĞI…

Babamın arkadaşları doktor Fahri ile Eczacı Celal, Binbaşı Celal… İri kıyım… Yürürken yer titrer… İkisi Asmalı Mescid’te bir lokantada bekliyordu Yenibahçeli’yi, beş saat sonra geldi Yenibahçeli. Masaya oturdu… Gözleri parlıyordu… “…Mustafa Kemal Paşa başlıyor… Haberiniz olsun…” dedi… Ve işte o gece o gün… İstanbul Kuvvası’nın da başlangıç günüdür…

“KÖTÜSÜ GELİYOR…”

O gece işgalcilerin yardakçıları, zamanın azınlık Rumları yine sarhoşlardı… Sokaklarda mumayisler… Türklere saldırmalar… Üç arkadaş Asmalı Mecit’ten çıktılar… Birden yine ilk gün olduğu gibi rumlar ve yabancılar üniformalı Celal’i görünce üniforma ile alay etmeye kalkıştılar… Birden birkaç yüz kişi olmuşlardı… İttihatçılar bu hallere “kötüsü geliyor” derlerdi… O denildi mi demek ki “vuruşulacaktı…” Yüzbaşı Celal “Kötüsü geliyor” dedi…

PARLAYAN NAMLULAR…

Subayların silahla dolaşmaları yasaklanmıştı… İşgal öyle istemişti… Ama kim dinlerdi… Birden Doktor Fahri, Celal ve Yenibahçeli’nin “gizlideki” namluları parladı… Celal ile Yenibahçeli’nin namluları kim bilir kaç cepheden dönmüştü… Toplu pırıl-pırıl silahlar… Yüzbaşı Celal en öndeki işbirlikçinin alnına dayayıverdi namluyu sanki şimşek gibi çıkmıştı yerinden o silah. Ve de şimşek gibi herifin alnına dayanıvermişti… Onca kalabalık işbirlikçi durakaldı… Donuvermişlerdi… Doktor Fahri’nin elindeki silah ve Yenibahçeli’nin kimseye el sürdürmediği toplusu… Topu topu üç kişi… Karşıdakiler kalabalık lakin yürek sıfır… Rezil işbirlikçi… Namussuz korkaktır da… Dağılıp gittiler…

VE KUVVA DÖNEMİ…

Artık Kuvva zamanı başlamıştı… Karadeniz’li takacılar silah kaçırmaktadılar Anadolu’ya… Şair Nazım anlatır bir “Arnavilli İsmail” varmış… Makinalı tükef taşırmış takasında rastgelmiş İngiliz botuna… Silah teslim edilir mi… Ve şöyle der Şair Nazım: “…Arhavilli İsmail/ bu ölen teknedendi/ Kerempe Feneri açığında/ Ve şimdi/ Batan teknenin kayığında/ Emanetiyle tek başınadır/ Fakat yalnız değil/ …Arhavilli İsmail/ kendi kendine sordu/ Emanetimizle varabilecek miyiz/ Kendi kendine cevap verdi/ Varamamış olmaz…” Uzundur bu destan…

BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ…

Mustafa Kemal Paşa… Harbiye’de iken ve Vatan batırılırken “gizli bir cemiyet” kurmuştu… Jurnallemişlerdi… Yıldız Sarayı’nın mahkemesine çıkardılar ve tevkifine karar verdiler. Bekirağa Bölüğü’ne hapsettiler. Ve ama Vatansever maktep komutanları mektepler müdürüne gittiler… “…Ya Mustafa Kemal ya sen” dediler… anlamıştı herif… Suriye Ordusu’na sürgün gitmesi şartı ile bırakmışlardı Mustafa Kemal’i…

TARİHİN ÖTEKİ GÜNÜ…

Damat Ferit kimleri tevkif ettirmemişti ki… İngiliz’i Irak’ta teslim alan Halil Paşa daha kimler yoktu ki. Vatansever gazeteciler… Yunus Nadi Bey bile oradaydı… Ve birgün Bekirağa bölüğü önündeki nöbetçi birden kalakaldı… Bir arabadan Mustafa Kemal Paşa iniyordu… Yaveri ile birlikte… Telaşlandı… Samsunlu idi… Bekirağa Bölüğü Komutanı Albay Ali Bey’in yardımcısı yüzbaşı Sadi Bey anlatmıştı bana bunları… (Bak Taylan Sorgun: Mütareke Dönemi) Samsunlu Mehmetçik… “…Amanın gelen Mustafa Kemal Paşamızdır…” dedi… emrinde dövüşmüştü…

TARİH VE KADER…

Mustafa Kemal Paşa şimdi gençlik yılında yattığı Bekirağa Bölüğü hapishanesine gelmişti… Eski arkadaşlarını görmeye… Anadolu’ya geçmeden önce kaç defa oraya gidip gelmiştir… Eski arkadaşlar terkedilmezlerdi… Ama kadere bakın siz… Ya da tarihin yazdığına… Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçmeden önce son defa gitmişti oraya… Çanakale’de emrinde vuruşan Albay Ali Bey “…İstediğiniz vakit onları kaçırır getiririm…” demişti… Mustafa Kemal Paşa oradaki arkadaşlarına son gidişinde “…Anadolu’ya gidiyorum… Vuruşacağız…” demişti… Onlardan sır çıkmazdı… Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçince İngilizler Mustafa Kemal Paşa onları kaçırtır diye bir gece hepsini Maltaya göndermilşerdi…
 
Geri
Üst