Ergenekon'un kasasının içler acıtan durumu.Allah'tan korkun.

Vtnsvr

New member
Ergenekon'un kasaına bakın.Adamın cenazesini ricalarla belediye kaldırdı.Baktılar,ergenekon kasalığı bir düzmece oldugu anlaşıldı bu sefer muhalif zengin bir işadamı bulup eksiği tamamladılar.

Ergenekon soruşturması kapsamında yaklaşık bir yıl önce gözaltına alınan ve daha neyle suçlandığı resmi olarak belli olmayan ama bazı gazetelere göre “Ergenekon’un kasası” olduğu için tutuklandı denilen Kuddusi Okkır emekli olamadan 35 bin YTL Bağ-Kur borcu ile vefat etti. Bütün bilgilerini internet üzerinden elde ettiğim verilere göre, cenazesi pazar günü Yalova’da defnedilen 02.11.1948 Adana doğumlu Okkır, 0841166563 Bağ-No’lu Bağ-Kur sigortalısıydı ve 20.04.1982 gününden beridir de Bağ-Kur’luydu...
--------------------------------------------------------------------------------



'Kasa' dediler borçlu çıktı






Ergenekon soruşturması kapsamında yaklaşık bir yıl önce gözaltına alınan ve daha neyle suçlandığı resmi olarak belli olmayan ama bazı gazetelere göre “Ergenekon’un kasası” olduğu için tutuklandı denilen Kuddusi Okkır emekli olamadan 35 bin YTL Bağ-Kur borcu ile vefat etti. Bütün bilgilerini internet üzerinden elde ettiğim verilere göre, cenazesi pazar günü Yalova’da defnedilen 02.11.1948 Adana doğumlu Okkır, 0841166563 Bağ-No’lu Bağ-Kur sigortalısıydı ve 20.04.1982 gününden beridir de Bağ-Kur’luydu...

1-2005 yılında emekliliği hak etti ama borçluydu




15.03.1973 günü SSK’lı olarak çalışmaya başlayan Cemal ve Şükriye oğlu Kuddusi Okkır,1973 yılında 180 gün, 1974 yılında 356 gün, 1975 yılında 268 gün, 1977 yılında 90 gün kadar SSK sigortalısı oldu. Okkır, 20.04.1982 günü Bağ-Kur’lu sayılmış. Normal şartlarda borcu olmasaydı SSK ve Bağ-Kur sürelerine göre 25 tam yılı yani 9.000 günü tamamladığı 01.01.2005 günü Bağ-Kur’dan emekli olabilecek olan Okkır, Bağ-Kur borçlusu olduğu için emekli olamamış.

2-Borcunu ödemek için prim affından yararlandı ama geçen yıl içeri girdi



Bağ-Kur borçlarını ödemek ve bir an önce emekli olabilmek için 5458 sayılı Kanun ile getirilen 2006 yılındaki prim affından faydalanmak için Bağ-Kur’a müracaat etti. Ancak Okkır’ın borç ödemeleri de düzenli olarak sadece 4 ay devam edebilmiş ve aylık normal prim ile borç taksitlerinden oluşan 424 YTL’leri dört ay ödedikten sonra iki ay normal primlerini ödeyip, borç taksitlerini ödemiş. Ve, en son ödemesini 31.08.2007 günü yani tutuklandığı ay 275 YTL olarak yapıp bir daha ödeme yapamamış...

Ödeme tarihleri Miktar (YTL)

31.07.2006 424

01.09.2006 424

02.10.2006 424

04.12.2006 424

02.07.2007 265

30.07.2007 265

30.07.2007 10

31.08.2007 275

Ölüm aylığı şartları

MİRASI reddeden hak sahibi sosyal güvenlik hukuku yönünden Bağ-Kur prim borcundan kurtulabilir. Hatta mirasın reddedilmesine bile gerek yoktur. Ölen kişinin hak sahipleri ödemek istemedikleri sürece Bağ-Kur borcun ödenmesini talep etmez. Ancak, Bağ-Kur prim borcu ödenmediği sürece de kurumdan hak talebinde bulunulmaz. Eğer hak sahibi mirası reddetmemiş ise Kurumdan ölüm aylığı vs. gibi herhangi bir hak talebinde bulunurlarsa ölen kişinin borçlarını ödemek zorunda kalır.

3-Mirasçılar borcu ödeyecek ya da mirası reddedecek!

2006 yılında Bağ-Kur prim yapılandırmasına müracaat eden ve 424 YTL aylık taksitleri düzenli ödeyemediği için taksitlendirmesi iptal edilen Kuddusi Okkır’ın şu an 35 bin YTL kadar borcu var. İşte bu borç şu an mirasçılarına kaldı. Ailesi kalan mal varlığına (terekeye) göre değerlendirme yapıp 3 ay içinde mirası toptan reddederse Bağ-Kur borcunu da reddetmiş olurlar.

4-Eşi, borçları reddetse de ölene kadar aylık alacak

Mirasın reddedilmesi hak sahiplerinin ölüm aylığı almasına mani değildir. Sosyal güvenlik hukuku ölüm aylığı gibi birçok sosyal güvenlik hakkını medeni hukuk miras ilişkisi dışında değerlendirmiştir. Bu nedenle mirasın reddedilmiş olması halinde vefat edenin tüm mal varlığı (borçları ve alacakları) Hazine’ye geçer. Bu şekilde miras reddedilmiş olsa da Okkır’ın geride kalan eşi evlenmediği sürece Bağ-Kur’dan ölene dek dul aylığı alabilir.
 

64general1

New member
Siyaset böyle bir şey işte

TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül’ün dün Zaman’da yayımlanan sözlerini okurken, "Siyaset insanı ne kadar değiştirebiliyor" diye düşündüm.

Prof. Dr. Üskül, dosyaları incelemiş ve Kuddusi Okkır’ın tutuklu bulunduğu dönemde kansere yakalanıp, ölmek üzereyken tahliye edilmesinde insan hakları açısından bir sakınca görmemiş!

Söz konusu kişi mahkemece tutuklanıp, cezaevine konulduktan sonra hastalandı.

Hastalandığı süre içinde izlenen süreç, tedavinin yeterince ciddiyetle yapılmadığını ortaya koyuyor.

Kanser olmuş bir insana zatürree tedavisi uygulanıyor. Hastalığı, cezaevinde geçirdiği "depresyon" ile izah edilmek isteniyor ve ölümüne beş kala tahliye ediliyor.

Gözlem altında, tutuklu ya da mahkûm olarak cezaevine giren bir kişinin sağlığından ve yaşamından kim sorumlu?

Onu oraya koyan otorite yani devlet değil mi? Sağlıklı yaşamak ve tıbbi olanaklardan eşit olarak yararlanmak, temel insan haklarından değil mi?

Medeni bir ülkede kanser hastasına "depresyon" teşhisi koymak, "zatürree" tedavisi uygulamak "işkence" sayılır mı, sayılmaz mı?

Zafer Bey, elini vicdanına koysun ve bu soruları kendisine sorsun!


Mehmet Y. YILMAZ
 

64general1

New member
Acaba Bu Sefer Piyango Kime Vuracak?
Mehmet Selim Kılıçdaroğlu


İlginç bir ülkede yaşıyoruz. Tabiatıyla, iklimiyle, futboluyla, siyasetiyle, medyasıyla çok ilginç bir ülkede yaşıyoruz. Her gün yeni bir ilginçlikle gözlerimizi açıyoruz yeni güne. Milli piyangodan ikramiye bekler gibi bekliyoruz yeni ilginçlikleri. “Acaba bu sefer piyango kime vuracak” diyoruz hemen her gün. Son kura da çekildi. İstanbul’da Fetoş’ un emriyle çekilen son piyangonun talihlileri; iki emekli orgeneral- halk tabiriyle paşa- bir gazeteci-yazar ve ülkenin en büyük ticaret odalarından birinin, ATO’nun, başkanı.

Suçları, kendi tabirleriyle, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti sevmek. Ama iktidara göre ise; halkı darbeye ve hükümete karşı silahlı mücadeleye teşvik etmek.

Şimdi biraz mantıklı düşünmeye çalışalım. Bunca sene devlet için hizmet etmiş, görev süresi içindeyken elinde muazzam bir güç bulunan bu komutanların, emekli olduktan sonra hangi yaptırımla darbe yapacaklarını sormak isterim. Bahsettiğimiz komutanlardan biri Jandarma Genel Komutanı Şener ERUYGUR, bir diğeri ise 1. Ordu Komutanı Hurşit TOLON. Bu muazzam güce sahipken yapmadıkları darbeyi bu iki paşa, emekli olup, lojmanlara çekildikten sonra nasıl yapabilirler? Açıkçası benim aklım almıyor.

Bir diğer talihli ise gazeteci-yazar Mustafa BALBAY. Askerlere bir darbe senaryosunda rol vermek kolaydır da, bir gazeteci-yazarı bu senaryoya nasıl dâhil edebilirsiniz? Bu nasıl bir yaratıcı zekânın ürünüdür? Hem de rol verdiğiniz bu yazar’ın yazdığı kitaplar, emniyet birimlerinde “okunması gereken” kitaplar arasında yer alırken. Buna rağmen kalkıp bu kişiyi devlete karşı silahlı suç örgütü kurmak zannıyla gözaltına alıyorsunuz. Valla benim aklım almıyor.

Dedim ya ilginç bir ülkede yaşıyoruz diye. Daha dün, iki emekli paşa tutuklanarak cezaevine gönderildi. Açıkçası benim kanıma dokundu bu olay. Bugün vatanseverler tek tek hapse atılırken; isimleri kanlı terör örgütü liderlerinin kaldığı cezaeviyle birlikte zikredilirken; vatanı satanların dışarıda olmaları kanıma dokunuyor.

Türk Milleti için çalışmış bir generalin, bugün ABD ve Fetoş için çalışan bir hükümet tarafından asılsız isnatlarla tutuklanıp, halkın gözünde itibar kaybetmeleri benim kanıma dokunuyor. Bugün, tek gayesi Türkiye’ yi bir İslam ülkesine döndürmek, şeriat’ı geri getirmek olan bir hükümetin ülkemin iktidarında söz sahibi olması kanıma dokunuyor.

Bugün kime hizmet ettiği herkesçe bilinen kişilerin hâlâ utanmadan çıkıp demokrasiden ve insan haklarından bahsetmesi kanıma dokunuyor.

Bugün hâlâ Atatürk İlke ve İnkılâplarına canı gönülden bağlı kişilerin var olduğunu görmek kanımı coştururken; bu kişilerin tek tek hapse atılması kanıma dokunuyor.

Bütün bu duruma karşın birilerinin hâlâ sessiz kalması kanıma dokunuyor.

Birileri konuşacak; ama umarım iş işten geçmiş olmaz
 

ErtugruL

ChemisteR
Siz tartışa durun giden gitti... Orada biyerde gerçek terörist 30bin kişinin katili devletin kasasından beslensin, siz daha iddianamesi bile olmayan bi gözaltındaki insanın hemde TÜRK insanının çektiği bu dramın arkasından savunuculuk yapın!!!Yazıklar olsun...!!!
 

Vtnsvr

New member
Kim Demiş Ölüm Cezası Yürürlükten Kalktı ?


Güner YİĞİTBAŞI
Emekli ve Eski İzmir DGM Cumhuriyet Savcısı



Ergenekon soruşturmasının şüphelisi olarak hakkında soruşturma açılan ve bu soruşturma nedeniyle tutuklanarak, yaklaşık bir yıldır tutukluluğu süren ve geciken soruşturma sonunda, hakkında iddianame düzenlenip düzenlenmeyeceği dahi kesin olmayan Kuddusi OKKIR isimli vatandaşımızın, makul süreyi aşacak şekilde uzayan soruşturmanın bir türlü tamamlanamaması nedeniyle, hakim önüne çıkıp kendisini savunma hakkını kullanamadan, son nefesini vererek öldüğüne, benim gibi tüm halkımız üzülerek tanık olmuştur.
Yasalarımızdan, ölüm cezasının çıkarıldığı, ölümün artık bir ceza olmadığı, bu nedenle, binlerce kişinin katili olan Abdullah ÖCALAN’ın dahi, ölüm cezasına çarptırılamadığı ülkemizde, Ergenekon örgütünün finansörü olduğu iddiasıyla tutuklanan, ölümü üzerine, mali imkansızlık nedeniyle, ailesinin, cenazesini defin edemediği, ancak, belediyeden yardım alınarak cenazesi defnedilebilen Kuddisi OKKIR’ın, bu şartlarda,Ergenekon Örgütünün nasıl mali finansörü olabileceği tartışılmalıdır.
Ancak, OKKIR’ın ölümü olayında, tartışılamayacak bir gerçek varsa, o da, ülkemizde ölüm cezasının kaldırıldığının büyük bir yanılgı olduğu hissini uyandırmış olmasıdır.
OKKIR’ın hazin ölümü, beni ve Türk Halkını, ülkemizde ölüm cezasının kaldırıldığı konusunda büyük bir şüphe ve yanılgıya düşürmüştür.
İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir hukuk devleti olan ülkemizde, Ergenekon soruşturması gerçekten, darbelere karşı ve demokrasiyi üstün kılma amacını taşıyorsa, bende ve benim gibi düşünen halkımızda, acaba ölüm cezası geriye mi geldi endişesini doğuran bu ölüm olayının üzerine ciddi bir şekilde gidilmesi zorunludur.
Adalet Bakanının açıklamalarına göre, olayı soruşturmak amacıyla iki müfettiş görevlendirilmiş ise de, yine aynı açıklamaya göre, soruşturma, sadece, OKKIR’ın tedavisinde bir aksamanın olup olmadığı konusuna münhasır olup, soruşturmanın bu şekilde sınırlı tutulması asla tasvip edilemez.
Sinsi bir hastalık olan, bu nedenle teşhisi de oldukça zor olup, teşhisi için ileri tetkik ve inceleme isteyen kanser hastalığına yakalanmış olan tutuklu bir şahsın, bu hastalığının teşhis ve tedavisinin, tutukluluk koşullarında çok zor olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.
Nitekim, Adalet Bakanlığının basın açıklamasından da, OKKIR’ın kansere yakalandığının çok geç teşhis edildiği, onca doktorun gelişigüzel muayeneleri sonucunda, kanser teşhisinin konulmasından önce, zatürre (pnomoni) teşhisleriyle antibiyotik tedavilerinin uygulandığı ve teşhis ve tedavideki gecikme nedeniyle, ölümün vuku bulduğu anlaşılmaktadır.
Tutuklama bir tedbir olup, OKKIR hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı mevcut değildir.Masumluk karinesine göre, OKKIR henüz suçsuz bir vatandaştır.Tutuksuz yargılanmak asıl olup,tutuklama, ileride alınacak olan muhtemel bir cezanın peşinen infazı müessesesi değildir.Bu itibarla, geçici bir tedbir olan tutuklama; Anayasamızın güvencesi altındaki en kutsal hak olan yaşama hakkının önüne asla geçemez.
OKKIR’ın tutuklanarak bir yıl hakim önüne çıkarılmaması, belki de hakkında kamu davası dahi açılmadan sonlanacak olan hazırlık soruşturmasının, makul sürenin çok üzerinde uzaması ile ölümü arasında illiyet rabıtasının bulunduğu izlenimi mevcut olup, bu nedenle, Adalet Bakanının iki müfettiş görevlendirmek suretiyle başlattığı soruşturmanın, tedavi süreciyle sınırlı kalmaksızın, daha da derinleştirilerek;
OKKIR’ın tutuklanmasına esas alınan nedenlerle, tutukluluk ve soruşturma sürecinin de, mercek altına alınması, bu konularda, taksirli bir davranışın bulunup bulunmadığının tespit ettirilmesi, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir hukuk devleti olmanın zorunlu bir gereğidir.10/07/2008
 

ErtugruL

ChemisteR
OKKIR’ın tutuklanarak bir yıl hakim önüne çıkarılmaması, belki de hakkında kamu davası dahi açılmadan sonlanacak olan hazırlık soruşturmasının, makul sürenin çok üzerinde uzaması ile ölümü arasında illiyet rabıtasının bulunduğu izlenimi mevcut olup, bu nedenle, Adalet Bakanının iki müfettiş görevlendirmek suretiyle başlattığı soruşturmanın, tedavi süreciyle sınırlı kalmaksızın, daha da derinleştirilerek;
OKKIR’ın tutuklanmasına esas alınan nedenlerle, tutukluluk ve soruşturma sürecinin de, mercek altına alınması, bu konularda, taksirli bir davranışın bulunup bulunmadığının tespit ettirilmesi, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir hukuk devleti olmanın zorunlu bir gereğidir.



Malumdur o görevlendirilen müffettişlerin bu olayı derinden incelemesi.Kaldı ki bu vahim ölümün sorumlusu hükümettir. Hele ki iki müffettişin hükümet tarafından görevlendirildiğini düşünürsek birşeyler bekleyişimiz boşadır...Maalesef...
 

Vtnsvr

New member
"GİZLİ TANIK" VE BAĞLANTILARI

“Soruşturmanın gizliliği” ilkesi, sadece olup bitenleri vicdanının sesiyle sorgulayanları susturdu. Yargısız infazcılar, haysiyet cellatları, iftira mangaları ve onların maaşlı kalemleri, henüz savcının odasında ifade sırasını bekleyenleri, “darbeci”, “terörist”ve “halk kışkırtıcısı” ilan etmişti bile…



Sabriye Okkır’ın, eşine reva görülen felaketi kamuoyuna duyurmak için gazete ve televizyonların kapısını aylarca aşındırdığını biliyor muydunuz? Kuddusi Okkır’ın dramında “haber değeri” görmediler. Elif Şafak’ın doğum sancılarını bile “insan hakları” sorununa bağlayan köşe yazarları, genel yayın müdürleri, Orhan Pamuk için savcılara telefon açan Başbakanlar, Adalet Bakanları Kuddusi Okkır’ın acı sonunu buz gibi bakışlarla izlediler…

Sığındıkları yer “soruşturmanın gizliliğiydi”


Okkır, 12 Haziran 2008’de, Hürriyet gazetesinin on beşinci sayfasında, kibrit kutusu büyüklüğündeki bir yerde “haber olmayı hak ettiğinde” artık ölüm döşeğindeydi.


Ve sırtlanlar, bırakın suçluluğunun kanıtlanmış olmasını, hakkındaki suçlamaları bile öğrenemeden hayata gözlerini kapayan bu mazlumun ardından internet sitelerine “İyi olmuş! Bir suçu olmasa tutuklanmazdı” diye yorumlar yazdılar. Müslümanlığı, en ağır suçluya bile ölüm anında merhamet etmeyi bize öğreten dinimizi sömürerek palazlanan sırtlanlar…

Can Dürdar’ın, sanığı neyle suçladığını bile bilmeyen, köşe yazarlarını birbirine karıştıran, “Tespihli Savcı”yı yazabilmesi için, Kuddusi Okkır’ın acılar içinde ölmesi ve bir haftalık bebek babası Mustafa Balbay’ın çoluk çocuğunun gözü önünde yaka paça tutuklanması icap etti….



“Sanıktan delile gitme” gibi çağdaş hukukun artık tamamen dışladığı yöntemlerle on üç aydır soruşturma yürüten savcının elinde bir süredir “gizli bir tanık” tuttuğunu da medyadan bugün öğrendik.

İliştirilmiş Terörist Öcalan’ı (Behiç Gürcihan’ın deyimidir) sorgulayan Albay ile AKP iktidarının neden olduğu yıkımı resmi rakamlar ve DİE’nin verileriyle takip eden Ankara Ticaret Odası Başkanı, “terör örgütü kurmak” suçlamasıyla hapse atıldı…



Şehit katilleri ise Meclis’in en kritik komisyonlarında “milletvekili” sıfatıyla devletin en mahrem belge ve bilgilerine nüfuz etmekle, talan etmekle meşguller…



Her şey ortada…



Bütün hukuki delillerin birer birer karartıldığı, sanık lehine delil ve beyanların tutanaklara dahi geçirilmediği bir davada, şişeden cin çıkacak ve her şeyi “Esrarengiz bir tanığın” ağzından dinleyeceğiz!



Başka hangi bilgiler saklanıyor, hangi vicdanlar susuyor, hangi adalet duyguları karanlık kuyulara atılıyor, hangi insanlık dramları görmezden geliniyor dersiniz?


Örneğin, on üç aydır karı- koca arasındaki telefon konuşmalarından bile “örgüt bağlantısı” çıkarmaya çalışan savcının bir süredir “önemli bir tanık” tesis ettiğini kimler biliyordu da yazmadı?



Bu tanığın kim olduğunu duruşmalar başladığında- başlarsa!- görebileceğiz.



Öyle görünüyor ki bu medya, “Gizli tanığın” geçmişini, ilişkilerini, bağlantılarını vs. de araştırmayacak, yazmayacak. Manşetlere sadece bu “tanığın” verdiği sansasyonel ifadeler taşınacak…



Tanığın kendisi ve yakınları üzerindeki mal varlığını, bu varlıkları ne zaman ve ne kadar sürede elde ettiği falan araştırılmayacak. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya TOKİ ile hiç ‘iş bağlantısı’ olmuş mu bakılmayacak…

Banka hesapları ve telefon konuşmaları didik didik edilmeyecek…



Bedeli bu kadar büyük bir “tanıklığın” vicdana mı, yoksa “cüzdana” mı dayandığını sormaya cesaret eden çıkmayacak.



Çünkü o güne kadar son “cesur yürekler” de zindana tıkılmış olacak….

AÇIK İSTİHBARAT
 

Vtnsvr

New member
Modern hukuk kim?bunların zihniyeti ne?Bunlar için önemli olan varsa yoksa,zihniyetlerini,hurafelerini topluma zorla benimsetmek ve sindirmek.Emperyalizmle şuan ortak noktada buluştular ve desteklerini arkalarında hisediyorlar ya bu ulusu ulus yapar ne kadar değerimiz var saldırıyorlar.Saldırın bakalım cezanızı misliyle alacaksınız.O kuddusi Okkırların,en azından haksızlıga ugramış ruhları rahat bırakmıyacak.
 

esatco

New member
Ya arkadaşım sen umut doluyum falan yazmışsın. Ama ben burda kime sorsam hangi esnafa danışsam kan ağlıyor. Ya sorması ayıp bu kaos ortamında nasıl umut dolu oluyorsun. Birde her şeye zam geliyor. ssk özel hastanelere giremiyor. millet zor bela kirasını elektrik su parasını çıkarıyor. Yazılım alamadığımızdan hackhell den birşey bulmaya çalışıyoruz. Yani merak ediyorumda sen ne iş yapıyorsun? yada ailen ne iş yapıyor. Yada şöyle diyeyim Allah aşkına gözünü bi açta etrafına bir bak.. sadece kendi yakınındakileri değilde herkesi ve her görüşü bir dinle. Belki o zaman bizi anlarsın..
 

64general1

New member
İddianame açıklanınca acım bir o kadar daha arttı’


Ergenekon Soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra sağlam girdiği cezaevinden kanser tanısıyla zorunlu tahliye edilmesinin ardından ölen Kuddisi Okkır’ın eşi Sabriye Okkır, iddianamenin mahkemeye gittiği gün bir kez daha kahrolduğunu söyledi. Tutuklanan sanıkların ceza alsa da almasa da bir gün evlerine döneceğini belirten Okkır, “Ama Kuddisi iddianamesini dahi okuyamadan öldü. Onlar gibi bir gün geri de dönemeyecek” dedi.


Eşinin çok merak ettiği halde okuyamadığı iddianamenin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin tarafından kamuoyuna açıklanmasını, televizyondan ağlayarak izlediğini anlatan Sabriye Okkır, şunları söyledi:


“Kuddisi cezaevine doktor kontrolünden sonra ‘sağlıklı’ olarak girdi. Kanser olduktan sonra tahliye etmek zorunda kaldılar. Suçsuz olduğunu bildiği için iddianamedeki iddiaları çok merak ediyordu. Ama onu kanser ederek, cezaevinden çıkardılar. Son günlerini yaşarken ona, ‘Kuddisi rahat ol. Biz suçsuzuz. Olayını gündeme taşıdık. İnsanlar aydınlandı. Huzurlu ol’ diyerek teskin etmeye çalıştıysam da yaşama döndüremedim.”


Operasyon kapsamında yargılanan sanıkların belki de ceza alacaklarını, aldıkları cezayı çektikten sonra sevenlerine, bekleyenlerine döneceklerini belirten Sabriye Okkır, “Ama Kuddisim dönmeyecek. Cezaevinde olanları bekleyenler bir gün mutlu sona ulaşacaklar. Ben bunu yaşayamayacağım. Yaşatmadılar” diyerek, duygularını dile getirdi.


Haksız yere öldüğünü öne sürdüğü eşinin hukuk mücadelesini ne pahasına olursa olsun sonuna kadar sürdüreceğini belirten Sabriye Okkır, aynı operasyonda tutuklanıp siroz olan epilepsi hastası Ayşe Asuman Özdemir’in avukatı ve ailesine de seslerini duyurmalarını istedi. Okkır, Özdemir ailesinin sorunlarına çözüm bulmaları için Tabipler Birliği’ne gitmelerini önererek, “Eşim hiç yere öldü. Başkaları aynı konumda ölmesin” dedi.


15 Temmuz 2008


Süheyla GÖZDERELİLER- Kemal BAYRI/YALOVA, (DHA)
 

sedapinar

New member
Meğer kasa değilmiş...
Cezaevinde hastalığa yakalanarak ölen Kuddusi Okkır ile ilgili iddiaların gerçeği yansıtmadığı iddianameyle ortaya çıktı

Cezaevinden tahliye olduktan sonra ölen Kuddusi Okkır'ın örgütün kasası olduğu iddialarının gerçek olmadığı da iddianameyle ortaya çıkıyor. Örgütle başka irtibatlarının olduğu iddia edilen Okkır hakkında öldüğü için takipsizlik kararı da verildiği öğrenildi.

TANIKLAR DİLOVASI VE İSMET TÜRKİYE'Yİ SARSACAK

İddianamede çok sayıda gizli tanığın dinlendiği bunlardan bazılarına kod adı olarak numaralar, bazılarına ise isim verildiği belirtildi. İki gizli tanığa verilen kod adları ise dikkat çekti. "Tanık İsmet" ve "Tanık Dilovası" kod adlı gizli tanıkların verdiği ifadelerin Türkiye'yi sarsacak bilgiler taşıdığı iddia edildi. Tanığa "Dilovası" kodunun, Gebze'deki olaylarla ilgili bilgiler aktarması nedeniyle verildiği ifade edildi. Tanık Dilovası'nın Veli Küçük'ün bir dönem çalıştığı Kocaeli bölgesindeki faaliyetleri ile ilgili bilgiler verdiği de iddia edildi.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Oldu_temize_cikti_189140_1&tarih=14.07.2008&Newsid=189140&Categoryid=1

Suçsuz bir insanı tutuklayan,onun bir yıl hücrede yatıran,çeşitli itirazlara rağmen tutukluluk halininin devamında ısrar eden herkes bu ölümden sorumludur. Adam öldürme fiilini işlemişlerdir.Bu suçla yargılanmalıdır..
Bizden beklenen susmak...Bize değmeyen yılan bin yaşasın hesabı. . Ya sonra? Birgün o yılan boğazımıza sarıldığında kimden medet umacağız?Okkır hiç yoluna öldü. Kimsenin umurunda olmadı. Şimdi vah tüh demenin ne anlamı var. . diğer insanlara da olacağı o bence. . Darbe mi? Ne darbesi? 5 kasım bush kararları bunlar. . Süpürmeyip kullandıklarıda talimatı almış uygulamaya koymuş. .
 

Vtnsvr

New member
Ne kasası olmayan örgütün kasasımı olurmuş? Şöyle diyelim sanal 600 yıllık efsanevi örgütü günümüze uyarlamak için sanal kasalar uydurmak lazım gelmiş uydurmuşlar.
 

64general1

New member
Zafer Üskül, Okkır'ın Koğuş Arkadaşlarıyla Görüştü


TBMM İnsan Hakları Komisyonu, Kuddusi Okkır'ın ölümüyle ilgili olarak nihayet harekete geçti. Okkır'ın Tekirdağ F Tipi Cezaevi'ndeki son günlerinde bakımını yapan koğuş arkadaşlarıyla görüşen TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, olay hakkında ayrıntılı bilgi istedi.

Okkır'ın Tekirdağ F Tipi Cezaevi'ndeki arkaşlarına telefonla ulaştığı öğrenilen Üskül'ün cezaevini ziyaret ederek, Okkır'ın ölümüne tanık olan Ergenekon sanıkları ve yetkililerden yüz yüze bilgi alması da bekleniyor. İnsan Hakları Komisyonu Başkanı AKP Mersin Milletvekili Zafer Üskül, Okkır'ın eşi Sabriye Okkır'ın defalarca yaptığı başvuruyu değerlendirmeye aldırmamış, ancak Okkır'ın ölümünden sonra ailesiyle görüşmüştü, Okkır'ın ölümünde uzun süre "insan hakları ihlali sorunu" göremeyen Üstül, kamuoyundaki tepkiler sonucu "olayda insan hakları ihlali olabilir" açıklamasını yapmıştı.

Adalet Bakanlığı müfettişleri Tekirdağ Cezaevi'nde
Öte yandan, Adalet Bakanlığı müfettişleri, Kuddusi Okkır'ın ölümünde ihmali bulunduğu gerekçesi ile Savcı Zekeriya Öz hakkında Bakanlığa suç duyurusunda bulunan Erol Ölmez'in bilgisine başvurdular. Geçen hafta Tekirdağ 1 No'lu F Tipi cezaevine giden müfettişler, Ölmez ile uzun bir görüşme yaptılar. Ergenekon davası sanıklarından Erol Ölmez, 11 Temmuz 2008 tarihinde Adalet Bakanlığı'na aşağıdaki dilekçeyi göndermişti.

ADALET BAKANLIĞI'NA
Ankara

Ben Erol Ölmez. Ergenekon soruşturması tutuklusuyum. Geçenlerde vefat eden Kuddusi Okkır, tahliye edilmeden önce son günlerini benim koğuşumda geçirdi ve kendisine bizzat ben baktım.
Okkır'ın rahatsızlığını iletmek için ek ifade vermek talebiyle 10 Nisan'da Zekeriya Öz'ün karşısına çıktım. Durumu bizzat aktardım.Ağırlaştığını anlattım ve acilen müdahale edilmesi gerektiğini söyledim. Zekeriya Öz ise, istediği ifadeyi verdiğim takdirde Kuddusi Okkır ile ilgileneceğini söyledi. Bu davadan yargılanan diğer isimlerle ilgili suçlayıcı ifade vermemi istedi. "Bu ifadeyi verirsen, seni Tekirdağ'a varmadan tahliye ettiririm" dedi. Bir insanın sağlığı üzerinden benimle pazarlık yaptı ve başkalarını suçlayacak şekilde ifade vermeye zorladı.

Zekeriya Öz'e daha sonra Kuddusi Okkır'ın durumunun ağırlaştığına dair mektup yazdım. Son günlerde bakımını bizzat yaptığım için vefatı beni derinden sarsmıştır. Bu konuyla ilgili Zekeriya Öz hakkında soruşturma başlatılmasını istiyorum. Zekeriya Öz'ün bu olaydaki sorumluluğuna bizzat şahidim. Koğuştaki diğer arkadaşlarımız da şahittir. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim

Kaynak: Açık İstihbarat



Eger bunlar dogruysa bunlara İnsan demek bile abesle iştigal olur.Daha önce Ergun Poyraz'ada bu tetikçi savcının "Genelkurmay'a baglantılı oldugunu söyle seni serbest bırakalım" dedigi söylenmişti.
 

HTML

Üst