Erdoğan Ne Kadar Değişti?

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Erdoğan Ne Kadar Değişti? -



METİN Sever ve Cem Dizdar imzası ile yayınlanan “2.Cumhuriyet Tartışmaları” adlı kitapta (Başak Yayınları, Ankara, 1993) bu konuda çeşitli kişilerle ve bu arada Recep Tayyip Erdoğan ile de yapılan röportajlar yer almaktadır. Erdoğan o tarihte Refah Partisi’nin İstanbul İl Başkanı ve MKYK üyesiydi. Bu röportajdan kimi yazarlar zaman zaman söz etmiş bulunuyorlar. Ancak, son gelişmeler üzerine Erdoğan’ın o tarihteki görüş ve düşünceleri bugün yeniden güncellik kazanmış bulunduğundan bir kere daha bunları gündeme getirmek gerekiyor. Kaldı ki, Erdoğan, o görüş ve düşüncelerini geride bıraktığını ve “Millî Görüş” görüş gömleğini çıkardığı söylemiş ise de, söz ve eylemlerine ve yandaşları ile onu izleyenlere bakılınca durum pek de öyle gözükmüyor.
Öncelikle, şu sözünü ele alalım:
“Demokrasi araçtır”
“Bİze göre ise de demokrasi ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır. Yani demokrasiyle düzenler gelir, düzenler gider.” (s.419)
Erdoğan’ın bugün bütün demokrasi söylemlerine karşın, Türkiye’nin anayasal kurumları ile yaşadığı karşıtlık, bu kurumların gidilmek istenen sisteme engel olmalarının sonucudur.
Zaten Erdoğan kendisi, bugün iktidarın tüm anayasal kurumlarla olan kavgasının nedenini daha açık bir biçimde şöyle belirlemiş:
“Artık, militarist ve sivil bürokrasi, ‘devleti biz kurduk, korumak ve kollamak görevi de bizimdir’ diyemez. Çünkü insanlar böyle bir devleti istemiyor.” (s.425)
Ve şu sözü:
“Eğer halk totaliter bir rejim istiyorsa buna saygı duymalıyız.” (s.420)
Erdoğan’ın “millî irade”den söz ederken, bu düşünceden hareket ettiğini görmemek olanaksızdır. Türban konusunu, yüksek mahkeme kararlarını, temel hak ve özgürlükleri, hatta anayasal rejim konularını halkoyuna sunmaktan söz ederken de, hep halkın isteği formülünü dile getirmektedir.
“Türkiye, Türklerin değildir”
Devletİn ve ülkenin birlik ve bütünlüğü için ciddî bir tehlike içeren bir görüşü de şu:
“Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur. Her konuda ‘tekçi’ olmuştur... Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun varlıklarının tanınması gerekmektedir. ‘Türkiye Türklerindir’ gibi tezler yanlıştır ... belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şeyler yapılabilir.” (s.420, 422)
Bu noktada da önce “üst kimlik-alt kimlik” tartışmasını anımsayınız. Ayrıca, iktidarın Başkent Ankara’nın yetkilerinin önemli bir bölümünün yerinden yönetim çerçevesinde ve reform adı altında yerel yönetimlere devri ve benzeri çalışmaları bu görüşün uygulamaya geçirilmesi olarak görülmelidir.
Bu 27 etnik gurubun bir devlet çatısı altında nasıl birlikte tutulacağının formülü de şu:
“Bir inanç birlikteliği bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir.” (s.422)
Röportajı yapanlar bunun üzerine sormuşlar: “...ülke içinde yaşayan bazı gurup insanlar millî yapı içerisinde kalmak istemezlerse ne olacak?”
Erdoğan’ın verdiği yanıt:
“Onun kararını yine halk verecek.” (s.422)
“Kemalizme yer yok”
Türkİye’de bugün AKP’nin Kemalizm/Atatürkçülük düşüncesine ne denli aykırı uygulamalar içinde bulunduğu, hiç açıklama gerektirmeyecek kadar, apaçık bir gerçektir. O zaman Erdoğan’ın şu sözlerini de okuyalım:
“Türkiye’nin yarınında artık ‘Kemalizm’e veya başkaca herhangi bir resmî ideolojiye yer yoktur... 2000’li yılların dünyasında ve büyük dünya ailesinin bir birimi olan Türkiye’de artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur.” (s.425)
Bu röportajda Erdoğan’ı anlamımıza yarayacak ve Cumhuriyet’in 70 yıllık tarihinin bir dayatma dönemi ve boşa harcanmış bir zaman olduğu, Türkiye’nin 1923’dan yana sürekli bir gerileyişin içinde bulunduğu gibi başka görüşleri de yer alıyor, ama bunlar üzerinde ayrıca durmaya yerimiz elvermiyor. Ama, o, “biz” ve “onlar” derken, o “onlar”ın Kemalizm’e sahip çıkanlar olduğunu unutmamalıyız.
* * *
Şurası önemli: Dikkat etti iseniz, bu görüşler Avrupa Birliği’nin dayatmaları ile tam bir koşutluk içinde. O halde, şunu da ekleyeyim ki, Erdoğan’ın başında bulunduğu AKP iktidarı AB ile tam bir uyum içinde bu dayatmaları uygulamaya koyuyor. Erdoğan dediği gibi “değişmiş” olsa idi ve “Millî Görüş gömleğini” gerçekten çıkarmış bulunsa idi, bu dayatmalara karşı çıkardı.

Çetin YETKİN
 
general sende bu tayyibi amma çok seviyon :) paso copy/ paste :D
 
Çelik Yelekli Kahraman !





Dönemeçteyiz. Aracın hızının kesilmesi gerekirken, gaza basılıyor.
Türban’dan sonra üfürükten terör örgütü tartışmaları ile meşgul kafamız. AKP’ni mi kapatmak istiyorsunuz, alın bakalım tarzı saldırıların yanı sıra, olurda giderlerse diye jet hızı ile antlaşmalar imzalanıyor.

Şimdiye kadar böyle bir dış ülke ziyareti gördünüz, duydunuz mu ?
Başbakan Erdoğan çelik yelekler takarak, büyük gizlilik içinde Irak’a gidiyor.
Gidecekti, gitmeyecekti tartışmaları, Irak’ta yaptığı önemli açıklamalar ile sona erdi.
Meğer Irak’a gitmiş.

Hem Türkiye’yi, hem de kendini düşürdüğü tuhaf duruma bakın.
Tören kıtasını denetleyecek ruh hali bile yoktu.
Askerleri bıraktı yürürken, Irak Başbakanı Maliki durdurdu.

“Türkiye ve Irak'ın ortak geleceğini tehdit eden PKK terörüne karşı Maliki başta olmak üzere Irak hükümeti ve kuzeydeki yerel yönetimin verdiği destekten dolayı taraflara teşekkür eden Erdoğan” ( Basın- 10 Temmuz 2008) Kuzeydeki yerel yönetim dediği yer “Sözde Devlet.”. İlanı için geri sayıma geçmiş, Türkiye, Suriye ve İran’dan parça koparmadan durmayacak bir düzenek. Irak bir bütün iken (hali hazırda) niçin kalkılıp onun bir bölgesine teşekkür ediliyor ?..

Geçtiğimiz yıl hem Erdoğan, hem de Gül:” Gerekirse Türkiye’nin menfaati için K.Iraklı yetkililerle görüşürüz” demişti. Araya seçim girdi.

Bu işlerin üzerinden bir yıl geçti, önce Talabani’yi Ankara’ya davet edip tabu yıktılar. Ağır ağır ilerleyen bu hareketler, kapatılma davası ile hız kazandı. Erdoğan koşar adım Bağdat’a giderek, “çeyrek Kürdistan”a selamlarını gönderdi. Çeyrek bir devletten bahsederek belki de kendimizi kandırıyoruz. Irak’ı sevk ve idare eden mekanizma, baştan sona Kürtlerin elinde. Belki de bu bilerek Türkiye için hazırlanmış bir tezgâh. K.Iraklılar da yetişebilirse Erdoğan’a temanna çekeceklermiş.




Erdoğan’ın orada söylediği şu cümleler veya birilerine verdiği rapora bakınız:

"Şimdi ise bölgede yeni yatırımlar peşindeyiz. Gerek Doğu Anadolu gerekse Güney Doğu Anadolu projeleriyle attığımız bu adımlarla, inanıyorum ki, daha çok ortak yatırım imkanı bulacağız" ( Medya- 10.7.2008) Doğu ve Güney Doğu Anadolu projelerinden Irak’a nedir ? Bu projeler Irak’la mı ortak yürüyor ? Türkiye’de su yok deniliyor, Başbakan gitmiş Irak’ta hayrat kuruyor. Bu işler tam “Dam üstünde saksağanlık” oldu. Çelik yelek, gizlilik, ortak yatırımlar, Türk Şirkete petrol çıkarma imtiyazı, çeyrek Irak’a selamlar…İçine sindirebilene aşk olsun.

El kaide ya da hangi saçma örgüt, konsolosluk önündeki polis noktasına cihat ilân edebilir ?..
Biz teröristleri lanetler, şehit cenazelerimize ağlarken, başbakan çelik yeleğini takmış Irak’a gitmiş.
Sözde Kürdistan’a el sallıyor.
Aklımıza sen mukayyet ol Yarabbi.

Ne Vardır, Ne Yoktur Derim ...
Emekli Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’e soruyorlar.
Döneminiz de darbe hazırlığı oldu mu ? Diye cevap aynen şu: “Ne vardır, ne de yoktur derim ...”
“Ne yerde ne gökte, bir garip seherdeyim “ gibi bir cevap.

“Vardır” diyemiyor, derse kendisi genelkurmay başkanı olarak darbenin için de olacak hazret.
“Yoktur” da diyemiyor, aylardır “darbe çığırtkanlığı” yapanlara ayıp olacak.
“Ne vardır, ne de yoktur derim” demek için, 2,5 saat Abdullah Gül ile görüşme yapıyor .

Çıkışta da "Kasaptaki ete soğan doğranmaz” diyen eski genelkurmay başkanı olarak tarihte yerini alıyor.

“Yoktur” demiyor, yahniye soğan koyma vaktini bekliyor.
Ek olarak söylediği şu cümleye bakın:
“Ne teyit ederim, ne tekzip ederim” İşte bu cümle ile şunu söylüyor. “ Böyle bir olayı doğrulamam fakat olmadı da demem.” Yani “Oldu”. Sonrada “Amirale itibar etmek lâzım” diyor. Amirale itibar edeceğiz, ediyoruz da rahat bırakmıyorlar. Sadece saçımızı başımızı yolmayacağız, avaz avaz bağıracağımız günler bekliyor bizi.

(Sözde) Soykırımı Tarihçiler Çözecek

Mesela, Halil Berktay, Eser Karakaş, İlber Ortaylı.. Tarihçi olmak için tarih okumak gerekli değil diyen kişiler yani. Junior Ahmet’le Ağabeyi de “şahit” olur. AKP iktidarı ilk kurulduğu günlerde, “Sözde Soykırım” konusunda bir iki sondaj yaptı, olmadı. Türk Milleti işlemediği suçun cezasını çekmeye karşı. Ne yapıldı ? Başbakan Erdoğan, Dış İşleri Bakanı Gül koro halinde bu işi “Tarihçiler” çözsün dedi. Filistin sorununu tarihçiler mi çözecek? Ya da Irak işgalini ABD hangi tarihçilere bırakacak? ABD işi “Tarihçiler” ve “Referandum” yolu götürüyor, bizimkiler eko yapıyor.

Böyle yanlış bir girişimi başlatan, AKP iktidarı ilerde Türkiye’nin başına geçirilecek çuvalları bugünden hazırlıyor. Siyasi bir konuda üste çıkabilmek için, şeytanın aklına gelmeyecek saldırılar planlanıyor. “Sözde soykırımı tarihçiler çözsün” gibi. İktidar bu devlet politikasını nasıl oluşturmuştur? TTK başkanı Yusuf Halaçoğlu, muhalefet ile görüşmüş, konuyu TBMM’ne getirmiş midir ? Bu tez neyi kabuldür? “Türkiye’nin soykırım olmadı” tezini ret etmektedir. Erdoğan- Gül eli ile “soykırım olmadı” demekten vazgeçerek” tarihçiler incelesin, var mı yok mu görelime” getirilmiştir iş.

Abdullah Gül birkaç yıl önceki tezi geçtiğimiz günlerde tekrarlamıştır.
Bilkent Üniversitesinde yaptığı konuşmada:

“Ermeni soykırımı iddialarını araştırmak ve açıklık getirmek tarihçilere aittir. Türkiye, tarihi ile barışıktır. Tarihi yazmak siyasetçilerin değil tarihçiler ve bilim adamlarının işi olmalıdır.” (14 Haziran 2008- Basın) Tarihimiz yazılmıştır. Başa sarıp tekrar neyi yazacağız? Siyasetçilerin görevi tarihi yazmak değilse bile, geçmişte cereyan eden olayları doğru olarak bilmek ve devletinin menfaatlerini savunmak olmalıdır. Emperyalist devletlerin kafalarında ki şablona “Türkiye’yi uydurmanın adı, olayı tarihçilerin incelemesi projesidir.”

Meşum bu proje, bizzat AKP iktidarı eli ile başlatılmıştır.
Ne yazık ki bugün resmileşmiştir. Nasıl ?..

“AGİT, Türkiye'nin sözde soykırım iddialarına karşı ortaya koyduğu 'Tarihi olayları, tarihçiler araştırsın' tezini kabul etti. .. katılımcı ülkelerin ihtilaflı tarihi dönemecine tarafsız ve bilimsel ışık tutulmasını teminin, ilgili. Tarihi, siyasi ve askeri arşivlerde araştırma yapmak üzere, gerektiğinde üçüncü ülkelerin de tarihçileri ve uzmanlarından oluşan ortak Tarih komisyonları kurulmasını teşvik eder.' (4 Temmuz 2008- Basın)

AKP kapatılır ve yeni bir stratejik ortak bulmak zaman alır kaygısı ile bilmem kaçıncı çuval vakasını yaşıyoruz.
Görmemiz gereken budur...

Neval KAVCAR
 
Geri
Üst