MARCUSX
New member
Erdoğan kontrolü yitirmek üzere
Sevgili okurlar; bugün bayramın son günü. Son yılların tatil anlamındaki en kısa Kurban Bayramı’nı kutladık. Tabii kaçan yine kaçtı ama tatil süresi kısa olunca evlerinde kalmayı tercih edenler aileleriyle ve varsa aile büyükleriyle bir arada olma keyfini de yaşadı. Bir anlamda unutmaya yüz tuttuğumuz bir geleneğimiz “zorunlu” olarak yaşandı. Bu bile mutluluk.
Siyaset durmadı
Bayramlarda her şeye rağmen sevgi ve dostluk ortamını korumaya çalışırız. Ama bu kez siyasetçiler bayramın bu geleneğini de bozmayı başardılar. Başbakan daha bayram namazı çıkışı sert siyasi mesajlar vermeye başladı. Muhalefet de tabii ki altında kalmadı. Böylelikle kısır siyasi çekişmelerden birkaç gün uzak kalmak isteyenler yine kendilerini bu tartışmaların içinde buldu.
Başbakan çok öfkeli
Bayramda Erdoğan’ı sert siyasi konuşmalar yapmaya belli ki Danıştay’ın meslek liselerinde okuyan öğrencilere üniversite giriş sınavında uygulanan katsayı uygulamasının kaldırılmasını durdurma kararı itti. Her ne kadar AKP ve yandaşları ısrarla sanki tüm meslek liselerini savunuyormuş gibi davransalar da asıl amacın imam hatip liseleri olduğu biliniyor.
Eşitsizlik mi?
Popülist politikalara bayılan ve düz mantıkla cahil vatandaşları etkilemeyi beceren AKP ve yandaşları katsayı konusunu eşitlik gibi sunmaya çalışıyor. Diyorlar ki “Aynı yarışa giren öğrencilerden bir bölümünün önüne set konuyor. Böyle eşitlik olur mu?” Oysa bu söz gerçek değil. Tam tersine katsayı uygulaması eşitsizliği gideriyor.
Mesleği olan adam
Elbette hiç kimse bir meslek lisesini bitiren öğrencinin yüksek eğitim hakkını elinden alamaz. Ama AKP ve yandaşlarının popülist politikalarla halkı kandırırken sakladıkları bir gerçek var. Meslek lisesinden mezun olan bir öğrenci hemen iş bulabileceği meslek uzmanlığını da elinde tutuyor. Oysa liseden mezun olan öğrenci, meslek edinebilmek için üniversite kapısına koşmak zorunda.
Kime karşı eşitsizlik
Katsayı uygulanmadığında mesleği olanla olmayan aynı koşullarda sınava sokuluyor. Demek ki liseli öğrenci bu uygulamada meslek liselerine karşı eşitsiz duruma getirilmiş oluyor. Dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde böyle bir eşitsizlik yok. Ne ABD’de ne Avrupa’da meslek eğitimi almış olanlar ellerini kollarını sallayarak üniversiteye girebilir.
Kuralları vardır
Çağdaş ülkelerde bunların hepsi kurala bağlıdır. Öğrencilere mezun oldukları meslek eğitimlerinin devamı niteliğindeki yüksek okullara bile gitmek istediklerinde pek çok ek sınav ya da kuralla karşılaşır. Buna karşı motor konusunda eğitim almış ve meslek kazanmış bir öğrencinin, hukuk, idari bilimler, tıp gibi okullara gidebilmeleri hemen hemen olanaksızdır.
Bizdeki ısrarın amacı
Dünyada durum buyken meslek liselerinin önünü açmak isteyenlerin aslında tek amacı var. Hiçbirinin imam hatip dışındaki meslek liselerini düşünmediğini biliyoruz. Amaç önce imam hatip lisesi eğitimi vermek ve buradan mezun olanları hukuk, idare bilimler, mühendislik gibi alanlara yöneltmek ve bu alanlarda aynı zihniyet ürünü kişilerin sayısını artırmak. Bu oyuna gelinemez.
Kürt açılımı çöküyor
İktidarın şu sıralardaki en önemli sorunu, başını sonunu hesap etmeden giriştiği Kürt açılımı. Kendisini Kürt hisseden vatandaşlarla ilgili pek çok iyileştirme adım adım yapılırken birden “açılım yapıyoruz” diye ortaya çıkılması ile çözülebilecek bir konu daha da çözümsüz hale geldi. Erdoğan’ın liberal maskeli faşistlerin dolduruşu ile hareket ettiği ve şimdi ne yapacağını bilemez hale geldiğini söylemek yanlış olmaz.
Durup dururken düşmanlık
Aylardır bu köşede yazıyor, çıktığım her televizyonda söylüyorum. Türk halkı ile Kürt halkı arasında hiçbir sorun yoktu. Onca cenazeye rağmen bile sıradan vatandaşlar arasında bir husumet doğmamış, lokal çatışmalar bile yaşanmamıştı. Ancak şimdi durum değişiyor. Durup dururken düşmanlık tohumları atıldı. Bugüne kadar Kürt sorunu olmayan milyonlarca insan şimdi “Nedir bunlar böyle, artık çok oluyorlar” demeye başladı.
İzmir olayı
Sanıyorum İzmir’de yaşananlar Başbakan Erdoğan için de şok etkisi yaratı. Siz bakmayın faşist ruhlu tuzu kuru Kürt yanlısı ırkçıların İzmir’deki olaylar üzerine attıkları demokrasi nutuklarına. Erdoğan tehlikenin farkında ve dikkat ettiyseniz bu kez faşistlerin dolduruşuna gelmedi ve DTP’nin tahrikleri üzerinde durdu.
Bu gidiş tehlikeli
Hiç aldırmayın; ister İzmir’e faşist desinler, ister gavur. Herkes gördü ki İzmir’de biriken enerji boşalmıştır. Ancak bu çok büyük bir tehlikenin de habercisi aynı zamanda. Bu enerji boşalmalarının ülkenin pek çok yerine yayılması birden kâbusa dönüşebilir. Açıkçası kan akabilir ki bunun nerede ve nasıl duracağını kimse hesaplayamaz.
Kontrolü yitirmek
İşte Tayip Erdoğan’ın “kontrolü yitirme tehlikesi” ile karşı karşıya olduğunu bu nedenle söyleyebiliyorum. Çünkü şu ana kadar yaşadığımız tüm gerginlikler bizzat Başbakan’ın emri veya davranışları ile başladı ve kontrol hep Erdoğan’ın elinde kaldı. Bu gerginlikler kontrol edilebilir cinstendi çünkü. Ancak şimdiki durum farklı. Halk içinde düşmanlık yaratır ve ürkütücü gelişmeleri kontrol edebileceğinizi sanırsanız yanılırsınız.
Başbakan’a rağmen
Halkın öfkesi kabarıp da iş kanlı hale gelirse artık bunu kontrol etmek mümkün olmaz. Bu durumda başka çareler aramak zorunda kalırsınız ve bu iktidar en korktuğu ortamı bizzat yaratmak durumda kalır. O zaman ne darbe lafları konuşulur ne de kapatma. Başta iktidar olmak üzere herkes can derdine düşer. Başbakan bence bu tehlikeyi mutlaka fark etti.
Ama bunlar yetmez
Başbakan tehlikeyi fark etti belki ama bugüne kadar sürdürdüğü inatçı, ben merkezli ve otoriter tavrı bir kenara bırakmak istemiyor. En büyük yanılgısı bu olur. Başbakan hiç zaman yitirmeden kontrolü elinde tutacak önlemler almalı, davet ya da randevu beklemeden muhalefetle hemen görüşmeli, toplumda gerginliği azaltıcı, tutum davranış ve söyleme yönelmeli, kendisine destek olduğunu sandığı Türkiye sevgisizi faşistlerin dilediklerini söyleyebildikleri ortamın kendini de yok edeceği gerçeğini görerek bunlarla ilişkisini kesmelidir.
Bu haftanın konuları
Sevgili okurlar; zor ve tehlikeli bir dönemeçten geçiyoruz. Bunu yarasız beresiz atlatmak başta iktidar sahipleri olmak üzere hepimizin görevi. Tehlikeyi bilmeli ve buna göre davranmalıyız. Hafta içinde ırkçılığın nasıl iki tarafı keskin bıçak olduğunu, yalanlarla yaratılan darbe efsanesine neden inanmadığımı, faşistlerin duygusal baskıcılığı ile ortaya attıkları Kafes denilen garabete neden hiç ilgi duymadığımı anlatmaya çalışacağım. Hepinize iyi haftalar dilerim.
CAN ATAKLI
Sevgili okurlar; bugün bayramın son günü. Son yılların tatil anlamındaki en kısa Kurban Bayramı’nı kutladık. Tabii kaçan yine kaçtı ama tatil süresi kısa olunca evlerinde kalmayı tercih edenler aileleriyle ve varsa aile büyükleriyle bir arada olma keyfini de yaşadı. Bir anlamda unutmaya yüz tuttuğumuz bir geleneğimiz “zorunlu” olarak yaşandı. Bu bile mutluluk.
Siyaset durmadı
Bayramlarda her şeye rağmen sevgi ve dostluk ortamını korumaya çalışırız. Ama bu kez siyasetçiler bayramın bu geleneğini de bozmayı başardılar. Başbakan daha bayram namazı çıkışı sert siyasi mesajlar vermeye başladı. Muhalefet de tabii ki altında kalmadı. Böylelikle kısır siyasi çekişmelerden birkaç gün uzak kalmak isteyenler yine kendilerini bu tartışmaların içinde buldu.
Başbakan çok öfkeli
Bayramda Erdoğan’ı sert siyasi konuşmalar yapmaya belli ki Danıştay’ın meslek liselerinde okuyan öğrencilere üniversite giriş sınavında uygulanan katsayı uygulamasının kaldırılmasını durdurma kararı itti. Her ne kadar AKP ve yandaşları ısrarla sanki tüm meslek liselerini savunuyormuş gibi davransalar da asıl amacın imam hatip liseleri olduğu biliniyor.
Eşitsizlik mi?
Popülist politikalara bayılan ve düz mantıkla cahil vatandaşları etkilemeyi beceren AKP ve yandaşları katsayı konusunu eşitlik gibi sunmaya çalışıyor. Diyorlar ki “Aynı yarışa giren öğrencilerden bir bölümünün önüne set konuyor. Böyle eşitlik olur mu?” Oysa bu söz gerçek değil. Tam tersine katsayı uygulaması eşitsizliği gideriyor.
Mesleği olan adam
Elbette hiç kimse bir meslek lisesini bitiren öğrencinin yüksek eğitim hakkını elinden alamaz. Ama AKP ve yandaşlarının popülist politikalarla halkı kandırırken sakladıkları bir gerçek var. Meslek lisesinden mezun olan bir öğrenci hemen iş bulabileceği meslek uzmanlığını da elinde tutuyor. Oysa liseden mezun olan öğrenci, meslek edinebilmek için üniversite kapısına koşmak zorunda.
Kime karşı eşitsizlik
Katsayı uygulanmadığında mesleği olanla olmayan aynı koşullarda sınava sokuluyor. Demek ki liseli öğrenci bu uygulamada meslek liselerine karşı eşitsiz duruma getirilmiş oluyor. Dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde böyle bir eşitsizlik yok. Ne ABD’de ne Avrupa’da meslek eğitimi almış olanlar ellerini kollarını sallayarak üniversiteye girebilir.
Kuralları vardır
Çağdaş ülkelerde bunların hepsi kurala bağlıdır. Öğrencilere mezun oldukları meslek eğitimlerinin devamı niteliğindeki yüksek okullara bile gitmek istediklerinde pek çok ek sınav ya da kuralla karşılaşır. Buna karşı motor konusunda eğitim almış ve meslek kazanmış bir öğrencinin, hukuk, idari bilimler, tıp gibi okullara gidebilmeleri hemen hemen olanaksızdır.
Bizdeki ısrarın amacı
Dünyada durum buyken meslek liselerinin önünü açmak isteyenlerin aslında tek amacı var. Hiçbirinin imam hatip dışındaki meslek liselerini düşünmediğini biliyoruz. Amaç önce imam hatip lisesi eğitimi vermek ve buradan mezun olanları hukuk, idare bilimler, mühendislik gibi alanlara yöneltmek ve bu alanlarda aynı zihniyet ürünü kişilerin sayısını artırmak. Bu oyuna gelinemez.
Kürt açılımı çöküyor
İktidarın şu sıralardaki en önemli sorunu, başını sonunu hesap etmeden giriştiği Kürt açılımı. Kendisini Kürt hisseden vatandaşlarla ilgili pek çok iyileştirme adım adım yapılırken birden “açılım yapıyoruz” diye ortaya çıkılması ile çözülebilecek bir konu daha da çözümsüz hale geldi. Erdoğan’ın liberal maskeli faşistlerin dolduruşu ile hareket ettiği ve şimdi ne yapacağını bilemez hale geldiğini söylemek yanlış olmaz.
Durup dururken düşmanlık
Aylardır bu köşede yazıyor, çıktığım her televizyonda söylüyorum. Türk halkı ile Kürt halkı arasında hiçbir sorun yoktu. Onca cenazeye rağmen bile sıradan vatandaşlar arasında bir husumet doğmamış, lokal çatışmalar bile yaşanmamıştı. Ancak şimdi durum değişiyor. Durup dururken düşmanlık tohumları atıldı. Bugüne kadar Kürt sorunu olmayan milyonlarca insan şimdi “Nedir bunlar böyle, artık çok oluyorlar” demeye başladı.
İzmir olayı
Sanıyorum İzmir’de yaşananlar Başbakan Erdoğan için de şok etkisi yaratı. Siz bakmayın faşist ruhlu tuzu kuru Kürt yanlısı ırkçıların İzmir’deki olaylar üzerine attıkları demokrasi nutuklarına. Erdoğan tehlikenin farkında ve dikkat ettiyseniz bu kez faşistlerin dolduruşuna gelmedi ve DTP’nin tahrikleri üzerinde durdu.
Bu gidiş tehlikeli
Hiç aldırmayın; ister İzmir’e faşist desinler, ister gavur. Herkes gördü ki İzmir’de biriken enerji boşalmıştır. Ancak bu çok büyük bir tehlikenin de habercisi aynı zamanda. Bu enerji boşalmalarının ülkenin pek çok yerine yayılması birden kâbusa dönüşebilir. Açıkçası kan akabilir ki bunun nerede ve nasıl duracağını kimse hesaplayamaz.
Kontrolü yitirmek
İşte Tayip Erdoğan’ın “kontrolü yitirme tehlikesi” ile karşı karşıya olduğunu bu nedenle söyleyebiliyorum. Çünkü şu ana kadar yaşadığımız tüm gerginlikler bizzat Başbakan’ın emri veya davranışları ile başladı ve kontrol hep Erdoğan’ın elinde kaldı. Bu gerginlikler kontrol edilebilir cinstendi çünkü. Ancak şimdiki durum farklı. Halk içinde düşmanlık yaratır ve ürkütücü gelişmeleri kontrol edebileceğinizi sanırsanız yanılırsınız.
Başbakan’a rağmen
Halkın öfkesi kabarıp da iş kanlı hale gelirse artık bunu kontrol etmek mümkün olmaz. Bu durumda başka çareler aramak zorunda kalırsınız ve bu iktidar en korktuğu ortamı bizzat yaratmak durumda kalır. O zaman ne darbe lafları konuşulur ne de kapatma. Başta iktidar olmak üzere herkes can derdine düşer. Başbakan bence bu tehlikeyi mutlaka fark etti.
Ama bunlar yetmez
Başbakan tehlikeyi fark etti belki ama bugüne kadar sürdürdüğü inatçı, ben merkezli ve otoriter tavrı bir kenara bırakmak istemiyor. En büyük yanılgısı bu olur. Başbakan hiç zaman yitirmeden kontrolü elinde tutacak önlemler almalı, davet ya da randevu beklemeden muhalefetle hemen görüşmeli, toplumda gerginliği azaltıcı, tutum davranış ve söyleme yönelmeli, kendisine destek olduğunu sandığı Türkiye sevgisizi faşistlerin dilediklerini söyleyebildikleri ortamın kendini de yok edeceği gerçeğini görerek bunlarla ilişkisini kesmelidir.
Bu haftanın konuları
Sevgili okurlar; zor ve tehlikeli bir dönemeçten geçiyoruz. Bunu yarasız beresiz atlatmak başta iktidar sahipleri olmak üzere hepimizin görevi. Tehlikeyi bilmeli ve buna göre davranmalıyız. Hafta içinde ırkçılığın nasıl iki tarafı keskin bıçak olduğunu, yalanlarla yaratılan darbe efsanesine neden inanmadığımı, faşistlerin duygusal baskıcılığı ile ortaya attıkları Kafes denilen garabete neden hiç ilgi duymadığımı anlatmaya çalışacağım. Hepinize iyi haftalar dilerim.
CAN ATAKLI