MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Henüz seçim tarihi filan belirlenmiş değil, AKP de “erken seçim” söylentilerini ısrarla yalanlıyor ama nedense Başbakan Tayyip Erdoğan daha önce söylediği sözü tekrarlama gereği duymuş.
“Başkaları gibi tükürdüğünü yalamayacağını” da vurgulayarak “2011’de son olarak milletvekili adayı olacağını, bir daha da olmayacağını” söylemiş. Gerçekten, çoğunuz gibi ben de beynimin kıvrımlarını zorluyorum; acaba neden söylemiş olabilir?
Bir kesime moral vermek için mi yoksa bir kesimin moralini bozmak için mi?
Kamuoyu araştırma şirketlerinin (açılım sonrasında) yaptığı anketlerin “AKP’nin oylarının düştüğünü” göstermesi nedeniyle “sakın gideceğim sanmayın, daha uzun süre buradayım” mesajını tüm kişi, kurum ve kuruluşlara vermek için mi?
“Ben çıkara dönük siyaset yapmıyorum, bir süre sonra gidiciyim, kendim için bir şey istiyorsam namerdim” filan demek için mi? İsteyen bu listeyi uzatabilir ama zaten Erdoğan da; 2011 dediğinizde kısa bir süre gibi görünen ama aslında uzun bir süreden söz ediyor.
2011’de gelse, gidiş 2015... Sonra sıra cumhurbaşkanlığına gelir, 5 daha ekle; 2020... Hoşlanırsa ki elbette hoşlanacaktır, bir 5 daha ister; etti 2025... 2002’den başlayarak sayın; tam 23 yıl...
Bana kalırsa “Osmanlı’ya da geri dönmek isteyen” anlayışla zaten o yıllar içinde “babadan oğula” sistemi de geri getirilebilir. Veya çoğumuzun tahmin ettiği gibi cumhurbaşkanı olduğu anda “başkanlık sistemi”ne geçişi sağlar, böylece otomatikman başbakan yetkilerini de üzerine alır.
Demek ki neymiş; Erdoğan’ın plânı yürürse toplumun gelecek çeyrek yüzyılı sadece onu dinleyerek, sadece onunla geçecekmiş. Eh, evliya sabrı bile yetmez yani!
“Vatanını sevmek” bu işte!
Bir tarafta sadece kendi işine, kendi çıkarına bakan ve yeni kazançlar için iktidarların kapısına kuyruk olanlar, bir tarafta ise eğitimden sağlığa, sanattan kültüre her konuda ülkesine katkıda bulunmak için çırpınanlar.
Birinci gruptakiler seçimi bile beklemeden kuyruğa girip el öpenlerdir ki mide bulandırıcı geliyor insana... İkinci gruba ise tam aksine hak edilmiş bir saygı ve sevgi duyarsınız.
Koç Ailesi Vehbi Koç’tan başlayarak her ferdiyle Türkiye’ye, ülkelerine hizmet için çırpınan, bu konuda her fırsatı değerlendirerek faaliyette bulunan bir ailedir.
Rahmetli Sevgi Gönül’ün kurucu üyesi olduğu Geyre Vakfı’nın ülkeye kazandırdığı Afrodisias Müzesi’nde yeni bölümlerin açılışı henüz yapılmıştı ki bu kez Vehbi Koç Vakfı’nın dünyanın en önemli müzelerinin başında gelen New York Metropolitan Müzesi’ndeki Osmanlı Sanatları Galerisi’ni genişletmek için 10 milyon dolarlık destek verdiğini duyduk.
Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç “Tarihimizi dünya ile buluşturmayı görev biliyoruz ve bundan mutluluk duyuyoruz” demiş.
Yılda 4,5 milyon kişinin gezdiği bir müzeye Osmanlı sanatını en iyi bilen ve takdir eden ailelerden birinin yapacağı bu büyük katkının sadece maddi değil aynı zamanda “sergilenecek eserlerin seçimi ve kazandırılması” açısından da önem taşıdığını düşünecek olursak başta Rahmi Koç ve Semahat Arsel olmak üzere tüm Koç Vakfı temsilcilerine nasıl gönül dolusu teşekkür borçlu olduğumuzu daha iyi anlayabiliriz. Bence “ülkesini sevmek” de budur işte!
Rahmi Koç; Metropolitan Müzesi Mütevelli Heyeti Şeref Üyeliği’ne seçilmiş ve Müze Başkanı kendisine teşekkür etmiş. Bakalım bizim Kültür Bakanlığı bir teşekkürü, bir plaketi, bir “onur ödülü”nü akıl edecek mi?
Pek ümitli değilim ama “Allah’tan ümit kesilmez” değil mi?
..::RUHAT MENGİ::..
“Başkaları gibi tükürdüğünü yalamayacağını” da vurgulayarak “2011’de son olarak milletvekili adayı olacağını, bir daha da olmayacağını” söylemiş. Gerçekten, çoğunuz gibi ben de beynimin kıvrımlarını zorluyorum; acaba neden söylemiş olabilir?
Bir kesime moral vermek için mi yoksa bir kesimin moralini bozmak için mi?
Kamuoyu araştırma şirketlerinin (açılım sonrasında) yaptığı anketlerin “AKP’nin oylarının düştüğünü” göstermesi nedeniyle “sakın gideceğim sanmayın, daha uzun süre buradayım” mesajını tüm kişi, kurum ve kuruluşlara vermek için mi?
“Ben çıkara dönük siyaset yapmıyorum, bir süre sonra gidiciyim, kendim için bir şey istiyorsam namerdim” filan demek için mi? İsteyen bu listeyi uzatabilir ama zaten Erdoğan da; 2011 dediğinizde kısa bir süre gibi görünen ama aslında uzun bir süreden söz ediyor.
2011’de gelse, gidiş 2015... Sonra sıra cumhurbaşkanlığına gelir, 5 daha ekle; 2020... Hoşlanırsa ki elbette hoşlanacaktır, bir 5 daha ister; etti 2025... 2002’den başlayarak sayın; tam 23 yıl...
Bana kalırsa “Osmanlı’ya da geri dönmek isteyen” anlayışla zaten o yıllar içinde “babadan oğula” sistemi de geri getirilebilir. Veya çoğumuzun tahmin ettiği gibi cumhurbaşkanı olduğu anda “başkanlık sistemi”ne geçişi sağlar, böylece otomatikman başbakan yetkilerini de üzerine alır.
Demek ki neymiş; Erdoğan’ın plânı yürürse toplumun gelecek çeyrek yüzyılı sadece onu dinleyerek, sadece onunla geçecekmiş. Eh, evliya sabrı bile yetmez yani!
“Vatanını sevmek” bu işte!
Bir tarafta sadece kendi işine, kendi çıkarına bakan ve yeni kazançlar için iktidarların kapısına kuyruk olanlar, bir tarafta ise eğitimden sağlığa, sanattan kültüre her konuda ülkesine katkıda bulunmak için çırpınanlar.
Birinci gruptakiler seçimi bile beklemeden kuyruğa girip el öpenlerdir ki mide bulandırıcı geliyor insana... İkinci gruba ise tam aksine hak edilmiş bir saygı ve sevgi duyarsınız.
Koç Ailesi Vehbi Koç’tan başlayarak her ferdiyle Türkiye’ye, ülkelerine hizmet için çırpınan, bu konuda her fırsatı değerlendirerek faaliyette bulunan bir ailedir.
Rahmetli Sevgi Gönül’ün kurucu üyesi olduğu Geyre Vakfı’nın ülkeye kazandırdığı Afrodisias Müzesi’nde yeni bölümlerin açılışı henüz yapılmıştı ki bu kez Vehbi Koç Vakfı’nın dünyanın en önemli müzelerinin başında gelen New York Metropolitan Müzesi’ndeki Osmanlı Sanatları Galerisi’ni genişletmek için 10 milyon dolarlık destek verdiğini duyduk.
Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç “Tarihimizi dünya ile buluşturmayı görev biliyoruz ve bundan mutluluk duyuyoruz” demiş.
Yılda 4,5 milyon kişinin gezdiği bir müzeye Osmanlı sanatını en iyi bilen ve takdir eden ailelerden birinin yapacağı bu büyük katkının sadece maddi değil aynı zamanda “sergilenecek eserlerin seçimi ve kazandırılması” açısından da önem taşıdığını düşünecek olursak başta Rahmi Koç ve Semahat Arsel olmak üzere tüm Koç Vakfı temsilcilerine nasıl gönül dolusu teşekkür borçlu olduğumuzu daha iyi anlayabiliriz. Bence “ülkesini sevmek” de budur işte!
Rahmi Koç; Metropolitan Müzesi Mütevelli Heyeti Şeref Üyeliği’ne seçilmiş ve Müze Başkanı kendisine teşekkür etmiş. Bakalım bizim Kültür Bakanlığı bir teşekkürü, bir plaketi, bir “onur ödülü”nü akıl edecek mi?
Pek ümitli değilim ama “Allah’tan ümit kesilmez” değil mi?
..::RUHAT MENGİ::..