
10-Arabulucu (The Negotiator) (1998)
İçerideki rehineleri kurtarmak için kurulan ‘arabuluculuk’ timinden bir hikaye çıkarma becerisini göstermesi takdir edilmeli. Bu alana mensup Samuel L. Jackson’ın canlandırdığı adam ile karşısına aldığı Kevin Spacey’nin vücut verdiği polisin sözsel mücadelesi ilginç noktalara açılıyor.

9- Kusursuz Dünya (A Perfect World) (1993)
Hapisten çıktıktan sonra bir çocuğu kaçırmak durumunda kalan bir suçlunun hikayesi. Alanın duygusal, etkileyici ve yüreklere hitap eden bir ürünü. Kevin Costner ve Clint Eastwood başrollerde. T.J. Lowther’ın ‘küçük çocuk’ performansını ise unutmak mümkün değil!

8-Telefon Kulübesi (Phone Booth) (2002)
Kokuşmuş bir iş adamı olan Stuart, bir telefon kulübesinde çalan telefonu açınca kendini garip bir ‘tuzak’ın içinde bulunur. Zira deli bir adam ‘eğer telefonu kapatırsan seni vururum’ tehdidini savurmaktadır. Joel Schumacher’in tek mekanı ekran bölme tekniği ve daha nicesi ile kavrama becerisi ve günümüzün teknolojik elemanları ile ilgili metinleriyle dikkat çekici bir eser.

7-Ağlatan Oyun (The Crying Game) (1992)
IRA tarafından kaçırılan bir İngiliz askerinin psikolojisinin öyküsü. Ancak daha çok kimlik bunalımı ve cinsel tıkanma üzerine bir tür örneği olarak anılabilir. Sürprizleriyle halen akıllardan çıkmıyor. Stephen Rea, Forest Whitaker, Miranda Richardson ve kült oyuncu Jay Davidson etrafında dönen, birbirine paralel ve şaşırtıcı öykülerle dikkat çeken bir eser “Ağlatan Oyun”. Neil Jordan imzalı.

6-Merhaba Yoldaş (O Que É Isso, Companheiro / Four days in september) (1997)
Amerikan sinemasının gerekleriyle film çekmeye inanan Bruno Barreto’nun 1960’lar Brezilya’sındaki diktatör rejim ile ilgili eseri, diliyle de dikkat çekici. Alan Arkin’in canlandırdığı ülkenin Amerikan büyükelçisini kaçıran bir grubun fidye isteğini masaya yatıran eser, tedirgin edici noktalara ulaşırken yaptığı şeyin altını da dolduruyor.

5-Cecil B. (Cecil B. Demented) (2000)
Gerçek anlamda sinefil ruhlu bir rehine gerilimi olarak anılabilir. Melanie Griffith’in canlandırdığı A sınıf bir Hollywood oyuncusunu kaçıran ve kendi bağımsız filmlerinde oynatmak isteyen militan bir grubun hikayesi. Fassbinder, Almodovar gibi yönetmenlerin dövmelerine sahip karakterlerin ve Cecil B. De Mille’den kaynağına alıp ‘sonsuza dek delirmiş’ ibaresiyle işlev veren bir suç timinin maceraları. Muhalif, absürt ve hiciv gücü yüksek bir anti-Hollywood eseri. Elbette John Waters imzalı!

4-Bağla Beni (Atame! / Tie Me Up! Tie Me Down!) (1990)
Akıl hastanesinden çıkan Ricky, daha önce cinsel ilişkiye girdiği porno yıldızı Marina’yı kaçırır. Bu etkileşim elbette ‘seks’ ve ‘yakınlaşma’sız tamamlanmayacaktır. Almodovar’ın İspanyol sinemasının özündeki cinsel öğeleri burada ‘bağlama fantezi’sine çevirmesi aslında cüretkar bir ‘ilişki filmi’nin içine sokar bizi. Rehine gerilimi de böylece ülke sinemasındaki karşılığını bulmuş olur.

3-Köpeklerin Günü (Dog Day Afternoon) (1975)
Sidney Lumet’in bu roman uyarlaması eseri, eşcinsel sevgilisine operasyon geçirtmek için Brooklyn’de bir bankayı soymaya heveslenen Sony’nin hikayesine odaklanıyor. Bu beceriksiz ve sıradan adam, Al Pacino’nun performansından güç alırken, beceriksizliği sebebiyle durumu bir ‘rehine gerilimi’ne dönüştürüyor. Post-Vietnam dönemindeki toplumsal kaosu ele almasıyla sinemada iz bırakmış bir eser.

2-PVC-1 (2007)
Kolombiya’dan gelen bu eser, tek bir plan sekansla çekilmiş özgün bir rehine gerilimi olarak anılabilir. Bütün filmi boynuna bağlı boru ile geçiren bir kadının yanından çok fazla ayrılmayan kameranın bu ‘asap bozucu psikoloji’yi seyirciye geçirdiği söylenebilir. Türün kalıplarını yerlebir edip hiç de seyircinin istediği olay örgüsünü tercih etmemesi ve doğrudan ‘toplumdan suç en basit yerlerden yükseliyor’ diyebilmesi şaşırtıcı “PVC-1”in.

1-Kadın Kayboldu (The Lady Vanishes) (1938)
Belki de sinema tarihinde alana dair verilmiş ilk film. Birçok şeyin öncülüğünü yapan Alfred Hitchcock imzalı bir eser. Bir kadının gizemli bir trende kaybolmasının ardından gelen kara filmesk ve gerilim dolu atmosfer üzerinden yürüyor “Kadın Kayboldu”. Sinema tarihine mal olmuş bu yapıtı henüz izlemeyenlerin kaçırmaması şart.