Ekonomik Çöküntünün Belgesi..!!!

AntidepresaN

New member
Katılım
25 Haz 2005
Mesajlar
1,584
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
AtaTürkçü Düşünce Sistemi..
Ekonomik Çöküntünün Belgesi..!!!

Kaynak-Esam'tıkla'

Yukardaki Raporun hazırlanmasında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası (TCMB), Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Gelirler Genel Müdürlüğü,
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), başta Ankara Ticaret Odası (ATO) ve Ziraat Odaları,
Ziraat Mühendisleri Odası olmak üzere bazı odalar ve borsalar, ASKON, MÜSİAD ve
TÜSİAD, Türk-İş, Ulusal Güvenlik Stratejileri Merkezi (TUSAM) ve diğer dernekler, sendikalar ekonomik araştırma kurumları tarafından hazırlanan veya sunulan ekonomik verilerden yaralanılmıştır.


Ben son kısımda yeralan özet sonuç bölümünü buraya ekleyeceğim..Geri kalanını kaynaktan okursunuz..


ÖZET VE SONUÇ

Temel makroekonomik göstergeler incelendiğinde ekonomik büyüme rakamları,
gelişmiş ülkelerin seviyesine yaklaşma açısından gerekenden çok aşağıdadır. Kişi başına
milli gelirde sürekli yanıltıcı rakamlar verilmektedir. Sabit fiyatlarla incelendiğinde kişi başına milli gelirde abartıldığı gibi bir büyümenin söz konusu bile olmadığı apaçık görülmektedir.

Zaten halkın kendi gelirinde bir artış olduğunu hissetmemesi hatta satın alım gücünde daha
da geriye düşmesi, hatta gelir dağılımında adaletsizliğin önemli boyutlarda olması bunun
apaçık göstergesidir.

Bütçe rakamları açıklanırken bütçe açığının düşük olarak gerçekleşmesi yere göğe
sığdırılamamıştır. Yatırım harcamalarının oldukça arttığı bayram havasında ilan edilmiştir.
Oysa rakamsal yanıltmalar burada da kendini göstermiştir. Çünkü hemen arkasından Ocak
2007’de gerçekleşen bir aylık bütçe açığı 2006 yılı bütçe açığının iki katı olarak
gerçekleşmiştir. Yatırım harcamalarında da şu kadarı söylenebilir ki 2004 yılı yatırım
harcamaları son elli yılın en düşük rakamlarıdır ve 2005 yılında da pek farklı olmamıştır. Bu
rakamlarla 2006 yılı yatırım harcamalarını karşılaştırmak yanıltmaktan başka bir amaç
taşımamaktadır. Oysa aynı açıklamalarda faizlerden hiç bahsedilmemektedir. Tek cümle ile
2006 bütçesi faiz bütçesidir. Çünkü yatırım harcamalarına ayrılan payın tam üç katı faize
gitmektedir ve faiz harcamaları bütçe harcamalarının yüzde 25’inden fazlasını
oluşturmaktadır.

Hükümetin yıllardır kendisi ile övündüğü bir başka makroekonomik gösterge ise
enflasyondur. Fakat ESAM tarafından hazırlanan yıllık raporlarda enflasyonun maliyet veya
üretim kaynaklı olarak düşmediği, bunun talep daralmasından yani IMF politikaları gereği
maaşların ve ücretlerin artırılmaması sonucu halkın yoksullaşmasından dolayı satın alım
gücünün azalmasından dolayı gerçekleştiği sürekli olarak dile getirilmiştir. Ancak düşüş
devam etmemiş enflasyon oranları tekrar iki haneli rakamlara çıkmıştır. Nitekim 2006 yılı
gerçekleşen enflasyon rakamları, hükümetin enflasyon beklentisinden neredeyse yüzde yüz
sapma göstermiştir. Kısaca artık bu gösterge de hükümet için övünç kaynağı olma niteliğini
kaybetmiştir.

Ekonominin seyrinin gerçek yüzünü görmek için istihdam rakamlarına da bakmak
gerekir. Çünkü gerçek büyümenin en önemli sonucu istihdam oranlarındaki gerçek artışlardır.
Aksi takdirde sanal bir büyümeden söz edilir ki geçtiğimiz yıllarda yüzde 9,9 ekonomik
büyüme rakamlarına ulaşılmasına rağmen nüfus etkisinden arındırılmış istihdam oranında
artışın olmaması ve işsizliğin azalmaması sanal büyümenin gerçekleştiğinin en önemli
kanıtıdır. 2006 yılında da durum değişmemiştir. İşsizliğe önceki üç yıl olduğu gibi bu yıl da
çözüm getirilememiş, yeni iş olanakları oluşturulamamıştır. İnsanlar işsiz ve aşsız kalmıştır.
Bunun sonucunda da sosyal ve ahlaki çöküntüler zirveye çıkmış, toplumsal problemler
çekilmez bir hal almaya başlamıştır.

Üretimde ise bölgeler arası kalkınmışlık farkının arttığını görülmektedir. Yatırım
teşviklerinin ekonomide rasyonel kaynak dağılımı için bir araç olmaktan çıkarıldığı
görülmekte, fakir illerimizin daha çok fakirleştiği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca daha az istihdam ile daha çok üretim elde edilmektedir. Bir numaralı sorunun işsizlik olduğu ortamda Türkiye’nin ihtiyacı, yatırımlar, üretim, ihracat, reel ücretler, istihdam ve verimliliğin hep birlikte arttığı dinamik bir verimliliktir.

Ekonominin, özellikle üretimin zehri olan faizlerden ise hükümet bile şikayet
etmektedir. Türkiye’deki reel faiz oranları dünyada rekor sayılan bir düzeydedir. Bunun
sonucu olarak üretimin, yatırımın ve istihdamın önündeki en büyük engel olarak reel faizler
görülmektedir. Hükümetin reel faizlerin yüksekliğinden şikayet etmesi de istemem yan
cebime koy politikasından başka bir şey değildir. Çünkü reel faizlerin düşmesi demek bu
günkü ekonomiyi ayakta tutan sıcak paranın gitmesi ve ekonominin hızla krize girmesi
anlamına gelmektedir.


Ücretlerdeki artış oranlarına memur ve işçi artık tepki göstermemektedir. Fakat
yapılan artışlarla memur, işçi ve asgari ücretli açlığa ve sefalete mahkum edilmektedir.
Yoksulluk hızla tırmanmaktadır. 2004 yılında Başbakan tarafından asgari ücretli en az 500
YTL almalıdır açıklamasına rağmen 2007 yılına gelindiğinde bile asgari ücretlinin eline geçenpara bunun altında olmuştur. IMF’ye göre bu kadarı bile fazladır. Bundan dolayı IMF’nin istediğinden bile fazla alan ücretli tepki göstermemekte ve haline şükretmektedir.
Tarım ve hayvancılıkta ziraat odalarının ardı arkasına açıklamalarından da
anlaşılacağı gibi sürekli olarak sıkıntılar artmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki tarım sektörünün
büyüklüğünün az olduğunu öne süren hükümet, tarım ve hayvancılığı yok etme pahasına bir
takım düzenlemelere gitmekte ve çiftçinin dara düşüp tarım ve hayvancılığı bırakması için
elinden geleni yapmaktadır. Oysa o gelişmiş ülkeler kendilerindeki tarım ve hayvancılığın
daha fazla olması için ellerindeki tüm imkanlarını seferber etmekte ve çiftçiye olağanüstü
destekler sağlamakta ancak nüfus ve verimli arazi yokluğundan dolayı ancak sınırlı bir
şekilde üretim yapabilmektedirler. Türkiye, diğer konularda da olduğu gibi taklitçilik ve
teslimiyet uğruna elindeki bu nimetleri kullanmaktan yoksun bırakılmaktadır.
Ülkede kazanan tek sektör olan bankacılık, medarı iftiharımız olamamıştır. Çünkü
sektördeki yabancı hissesi yüzde 35 düzeyini aşmaktadır. Ayrıca bankalardaki yabancı
mevduata bakıldığında toplam mevduatın üçte birini oluşturmaktadır. Bu anlamda finans
sektörünün büyümesi de ülkemiz insanından fazla yabancılara yaramıştır. Ayrıca ülke
insanımızdan kredi kartı abonelik ve limit aşım ücretleri, hesap işletim ücretleri gibi haksız
olarak alınan masraflarla haksız kazançlarına haksız kazançlar eklemektedirler.

Özelleştirmede de yine yabancılaşma 2006 yılına gündemine damgasını vurmuştur.
Ancak seçimin yaklaşması dolayısıyla bazı özelleştirmeler askıya alınmış, seçim sonrasına
bırakılmıştır. 2005 yılındaki rekor satışlardan sonra özelleştirilecek stratejik öneme sahip
fazla bir kuruluş da kalmamıştır. Ayrıca bazı stratejik öneme sahip kuruluşların
özelleştirmeleri de ancak mahkeme kararları ile iptal edilmiştir.


Dış ticaret konusu hassas ve ülke ekonomilerini refaha veya krize sürükleyen
belirleyici konulardan biridir. Türkiye Ekonomisinin de önündeki en büyük sorundur. Dış
ticaret açığı özellikle son yıllarda büyük miktarlarda açık vermektedir. Ancak hükümet sürekli olarak ihracattan bahsetmektedir. Gelirlerden sürekli bahsedip de giderlerden ve büyüyen açıklardan bahsetmemek başka bir yanıltma politikasını oluşturmaktadır. Cari denge rekor düzeyde açık vermektedir. Bu açık ülke hanesine zarar olarak kaydedilmektedir. Sıcak para ile finanse edildiği belirtilmektedir ancak sıcak para da ülkeye hibe, bağış veya öylesine girmemektedir. Bunun elbette bir karşılığı vardır o da faizdir.
Bütçe açığı, cari açıklar, bankalardaki yabancı mevduatlar, faizler son aşamada
olağanüstü finansman yani borçlanma ile kapatılmaktadır. Ülkenin ne kadar açık verdiğini
görebilmek için borçlanma verileri önemli bir gösterge olmaktadır. Son yıllarda ülkenin
borçlanma rakamlarına bakıldığında inanılmaz bir şekilde borç stoklarının arttığı
görülmektedir. Bir başka yanıltma politikası da burada devreye girerek IMF’ye olan borçlar
dile getirilmekte hatta bilboardlara reklam verecek kadar ileri gidilmektedir. Ancak toplam
borçlar, IMF’ye olan borcun tam elli katıdır.

Bütün bu verilerden anlaşılacağı gibi ekonomi hiç de bahsedildiği gibi bahar havasına sahip değildir. Eğer bu bahar havasından kastedilen sonbahar ise buna katılmamak mümkün değildir. Burada ekonominin iyi yönlerinden neden bahsedilmedi diye bir soru akıllara gelebilir. İyi bir yön olsaydı muhakkak bahsedilirdi ancak böyle bir veriye rastlanmamıştır. Şu kadarını belirtmek yerinde olacaktır. Araştırma ekibimiz tarafından iyi bir veriye rastlama ümidiyle araştırmalar derinleştirildiğinde yeni bazı olumsuz rakamlarla karşılaşılmıştır.

Türkiye halkının olduğu gibi bu raporun hazırlayıcılarının da ümidi, bir an önce IMF
güdümlü teslimiyetçi ekonomi politikaların bir kenara bırakılarak, ülke kaynaklarının gerektiği gibi değerlendirilmesidir. Halkın kazandığının halka dağıtılmasıdır. Bir an önce milli ve manevi değerlerin dikkate alınarak yürütüleceği ekonomi politikalarıdır. Borç ve faiz
sarmalından kurtulmaktır. Bugüne kadar bu gerçekleşmemiştir. Halk bunu gerçekleştirecek
iktidarı buluncaya kadar hiçbir hükümet kalıcı olmayacaktır.
 
ben at gözlüğü takıyorum :) bana ecevit gibi adam getirsinlerde bi laf etsin kriz patlak versin dolar tavan yapsın buna ihtiyacım varda... piyasa çöksün bende bu ortamdan kazanç elde edyim 2002 öncesini mumla arayanlardanım
 
hala Bülent Ecevit dönemi ile karşılaştırma yapanlar var :)
kötü ne olursa olsun kötüdür
daha kötü ile karşılaştırmanın bir anlamı yok
AKP yi ATGÖZLÜĞÜ ile savunmak komik geliyor bana
şüphesiz doğruları vardır ama bu doğrularının yanlışlarını telafi etmediği ortada

1-) faiz oranına bakın
2-) cari açığa bakın
3-) borç neydi ne oldu ?
 
Hani bazıları diyor ya belki AKP milletini bölmeye çalışmış, ABD uşağı olmuş, BOP eşbaşkanı olmuş , okadar çok yanlış laf etmiş(kelle,yatma,ananı al git vs....) ama ekonomiyi güzelleştirdi diye bu yazıda onlar için gelsin gördüğünüz gibi AKP hangi daa tutunsa kırıp ağacı kurutan birşeydir.Tabi gene bunları yalanlanıcak şimdi ama nese...
 
ekonomiyi değerlendirirken geniş açılardan bakmak lazım.ekonumi biraz da nasıl baktığına bağlı.Mesela dış borcumuz artmış ama milli gelire oranı azalmış ki önemli olan da o.Ben iyi veya kötüdür de demiyorum.Sadece bir fikir olması açısından söylüyorum.Makroekonomik değerlendirme yapmak o kadar basit değil yani.Hemen kesin yargılara varmamak lazım bence.
Son olarak ekonomik değerlendirme yaparken siyasi düşünmek bizi yanlış yerlere götürür.
 
:D milletin alım gücü düştü öylemi ondanmı konyada artık her caddede taksimetreler var ve her yer otopark oldu üstüne üstelik park bulamıyorum aracımı park edecek yer yok. 2 yıl öncesinde ise araba bulamazdın sokaklarda
 
evet herkesin bindigi araçlar avrupa.. oturdugu evler sary gibi her modaya ayak uydurmak 1. el lüx hayatlar artık 2.ele bile lüzüm görmeyen bir millet tablosu; nedense hiç daralma görülmüyor ekonomik yaşamdan...bu ne yaman çelişki böyle

bırakın kendi yazdınız ekonominin analizini bile yapamayan insanlardan ne beklerim ki
 
Yukardaki verdiğim kaynakta 42 sayfalık grafiklerle değerlendirmeler var..

Raporun hazırlanmasında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası (TCMB), Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Gelirler Genel Müdürlüğü,
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), başta Ankara Ticaret Odası (ATO) ve Ziraat Odaları,
Ziraat Mühendisleri Odası olmak üzere bazı odalar ve borsalar, ASKON, MÜSİAD ve
TÜSİAD, Türk-İş, Ulusal Güvenlik Stratejileri Merkezi (TUSAM) ve diğer dernekler, sendikalar ekonomik araştırma kurumları tarafından hazırlanan veya sunulan ekonomik verilerden yaralanılmıştır.

Ekonomi ev ve arabadan oluşmuyor..!!Kaldıki alınan arabalar kredilerle alınıyor....Yukardaki kaynağı okumadan lütfen!!!!! yorum yapayın..!!!Yukardaki gerçekler ekonomik çöküntünün acı tablosudur..Ama hala kabullenemiyorsunuz..Gerçekleri gördüğünüzde umarım geç kalınmış olmaz..!!
 
Geri
Üst